Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > İki önemli hatanın azımsanmayacak rolü var

İki önemli hatanın azımsanmayacak rolü var

Merkez Bankası, 2010 sonlarından bu yana geçen sürede, çoğu zaman faiz politikasını döviz kuruna fazla ağırlık vererek oluşturdu.

 

Yok, mahvolacak falan değiliz. Daha yüksek faiz ve kur olacak. Büyüme oranımız birkaç yıl yüzde 4 olursa havalara zıplayacağız. Ama zıplama zahmetine gerek kalmayacak; muhtemelen bu düzeyin oldukça altına inecek. İşsizlik oranı yüzde 10’da kamp kuracak. Daha az yatırım yapılacak. Enflasyon bu yıl yüzde 8 dolaylarında salınacak. Gelecek yıl belki biraz daha yüksek olacak. Evet, olumsuz bir senaryo ama ‘felaket’ de olmayacak. Elbette bu kehanetim Suriye’ye daha da fazla ‘bulaşmayacağımız’ varsayımı altında geçerli.

Bu sevimsiz duruma düşmeyebilirdik oysa. Neden düştüğümüz açık: Tasarruf oranımız düşük; son yıllarda iyice düştü. Yatırım düzeyimizi tasarruf düzeyimize göre ayarlamadık. Zira ayarlasaydık, zaten düşük olan yatırım-milli gelir oranımız daha da düşecek ve büyümemiz olumsuz yönde etkilenecekti. Nasıl olsa etrafa bol kepçe para saçmıştı ABD Merkez Bankası. Gelişmiş ülkelerde getiri çok düşük olduğundan bu para gidecek yer arıyordu. Biz de nemalanmak istedik bu geçici bolluktan. Şimdi bol kepçe para dönemi bitti. Artık eskisi kadar para girişi olmayacak. Fırsat buldukça çıkacak paradan ise söz etmedim bile…

Bir başka seçenek daha vardı oysa. Tüketimin daha az büyümesine izin veren bir ekonomi politikasına yönelerek, tasarrufların bu kadar düşük olmasını engellemek. Dikkat: Uzun vadeli tasarruf oranını arttırıcı yapısal reformlardan falan söz etmiyorum. Kısa vade için tasarlanabilecek politikalar üzerinde duruyorum. Yapmadık… Yerine, iki temel ekonomi politikası hatası gerçekleşti. İkisi de tüketimin hız kesmesini engelledi. Şöyle:

2010 sonlarına doğru ekonominin çok hızlandığını saptadı Merkez Bankası (MB); doğruydu bu saptama. Çok yüksek büyüme, çok yüksek cari açık, dolayısıyla yabancı fon girişlerine çok yüksek ihtiyaç demekti. Bunu önlemek için yurtiçi kredi artış oranını düşürmek gerektiğini düşündü. Bu düşünce de doğruydu.

Ancak Ekim 2010’dan Haziran 2011’e kadar uygulanan politika bu amaca hizmet etmedi. Zira sadece zorunlu karşılık oranlarını yükselterek kredi artışını frenleyebileceğini düşündü. Ya da bu işi asıl becerecek otorite devreye girmediği için buna mecbur kaldı. O kısmı bilemem. Ama bu köşede o zamanlar bu politikanın işlemeyeceğini defalarca okudunuz. Öyle de oldu. Kredi artış oranı 2011’in ilk yarısında tam gaz sürdü. Çok değerli bir zaman yitirildi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ancak genel seçimler ertesinde 2011 ortasında devreye girdi ve bir dizi karar aldı. BDDK’nın bu kadar geç (sekiz ay sonra) devreye girmesinde seçimlerin ne kadar rolü vardı, onu da bilemem. Ama ortada önemli bir ekonomi politikası hatası olduğu açık. Üstelik teşhis doğru iken. Sonuçta 2011 yılında tarihimizin en yüksek cari açığını verdik.

İkinci hata MB’den geldi. 2010 sonlarından bu yana geçen sürede, çoğu zaman faiz politikasını döviz kuruna fazla ağırlık vererek oluşturdu. Öyle dönemler oldu ki, bu nedenle mevduat ve tahvil faiz haddi enflasyonun uzunca bir süre altında kaldı. Tüketim kamçılandı. Bu da ya cari açığı arttırdı ya da yeteri kadar düşmesini engelledi.

Doğru politika şuydu: Hızlı kredi artışını önlemek işini tümüyle BDDK’nın yapması. MB’nin ise ağırlıklı olarak enflasyona odaklanması. Lira değerlendikçe (kur düştükçe) enflasyon da düşeceğinden faizi düşürmesi. Ama enflasyon düştükten sonra bu indirimi yapması, önceden değil. Zira önceden yapınca, önlemeye çalıştığınız sonucu bir süre sonra siz yaratmış oluyorsunuz: Faiz, enflasyonun altında kalıyor; tüketim kamçılanıyor, tasarruf düşüyor, yatırımlar hız kesmediğinden cari açık artıyor; kısa vadeli dış kaynak girişi artıyor, kur düşüyor; yine faiz düşürüyorsunuz…

Fatih Özatay, Radikal

05.09.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.