Gündem
Gündem > Balyoz Harekat Planı > ‘Balyoz’ kararları tartışması (4) Darbe Günlükleri’nde ‘Balyoz’ neden yok? Yok mu?‘Balyoz’ kararları tartışması (4) Darbe Günlükleri’nde ‘Balyoz’ neden yok? Yok mu?“Balyoz” kararları tartışmasında bugünden itibaren 2003’te 1. Ordu’da bir darbe planlandığına işaret eden “dijital olmayan deliller” bahsine geçiyorum (deyim Nazlı Ilıcak’a ait).
İlk olarak, Darbe Günlükleri’nde Balyoz’a dair ne var ne yok, ona bakacağız...
O günlerde, aynı soruyu kendilerine soran, isimlerini şimdi hatırlamadığım birkaç muhabir bana telefon etmiş, yardım talebinde bulunmuşlardı:
Meslektaşlarımın ricası üzerine 1. Ordu’daki plan seminerinin yapıldığı 5-7 Mart 2003’ün öncesinde-sonrasında Günlükler’de Balyoz’a dair bir şeyler olup olmadığına bir daha bakmış, dönüp onlara “hayır, hiçbir şey yok” demiş, ardından da ilave etmiştim: “Şöyle bir şey var ama, cevabını aradığınız soru çerçevesinde o da çok anlamlı görünmüyor...” Darbe Günlükleri’ndeki o “şey” şuydu:
Belki de hepimiz yanıldık o zaman, belki de önemli ve anlamlıdır, bilmiyorum...
Keza Özden Örnek’in oğlu Burak Örnek, Balyoz davasının karara bağlandığı günlerde Şirin Payzın’ın CNNTürk’te sunduğu programa bağlanmış, aynı “garipliği” o da dillendirmişti:
Böyle demişti ama sorduğu soru derin bir sorunla malûldü: Çünkü Burak Örnek, yukarıda aktardığım sözlerini sarf etmeden önce babasının hiçbir zaman günlük tutmadığını öne sürmüştü. Bunu söyleyip, ardından da “Günlükler’de neden Balyoz darbesinden söz edilmiyor” diye sormak, takdir edersiniz ki epeyce tuhaf... Belki konuşmasının tümünü, her şeyi fâş eden bir lapsus olarak değerlendirecekler de çıkacaktır aranızdan, ben bu aşamada başka bir şey söylemek istemiyorum... Yalnız: Burak Örnek’in, babasının Deniz Harp Okulu öğrencilerinin çıkardığı “Pusula” adlı derginin Mart 2004 sayısında yer alan söyleşisindeki şu soru ve cevabı bilmediğini düşündüğüm için, söyleşinin bu bölümünü aktarmayı gerekli gördüm: Soru: “Komutanım, özellikle Deniz Harp Okulu öğrencileri için gündemi efektif bir şekilde takip edebilme, olaylara geniş perspektifle bakabilme, yorumlayabilme ve ders çıkarma konusunda hangi tavsiyelerde bulunabilirsiniz?” Cevap: (...) Kendinize ileride faydalı olabileceğine inandığınız notlar tutun, mümkünse günlük tutun. (...) Mesela ben oturup 1975 senesinde gemide II. Komutanlık hatıralarımı eğer bir kenara günlük olarak yazmamışsam hepsini hatırlamam mümkün değil.” Darbe Günlükleri’nde daha derin bir kazı...
Bunların bir bölümüne Taraf’ta kaleme aldığım yazılarda yer verdim, bir bölümü de İmaj ve Hakikat’i bekledi. Cuma günü bunları derli toplu bir biçimde bir daha dikkatinize sunacağım. *** Taraf’taki endazeyi kaçırmış manşetlerin zirvesi! Taraf yazarları arasındaki, mealen “AK Parti günümüzde nedir” konulu tartışma iyice ele avuca gelmeye başladı... Benim görebildiğim kadarıyla tartışma, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) Kürt meselesini çözme iradesinin devam edip etmediği sorusu etrafında şekillenmeye başladı, oradan da buralara sıçrandı. Tabii, Kürt meselesi Türkiye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğini dolaysız olarak belirleyecek önemde bir mesele olduğu için, AK Parti’nin onu çözme iradesinin devam edip etmediği sorusuna verilen cevap, ister istemez “AK Parti nedir” sorusuna verilen cevapları da belirliyor. Dolayısıyla, AK Parti’nin Kürt meselesini çözme iradesinin devam edip etmediği sorusuna “ediyor” cevabını verenlerin (mesela Gürbüz Özaltınlı, Yıldıray Oğur, Melih Altınok) AK Parti değerlendirmesiyle, “etmiyor” cevabını verenlerin (mesela Ahmet Altan) AK Parti değerlendirmesi de farklı oluyor. Ben bu tartışmada kendimi “ediyor” diyenlere daha yakın hissediyorum. Fakat bu “ağır” konuya şimdilik girmeyeceğim. Bugün, “etmiyor” çizgisini benimseyen ve o nedenle bir süredir AK Parti’ye karşı sert bir muhalefet çizgisi izleyen Taraf’ın bu çerçevedeki haberleriyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.
Açık söyleyeyim, ben ne zamandır bu tercih doğrultusunda şekillenen başlık ve manşetlerde, yıllardır eleştiregeldiğim bir “muhalif” yazıişleri anlayışının yansımalarını görüyorum: Haberi kâh abartarak, kâh kullanışlı bir tarzda yorumlayarak, haberin, kendisine muhalefet edilen gücü zor duruma düşürme kapasitesini arttırdığını sanmak! Oysa bu “tarz” kesinlikle istenen sonucu doğurmuyor. Tam tersine, bir yandan özünde haklı olan muhalif pozisyonun inandırıcılığını törpülüyor, bir yandan da kendisine muhalefet edilen gücü “mağdur” konumuna taşıyor. Ben aslında bu söylediklerimi örneklerle ele almayı planlıyor, bunun için de Balyoz dizisinin bitmesini bekliyordum. Fakat Taraf’ın 7 ekim tarihli manşetini görünce dayanamadım. Manşet, çok ciddi bir iddiayı dile getiriyordu: “Hür Ordu’ya jandarma servisi...” Yani: Apaydın kampındaki muhalifler jandarma araçlarıyla Suriye sınırına taşınıyor, sonra da kampa geri getiriliyorlardı. Bu dev iddia, Tuğba Tekerek’in, bölgede bir buçuk aydır akademik bir çalışma yürüten Koç Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Şenay Özden’le yaptığı söyleşinin şu bölümüne dayandırılıyordu:
İşte hepsi bu kadar... Taraf yazıişleri, buradan “Hür Ordu’ya jandarma servisi...” gibi bir manşet cümlesi ve “Yrd. Doç. Dr. Şenay Özden, Esed’e karşı savaşan Suriyeli muhaliflerin Apaydın kampından jandarma araçlarıyla sınıra götürüldüğünü doğruladı” gibi bir spot üretebilmiş!
Bu örnek, zannediyorum sorunun ne olduğunu ve ne kadar büyük olduğunu ortaya koymaya yeter. Balyoz dizisinden sonra Taraf’ın endazeyi kaçırmış manşetlerine ve haber başlıklarına geniş bir biçimde geri dönmek üzere şimdilik burada kesiyorum. Bitirirken bütün Taraf okurlarına sesleniyorum: Gelin, bu işi birlikte yürütelim... Siz de rahatsızsanız ve varsa böyle tesbitleriniz, lütfen örnekleriyle bana yazın, ki gazetemizin güvenilirliğini önemli ölçüde zedeleyen bu gidişatla ilgili olarak uyarı görevimizi yerine getirmiş olalım. Alper Görmüş, Taraf 09.10.2012 Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız. |