Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Başbuğ tutuksuz yargılanmalıydı

BAŞBUĞ TUTUKSUZ YARGILANMALIYDI

Gezi sürecini değerlendiren Bakan Ergün, “Ne 70 yaşındaki kadın konusu bu meseleyi tarif etmeye yeterlidir ne de olaylar sırasında hayatını kaybedenlerin fotoğrafı olayı tek başına ifade etmeye yetmez. Bu oldu ve bizi üzdü. Türkiye bundan üzüldü”
Ergün, Ergenekon Davası kapsamında Silivri Cezaevi’nde bulunan Orgeneral Başbuğ’un tutukluluğu için de “Yargıtay nasıl değerlendirecek ona bakmak lazım. İlker Başbuğ’a genel yaklaşım tutuksuz yargılanmalıydı” yorumunu yaptı

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Milliyet’i Kocaeli’nde misafir etti. Yeşillendirilen Seka Parkı’nda konuştuğumuz Bakan Ergün, Çözüm sürecinden içki yasağına, cemevi talebinden başörtüsü meselesine, Gezi olaylarından böcek skandalına kadar gündemdeki birçok konu hakkında soruları yanıtladı.
Çözüm sürecinde gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Abdullah Öcalan’ın format değişikliği talebine nasıl bakıyorsunuz?
- Terörü bitirmek için bu kadar etkili bir teşebbüs şimdiye kadar olamadı. Bazen şu söyleniyor; ‘Terörle ilgili çözüme ulaşıldığında ne olacak?’ Demokrasi içerisinde her şey konuşulacak ve çözüme kavuşturulacak. Demokrasi içerisinde bazen çok aykırı şeyler de talep edilebilir. Bunlara tahamüllü ve sabırlı olmak lazım. Bazen diyorlar ki ‘şu seslere şu görüntülere tahammül edemiyoruz’. Bazen tahammülü zor görüntüler ortaya çıkmıyor değil. Ama gencecik çocuklarımızın şehit olmasına ve şehit cenazelerine tahammül etmek daha mı kolay? Ya da gencecik çocukların bir şekilde terörist olması ve dağda hayatını kaybetmeleri daha mı iyi bir şey? Demokrasi de bazı talepler vardır karşılanabilir bazı talepler vardır karşılanamaz. Birbirini ikna etmeye ortak bir noktada buluşmaya dayanır. Bu süreç sonunda Türkiye demokrasisi daha da güçlenecektir.

‘Kürt yoktur’ sürecinden geçtik’
Demokratikleşme paketinde neler öne çıkacak?
- Demokratikleşme paketinin zamanlamasının iyi olması gerekiyor, yani zamanında ve olması gerektiği kadar. Bazı demokratik adımları atmakta geç kalınırsa ve azar azar, küçük küçük atılırsa o zaman da toplumdaki yansıması zayıf kalıyor. Mümkün olduğu kadar adım atmak gerekiyor. Yabancıların bir sözü var; Çok geç oldu ve az oldu. Az ve geç olması reformların etkisini azaltan hususlardan bir tanesi. Biraz zamana yayılabilir ama geç olmamamalı. Bir damlacık hak verme şeklinde olmamalı. Vatandaşlarımız etnik kimlik problemleri yaşıyorlar. Başta Kürtler olmak üzere. Türkiye öyle bir demokrasi standartına ulaşmalı ki hiçbir vatandaşı etnik kimlik problemi yaşamasın. Geçmişte siz yoksunuz diyorlardı. ‘Türkiye’de Kürt yoktur’ sürecinden geçtik. Adamın dilini de kültürünü de yok sayıyorsunuz. Köyünün adını değiştiriyorsunuz, kitabını yasaklıyorsunuz. Al sana büyük problem.
Türkiye’de kimliklerin inkârı ve asimilasyon dönemi kapandı. Biz vatandaşlarımızın etnik kimlik problemi yaşamasını istemiyoruz ve yaşamayacağı bir Türkiye inşaa edeceğiz. Kimse yaşamayacak.
Başörtüsü meselesi nasıl çözülecek?
- Sünni Müslümanların yaşadığı problemler. Ben çocuğumu üniversiteye gönderemiyorum diyor. Anayasa ve kanunlar vatandaşların başörtüsü ile üniversiteye gitmesini, parlamentoda milletvekili olmasını, kamuda çalışmasını yasaklamıyor. Bilakis böyle bir yasak olmasını yasaklıyor. Bu yasaklar 12 Eylül ve 28 Şubat’la ortaya çıktı. Bu konuda bazı adımların atılması gerekiyor. Niye parlamentoda başörtülü milletvekili yok? Fiili durum yaratıldı. Lüzumsuz tartışma doğurur diye bir sürü insan hakkından feragat etti.

Çalıştıracak adam bulamazlar
Son aşamaya gelen kadın istihdam paketi ile ilgili işadamlarından ‘kadınlar işe zor alınır’ çıkışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?  
- Türkiye’nin nüfus artış hızı yüzde 2’nin altına düşmek üzere. Bu bir tehdit oluşturuyor. Bir taraftan kadınların sosyal hayatta aktivitesi artsın istiyoruz, ama 3-4 çocukları da olsun istiyoruz. Bu iki hedefin birbiriyle uyumlu hale gelmesi lazım. İş dünyası da çocuğu oldukça uzun süre işe gelmeyecek diye kadın çalıştırmak istemeyebilir. Kaygılar artmaya başlayabilir. İki hedefi uyumlu hale getirecek bir çalışmaya ihtiyaç var. İki bakanlığımız birlikte çalışıyorlar. Ne kadının çalışmasını zorlaştıran ne de iş dünyasını sıkıntıya sokan bir adım atmalıyız. Ama hepimiz fedakarlık yapmalıyız. Eğer iş dünyası ‘ben kadını çalıştırırım ama ona çocuğu ile ilgili izin vermem. Çocuk yapmadan çalışsın kardeşim ve ya bir tane çocuğu olsun‘ diyorsa o zaman yarın iş dünyası çalıştıracak erkek de bulamaz. Çünkü nitelikli ve niteliksiz adam bulma sorunuyla karşı karşıya kalacağız. Evde de eşler fedakârlıklar yapmalı.  
Böcek ve dinleme tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz. Dinlendiğinizi düşündünüz mü?
- Zaman zaman kurumlarda aramalar yapılıyor, düzenli olarak. Bizim bakanlıkta da yapılıyor. Çıkmadı bugüne kadar. Kimin bu işleri yaptığı soruşturmalarla ortaya çıkar. Yapanlar karşılığını görecektir, kim yaparsa yapsın.
Cumhurbaşkanı seçimlerine az kaldı, parti içinde ve Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan arasında bu dönemde bir sıkıntı olur mu?
- Şimdiye kadar çok önemli süreçleri birlikte yaşadık ve büyük dayanışma içinde geçirdik. Çok büyük bir dayanışmaya, fedakârlığa ihtiyaç var. Geçmişte yaptık. Yine yapılacak. Belki tablo değişecek. Başbakanımız Cumhurbaşkanlığı’na aday olmak isterse kuşkusuz aday olabilir. Partimiz açısından sağduyulu değerlendirme yaptığımızda milletimizin geleceğini düşündüğümüzde en iyi çözüm yolunu bulacağız. O konuda bir sıkıntı olmayacaktır.

Günah işlemek isteyen işler
İçki düzenlemesi çok tartışıldı. İçkiyi yasaklama olarak nitelendirildi.
- Bu konuda bize çok haksızlıklar yapılıyor. Yerel yönetimlerden sorumlu başkan yardımcısıydım. Valilik, kaymakamlık, belediyeler içkili mekanların açılacağı yerleri belirliyordu. Ne kampanyalar yapıldı. Kırmızı bölgeler oluşturuluyor, yasaklanıyor diye. Halbuki böyle değil. Yıllardır yapılan yapılıyor. Siz yapınca başka öteki yapınca başka türlü yorumluyorlar. Niye, biz içki içmiyoruz. Siz içkinin günah olduğuna inanıyorsunuz, evet inanıyoruz. İnanmayalım mı ne yapalım şimdi? İçmiyoruz, içelim mi ne yapalım yani? Devlet günahlarla mücadele eden bir kurum değil ki suçlarla mücadele eden bir kurum. Günahların karşılığında ahirette bir ceza görürler. Devlet bir düzenleme yapınca içkinin günah olması nedeniyle bir düzenleme yapmaz. İçki nedeniyle işlenecek suçlar nedeniyle bir düzenleme yapar. Yani bir adam içki içtiği için ceza almaz ama alkollü araç kullandığı için alır. Avustralya’da alkolü araç kullanmanın cezası cinayete teşebbüstür.
Dünyanın her yerinde alkol kullanımı düzenleyen kurallar var. ABD’de bazı yerlerde 21 yaşın altındaysanız bara gidemezseniz. Siz de bu işin reklamı yapılmasın, çoluk çocuk bu kadar kolay erişmesin diye bir düzenleme yapmışsınız. Belli saatlerde sokaklara taşacak bir mahiyet arzetmesin. Bu kimsenin içki içmesine karışan, yasaklayan, ‘sen bu günahı işleme’ diyen bir yaklaşım yok ki. Adam günah işlemek istiyorsa işler. 

Mustafa Koç, Gezi eylemleriyle ilgili olarak “Oraya gelen insanlar arasında 70 yaşında teyze de gördüm, 18 yaşında çocuk da. Bunlar mı Türkiye’ye zarar verecek’ demişti.

KOÇ’A GEZİ YANITI
İşadamı Mustafa Koç kutuplaşma tehlikesine dikkati çekti. Gezi olaylarına vurgu yaparak, ‘Neyi paylaşamıyoruz bir türlü anlamıyorum” dedi. Divan Otel için, ‘70 yaşındaki teyze mi ülkeye zarar verecek’ dedi.
- Kutuplaşma tabii ki istenen bir şey değil. Zaman zaman toplumda gerginlikler olabilir ama bunun kutuplaşmaya varması ve insanların birbirinden nefret etmesine doğru varması esas tehlikeli olan bu olur. Her konuda anlaşamayabiliriz ama bu insanların birbirine düşman olması kabul edilemez. Öyle bir noktada değiliz. Toplumu birbirine daha çok kaynaştıran mekanizmalara daha çok ihtiyacımız var. Yani birtakım fay hatları var. Bu fay hatları sönmüş değil canlı fay hatları. Belirli gerilimler karşısında depremlere yol açabilecek fay hatları. Onun için yapımızı güçlendirmemiz lazım. Başkalarının da fay hatlarını harekete geçirmesi mümkün olabilir. Fay hatlarının nerelerden geçtiği ve nereleri etkileyeceği belli. Ülkemizin toplumsal dokusunu güçlendirecek adımları atmamız lazım. Burada iş dünyasına, medyaya, siyasete de önemli görevler düşüyor. Filin tarifi gibi yapmayalım. Herkes tuttuğu yerden tarif ediyor. Bir tane 70 yaşındaki kadının görüntüsünü eğer Gezi olaylarının görüntüsü olarak verirseniz çok başka bir fotoğraf vermiş olursunuz. Bir başkası da yıkılan dökülen yerlerin fotoğrafını verir. O zaman başka bir tablo çıkar. Ne 70 yaşındaki kadın konusu bu meseleyi tarif etmeye yeterlidir ne de olaylar sırasında hayatını kaybedenlerin fotoğrafı olayı tek başına ifade etmeye yetmez. Bu oldu ve bizi üzdü. Türkiye bundan üzüldü. Herkes bundan zarar gördü. Bu tablolar yaşanmamalı. Bunun için herkes elinden geleni yapması lazım. Yoksa körün fili tarif etmesi gibi siz 70 yaşındaki kadın fotoğrafıyla tarif ederseniz çok eksik bir tarif olur. Konuya bütüncül bakmak lazım. Olan biten iyi bir şey değil.

Ergün: “Siz yapınca başka öteki yapınca başka türlü yorumluyorlar. Niye; biz içki içmiyoruz. ‘Siz     içkinin günah olduğuna inanıyorsunuz’, evet inanıyoruz. İnanmayalım mı ne yapalım şimdi. İçmiyoruz, içelim mi ne yapalım yani.”

‘Cezaevinde hayatını kaybedenler oluyor’
İlker Başbuğ’un cezasını nasıl değerlendiriyorsunuz, zaman zaman açıklamaları oluyor.
- Yargıtay nasıl değerlendirecek ona bakmak lazım. İlker Başbuğ’a genel yaklaşım tutuksuz yargılanmalıydı. Bu mesele çok büyük bir mesele.
Türkiye’de darbe teşebbüslerinin yargılandığı mesele bu. Kişisel dramlar oluşturulmaya çalışılıyor. Dramlar oluşmuyor mu yargılama sürecinde. Evet oluşuyor. Cezaevinde hayatını kaybedenler oluyor. Olmasa keşke. Bu dramlar üzerinden yargılamaya gölge düşürmek de doğru değil.
Filanca kişinin çocuğu, babası hapishanedeyken büyüdü. Bu iyi bir şey değil. Ama o darbe teşebbüs başarılı olsaydı kaç adamın hayatı kararacaktı biliyor muyuz? Kaç insanın çocuğu babası hapishanedeyken büyüyecekti. Kaç insan işin gücünden olacaktı, kaç insan itibarsızlaştırılacaktı.
Bunları bilmiyoruz. Olayın bütünü büyük bir meseledir.

Dini kimlik problemi bizim ayıbımız olur’
Alevilerin cemevi taleplerine nasıl bakıyorsunuz?
- Vatandaşlarımız dini kimlik problemi yaşayabilirler, yaşamasınlar. Kim yaşar? Gayrimüslimler, Sünni ve Alevi Müslümanlar. Bu vatandaşlarımız dini kimliklerinden dolayı problem yaşıyorlarsa bu bizim ayıbımız olur. Biz imparatorluk geleneğinden geliyoruz. Bizim hiçbir vatandaşımız bu problemi yaşamamalı. Alevi vatandaşım benim problemim var diyor. O zaman problemi anlamak ve çözüme kavuşturmak gerekiyor. Bunların başında cemevleri geliyor.
Cemevlerinde vatandaşlarımız ben burada ibadet yapıyorum diyorsa hiç kimsenin senin burada yaptığın ibadet değildir deme hakkı yok. Yani ibadetler insanların birbirine yaptığı şeyler değildir. İbadetler Allah’a karşı yaptığı iştir.
Dolayısıyla ben ibadet yapacağım bu mahalin tanınmasını istiyorum, eksiğinin, gediğinin giderilmesini istiyorum gibi talepler de bulunabilir. Bunların her biri demokrasi de dikkate alınması gereken taleplerdir. Devlet bir vatandaşına, ‘sen ne cüretle böyle bir talepte bulunuyorsun’ demez. Derse, vatandaşlarını anlamayan bir devlet ortaya çıkar. Biz vatandaşını anlayan devlet inşa ediyoruz.

 
Milliyet, 21.09.2013

Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.