Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Türkiye korkuların üstesinden gelecek

Türkiye korkuların üstesinden gelecek

ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt 4 Mart 1933'te yaptığı göreve başlangıç konuşmasında tarihe geçen "korkmamız gereken tek şeyin korkunun kendisi" cümlesiyle dile getirmişti. Büyük Buhran'ın ve onun yol açtığı sosyal ve ekonomik felaketlerin hemen sonrasında bu konuşmayı yapan FDR, korkuyu bilgece bir şekilde "gerilemeyi ilerlemeye döndürmek için gerekli çabaları felç eden isimsiz, mantıksız, gayrı meşru dehşet" olarak tanımlamıştı.

Roosevelt'in sözleri günümüzde ayrı bir öneme sahip. Geçtiğimiz Aralık ayında ABD Federal Reserve tarafından başlatılan "tapering", yani likidite enjeksiyonlarının azaltılışı ve en sonunda tamamen durdurulması, gelişen piyasalardan sermayenin panikle çıkmasına neden oldu. Bunun bir kısmı doğal ve çok da beklenmedik olmayan bir düzeltmeyi simgeliyor. Fakat çıkan sermayenin çoğunluğu Başkan Rooesevelt'in "İsimsiz, mantıksız, gayrı meşru dehşet" olarak tanımladığı şeye denk geliyor.

Birçok gelişen ekonomi gibi Türkiye de son çalkantının uzağında kalmadı. Durum, Türkiye'ye özgün siyasi risk faktörlerini artıran olaylarla beraber daha da hızlandı.

Bunun bir sonucu olarak geçtiğimiz Aralık ayının ortasından bu yana Türk lirası ABD doları karşısında yüzde 7 değer kaybetti. Hazine tahvilleri yaklaşık 70 puan yükseldi ve ülkenin hisseleri değerlerinin yaklaşık yüzde 20'sini kaybetti.

Fakat ben bunları piyasanın bir aşırı tepkisi olarak değerlendiriyorum.

Öncelikle Türkiye'deki siyasi çalkantıya rağmen siyasi istikrar tehlikede değil. Son zamanlarda gerçekleştirilen anketler Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kamuoyu desteğinin Mart ayında yaklaşan yerel seçimler için yüzde 40 ile yüzde 50 arasında olduğunu gösteriyor. İkinci olarak, Türkiye 10 yılın üzerinde bir süredir yapısal ve makroekonomik reformlar gerçekleştirerek güçlü ve istikrarlı büyüme için zemin hazırladı.

AK Parti'nin göreve geldiği 2002 yılından bu yana hükümet olarak mali açığını milli gelirin yüzde 10.8'inden yüzde 1'ine indirmeyi başardık. Bu süreç boyunca kamu sektörü borcu milli gelirin yüzde 74'ünden yüzde 35'ine indi.

Birçok ülkenin açısından bakıldığında bu rakamlar kıskançlık duyulacak rakamlar. Öyle ki Euro Bölgesi'nin Maastricht kriterlerinden daha iyi performans gösterdik. 2013 yılında mali açığımızın milli gelire oranı Euro Bölgesi hedefi olan yüzde 3'ün yalnızca üçte biriydi ve borcumuzun milli gelire oranı yüzde 60'lık hedefin neredeyse yarısı civarındaydı.

2013 yılının üçüncü çeyreği itibariyle euroyu kullanan 18 ülkeden yalnızca 5 tanesi Maastricht kriterlerini karşılayabildi. Bunların içerisinde yalnızca iki küçük ekonomi –Estonya ve Lüksemburg- Türkiye'den daha iyi rasyolara sahipti.

Bu ihtiyatlı politikalar geçtiğimiz 10 yıl boyunca yıllık yüzde 5'lik ekonomik büyüme ortalaması yakalamamızı ve küresel finansal krizin başlangıcına rağmen 2007 yılından bu yana neredeyse 5 milyon istihdam yaratmamızı sağladı.

Bunun ötesinde kurumlarımızın kalitesini artırabilmek için önemli adımlar attık. Son zamanlardaki yolsuzluk soruşturmalarına rağmen rüşvet algısı zamanla ciddi bir azalma gösterdi. Transparency International'a göre Türkiye'nin rüşvet algısı 2002 yılında 102 ülke içinde 65. sıradayken 2013 yılında 177 ülke içinde 53. sıradaydı. Bunu daha da geliştirmek için tabii ki daha fazla alan var ve biz bunu yapmaya devam edeceğiz.

İhtiyatlı makroekonomik politikalar ve yapısal reformlar 2003 yılından bu yana 134 milyar dolarlık direkt yabancı yatırımı çekmek gibi bazı faydalar sağladı. Bu rakam Türkiye'nin 1980-2002 periyodunda aldığı toplam yabancı yatırımın dokuz katı.

Şüphesiz ki Türkiye'nin yüksek cari açığı son zamanlardaki "tapering" çalkantısında ülkenin yumuşak noktası oldu. Fakat Türkiye'nin dalgalı kur rejimi otomatik bir istikrar mekanizması olarak görev görecektir.

Buna ilave olarak Türk bankaları güvenli. Sermaye yeterlilik rasyoları uluslararası zorunlulukların oldukça üzerinde. 2013 yılı sonu itibariyle bankalarımızın ortalama sermaye yeterlilik rasoyu yüzde 15.3 oldu ve Basel II düzenlemeleri çerçevelerinde belirlenen yüzde 8'lik barajın neredeyse iki katı üzerinde gerçekleşti.

Değişen uluslararası ortam dış borcun yeniden finanse edilmesinde daha yüksek maliyetlere neden oldu. Fakat Türkiye'nin dış pozisyonu korkulandan çok daha iyi durumda. Hane halkının döviz bazında yaklaşık 190 milyar dolarlık uzun vadeli pozisyonu bulunuyor. Bunun ötesinde, ve yerel düzenlemelerimiz çerçevesinde, hane halkı döviz üzerinden kredi alamıyor. Türkiye'de bankacılık sektörünün 600 milyon dolar gibi küçük açık döviz pozisyonu var. Her ne kadar ticari sektörün 170 milyar dolarlık açık döviz pozisyonu olsa da bunun yalnızca 17 milyar doları kısa vadeli borç.

Güçlü politika çerçevemizi geliştirmeye ve korumaya devam edeceğiz ve sermaye zamanla geri dönecek. Sonuç olarak yatırımcılar iyi çeşitlendirilmiş gelişen piyasalarda yeniden fırsat aramaya devam edecekler.

Bütün bunlar Türkiye'nin ekonomik görünümü için piyasanın sunduğundan daha parlak bir resim çiziyor. Bu güçlü ekonomik temelleri inşa ederken Türkiye, Başkan Roosevelt'in dediği gibi "gerilemeyi ilerlemeye çevirmekte" iyi bir noktada.

Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanı Mehmet Şimşek.

wsj.com.tr, 24.02.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.