Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > İnatçı olan sadece enflasyon değil

İnatçı olan sadece enflasyon değil
İşsizlik oranımız da enflasyona benziyor; inatçı ortalamadan kalıcı olarak kurtulamıyoruz.

Dün eylül dönemi işgücü verileri açıklandı. Çalışabilir yaştaki nüfusun çalışan kısmının oranı (istihdam oranı) kriz sonrasında yükselmeye başlamıştı. Yükseliş nisan ayında durdu; şimdi yüzde 46’nın az altında seyrediyor. İşsizlik oranı ise beklendiği gibi yükselme eğilimi gösteriyor. Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı 2012 ortasında en düşük değeri görmüştü: Yüzde 8,9. O tarihten bu yana artış eğilimi sergiledi. Bu, ilk başlarda dalgalı bir seyirken şubattan bu yana kesintisiz yükseliyor. Eylül döneminde yüzde 10,2 oldu. Bu düzey, küresel kriz öncesinde Türkiye’nin ne yazık ki alışageldiği düzey. Kısacası, az gittik, uz gittik, dere tepe dolaştık, sonuçta yine ‘ortalamaya geldik’. Bu açıdan işsizlik oranımız da enflasyona benziyor; inatçı ortalamadan kalıcı olarak kurtulamıyoruz.

İşsizlik oranı ile enflasyon arasındaki benzerlik sadece bununla sınırlı değil. Rakiplerimize göre enflasyon oranımız yüksekti; benzer bir durum işsizlik oranı için de geçerli. Mesela BRIC ülkelerini (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ele alayım. Hindistan’a ait veri yok. 2003-2012 ortalaması (yüzde olarak) Brezilya’da 8,7, Rusya’da 7,2, Çin’de 4,3, Türkiye’de ise 10,8. Karşılaştırmayı zenginleştirmek, durumu pek değiştirmiyor. Arjantin, Şili, Macaristan, Meksika, Romanya ve Kore; hepsinin bu dönemdeki ortalama işsizlik oranları Türkiye’ninkinden düşük. En yükseği 10, en düşüğü 3,5. Türkiye hariç adlarını saydığım dokuz ülkenin ortalama işsizlik oranı ise yüzde 6,9. Elbette ‘moral kazandırıcı’ ülkeler de var: Güney Afrika 24,7, Polonya 12,4, Kolombiya 11,9. Unuttum; Türkiye ekonomisinin nasıl da başarıdan başarıya koştuğunu göstermek için bulunmaz iki örnek daha mevcut. Onlardan söz etmeden olmaz; üstelik ‘gelişmiş’ ekonomiler grubundalar. Karşılaştırmayı çarpıcı kılmak, daha doğrusu avunma dozunu yüksek tutmak için o iki ülkenin işsizlik oranının en yüksek olduğu 2012 yılı rakamlarını vereyim: Yunanistan: 24,2 ve İspanya: 25. Valla örnekleri vermesi benden, karşılaştırmayı hangi ülkelerle yapacağınızı seçmek sizden. Kolay gelsin.

Geçen hafta sonunda ekim ayı ödemeler dengesi rakamları açıklandı; ayrıntısına girecek değilim. Sadece net sermaye girişlerine bakacağım. Bu kadar ‘seçici’ olmamın nedeni sadece şu: ABD Merkez Bankası’nın (FED) alması beklenen kararın Türkiye’ye ilk etkisi net sermaye girişlerini azaltmak olacak. Ne kadar azaltacağı, kararın şiddetine ve zamanlamasına bağlı. Bir de finansal piyasaların bu kararı nasıl algılayacağına.

Bu yılın ilk dört ayında Türkiye’ye gelen net dış sermaye miktarı (giren eksi çıkan) ay başına ortalama 10,7 milyar dolar oldu. En düşük net girişin gerçekleştiği şubatta bile net 7,9 milyar dolar sermaye girişi oldu. FED’in parasal genişlemeyi azaltabileceği yönündeki söylemiyle birlikte bu düzey önemli ölçüde azaldı. Mayıs-eylül döneminde aylık ortalama 2 milyar dolara düştü. Temmuz ayında ise net sermaye girişi olmadı, aksine giren sermayeden biraz fazlası yurtdışına çıktı. Ortalığın biraz yatıştığı ekim ayında ise net sermaye girişinde artış var. Ancak hâlâ ilk dört ayın oldukça altında: 6,5 milyar dolar.

Net sermaye girişlerinin düzeyi en azından üç nedenle önemli: Birincisi, bankaların ve büyük şirketlerin yurtdışından borçlanma olanaklarının sınırını gösteriyor. İkincisi, yurtiçi kredi artış oranındaki dalgalanmalar ile net sermaye girişleri arasında yakın ve aynı yönlü bir ilişki var. Net girişlerde azalma, kredi artış oranında azalma baskısı yaratıyor. Üçüncüsü, net sermaye girişlerinde bir azalma kur ve faiz artışı demek. Net girişlerde artış olduğunda ise bunların tersi yaşanıyor.

Radikal, 17.12.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.