Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Üçüncü Köprü Cinayettir, İnşallah Biz Yapacağız

Üçüncü Köprü Cinayettir, İnşallah Biz Yapacağız
 

Her ne kadar insanlık Mars’a giderken 21’inci yüzyıldaki ‘medeniyet’ algısı düzeyimizi ‘altyapı yatırımları’na indirgese de iktidarın bu konuda başarılı olduğunun hakkını teslim etmek gerek.

Başbakan’ın belediyecilik deneyiminin de yardımıyla TOKİ’yle ‘duble yol’la Türkiye’nin altyapısının iyileştirilmesinde epey mesafe kat ettik. (Sel basıp insanların öldüğü, Nazi Almanya’sını hatırlatan çirkin TOKİ evlerini ya da yandaşlara ihale edilip, çok geçmeden çöken, bozulan yolları sonra konuşuruz…)

Üstelik son yıllardaki ‘inşaat’ odaklı bu kalkınma hamlesinin hacmi epeyce büyüdü, sonunda projeler ‘çılgın’laştı.

İstihdamı arttırıp, büyümeyi yükseltse de hükümetin inşaat işine bu kadar kafayı takmasının sonu pek hayırlı durmuyor.

Biliyorsunuz dünyayı sarsan son kriz ‘emlak krizi’ydi. Türkiye gibi kafayı inşaata takan İspanya’da 800 binden fazla yeni ev satılamadığı için yıkılmayı bekliyor, bu da İspanya ekonomisini uçurumun kenarında tutmaya yetiyor.

Ayrıca bizim hükümetler ‘yatırıma’ meraklıdırlar ama o bir görkemle temel attıkları fabrikaların, havaalanlarının, tesislerin temelinde genellikle birkaç yıl sonra inekler otlar, böyle de bir tecrübemiz vardır.

Daha geçen hafta Bursa Uludağ’da bürokratlarının eğitim almaları için inşa ettirilen ve 7 milyon TL’ye mal olan bir tesisin hiç kullanılmadan yıkılacağı haberini okuduk.

Dağı taşı AVM’lerle donattık ama onlar da yavaş yavaş kapanıyor; ‘çapulcular’ olmasa, bir tanesini de neredeyse İstanbul’un göbeğine Gezi Parkı’nın içine dikecektik.

Başa dönersek, şimdi esas sorun, bir nevi güç gösterisine dönen inşaat çılgınlığında projelerin ayarının bozulması.

Projelerin ayarı bozuldukça, milletin de ayarı bozuluyor elbet.

Sorun sadece ‘size mi soracaktım, ben yaptım oldu’ şeklinde özetlenebilecek üslup sorunu değil…

Yapılan işlere ‘en iyisini biz biliriz’ edasıyla girişilince, birilerine sorma (halka), birilerine danışma (uzmanlara) ihtimali de ortadan kalkıyor ayrıca.

Biliyorsunuz bugün Marmaray’ın açılışı var ki o da bir başka çılgın olmasa da büyük proje idi.  
Açılıştan bir gün önce Independent Gazetesi İstanbul’daki trafik keşmekeşini azaltması umulan projenin bazıları tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın itibarını artırmaya yönelik pahalı bir proje olarak görüldüğünü aktarırken, “Türkiye’yi bölen proje” olarak nitelendiriyordu Marmaray’ı…

Gazete’nin tespiti çok doğru; toplum o kadar keskin bir şekilde ikiye bölündü ki her meseleye sadece ‘ak-kara’ diye yaklaşır olduk. En doğru yapılan işe bile takdir, minik bir eleştiri getirmeye bile tahammül kalmadı.

Hal böyle olunca, iktidarın ‘size rağmen yapacağız’ yaklaşımı devam eder de bu çılgın projeler hayata geçerse, İspanya’nın evleri yıkarak çözüm araması gibi bir çözüm de bizi kurtarmıyor maalesef.

Çünkü yatırımların bırakın iktisadi olarak verimli olmasını ve diğer unsurları, çevresel anlamda geri döndürülemez tahribatı söz konusu olacak.

Kimseyi dinlemeden, ‘tepeden inmeci’ bir yaklaşımla gündeme getirilen üç ‘çılgın proje’miz var biliyorsunuz…

Üçüncü Boğaziçi köprüsü, üçüncü havalimanı ve Marmara ile Karadeniz’i birleştirecek kanal projeleri…

Önemli değil dedik ama önce ekonomik tarafına bakalım projelerin.

Ulaştırma Bakanı çılgın projeler için finansman zorluğu yaşandıklarını kabul etmiş ve Marmaray’ın açılışında “bu projelere para vermeyen turşusunu kursun” demişti ama Marmaray açılsa da diğer projeler için işler hiç de kolay değil...

Daha on gün öncesinde Financial Times Türkiye’deki büyük altyapı projelerinin karşı karşıya olduğu finansal zorluklara dikkat çekmiş; finansal belirsizlikler nedeniyle Atatürk havaalanının kapasitesinin genişletilmesi için çalışmalara başlandığını aktarmıştı.

Bu durum da gazeteye göre çok büyük altyapı projelerinin ertelenmesi veya ölçeklerinin düşürülmesi ihtimalini gösteren son işaretti.

Türkiye’nin ilk nükleer santralinin açılışının en az bir yıl ertelenmesi ihtimali, iş çevrelerinden Kanal İstanbul projesine yönelik ilginin az olması gazeteye göre diğer işaretler.

Elbette parayla kıyaslanmayacak bir tehlike var ki o da çevresel tahribat.

26-27 Ekim’de İstanbul’da toplanan ve Yeşil Düşünce Derneği ve Yunan Yeşil Enstitüsü’nün birlikte düzenlediği konferansın konusu ‘çılgın projeler’di.

Ve o çılgın projeler, hâlihazırda kırılgan olan ekosistem üzerindeki baskıyı daha da yoğunlaştıracaktır toplantıya katılanlara göre.

20 milyonluk şehrin tek nefes alma imkânı Kuzey Ormanları’nı köprü ve havaalanı uğruna yok edip, buradaki su havzalarını kurutunca; Kanal İstanbul’u açarak Marmara Denizi’ni, içindeki canlıları öldürürünce belki seçim kazanılıyor ama İstanbul geri döndürülemez bir biçimde kaybediliyor.

Anadolu yakasındaki havaalanını genişletmek yerine Anadolu’dakileri Avrupa’ya taşıyarak uçurmak anlamına gelecek ve zaten var olan havaalanının yakınına daha büyüğünü, çevreyi tahrip ederek yapmanın anlamı nedir?

Teknoloji çağında, boğazı köprülerle doldurarak, ormanları keserek mi yol yapacağız?

Hem hukukun, hem ekonominin, hem bilimin, hem diğer ülkelerin, hem de mantığın izin vermeyeceği bir kanalı açma ısrarının anlamı var mı?

Siyaset, belediye başkanı iken ‘üçüncü köprü cinayettir’ diyip, başbakan olunca ‘inşallah yapacağız’ tutarlılığında yapılabilir ancak bir ‘çılgınlık’ etmeden kalkınmanın sürdürülebilir olması için en başta çevreye ihtiyaç olduğunun da hatırlatılması gerek…

Murat Çetin, gazete360
 

30.10.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.