Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Çelik: MİT böyle bir şey yapmaz

Çelik: MİT böyle bir şey yapmaz
NTV'nin sorularını yanıtlayan Hüseyin Çelik, "fişleme" adı altında yayınlanan güvenlik soruşturmasının MİT içinde çalışan bazı kişilerce sızdırıldığını söyleyerek, MİT'in kurumsal olarak böyle bir şey yapmasının mümkün olmayacağını söyledi.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Hüseyin Çelik, NTV'de Oğuz Haksever'in sorularını yanıtladı.

Fişlemeyle ilgili haberlerin MİT içinden sızdırıldığı konusuna yanıt veren Çelik şöyle konuştu:

Medyanın 'fişleme' olarak nitelendirdiği ama bizim fişleme olarak görmediğimiz hususlarla ilgili olarak 'MİT’in içinden bazı kişiler tarafından sızdırılmıştır' dedim. MİT’in kurumsal olarak böyle bir şey yapması söz konusu değil. Malum gazetelerde yer alan, 'MGK kararını Mit sızdırdı' şeklinde beyanım olduğunu söylüyorlar, benim böyle bir beyanım olmadı.

Ama MİT’te yapılan bazı fişlemelerin olduğu iddia edildi. Malumunuz devletin gizlilik değeri olan yerlerde askerler, hakimle, savcılar, bakanlıklarda çalışanlarla ilgili olarak bir yere atanacakları sırada bir güvenlik soruşturmaları yapılır. AK Parti’den önce bu güvenlik soruşturmaları çok subjektif değerlendirmelere dayanıyordu. İnsanlar bunlarla mağdur edilebiliyorlardı. 58. hükümetin başbakanı olan Sayın Abdullah Gül tarafından MİT’e bir yazılı talimat verildi ve 'Bundan böyle somut olmayan bir şey yazılmayacak' denildi.

Gerçekten ispatlanabilir bilgi ve belgelerin dışında dedikoduya dayalı bilgilerin yazılmaması talimatı verildi. MİT’in bir veri tabanı var ve her taraftan bilgiler gelir buraya. Biraz önce söylediğim çerçevenin dışında MİT güvenlik soruşturması raporu hazırlayıp göndermez. Gönderirse suç işlemiş olur. Birileri -ki büyük ihtimal içerden birileri- MİT’in veri tabanına girip bunları servis ediyor.

'HİÇ KİMSE HAKKINDA BİR İŞLEM YAPILMADI'
Son günlerde özellikle AK Parti hükümetiyle girdiği tartışmalarla öne çıkan hükümete ters düşen bazı gruplar hasetsen seçilmiş ve bu kavgayı kızıştırmak isteyen, kendileri adına bir şeyler çıkarmak isteyen insanların ürünü olabilir. Bir de arz notu var orada; bundan sonra bu bilgiler nasıl sirküle edilecek nasıl değerlendirilecek nasıl gönderilecek meselesini içeriyor. Bu arz notu da üst düzey MİT yönetiminin bilgisi haricinde olan bir arz notudur ve buna göre de bir yerlerde işlem yapılmamıştır. Sözü edilen bilgiler de hiçbir kuruma gönderilmemiştir.

Örneğin, size muhabirlerinizden bir ton haber gelir, bilgi gelir. Yazı işleri veya haber merkezi bunları alır, hassasiyetlere veya medya etiğine göre bunu derler, toplarlar, haber haline getirirler. 10 haber gelir belki ama bir haber televizyonlara veya gazetelere gelir. Bir çok bilgi gelmiştir, havuzda toplanmıştır ama Sayın Gül’ün gönderdiği yazılı evrak dışında bir yazı hazırlanırsa o kişi suç işlemiş olur.

2004 MGK kararı da, bu belge doğru bir belgedir. Orada bir iddia ortaya atılmış, cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, hükümet bunu sahiplenmiş ve böyle bir iddia ortaya atılmış. Hükümet meseleyi kendisine havale etmiş. Sonra Bakanlar Kurulu'nda bir karar haline gelmemiş. Hiç kimse hakkında bir işlem yapılmamış ve bir karara dönüştürülmemiştir.

'BU İDDİALAR İNSANLARIN VİCDANINI SIZLATIYOR'
Kendimden bir örnek vermek gerekirse 1 Mart teskeresi geldiği zaman ben 2 buçuk aylık Kültür Bakanı'ydım ve dönemin başbakanı Sayın Gül’e bu teskereye 'evet' oyu veremeyeceğimi söyledim. Kendisi bize 'Süreci tıkayıcı olmayın siz bu teskereyi imzalayıp meclise göndereceksiniz meclisteki oylamalar gizlidir zaten kimin ne oy verdiği bilmek mümkün değildir, esas karar mercii TBMM’dir' dedi. Teskere Meclis'e geldiği zaman ben ret oyu verdim. 2004’teki o 'MGK kararları uygulandı, Başbakanlık Tahkim Kurulu eliyle uygulandı' diye haber yaptılar. Oranın zaten MGK ile ilgisi yok. Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı zamanında irtica ile mücadele stratejisi diye bir strateji hazırlandı ve Batı çalışma grubu vardı. Bunu başbakanlık Tahkim Kurulu diye legalleştirdiler. Başbakanlık Tahkim Kurulu'nda asker, sivil üyeler toplanırdı, MGK’nın alt birimi gibi çalışırdı. Milli Eğitim Bakanlığım döneminde bana bir yığın evrak göndermişlerdir. Bunların büyük bir çoğunluğu imam hatip okullarında kızların başını kapattığınız ifade eden kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı hareket ettiğini ifade eden yazılardı. Biz inceler ve gereğini yapardık. Ama tabi imam hatip okullarında kızların başını kapatmasından daha tabi bir şey yoktur. Nitekim o gazetede yayınlanan 'Gereği yapıldı' denen belgede de 14 imam hatip okulunda kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı davranıldığı iddia ediliyordu. Milli Eğitim Bakanlığı'nın yaptığı incelemeler sonucu iddialar sübut bulmamıştır diye o belgede de yazıyor zaten. Bulanık suda avlanmaya çalışanlar var. Biz 'AK Parti iktidarını kendi tabanıyla nasıl çatıştırabiliriz' derdinde olanlar var. Bu iddialar, bu bilgiler insanların vicdanını sızlatan bilgilerdir. İktidara geldiğimizden beri biz halkımızla ve halkımızın değerleriyle kavga eden bir hükümet olmadık. Makul, meşru, mantıklı çerçevede faaliyet yürüten bütün STK’lara kol kanat gerdik.

- Yaygın bir tartışma var; "Bu daha önceden ortaya konsaydı Balyoz ve Ergenekon davaları düşerdi" biçiminde. Asıl önemlisi Özkök’ün "Asker dövmek moda oldu" diye bir serzeniş ortaya atması, 'Yeter artık' der gibisinden ses geliyor bu tür açıklamalarda.

İster asker, ister sivil kim dövülürse buna kendimiz dövülmüş gibi tepki göstermeliyiz. Ortada bir delil yoksa, biri de durup dururken asker dövmeye kalkışıyorsa kendimiz dövülmüş gibi tepkili olmalıyız. Balyoz davasında da Ergenekon davasında da ben tabii mahkeme yerine koyup kendimi kimin haklı kimin haksız olduğunu burada tayin edecek değilim ama sanki hiçbir şey yokmuş gibi milletin aklıyla da alay etmesinler. 59. hükümetin kuruluş tarihi 15 Mart 2003’tür. Balyoz eylem planının da karara bağlandığı tarih aynıdır. Bunlar tesadüf değildir. Haksız yere birileri gerçekten dövülüyorsa ona tepki göstermeliyiz. Bağımsız mahkemelerin tabi hata payı var. Dolayısıyla ben sayın Özkök’ün değerlendirmelerini kendi şahsına ait değerlendirmeler olarak görüyorum.

- Mustafa Balbay ve Haberal konusunda Anayasa Mahkemesince verilen karar yaygın olarak milletvekillerinin serbest bırakılmaları yönünde görüş ortaya konuyor. AK Parti’nin, sizin gönlünüzden geçen görüş olarak neler var?

Milletvekilliği müessesesi cezaevinden adam çıkarma aracı haline getirilmemelidir. Mahkemelerin bu insanları bırakmayacağını da bile bile bazı insanları aday yaparsanız sonra bu tür sıkıntılar çıktıktan sonra da feryat figan edersiniz. Sabih Kanatoğlu bu adaylıklar söz konusu olduğu zaman bunları aday yapsanız bile mahkemeler bırakmaz dediler. Sayın Başbakanımız başta olmak üzere hepimiz 'Uzun yargılama süreleri bir infaza dönüşmemelidir' dedik. Nitekim Adalet Bakanlığı'nın aldığı tedbirler sonrasında tutuklu olan insanların sayısında bir düşüş oldu. Anayasa Mahkemesi böyle bir karar vermişse diğer mahkemeler elbette gereğini yapacaktır. Ancak bırakılırlar mı bırakılmazlar mı mahkemeler karar verecektir. 'Bırakılsınlar' şeklinde bir ifadede bulunmuyorum ben. Siz bir gazeteciyi aday yapıyorsunuz içerden veya bir profesörü diğer taraftan Milliyetçi Hareket Partisi, BDP yapıyor. Ondan sonra da 'Bu milletin seçtiği vekildir dışarı çıkarılmalıdır' diyorsunuz. Ben daha başından o insanların aday gösterilmesi sürecinde bir özensizlik gösterildiğini ve hukuka karşı bir hile çabası içinde olduklarını görüyorum. Millet iradesi tabii ki içeride olmamalıdır. Ama bile bile mahkemelerin buna müsaade etmeyeceğini bile bile insanlar aday yapılmamalıdır.

- Bakanlar peyderpey açıklanıyor. Önce Sayın Şahin sonra Sadullah Ergin, İzmir için de sayın Binali Yıldırım artık netleşmeye başladı. YSK’nın 'Bakanlıktan istifalarına gerek yoktur' diye kararı var. Partinizin genel görüşü nedir?

Bakanların istifa edip etmemesi gerektiğine Sayın Başbakan karar verecektir. Ama ben bakanların istifa etmemesi gerektiğini düşünüyorum. Genel seçime girdikleri zaman bakan sıfatıyla giriyorlar. Ben iki sefer bakan sıfatıyla girdim, bir problem olmadı. Bunlar bakan olduğu için devletin imkanları bunların elinde, haksız rekabete yol açar gibi bir endişe var. Diyelim ki onu da teyit emiş olayım Sayın Binali Bey'in adaylığı ilan edilmedi. Sayın Başbakan tarafından ilan edilecek ama Binali Bey İzmir’den adayımız olacak. Rakip olan sayın Aziz Kocaoğlu belediye başkalığından istifa edecek mi? Yerelde büyükşehir belediye başkanının elinde imkan sayısı fazladır. Ben başkanlıktan 'Sen bakanlıktan istifa et' derse, bunda bir problem yok. Ama ben bakanlıktan istifa edilmesi gerektiğini düşünmüyorum. Geçen dönem Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul’dan adaydı, milletvekiliydi ve dokunulmazlığı vardı, Kadir Topbaş da belediye başkanlığından ayrılmadı. Ben bu teze katılmıyorum. YSK’nın kararı da doğrudur bana göre. Sayın Başbakan da kamuoyunda oluşacak bir algıdan dolayı istifa etmeleri gerektiğini düşünüyor, bunu bilemem Sayın Başbakan ona karar verecektir.

- Cumhuriyet Halk Partisi heyeti Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti ve döndü. Orada Gülen cemaati ile bir görüşme oldu. Ama iktidar partisi olarak böylesine bir gündemde bu görüşmeyi değerlendirebilir misiniz?

Ana muhalefet partisinin genel başkanı Amerika Birleşik Devletleri’ne gittiği zaman bütün vatandaşlarımız STK’lar kendileriyle elbette görüşebilirler. Ama bütün siyasi hayatım boyunca Cumhuriyet Halk Partisi mecliste olduğu sürece hep Gülen cemaati aleyhinde bulundular. Cemaati adeta yok etmek için ellerinde ne geliyorsa yaptılar. Fakat dershaneler meselesinde Cumhuriyet Halk Partisi kendisini bir anda cemaatin hamisi konumuna getirdi. Bir manada eski Cumhuriyet Halk Partisi gitti yeni bir Cumhuriyet Halk Partisi geldi. Bunu doğru bulmuyorum. TBMM’de ben yurtdışındaki cemaate ait okullara gittim diye bana söylemediklerini bırakmayan Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri değişime mi uğradı? Kendince, 'bir fırsat yakaladım AK Parti ile arasındaki kavgayı nasıl kızıştırabilirim, onların haklılığını söyleyerek kendime pay çıkarabilir miyim' gibi bir çaba içindeler ve bunu dürüst bulmuyorum. Hizmet cemaati dediğimiz cemaate mensup insanlar hangi partiye yakındır derseniz bugüne kadar büyük çapta AK Parti’ye oy verdiler. Referandumda kapı kapı dolaşarak AK Parti’ye çalıştılar. Bugün bir konuda mesele ortaya çıkmıştır ama bunu fırsat bilerek ben bunu nasıl kullanabilirim çabasına giren muhalefetin bu tavrını iki yüzlü bir tavır olarak değerlendiriyorum.

ntvmsnbc.com, 05.12.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.