Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Arınç: Biz gözümüzü mü bağladık?

Arınç: Biz gözümüzü mü bağladık?
PKK'nın çekilmeyi durdurma kararıyla ilgili konuşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Bizim başlattığımız bir çözüm süreci var. Bu örgüt, liderini dinler mi dinlemez mi? Haziran ve Temmuz'da militanların çıkması gerekirdi, çıkmadı. Biz gözümüzü mü bağladık? Nerede bulunduğunuzu bilecek bir güce sahibiz'' dedi.

İSTANBUL - Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, NTV canlı yayınında Oğuz Haksever'in sorularını yanıtladı.

Arınç'a sorulan sorular arasında demokratikleşme paketinden, PKK'nın çekilmeyi durdurmasına, Hatay'daki eylemlerden, Suriye'ye olası operasyon hazırlığına kadar bir çok konu yer aldı.

Hukuk ve Medya Bağlamında İslamofobi Konferansı düzenlendi. Siz de açılışta bir konuşma yaptınız. Bu konferansta İslamafobi ve medya konusu ağırlıklı olarak ele alınıyor. Sizin öngörünüz nedir? Sadece medya üzerine bu konuda yüklenmek ne kadar yararlı olacak?

Sadece medya değil hukuk bağlamında da İslamafobi'yi tartışıyoruz. İslamafobi konusu hem Avrupa'nın hem ABD'nin hem Türkiye'nin hatta 2 milyara yaklaşan nüfusuyla bütün İslam aleminin günlük meselesi. Böyle bir gün çok şükür yok. Siyaset adamlarından medyaya kadar sokak gösterilen kadar dünyada bir hareket var. Maalesef barışı tehdit ettiğini görüyoruz. Tabii medya dilinin insanlarda meydana getirdiği algının çok önemli olduğunu düşünüyor. 'Müslüman eşittir terörist' veya 'Müslümanlar terörist olur', 'İslam'dan demokrasi çıkmaz, barış çıkmaz' böyle bir anlayışın maalesef hakim olmaya çalıştığını görüyoruz. Medyanın daha birleştirici bir ortam oluşturması gerektiğini ifade ettik. Bir de hukuk bağlamı var. Bizim AB ilerleme raporları, AB Konseyi nefret suçu diye bir suçun tanımlanması gerektiğini ifade ediyor ve nefret saikiyle yapılmış suçların da ağır bir şekilde cezalandırılmasını öngörüyor.

Demokratikleşme paketinin gecikmesiyle ilgili BDP ve Kandil'den ciddi eleştiriler vardı. Bu paket ne zaman kamuoyuna açıklanacak ve içeriğine dair ipuçları neler?

NEFRET SUÇU İÇİN DÜZENLEME
Elimizdeki hukuk dokümanlarını da dikkate alarak gelebilecek yeni demokratikleşme paketi içerisine de nefret suçunu ayrıca tanımlamak yerine TCK'daki bazı maddelerin içerisine kasıt eğer nefret ise veya insanların dili, dini, rengi, cinsiyeti, ırkı, mezhebi, siyasal düşüncesi, felsefesi, yaşam biçimi amaçla işlenmişse onun cezasını arttıracak bir düzenleme yapacağız.

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ
Konunun sahibi olarak Başbakanımızı göstermemiz isabetli. Bütünü ile meseleyi ona bırakmak doğru bir yaklaşım olur. Bugüne kadar kanunlarımızda bazı hükümler var. Ama bunların yeterli olmadığı görülüyor. İslamofobi arttıkça sadece Almanya’daki Müslümanlar zarar görmüyor. Türkiye’deki farklı gruplar da zarar görebilir.

'DİNK CİNAYETİ AKLIMA GELİYOR'
Rahip cinayetleri oldu Türkiye’de. Zirve olayı aklıma geliyor. Hrant Dink'le ilgili cinayet aklıma geliyor. Eğer dil, din, ırk, cinsiyet, felsefi farklılıklar sebebiyle işlenmişse o ceza daha büyük bir sonuca katlanmış olacak. Ben bunu ileri bir hukuk başarısı olarak görüyorum. Bunu Ekim ayında yasalaştırmış olacağız. Türkiye’de insanların günlük yaşamlarını kolaylaştıracak, laik bir yaşamın şartlarını hazırlama noktasında başka maddeler olacak. Bir kısım insanlar bunu da azımsayacaktır ama biz bu tür düzenlemeleri 2002’den beri yapıyoruz. Terör örgütünün baskılarıyla, aba altından sopa göstermeleriydi... Bunlarla ilgisi yok.

'RUHBAN OKULU GÜNDEMİMİZDE'
Ruhban okulu gündemimizde. Bu paketin içinde olmadan önce de gündemimizdeydi. Henüz bir karar verilmedi o konuda. Bu toplantıda da onların temsilcileri var. İç ve dış bazı şartlarının oluşması gerekiyor. Onun gerçekleştiği anda biz bu okullar faaliyete geçebilir diyeceğiz. İki konu var ki bu konuların çözülmesini mutlaka istiyorlar. Birisi Heybeliada'da Ruhban Okulu'nun 1971'deki kapatılmasından sonra 40 yılı geçmiş bir noktada yeniden din adamı yetiştirmek üzere açılmasıdır. Haklıdırlar. Biz onların bu okulları kapalı olduğu için din adamları ihtiyaçlarını hükümetimizin izniyle yapabiliyoruz.

'MOR'U ÖNCE RENK ZANNETMİŞTİM'
İkinci Mor Gabriel konusudur. Ben önce moru renk olarak sanmıştım ama Aziz anlamında, din büyükleri anlamında. Gabriel de bizim Cebrail. Bu 20 yıllık bir sorun. Mor Gabriel konusunda bizden arazi istemeleri karşısında bir hukuk duvarı var. Elbette mahkeme kararlarına uymak zorundayız ama bir başka formülle çözebilecek noktadayız. Kendileri de bundan haberdar.

'SÜRYANİLER DE BU TOPRAĞIN BİR PARÇASI'
Süryaniler de bu toprağın bir parçası. Berlin’de bir konferansa gittiğimde Süryani kilisesine davet ettiler beni. Yedik, içtik, konuştuk. 80 yaşlarındaki bir din büyüğü 'Ben Türkiye’yi o kadar çok seviyorum ki bütün rüyalarım orada geçiyor' dedi bana. Biz onların samimiyetine güveniyoruz.

'ANADİL GÜNDEMİMİZDE YOK'
Anadilin öğrenilmesi konusunda mevzuatımız müsait. Anadilin eğitim dili olması konusunda BDP hariç itirazlar var. O konu gündemimizde yok. Pek çok üniversitemiz Kürt Dili Edebiyatı üzerine mezun vermeye başladı. Biz onları seçmeli olarak okutulan seçmeli Kürtçe derslerine öğretmen olarak atayacağız. Yerel TV’lerde, radyolarda sorun yok. Öğrenilmesi konusu bizim için önemliydi. Resmi dil Türkçe’dir, eğitim dili böyle olur diye Anayasa Uzlaşma Komisyonu bir anlaşmaya varırsa o da kabulümüzdür.

AYNI BAHÇEDE CAMİ-CEMEVİ
Aleviler yurttaşlarımız da toplumumuzun bir parçası. Bu konuda Sayın Başbakan Yardımcımız Bekir Bozdağ’ın geçmişte hazırlanan raporların üzerine yenilerini koymak suretiyle bir girişimde bulunacağını söyleyebilirim. Bir kısmı 'cemevleri ibadethane' olsun diyor. Bir de Ankara'da yeni konsept var. Cami ile cemevi yan yana olmaz diye sokak gösterileri yapanlar var. Onlar da ne kadar Alevileri temsil ediyor?

O ayrı bir konu. İki ibadethanenin yan yana olmasından ne zarar görüyorsunuz da itiraz ediyorsunuz diye sormak lazım. Cem Vakfı'nın çok saygın genel başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan bu güzel bir şeydir derken, bir kısmın sokaklarda molotof atması farklı düşünceler olabilir diye orta yolu bulmak için çalışma içindeyiz.

PKK'nın çekilmeyi durdurma kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

'DURAN KALKAN ŞÖYLE DEMİŞ, CEMİL BAYIK BÖYLE DEMİŞ...'
Cemil Bayık bir örgütün belli noktasındaki bir insandır. Bu örgütün ne yaptığı biliniyor. Onun sözüne karşı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başbakan Yardımcısı’nın ne düşündüğü soruluyor. Ben bunu kabul etmem. Duran Kalkan şöyle demiş, Cemil Bayık böyle demiş noktasında cevap vermeye istekli değiliz. Bizim inandığımız ve başlattığımız bir çözüm süreci var. Bu çözüm sürecinin aktörlerinden birisi de örgütüne 'Silahları bırakın, yurtdışına çıkın ve bundan sonra siyaset ve fikir konuşun' dedi. Biz bunu esas alıyoruz.

'BU ÖRGÜT LİDERİNİ DİNLER Mİ, DİNLEMEZ Mİ?'
Bu örgüt liderini dinler mi dinlemez mi, Haziran'a kadar çıkmadı Eylül'e kadar çıkar mı çıkmazsa ne olur bunlar başka. Biz hala 21 Mart'ta Nevruz’da mektubu okunan kişi kendi örgütü üzerinde söz sahibi ise bunun sonuçlarını görmemiz lazım. O size 'çıkın' diyor siz ayak sürüyorsunuz. Ya çıkacaksınız ya çıkmayacaksınız. Çıkarsanız liderinizin sözünü yerine getireceksiniz. Çıkmazsanız da o kim oluyor noktasında olacaksınız. Bu sizin sorununuz, bizim sorunumuz değil.

'UYUYOR MUYUZ ZANNEDİYORSUN?'
Talimat size verildi. Görev size düşüyor. Sözleriniz gerçekse bu militanların Haziran’da çıkması gerekirdi, çıkmadı. Onlar 600 diyor, bize göre daha az. Bu çıkan kişilerin nitelikleri nedir? Biz gözümüzü mü bağladık? Uyuyor muyuz zannediyorsun? Hepsini biliyoruz. Her birinizi kontrol edebilecek, nerede bulunduğunuzu bilebilecek bir güce sahibiz. Bizim bunlara laf yetiştirmek ya da muhatap almak gibi bir düşüncemiz yok.

'İMRALI’YA TUR DÜZENLEYECEK DEĞİLİZ'
MİT yine gidiyordur, görüşüyordur. Ama BDP Öcalan’ın da kabul ettiği vekillerdi. 10 mu 15 mi kaç kez gittiler bilemiyorum. Ne zaman izin isterlerse Adalet Bakanlığı izin veriyor, gidiyorlar. Yok Kandil’den bunlar gitsin görüşsün falan. Bunlar abes. Yakınları gidebilir. Ama vekiller ya da başkaları gitmek isterse izne bağlı. Oraya turlar düzenleyecek halimiz yok.

'3 GAZETECİ İMRALI’YA GİTSİN' İSTEĞİ
Bence şu aşamada doğru olmaz. İzin konusunda söz sahibi değilim. Ben bu işin medya boyutuna indirgenmesini doğru bulmam. O zaman başka mecralara yürüyebilir iş. Süreç aksayabilir diye düşünüyorum.

Suriye'de bir operasyon ihtimali oldukça zayıflamış görünüyor. Suriye yönetimi kimyasal silahların uluslararası denetime bırakılmasını kabul etti. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Suriye'de çözüm nasıl olacak?

Suriye konusu öncelikli konumuz. ABD’nin bir müdahale hazırlığı içinde olduğunu biliyoruz. Dün 11 Eylül’dü. Daha sonrası Irak’a yapılan operasyon, Irak’ın meydana getirdiği trajik sahneler ve kimyasal silah karşısında ABD’nin buna cevap verilmesi demesi dünyayı harekete geçirdi. BM Güvenlik Konseyi'nden Rusya ve Çin yüzünden bir karar çıkmıyor. Türkiye’ye saldırıya uğraması halinde NATO’nun Türkiye’yi koruyacağını söyleyebiliriz. Gönüllüler koalisyonu için ABD, Fransa ve Almanya'nın ön alması gerekirdi. Bizim doğrudan bir müdahalede bulunmamız söz konusu değil. İngiltere'de başbakan Cameron oylama yaptı. Netice hükümetin aleyhine oldu.

'KERRY'NİN SÖZLERİ BÜYÜK GAF'
ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin kimyasal silahların teslimiyle ilgili sözü maalesef müdahale imkanını ortadan kaldırdı. Biz savaş tamtamcısı değiliz. Ama bugüne kadar yüzbinden fazla insanın ölümüne sebebiyet veren, balistik füzeler kullanan, şimdi kimyasal silah kullanan ve kullanabilecek olan bir ceberrut yönetime karşı bir şey yapılması gerekliydi. Kerry'nin bu sözleri Rusya’nın da Esad’ın da işine yaradı. Amerika bundan dönemedi bence çok büyük bir gaf.

Eğer ABD Dışişleri Bakanı bilmeyerek yaptıysa büyük bir gaf bilerek yaptıysa bunun ötesinde bir tanımlama gerekir. Şimdi iş döndü. Türkiye insani amaçlı her şeyi yaptı. 500 binden fazla insan Türkiye’ye geldi. Son kimyasal silah saldırısından sonra Esad’ın saldırılarının devam ettiğini görüyorum.Bomba ile oluyor, silahla oluyor. Zamana yayılmış bir süreç var önümüzde.

'AHMET ATAKAN’IN ÖLÜMÜNE ÇOK ÜZÜLDÜM'
En son Atakan rahmetli oldu. Çok üzüntülüyüz. Bunu bir siyasi söylem olarak değil herkesin bir gencin karşısında üzülmesi lazım. Bu tür olaylarda silah da kullanılabiliyor. Bir olayda olduğu gibi meşru müdafaa hudutları içerisinde kalmış ölüm hadisesi de olabiliyor. Her ölümlü olaydan sonra adli soruşturma yapılıyor. Bu savcıların işi. Savcılar her türlü delili toplamalı.

'40 TANE İHTİMAL VAR'
40 tane ihtimal var. Bunu mutlaka şunlar yapmıştır diye tahkikatın seyrini değiştirecek söylemler olursa kasıtlı gibi oluyor.

ALİ İSMAİL'İN ÖLÜMÜ
Ali İsmail Korkmaz'ın ölümünde şu anda 4 polis 4 de sivil şahıs hakkında dava açıldı. Demek ki başta iddia edilen polislerin bu öldürme olayında müdahil oldukları konusu bir iddianameye konu olacak kadar ciddiymiş. Polis kesinlikle yapmamıştır demek yerine olayı ciddi bir şekilde araştıracağız. Yargı da cezasını verecek demek çok daha ciddi bir açıklama olabilir.

'TALEPLERE KULAK VERMEK GEREK'
Son olayda dün İçişleri Bakanı açıklama yaptığı için söylüyorum ben kulak misafiri oldum. Sanırım bir yerden zannediyorum çanak anteni sökmek isterken aşağıya düştüğü, bunun da kamera kayıtlarında hatta yerel televizyon kamerasında olduğu söylendi.

Bunları değerlendirmek savcıların işi. Genç insanlar. Neden eylemlerin içinde olduğunu da bilmiyoruz. Yasadışı eylemde olmak herkese zarar getirir. Bu işleri önlemenin tek yolu taleplere kulak vermek, dinlemek, gereğini yerine getirmek. İlk Gezi olayları başladığında önce BDP’li Önder’le görüştüm, sonra o platformu temsil eden arkadaşlarımla görüştüm. Gereğinin yapılacağını söyledim. Başbakan da aynısını söyledi. Bu niyetler işlerse kötü niyetlilerin marjinal kalacağını düşünüyorum.

ntvmsnbc.com, 12.09.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.