Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > 'Acaba arttırılmasa daha mı iyiydi?'

'Acaba arttırılmasa daha mı iyiydi?'

MB'nin faiz haddini yükseltmesi belki hızlı bir 'aşırı' kur yükselişini sınırlayabilir ama son tahlilde 'kader'den kaçabilmek mümkün değil.

Hem dünkü hem de bir önceki Merkez Bankası (MB) Para Politikası Kurulu kararı ile Türkiye’nin çok düşük olan tasarruf oranı arasında yakın bir ilişki var. Yurtiçi tasarruf oranı çok düşük olunca, belli bir yatırım düzeyini tutturabilmek için yurtdışından borçlanmak gerekiyor. Türkiye’de sadece son yıllarda düşük değil tasarruf oranı. Uzun bir süredir böyle. Son yıllardaki farklılık, zaten düşük olan tasarruf oranının oldukça düşük bir düzeye inmesi.

Ekonomimizin bu özelliğinin önemli ve çok olumsuz bir sonucu var: Türkiye’nin döviz cinsinden yükümlülükleri ile döviz cinsinden alacakları arasında, birincisi lehine zamanla önemli bir fark oluşuyor. Bu farkın (döviz açık pozisyonunun) milli gelirimize oranı 2012 sonu itibariyle yüzde 53 düzeyinde. Türkiye’nin durumu G-20 ülkeleri içindeki gelişmekte olanlar arasında en kötüsü. Bizim yükümlülüklerimiz ile alacaklarımız arasındaki fark, milli gelirimizin yüzde 53’ü iken, bize en yakın olan ülke Meksika’nınki yüzde 42. Kaldı ki döviz açık pozisyonumuzda 2013 yılının ilk beş ayında yükseliş var.

Bilançolar bozuluyor
Para politikası açısından önemli nokta şu: Bu açık pozisyonun yüzde 70’i şirketler kesimine ait. Döviz kurunun belli bir sınırın üzerine çıkması, hele bu yükseliş kısa bir zaman diliminde gerçekleşirse, şirketler kesimini olumsuz etkiliyor. Bilançolar bozuluyor. Bunun da öncelikle özel kesim yatırımlarını, zamanla da üretimi ve istihdamı azaltıcı etkisi var. Tabii bir de enflasyonu yükseltiyor kur artışı.
Merkez Bankası, bu nedenle döviz kuru artışının ‘aşırı’ düzeyde olmasını istemiyor. Elbette ‘hız’ da önemli. Çok hızlı bir kur artışı da tedirginlik veriyor. Tersi de geçerli: ‘Aşırı’ kur düşüşü (liranın değerlenmesi) de istenilmiyor. Hem Türkiye’nin rekabet gücünü törpülüyor hem de kur düşüşüne yol açan ortamda yurtiçi kredi artışı çok yüksek oranda oluyor ve finansal istikrarı tehdit ediyor.
Yazıyı buraya kadar okuduysanız, MB’nin ne kurun (reel kurun) ‘aşırı’ yükselmesine ne de ‘aşırı’ düşmesine izin vermesini önerdiğim sonucuna ulaşabilirsiniz. Öyle değil oysa. Son yıllarda Türkiye’ye ve benzer ülkelere akan sermayenin (dış borcun) ağırlıklı olarak kısa vadeli olduğu dikkate alınınca, gelişmiş ülkelerdeki faiz hadlerini arttırıcı her gelişme, bizde kur ve (piyasada) faiz artışına yol açıyor. Böyle karışık bir uluslararası finansal ortamda ise bu sonucu ortaya çıkaran yeni veri ya da açıklama eksik olmuyor.

Kaderden kaçılmaz
Kısacası, özellikle böyle bir dünyada MB’nin döviz kurundaki artışı engelleme gücü çok sınırlı. Bu baskıyı döviz satarak engellemenin mümkün olmadığını tüm merkez bankacılar biliyor. Dolar basmıyoruz Tandoğan’daki MB banknot matbaasında. MB’nin faiz haddini yükseltmesi belki hızlı bir ‘aşırı’ kur yükselişini sınırlayabilir ama son tahlilde ‘kader’den kaçabilmek mümkün değil.
Kaldı ki Merkez Bankası’nın son faiz arttırımları “Acaba yapılmasa daha mı iyi idi?” türünden. Özellikle de son arttırım. Biraz ‘teknik’ kaçsa da meramım şu: MB farklı faiz hadlerinden bankalara para satıyor. Bunların ağırlıklı ortalamasını, ‘ortalama fonlama maliyeti’ olarak adlandırıyor. Salı günkü toplantıda sadece bu faizlerin bir tanesini arttırdı. Arttırımı ise o faizden borçlanmak ‘zorunda’ kalan banka sayısı fazla olmayacak şekilde yaptı. Böyle bir adım, piyasalarca ‘çekingen’ bir adım olarak yorumlanma tehlikesini taşıyor. Bu anlamda; “Acaba arttırılmasa daha mı iyi idi?”

 

Fatih Özatay

Radikal, 22.08.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.