Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ergenekon > Rıdvan Özden'in ölümü Ergenekon'la birleştirildi

Rıdvan Özden'in ölümü Ergenekon'la birleştirildi

"Ergenekon" davasının 32'nci duruşmasında hakkındaki suçlamaları reddeden Sami Hoştan, polisler tarafından gözaltına alınana kadar "Ergenekon" diye bir örgütün ismini hiç duymadığını iddia etti. PKK tarafından öldürüldüğü açıklanan Albay Rıdvan Özden'in ölümüne ilişkin dosya ise Ergenekon davasıyla birleştirildi.

 

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda yapılan duruşmaya, aralarında emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in de bulunduğu 38 tutuklu sanık getirildi.

Diğer tutuklu sanıklar Erkut Ersoy, Hüseyin Görüm, Murat Çağlar, Hayrettin Ertekin, Mete Yalazangil ve Sevgi Erenerol ile başka suçtan hükümlü Sedat Peker ve ayrı suçtan tutuklu Semih Tufan Gülaltay ise duruşmaya gelmedi.

Tutuksuz sanıklardan Güler Kömürcü Öztürk de duruşmada hazır bulundu.

Davaya bakan mahkeme heyetinde bir üye hakim daha görevlendirildi. Böylece heyetteki hakimlerin sayısı Başkan Köksal Şengün ile birlikte 4'e yükseldi.

Albay Rıdvan Özden'in ölümüne ilişkin dosya Ergenekon davasıyla birleştirildi. Dosyanın birleştiğine dair bilgiyi savcı Mehmet Ali Pekgüzel duruşma sırasında verdi.

Duruşmada savcı Pekgüzel, sanık Ümit Oğuztan'a Albay Rıdvan Özden'in eşi Tomris Özden'le görüşmesinin ayrıntılarını sormak istedi.

Ancak Veli Küçük'ün avukatı Zeynep Küçük müdahale etti, bu konunun iddianamede olmadığını söyledi. Bunun üzerine Pekgüzel, "bu olaya ilişkin soruşturmayı başka bir savcı yürütüyordu. Dosyamızla birleştirilmiş" dedi.

1995 yılında ölen Albay Rıdvan Özden kayıtlara "PKK ile çatışmada şehit düştü" diye geçmişti. Ancak, Rıdvan Özden'in eşi Tomris Özden çelişkiler olduğu gerekçesiyle olayın araştırılmasını ve otopsi yapılmasını istedi. Ancak bu talep yerine getirilmemişti. 

DURUŞMADAN

Ümit Oğuztan'ın çapraz sorgusu yapıldı

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen davanın bugünkü duruşmasında çapraz sorguya alınan Ümit Oğuztan'a, Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel tarafından Turgut Gıda Sanayi'nin sahibi Turgut Büyükdağ ile nasıl tanıştığını soruldu.

Bu soru üzerine Büyükdağ'ı 1996 yılında Seyhan Soylu'nun tanıştırdığını anlatan Oğuztan, ayrıca "Kraliçe Sisi" adıyla belgesel bir roman yazıp Soylu'nun hayatını anlattığını, ancak romanın müstehcen olduğu için toplatıldığını söyledi. Oğuztan, romanın kahramanı olan Hakan Kapgit'in de Seyhan Soylu olduğunu belirtti.

Oğuztan, Elmadağ'da yürürken polislerin eşcinselleri dövdüğü sırada yanlarına gittiğini belirterek, Soylu ile de bu vesileyle tanıştığını anlattı.

Savcı Pekgüzel, Susurluk Komisyonu'na 7 Mart 1997 tarihinde gönderdiği belgeleri sordu. Oğuztan da maddi imkansızlıklar nedeniyle eğitimini tamamlayamadığını, gazeteci Çetin Emeç'in yanında çalıştığını ve birçok şeyi öğrendiğini ifade ederek, "Üzerimde emeği var. Ülkemizde birçok gazeteci, yazar öldürüldü. Bu cinayetlerin bir çoğu aydınlanmadı. Bu olaylara duyarsız kalamazdım. Çok doğal bir şey" dedi.

"Ergenekon'u nereden öğrendiniz?"

Oğuztan, Savcı Pekgüzel'in "Ergenekon'u kimsenin bilmediği bir dönemde, Susurluk Komisyonu'na gönderdiğiniz belgelerde, Ergenekon örgütünden söz ediyorsunuz? Nereden öğrendiniz?" şeklindeki sorusu üzerine de kendi kitabının basıldığı Yaprak Yayınevi'nde Erol Mütercimler'in de ilk kitabının basıldığını ifade ederek, yaptıkları sohbette Mütercimler'in kendisine Ergenekon terör örgütünden bahsettiğini ve kaynağını da açıkladığını belirtti.

Savcı Pekgüzel, Oğuztan'a, komisyona verdiği yazısında Uğur Mumcu ve Eşref Bitlis'in öldürülmesiyle ilgili iddialarının da bulunduğunu anımsattı.

Oğuztan da, Susurluk Komisyonu'na verdiği raporda bütün bildiklerini yazdığını ifade ederek, "Keşke bunları bana sormasanız. Bir Cumhuriyet savcısı olarak keşke bunları siz araştırıp bulsanız. Ben gazeteciyim, ancak o kadar bilgi edinebilmişim. Bir umutla yazıp göndermişim. Bunların bedelini ödüyorum" dedi.

Oğuztan, Pekgüzel'in yazısında JİTEM'den bahsettiğini hatırlatması üzerine de "JİTEM diye bir örgüt yok. Bu masalı ortaya atıp gerçek gladyo yapılanmasının üzerini örttüler. Sizler hukukcusunuz, oyuna gelmeyin. Burada gladyo perdeleniyor" diye konuştu.

Tuncay Güney

Savcı Pekgüzel'in "Tuncay Güney'in Ümit Bağbek ve Süleyman Gürleyen ile ilişkisi hakkında ne biliyorsunuz? " diye sorduğu Oğuztan, Turgut Büyükdağ ile çalışırken İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü olan Ümit Bağbek'in aynı zamanda Turgut Gıda Sanayi'nin de koruma müdürü olduğunu söyledi.

Bağbek'in Levent'teki binaya genellikle hafta sonları geldiğini ve kendisini koruduğunu ifade eden Oğuztan, burada "Özel Harekat"tan emekli polislerin de koruma görevlisi olarak çalıştığını, Süleyman Gürleyen'in de Büyükdağ'ın yakın dostu olduğunu ve işlerini takip ettiğini belirtti.

Savcı Pekgüzel'in , "Tuncay Güney'in beyanına göre Bağbek ile Gürleyen, Veli Paşa'ya cip almışlar. Neyi düzeltmek istiyorlardı?" şeklindeki sorusu üzerine Oğuztan, "Bu soruyu Güney, Bağbek ve Gürleyen ile nasıl tanıştı diye sormak lazım. Büyükdağ, parası bitince Strateji dergisini kapattı. Daha sonra ben olmadan Güney ile anlaşmış. Strateji'yi yeniden yayımlamak istemişler. O sırada tanışmışlar. Aralarındaki ilişkiyi bilmiyorum" dedi.

Oğuztan, başka bir soru üzerine de Tuncay Güney'in Büyükdağ ile Bilecik'e giderek, Veli Küçük ile tanıştığını söyledi.

Turgut Büyükdağ aracılığıyla tanıştığı Yalçın Tanfer'in de kendisine Fehriye Erdal'ın estetik yaptırdığını ve bir süre Fener Rum Patrikhanesi'nde saklandığını söyleyerek bir fotoğrafını verdiğini öne süren Oğuztan, bu konuyu sıcağı sıcağına haber yaptığını, ancak DGM Savcılığı'na çağrılmasının ardından haberin yalan çıktığını ifade etti.

"Eymür ile Güney'in ilişkisi var mı?"

Pekgüzel'in, "Mehmet Eymür'ü tanıyor musunuz? Eymür'ün, Tuncay Güney ile ilişkisi var mı?" sorusuna Oğuztan, "Bir gazeteci olarak özellikle istihbaratçılardan uzak durdum. İstihbaratçıların, gazetecileri nasıl kullandığını biliyoruz. Mehmet Eymür'ü tanımıyorum. Tuncay Güney'in anlatımlarından biliyorum sadece" dedi.

Savcı Pekgüzel, Oğuztan'a, Tuncay Güney'in 10 yıllık ABD vizesi almasıyla ilgili sorular da yöneltti. Oğuztan, kendisinin pasaportunda da 10 yıllık ABD vizesi olduğunu ifade ederek, ABD Konsolosluğu'nun gazetecilere zorluk çıkarmadan vize verdiğini belirtti.

Oğuztan, başka bir soru üzerine de Doğu Perinçek ve Adnan Akfırat'ı tanımadığını savundu.

"Adil serdar Saçan Fethullahçı mı?"

Savcı Pekgüzel, Oğuztan'a, "Ergenekon" soruşturmasında tutuklu bulunan eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'ın "Fethullahçı olduğu konusunda bir izlenim edinip edinmediğini" sordu.

Böyle bir izlenim edindiğini savunan Oğuztan da "Organize şubede gözaltına alındığımda beni duvara çarptı. (Sen Fethullah Gülen'den ne istiyorsun?) dedi. 9 gün gözaltında kaldım. Her gece sabaha kadar (Fethullah Gülen'den ne istiyorsun, Ali Kalkancı haberini niye yaptın?) diye sordu" dedi.

Oğuztan'dan elde edilen bazı belgeler içinde yer alan çok sayıdaki evrakın da başlıklarını okuyarak, bir örgüt mensubunda bulunmayan örgütsel dokümanların Oğuztan'dan çıktığını söyledi.

Pekgüzel, Oğuztan'a bilgisayarında "Alevi doc" şeklinde bir dosya çıktığını, benzer bir dosyanın da Veli Küçük'ten elde edildiğini bildirdi. Küçük'ün avukatı Zeynep Küçük ise buna itiraz ederek, müvekkilinden böyle bir belge çıkmadığını savundu.

Oğuztan, "Ergenekon" operasyonu ile ilgili gazeteci olarak kendisinin de haberler yaptığını, bilgisayarında çıkan bu belgelerin emniyetten, çeşitli yerlerden elde edinildiğini belirterek, ele geçen bazı belgelerin de internette yayımlandığını anlattı.

Cumhuriyet Savcısı Pekgüzel, Oğuztan'dan Fadime Şahin olayını anlatmasını istedi. Oğuztan da, bu olaya bağlı olarak 28 Şubat süreci sonunda birçok insanın hedef gösterildiğini belirterek, kendisinin sadece Ali Kalkancı haberini yaptığını, Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin haberini yapmadığını ifade etti.

Albay Özden'in şehit edilmesi

Savcı Pekgüzel'in, "Albay Rıdvan Özden'in şehit edilmesiyle ilgili ne biliyorsunuz?" sorusu üzerine de Oğuztan, Rıdvan Özden'in eşinin çalıştığı televizyona geldiğini, bazı bilgiler verdiğini, ancak anlattıklarının çok saçma olması ve ciddi bir belge bulunmaması nedeniyle yayımlamadığını söyledi.

Bunun üzerine müdahale eden avukat Zeynep Küçük, bu konunun iddianamede yer almadığını belirterek, "Bu konu iddianamede yok. Neye dayandırarak soruyorsunuz? Gelecek dosyada mı var?" diye tepki gösterdi.

Bunun üzerine Savcı Pekgüzel de "Bu konuyu başka bir arkadaşımız yürütüyordu. Daha sonra bizim dosya ile birleşmiş" dedi.

Diğer Savcı Nihat Taşkın'ın bir sorusunu yanıtlarken de Oğuztan, Tuncay Güney'in "Ergenekon, lobi, analiz" gibi belgeleri tasarlayacak bir insan olmadığını, bunlara aklının yetmediğini ileri sürdü.

Mehmet Eymür'ü tanımadığını belirten Oğuztan, Tuncay Güney'in de çok ciddiye aldığı bir kişi olmadığını belirtti. Taşkın'ın, Güney'in Beyoğlu'nda 3 katlı bir binası olduğunu belirtmesi üzerine Oğuztan, Tarlabaşı'nda çok ucuz, virane bir yer olan bu binayı herkesin alabileceğini kaydetti.

Kerinçsiz'in soruları

Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz, sanık Ümit Oğuztan ile savcının 2 ayrı "Ergenekon" yapılanmasından bahsettiklerini belirterek, sanığın nasıl bir yapılanmayı kastettiğini sordu.

Oğuztan, "Bütün dünyanın üzerinde durduğu gladyodan bahsediyorum. Savcının bakış açısı farklıdır. Benim söylediğim (Ergenekon), Amerikan çıkarlarını korumak için kurulmuş, son derece gizli ve başarılı bir CIA yapılanmasıdır" dedi.

Savcının ve kendisinin bahsettiği yapılanmalara ilişkin Kerinçsiz'in bir sorusu üzerine de Oğuztan, "Bu Ergenekonlar'ın birisi gerçek, birisi sanaldır" diye konuştu.

Kerinçsiz'in Tuncay Güney'in masa başı haberler yapıp yapmadığını da sorduğu Oğuztan, Güney'in, Tansu Çiller ve ekibine fotomontaj bir fotoğrafı satmaya çalıştığı, masa başında haberler hazırlayarak müdürlerine verdiği yönünde söylentiler olduğunu, kendisinin de dikkatli davrandığını anlattı.

Güney'in, "Tolga İpek" adını kullandığını bildiğini ifade eden Ümit Oğuztan, "Güney'in Fethullahçı olduğunu düşündüğünü" söyledi.

Kerinçsiz'in, Tuncay Güney'in bazı çevrelerle ilişki kurma görevinin olup olmadığını sorduğu Oğuztan, "Yılların Cem Karaca'sı ile Fethullah Gülen'i aynı masaya oturttu. Bu küçümsenecek şey değil" diye konuştu.

Güney'in, siyasilerle görüşüp görüşmediğinin sorulması üzerine de Oğuztan, bu kişinin birçok siyasetçi ile görüştüğünü, Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Necmettin Erbakan'ın ilk akla gelenler olduğunu söyledi.

Oğuztan, bir üye hakimin, silahlı saldırıya uğrayıp uğramadığını sorduğu Oğuztan, "Türkiye'de Susurluk oldu, tek bir silah patlamadı. Ali Kalkancı'yı Star TV'ye çıkardım, programdan sonra tutuklandı. Ben evime gitmeden bürom tarandı. Hangisinin daha derin ilişkilere dayandığını taktirlerinize bırakıyorum" dedi.

Duruşmada, Oğuztan'ın çapraz sorgusunun tamamlanmasının ardından da avukatı savunma yaptı. Duruşmada daha sonra tutuklu sanıklardan Sami Hoştan'ın savunmasının alınmasına geçildi.

Sami Hoştan: "JİTEM'i getirsinler buraya"

Savunmasında hakkındaki suçlamaları reddeden Sami Hoştan, polisler tarafından gözaltına alınana kadar "Ergenekon" diye bir örgütün ismini hiç duymadığını iddia etti.

Beşiktaş'taki adliyede, sorgu hakimliğinde ifadesi alınırken, şu an mahkeme heyetinde de bulunan üye hakimin, "JİTEM diye birileriyle eroin işi yaptığını" iddia ettiğini belirten Hoştan, "Ben de ne olduğunu bilmediğim JİTEM'in askeri bir birim olduğunu orada kendisinden öğrendim. JİTEM diye bir şahıs veya kuruluşun varlığından hala haberim yok. O nedenle burada birkaç kez sordum. Savcı ile beni sorgulayan heyetin üyesi, bu JİTEM'i biliyor ki soruyorlar. İddianameye de yazdılar. Ben de ısrar ediyorum, suç ortağım olan JİTEM'i getirsinler artık buraya. Ya da açıklasınlar, kim bunlar... Ama hiç ses çıkmadı. Yoksa hayali suç ortağım mı var? Ben kimlerle beraber bu işi yapmışım, çıkarsınlar huzurumuza" dedi.

İddianamede kendisine ait olduğu belirtilen eroinin de ortada bulunmadığını ifade eden Hoştan, "Ümraniye'deki görünmeyen bombalar var ya... Onlarla beraber imha edilmesin sakın" diye konuştu.

Hoştan, Tuncay Güney'i kastederek, "İnşallah savcılar şu karanlık ve kirli adamdan ve de onun iftiralarından temizlerler iddianame de dedikleri eserlerini" şeklinde konuştu.

Hoştan, haksız, çirkin ve iğrenç iftiralarla suçlandıklarını savunarak, bir gizli tanığın beyanına göre de Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesi için İbrahim Çiftçi'ye 2 milyon dolar verdiği iddiasının tamamen gerçek dışı olduğunu söyledi.

Hablemitoğlu'nu tanımadığını belirten Hoştan, söz konusu olay sırasında Eskişehir Cezaevinde bulunduğunu kaydetti.

İbrahim Çiftçi'nin öldürülmesi
 
Hoştan, "yakın arkadaşı ve aile dostu olan İbrahim Çiftçi'nin öldürülmesiyle de kendisinin ilişkilendirilmek istendiğini" dile getirerek, yine bir gizli tanığın beyanına göre Çiftçi'ye 1 milyon dolar borcu olduğu ve 100 bin YTL'lik taksitler halinde kredi kartıyla ödeme yaptığından dolayı Çiftçi'ye husumet beslediği iddialarının da doğru olmadığını söyledi.

Çiftçi'nin cenazesine katıldığını dile getiren Hoştan, "Faili belli bu olayda bile Savcı Zekeriya Öz, aklınca beni sözde Ergenekon trenine bindirmek için, benim üzerimden kimsenin görmediği sır olup kaybolan uydurma Ümraniye bombalarıyla Çiftçi'ye yapılmış saldırı arasında irtibat kurmak istedi.

Bombaların benzer olduğu belirtildi. Bombaların benzeri olur mu? Çiftçi'nin ailesi beni tanıdığı için bu işlere güldü. 'Sami amca bizim amcamızdır' dediler" diye konuştu.

Hoştan, gazeteci Şamil Tayyar'ın Ergenekon ile ilgili yazdığı kitabı da göstererek, iddianame daha ortada yokken içeriğindeki bazı şeylerin bu kitapta da yer aldığını söyledi.

Hoştan, "JİTEM nerede, eroin nerede demek istememin nedeni, çünkü kızlarımın canını acıtıyor. Ya aklanacağız ya da suç yapmışsak millet adına en büyük cezayı verin. Biz ailece büyük yara aldık" dedi.

Veli Küçük ile ilişki

Savunmasında, tutuklu sanıklardan emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile ilişkisine de açıklık getirmek istediğini belirten Hoştan, 1979 ile 1994 yılları arasında Hollanda'da ticaretle uğraştığını, 6 ayrı restoranı, tekstil işleri olduğunu ve bir de gazinosu bulunduğunu söyledi.

Hoştan, hatırladığı kadarıyla 1983 veya 1984'te tatil amacıyla İstanbul'a gelip, arkadaşı Mustafa Bilgin ile Edirne'ye gittiklerinde, lokantada akşam yemeği yerken o zaman Edirne Jandarma Alay Komutanı olan Veli Küçük'ün yanlarına gelip Bilgin'e sarılarak, "hoş geldiniz" dediğini ifade etti.

Bilgin ile Küçük'ün yakın arkadaş olduklarını dile getiren Hoştan, 3 yıl sonra yeniden İstanbul'a geldiğinde, arkadaşı Enver Yaylacı'nın eczanesinde Mustafa Bilgin ve Veli Küçük ile karşılaştığını kaydetti.

Hoştan, yıllar sonra bir sohbette Küçük'ün Kocaeli Jandarma Komutanı olduğunu öğrenmesi üzerine, telefonla aradıktan sonra Ankara'ya geçerken Kocaeli'nde Küçük'e uğradığını ve yarım saat görüştüklerini belirtti.

Bunun ardından uzun yıllar Küçük ile yüz yüze görüşmediklerini, ancak bayram ve terfi gibi özel günlerde telefonla, telgrafla kendisini kutladığını dile getiren Hoştan, "Susurluk kazası" oluncaya kadar da Küçük ile görüşmediklerini anlattı.

Susurluk kazası

Hoştan, "Susurluk kazası" olayından, kısa süre sonra kendisinin de haberi olduğunu ifade ederek, "Sedat Bucak benim yakın dostumdur. Onunla yaptığımız sohbetlerde Veli Küçük paşanın yakın arkadaşı olduğunu söylerdi.

Bucak'ın kazada yaralandığını duyunca acil yardım sağlamak için aklıma ilk gelen kişi Küçük paşam oldu. Hemen telefonla kazayı kendisine bildirdim. Bu görüşmeden sonra da Veli paşayı uzun bir süre görmedim" şeklinde konuştu.

Veli Küçük'ün emekli olduktan sonra güvenlik şirketi açtığını duyunca "hayırlı olsun" ziyaretine gittiğini dile getiren Hoştan, bundan sonra da bir daha yüz yüze görüşmediklerini kaydetti.

Küçük ile yaptığı son telefon konuşmalarında, "Paşam, ne iş yapsam kaybediyorum" dediğini söyleyen Hoştan, "Ben kumar oynarım ve bağımlılığım var. Konuşmamda, 'Paşam, çok para kaybettim' diyerek, kayıplarımı anlattım. O da beni, 'kendini üzme, sağlığına dikkat et' diyerek, dostça teselli etti. 'Ben köye gidiyorum, seni ararım' dedi. Zaten kendisiyle yaklaşık 2 yıldır yüz yüze görüşmemiştik. 25 yıllık tanışmamızda 5 veya 6 kez bir araya gelmişizdir. Keşke daha fazla gelseydik. Benim Veli paşa ile tanışıklığım konusunda söyleyeceklerim bundan ibarettir. Aksini söyleyen veya iddia edeni burada ispata davet ediyorum" dedi.

Hoştan, bu davada sadece Veli Küçük'ü tanıdığını, diğer sanıklarla kendisini tanıştıranın da yargılandığı dava nedeniyle savcı Zekeriya Öz olduğunu anlattı.
 
Hakkındaki suçlamaları kabul etmeyen Hoştan, 11 aydır cezaevinde bulunduğunu, haksız ve hukuk dışı suçlamalarla ağır şekilde mağdur edildiğini savundu.

"Çatlı'yı Çatlı olarak ilk tanıyan kişiyim"

Avrupa'da 28 yıl yaşadığını, Türkiye'de herkesin "Mehmet Özbay" olarak tanıdığı Abdullah Çatlı'yı, Çatlı olarak ilk tanıyan kişinin kendisi olduğunu ifade eden Hoştan, Susurluk olayından 16 ay sonra savcılığa giderek teslim olduğunu söyledi.

Hoştan, Susurluk'tan sonra çeşitli yürüyüşler düzenlendiğini hatırlatarak, balıkçıya giderken 'Susma sustukça sıra sana gelecek" şeklinde slogan atılan bir protesto yürüyüşüne de katılarak, grubun içinden geçtiğini söyledi.

Terör örgütü sanığı olarak mahkemede bulunmasının canını yaktığını ifade eden Hoştan, "Veli Paşa ile irtibatlandırmak için Susurluk'tan bir renk lazımdı. Ben de geçer ayak müsait bir renktim" dedi.

Hoştan, Mehmet Eymür'ün Çatlı ile görüştüğünü ve Tarık Ümit olayını sorduğunu ifade ederek, "Bizim ne alakamız var Tarık Ümit ile" dedi. Sami Hoştan, hakkındaki suçlamalara ilişkin, "Hükümeti yıkmak... Sevmeyebilirim. Oyumu Erdoğan'a verdim. Ailemdekilere de Erdoğan'a verdirttim" diye konuştu.

Hoştan'a çapraz sorgu

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada çapraz sorguya alınan Hoştan, sorgu başlamadan önce avukatlarına dönerek, "Limitsiz soracaklar, karışmayın" dedi.

Daha sonra Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, Hoştan'a, telefon görüşmelerinde, Veli Küçük ile yüz yüze görüşmekten bahsettiğini, ancak ifadesinde pek sık görüşmediklerini söylediğini anımsatarak, bu duruma açıklık getirmesini istedi.

Hoştan da telefonda, Küçük ile yüz yüze görüşmek konusunda konuşmaları olduğunu, ancak bunun gerçekleşmediğini anlattı. Pekgüzel'in, bir telefon görüşmesinde "Veli Paşa bize söyledi, rahmetliye söyledi" sözlerinin geçtiğini ifade ederek, buradaki "rahmetli"nin kim olduğunu sorması üzerine Hoştan, "Bilmiyorum, unuttum" dedi.

Hoştan, Pekgüzel'in, telefon görüşmelerinde genellikle "rahmetli" diye Abdullah Çatlı'dan bahsettiğini söylemesi üzerine, "Onu siz öyle diyorsunuz. Ben demiyorum" diye tepki gösterdi.

Pekgüzel'in, Sedat Peker'le bir konuşmasında, "Sen kendine ait değilsin" derken ne ifade etmek istediğini sorduğu Hoştan, "Dışarıdayken ben de öyleydim. Gelip sizden hep bir şeyler isteyen olur. Siz kendinize ait değilsinizdir. Bunu ifade etmek istemişimdir. Ben burada rahatladım" diye konuştu.

Hoştan, Susurluk olayını nasıl öğrendiğinin sorulması üzerine de "Onu anlatayım da rahatlasın başkanım. Ercan Ersoy, Sedat Bucak'ın korumasıydı. Ayrıca benim bir arkadaşım var Aliço, onun da arkadaşıydı. Kaza olduğu zaman Aliço beni arayıp, 'hepsi ölmüş' dedi. Ben bir süre sonra Bucak'ın diğer koruması Gani Kızılkaya'yı aradım. O da hastaneye gittiklerini anlattı. Bucak'ın ve kazada ölen Hüseyin Kocadağ'ın, Veli Küçük'ün arkadaşları olduğunu biliyordum. Kaza jandarma bölgesinde diye, bir yardımı olur diye Veli Küçük'ü aradım" dedi.

Hoştan, olay yerine gittiğinde, "Drej Ali" olarak bilinen Ali Yasak ile karşılaştığını belirtti.

Hoştan'a, bir telefon görüşmesinde bir kişinin korkak olduğundan bahsederek, "Biz her gün polislik iş yapıyoruz" dediğini hatırlatan Savcı Pekgüzel, "Her gün polislik ne yapıyorsunuz?" diye sordu. Hoştan da "Kumar oynuyoruz, basıyorlar, alıp götürüyorlar, 125 YTL ödüyoruz, serbest kalıyoruz" yanıtını verdi.

Diğer savcı Nihat Taşkın da Hoştan'a, Hanefi Avcı'nın hakkındaki beyanlarını hatırlatarak, Veli Küçük'ü Kocaeli'nde ziyaret edip etmediğini sordu.

Hoştan da "O kişi bana nasıl 'mafya' diyebilir. Mafyaysam niye beni yakalamadı? O zat bana hala cevap veremedi. Susurluk'ta birilerini korumak için askeri alet etti. Hanefi Avcı ve Mehmet Eymür hep vardırlar. Hep de tanıktırlar. Ben daha önce ifademde Küçük'ü 1-2 kez ziyarete gittiğimi söyledim" şeklinde konuştu.

Hoştan'ın "Ben hiç mafyaya benziyor muyum?" şeklindeki sözleri üzerine Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, "Mafyanın şekli, şemalı yoktur. Kısa olur, uzun olur, şişman olur" ifadesini kullandı.

"Çatlı'yı Nevşehir'e götürüp toprağa verdim"

Eymür'ün ifadeleri hatırlatılarak, Abdullah Çatlı'nın cenazesini Nevşehir'e götürüp götürmediği de sorulan Hoştan, "Arkadaşımı morgdan aldım. Nevşehir'e götürüp toprağa verdim. Hatta 4 gün de orada kaldım" dedi.

"Türkiye'deki mafya gruplarını bir araya getirdiği ve bunlara ağabeylik yaptığı" yönünde iddialar bulunduğu anımsatılarak, Burhanettin Saral ile Sedat Şahin arasındaki sorunda ara buluculuk yapıp yapmadığı sorulan Hoştan, "bunu milletvekillerinin de yaptığını" belirterek, cezaevine konulan bu kişilere  yardımcı olmaya çalıştığını söyledi.

Hoştan, avukatı Fatih Volkan'ın sorusu üzerine de "Susurluk Davası"nda yargılandığı sırada duruşmaya tanık olarak gelen Mehmet Eymür'e, Abdullah Çatlı'yı tanıyıp tanımadığını sorduğunu, Eymür'ün sözlü olarak cevap vermediğini, sadece başını salladığını anlattı.

"Falcı, Çatlı'ya bir kaza geçireceğini söyledi"

"Habip" adındaki biriyle yaptığı görüşmelerin sorulması üzerine de Hoştan, Kumkapı'da, Ayhan Çarkın ve Abdullah Çatlı'nın da bulunduğu bir ortamda masada olan bir bayanın fal baktığını, Çatlı'ya, o yıl ağır bir kaza geçireceğini, bundan kurtulursa bir daha bir şey olmayacağını, kendisine de ağır bir hastalık geçireceğini söylediğini anlattı.

Bir ara işlerinin kötü gitmesi üzerine bu falcı kadını aramaya başladığını, "Habip" adlı kişiyle yaptığı görüşmelerin de bu konuya ilişkin olduğunu belirten Hoştan, konuşmalardan birinde "Habip"in, bu kadını Ali Yasak'ın şoförünün tanıdığını ifade etmesi nedeniyle konuşmasında Ali Yasak'ın adının geçtiğini savundu.

Daha sonra Hoştan'ın avukatları Fatih Volkan ve Kemal Ökke, savunmalarını yaparak müvekkillerinin tahliyesini istedi. Duruşmada daha sonra diğer sanıklar ile sanık avukatlarının talepleri alındı. Bu arada, Hoştan'ın savunmasını, çok sayıda yakını ile "Susurluk Davası"nda birlikte yargılandığı Mustafa Altınok da izledi.

MİT'ten gelen Ergenekon şeması

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki davanın bugünkü duruşmasında, taleplerin alınmasının ardından Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, dosyaya gelen evrakları okudu.

Şengün, "Ergenekon Şeması"yla ilgili MİT'ten gelen cevap yazısında, mahkemeye gönderilen belgelerin "gizli" niteliği taşıdığının bildirildiğini kaydetti.

Yine Tuncay Güney'le ilgili projeli çalışma evraklarının da gönderildiğini belirten Şengün, İstihbarat Şube'den gelen yazıda da Güney'le ilgili ellerinde herhangi bir sorgulama kaydı bulunmadığının bildirildiğini ifade etti.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığından gönderilen başka bir yazıda ise Güney hakkında yürütülen soruşturmanın gizliliği dolayısıyla, Güney'le ilgili evrakın gönderilmediğinin bildirildiğini anlatan Şengün, mahkemenin daha sonra detaylı yazı yazarak, soruşturma evrakını istediğini kaydetti.

Şengün, ayrıca İranlı Askar Simitko'nun ölümüyle ilgili olarak, ailesince davaya müdahil olmak için dilekçe gönderildiğini söyledi. Daha sonra Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, tutuklu sanıklardan Ümit Oğuztan ve diğer sanıklara "gizli tanıklık yapmaları" konusunda herhangi bir teklifte bulunulmadığını belirterek, Oğuztan'a "etkin pişmanlık hükümlerinin hatırlatıldığını" bildirdi.

ARA KARARLAR

Ergenekon şemasının onaylı sureti istendi

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, alınan ara kararları açıkladı.

MİT'e yazı yazılarak, 3 Temmuz 2002'de posta kanalıyla bu kuruma gelen 6 CD ile isimsiz ihbar mektubunun birer onaylı kopyasının istenmesine karar veren Heyet, bu mektup ve CD'lerin MİT'e geldiği tarihten, "Ergenekon" soruşturmasının açıldığı 12 Haziran 2007'ye kadar MİT'in bu belgelerde belirtilen örgütlenmeyle ilgili ne gibi araştırma yaptığının, tarih dilimleri belirtilerek mahkemeye bildirilmesi talebinde bulunmaya karar verdi.

Heyet, 19 Kasım 2003 ve 19 Ocak 2006'da Başbakan'a, 10 Temmuz 2003'te Genelkurmay Başkanlığına ve 26 Mayıs 2006'da Genelkurmay İstihbarat Başkanına gönderilen şemaların yer aldığı bilgi notlarının onaylı suretlerinin mahkemeye gönderilmesinin istenmesini karara bağladı.

Gelen bilgilerin değerlendirilmesi ve yorumlanması sonucu, "derlenen istihbari bilgi ve belgelerin delil olarak kullanılmasının mümkün olmadığı yönündeki açıklamanın yasal dayanağının MİT'ten sorulmasını" kararlaştıran Heyet, bu hususlar yerine getirildikten sonra bahse konu şemanın açıklanıp açıklanmayacağı konusunda karar verilmesine hükmetti.

Heyet, Fatih Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak, Tuncay Güney'e ilişkin yürütülen hazırlık soruşturması kapsamında ya da Adil Serdar Saçan hakkındaki Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesinde süren dava kapsamında emanetteki tüm eşyaların, tetkik ve iade edilmek üzere, kuryeyle gönderilmesinin istenmesine karar verdi.

Ferşad Sematgou'nun avukatlarının müdahil olma yönündeki taleplerinin reddini kararlaştıran Heyet, tutuklu sanık Mehmet Zekeriya Öztürk'ün bazı PKK terör örgütü yöneticilerine ilişkin talebinin davayla doğrudan ilgisi olmadığını belirterek, içerik olarak araştırılmasında fayda görülen dilekçenin, gereğinin yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hükmetti.

Tutuklu sanıklardan avukat Kemal Kerinçsiz'in beyanlarının mahkemede savunma sınırları içinde kabul edilerek hakkında suç duyurusunda bulunulmasına yer olmadığına karar veren Heyet, bu konuda Cumhuriyet savcılarının gerekli yerlere müracaatta bulunabileceklerini hükme bağladı.

Mahkeme Heyeti, Kerinçsiz'in talepleri doğrultusunda, İstanbul Güvenlik Şube Müdürlüğüne yazı yazılarak, Danıştay saldırısından bir gün sonra, 18 Mayıs 2006'da saat 11.00 civarında, başta Türkiyem Topluluğu ve Büyük Hukukçular Birliğinin katıldığı protesto gösterinin görüntü ve ceraim evraklarının istenmesine karar verdi.

Güney'i istihbarat görevlisi sorguladı mı?


İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne yazı yazılarak, Tuncay Güney'in, 2 Mart 2001'de gözaltına alındıktan sonra herhangi bir resmi istihbarat görevlisince sorgulanıp sorgulanmadığının, sorgulanmışsa bu istihbarat biriminin hangisi olduğunun mahkemeye bildirilmesine karar veren Heyet, Emniyet Genel Müdürlüğü'nden de ulusalcılığı aşırı sağ faaliyet olarak nitelendiren ne gibi bir çalışma yapıldığı ve buna yönelik herhangi bir rapor düzenlenip düzenlenmediğinin sorulmasına, düzenlenmişse bir suretinin de mahkemeye gönderilmesine hükmetti.

Heyet, tutuklu sanıkların bu hallerinin devamını kararlaştırarak, duruşmayı yarın saat 09.30'a bıraktı.

Bu arada, MİT'ten mahkemeye gönderilen belgede, pek çok kaynaktan gelen bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi ve yorumlanması sonucunda hazırlanarak ilgili makam ve kurumlara gönderilen istihbari bilgi ve belgelerin delil olarak kullanılmasının mümkün olmadığına işaret edildi.

cnnturk.com, 25.12.08

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.