Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ergenekon > Ergenekon'un yeni avukatı

Ergenekon'un yeni avukatı

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, Ergenekon davasıyla ilgili “Yargı süreciyle ilgili yorum yapmam beklenemez” deyip bol bol yorum yaptı. Davadan “gizli tanık ve itirafçılara dayanıyor” diye yakınan Başbuğ, “Dileriz sanıklar beraat eder ama etik zarar ne olacak” dedi. “Biz samimiyiz, karşı taraftan da aynısını bekleriz” sözü “Karşı taraf kim” diye kesilen Başbuğ, “Boğaz’ın karşı tarafı” cevabını verdi. Basın toplantısının başında Poyrazköy’den çıkan silahların TSK’ya ait olmadığını anlatan Başbuğ, boş bir LAW’ı “Korkmayın” diyerek gösterdi. Başbuğ’un Poyrazköy’e ilişkin sözleri, cephaneliğin bulunduğu arazinin sahibi Dalan’ı kesin bir dille yalanlar nitelikteydi. “Arazi asker denetiminde, giren sivil ölü çıkar” diyen Dalan’a Başbuğ yanıt verdi: Arazi Milli Savunma’nın değil. Siviller girer ve isterse bina bile yapar

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, dün karargâhta yaptığı “İletişim Toplantısı”nda 2. Ergenekon İddianemesi hakkında değerlendirmelerde bulundu. İddianamede yer alan gizli tanık ve itirafçı ifadelerinin “İnsanı düşünmeye sevk ettiğini” belirten Başbuğ, “Silahlı Kuvvetler olarak bizler de bu süreci takip edeceğiz, yargı sürecine saygılıyız” dedi. Orgeneral Başbuğ, Poyrazköy’deki kazılarla gündeme gelen silah ve mühimmatla ilgili olarak da açıklamalarda bulundu. Bugüne kadar soruşturma boyunca ele geçen 45 silahın TSK envanterine kayıtlı olmadığını belirten İlker Başbuğ, Beykoz’daki kazılarda ortaya çıkan LAW silahlarından kafile numarası ile stok numarası olanlardan birinin SAT komutanlığının envanterinde bulunmadığını ancak diğer mühimmatlarla ilgili de henüz net bir sonuca ulaşılmadığını ifade etti. Başbuğ, Makina Kimya Endüstrisi (MKE) tarafından üretilen aynı kafiledeki silahların sadece TSK’ya verilmediğini, aynı kafileden mühimmatın emniyete de gönderildiğine dikkat çekerek Emniyet Genel Müdürlüğü’nü açıklama yapmak zorunda bıraktı. Başbuğ’un, Genelkurmay Karargâhı’nda yaptığı konuşmalardan çarpıcı bölümler şunlar:

Bingöl olayı niye iddianamede

İkinci iddianamede 1993 yılında Bingöl’de meydana gelen olayla ilgili bir gizli tanığın ifadesi var. Gizli tanık kimdir, ne kadar güvenilir. Bunun beyanı iddianamede yer almış. Alabilir. Ama şunu sormak bizim hakkımız, bu gizli tanığın vermiş olduğu ifadeyi siz o iddianamede geçen kişilerle bağ kurmanız lazım. Olay var, iddianamede suçlanan kişilerle olayın organik ilişkisi yok. O zaman niçin koydunuz? Sormaya hakkımız yok mu? Sadece gizli tanık, onu destekleyen delil de yok. Neticede bir şey konmuşsa iddianameye, o iddianame kapasında ismi geçen kişilerle, olaylarla onların bir ilişkisi olmalı ki bir anlam ifade etsin. Bu çok sık karşılaştığımız durum. İddianamelere baktığımız zaman, bazı olayların sadece gizli tanık ve itirafçılara dayandığını görüyoruz. Gizli tanık artı itirafçılar. Bütün yan dosyaları incelemedik. Ama sadece, özellikle bazı konuların gizli tanık ve itirafçılara dayanmış olması da insanı bir noktada düşünme noktasına sürüklüyor. Bu hukuki süreç içerisinde genel olarak ifade edeceklerim bunlar. Yargı süreci devam etmektedir. Silahlı Kuvvetler olarak bizlerde bu süreci sabırla takip edeceğiz, yargı sürecine saygılıyız.”
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının bugüne kadar yürütmüş olduğu soruşturma kapsamında bulunan silahlar nelerdir? Bunun içine tabanca, tüfek ve av tüfeği giriyor, silah kavramının, 45 adet. 45 adet şu anda bu soruşturma kapsamında bulunan silah var.

Aynı mühimmattan emniyette de var
Silah kavramını ortaya koyduktan sonra birinci önemli olan noktaya açıklıyorum; Bu bizim için çok önemli; Soruşturma kapsamında bugüne kadar bulunan 45 adet silahın hiçbirisi TSK’daki envantere dahil değildir, ait değildir. Bu bizim için çok önemli. Elbette kamuoyumuz, medyamız bu kavramları bilmediği için... Silahlar bulundu, doğru, 45 silah bulundu, ancak bu silahların üzerinde numarası var, yakalanan silahların hiçbirisi TSK’ya ait, envanterinde bulunan silah değildir. Bunu özellikle net olarak açıklıyoruz ve bunun doğru anlaşılmasını özellikle istirham ediyorum. Kime aittir? Ayrı bir konu. TSK’ya ait değil. Bazıları, ki bir subayımızın üzerinde bulunan silahlar, kendi şahsi silahları, yani kayıtlı silahlar. Ha diğer silahlar nerelerden gelmiştir? Onu bütün konu yargıya intikal ettiği için tabi ki bunu kaynağı nereden gelmiştir, nereden satın alınmıştır yargı sonucunda çıkacak ama bizim konumuz değil o, elbette bizi de bir parça ilgilendiriyor. Bizim için önemli olan; bu silahların TSK’nın malı olup olmadığı, benim envanterimde olup olmadığı. Çünkü bunun bir noktada kendi envanterinizde, kendi malınız olması demek TSK’den çalınma anlamına gelir ki hanımefendiler de var burada onları ayrı tutarsak, hepiniz silahlı kuvvetlerde görev yaptınız. Silah, ordunun namusudur. Silah, bizim için çok önemlidir. Bunu bir kere net olarak sizlere ifade etmek isterim.’’
Mesela bir örnek vereyim, bir taarruz el bombasından 6 bin 380 tane üretilmiş. Hepsinde aynı numara var. Bunlar çeşitli birliklere dağıtılmış. Yine bir lav üretilmiş, 4 bin 500 tane. Rakamsal olarak on binlere yaklaşıyor. Önemli olan diğer bir husus, MKE tarafından üretilen mühimmatın hepsi TSK’nin envanterine girmiyor. TSK’nın ihtiyacı değil. Nereye gidiyor? Bazıları Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ihtiyaçlarını karşılamak için onlara da devrediliyor. El bombası, lav, hafif silah mühimmatı, tahrip kalıpları, tüfek bombası, aydınlatma fişeği, tahrip kalıpları, bubi tuzakları... Sadece TSK’nin envanterine giren mühimmat değil. Burada sakın yanlış bir yorum yapılmasın, ben bulunan malzeme şuradandır, buradandın imasını yapmak istemiyorum. 1988 yılında 3 bin 300 tane savunma el bombası üretilmiş. Bunun 3 bin tanesi Emniyet Genel Müdürlüğüne verilmiş, 300’ü de TSK’nın envanterine girmiş ve bu el bombalarından bir kısmı da bu bulunan mühimmatın içinde.

Gömülü silahlar toplatıldı              
1986 yılına kadar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, özellikle Özel Kuvvetler Komutanlığı’na ait Türkiye sathında gömülü silah ve mühimmatı vardı. 1986’da o dönemde alınan karar çerçevesinde, o silah ve mühimmatın tümünün toplatılarak depolara alınması emri verildi. Bu işlem 1998 yılında tamamlandı. Bu, şu demektir: Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türkiye sathında hiçbir yerde gömülü silah ve mühimmatı yoktur. Bu mühimmat o zaman nereden geldi? Nereden geldi sorusu, kaynaklardan birisi gerçekten Irak.

Dalan’ı yalanladı
Arazinin, Milli Savunma Bakanlığına ait bir arazi olmadığını vurgulayan Orgeneral Başbuğ, ‘’Nedir peki? Bir vakfa ait olan bir arazi. Arazinin statüsü nedir? Statüsü, ikinci derecede kara askeri yasak bölgedir. Arazinin sahibi Milli Savunma Bakanlığı değildir. İkinci derece kara askeri yasak bölgelere, sadece yabancılar giremez. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkes girer. Hatta vatandaşlar gerekli izinleri alırlarsa burada bina da yapar, oturur, faaliyet de yapar’’ diye konuştu. Oraya herkes girebilir. Buna, Bakanlar Kurulu kararı ile kısıtlama konulabiliyor. Ama burayla ilgili Bakanlar Kurulu’nun herhangi bir kısıtlama kararı yok’’ dedi.

Bedelli yok, tek tip askerlik var
Başbuğ, Poyrazköy’deki mühimmatlarla ile ilgili açıklama yaptığı esnada eline aldığı LAW silahı için “Korkmayın dolu değil, boş” dedi. Toplantıya katılan gazetecilerden bazıları ise, “Aman Paşam, şeytan doldurur” diye uyardı. Orgeneral Başbuğ ayrıca, askerlik sistemine ilişkin bir soruyu yanıtlarken “Biz tüm bu sistemleri genel olarak ele alıp daha sağlıklı daha sade daha bir eşit daha adil bir sistem üzerinde çalışıyoruz. ‘Bunları tek tipe indirebilir miyiz’ konusu üzerinde duruyoruz. Bedelli askerlik uygulaması Türkiye’nin gündeminde değildir ve ileriki dönemde de olma ihtimali yoktur”dedi.

Boğaz’ın karşı tarafı
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin medyaya yönelik akreditasyon uygulamasını koz olarak, sopa ve araç olarak kullanma düşüncesinin olmadığını, bu konuda değişiklik olabileceğini söyleyen Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un bu sırada kullandığı cümleler dikkat çekti.
Başbuğ “TSK olarak hiçbir şeyden çekincemiz yok. Her şeyi yasa ve emirler neyse ona göre yapıyoruz. Her konuda açık ve samimiyiz. Karşı taraftan da aynı açıklığı bekliyoruz’’ dedi.
Başbuğ’un bu sözleri üzerine gazeteciler “Karşı taraf kim” diye sordu. Duraksayan Başbuğ bir süre sonra gülerek “Boğazın karşı tarafı” diye yanıt vermekle yetindi.

Soruşturma yok
Emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen darbe günlükleri ile ordu içinde darbe yapmaya hazırlanan bazı birimlerin olup olmadığı sorusu üzerine Başbuğ şunları belirtti: “TSK’da mevcut demokratik rejime aykırı davranan kimse bulunamaz. Hukuk devletine bağlı ve saygılıyız. Dolayısıyla TSK bünyesinde farklı düşüncede olan kimse barınamaz. Dolayısıyla bu konulara ilişkin olarak TSK’nın kendi bünyesinde böyle bir sorun yoktur. Dolayısıyla araştırma ve inceleme de yoktur. Önceki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt daha önce bu konuda ‘Genelkurmay Başkanlığı’nın elinde bu konuyla ilgili hiçbir belge yoktur’ demişti. Ben de aynı cümleyi tekrarlıyorum.”

DTP’ye açıktan tavır
TBMM Genel Kurulu’na gitmemeyi sürdürüp sürdürmeyecekleri konusundaki soruyu ise şöyle yanıtladı: “Siyasi parti olarak görülen grup terör örgütüne bakışını değiştirmeden birarada olmamız mümkün değil. Onların da terör örgütü ile ilgili konuşmaları ortada. Keşke bir millevekilinin konuşmasını burada ifade etmeseydiniz. Bu parti hala terör örgütüyle mesafe koyamıyor. Dokuz şehit vermişken bunlarla birarada bulunmamı kimse beklemesin.”

Mevcut yasada ısrar
Başbuğ, PKK’yı dağdan indirme ve af  tartışmaları için şu değerlendirmeyi yaptı: “PKK’nın 221. maddesinin 2. fıkrası iyi uygulanırsa dağdaki çözülmede etkili olacağına inanıyorum. Maddeyi değiştirelim demiyoruz; bu madde nasıl daha iyi işleyebilir diye çalışma yapıyoruz. Aileler aracılığıyla yansıtmamız lazım. İlave tedbir düşünülebilir. Bunlardan biri de teslim olmayı daha cazip kılmamız lazım. Psikolojik olarak güven hissi vermemiz lazım. Bu yasa kapsamında alınması gereken tedbirlerden biri de topluma kazandırma merkezlerin kurmamız lazım. Yasa aslında iyi yasa, önemli olan bu yasanın etkin şekilde kullanılabilmesidir.”

Sevklerde etkimiz yok
GATA’ya sevkler konusunda ise Başbuğ’un cevabı şu oldu: “Öyle bir kamuoyu yaratılmaya çalışılıyor ki sanki GATA ve İstanbul Haydarpaşa Askeri Hastanesi’ne sevkleri biz yapıyoruz. Cezaevinden biz alıyoruz kişileri ve biz yapıyoruz. Bunu açık söylüyorum, gerçekten yalan ve çirkin bir iftira. Bizim bu süreçle ilgili ne yetkimiz var ne de bu olayların içinde bulunan bir kurumuz. Bunu gündeme getirmek ahlaksızlıktır.”

Obama bizden asker istemedi
Orgeneral İlker Başbuğ, Afganistan’da 800 mevcutlu Türk birliğinin görev ve sorumluluklarının aynı kalması koşuluyla sayısının artabileceğini söyledi.
Yakın zamanda ABD Genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen ve ABD Başkanı Barack Obama’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Emekli General James Jones ile görüştüğünü anlatan Orgeneral Başbuğ, şunları kaydetti: “Türkiye’de bir şey var. İlla, ‘birisi Türkiye’ye geldiği zaman Türkiye’den bir şey ister.’ Niçin böyle görüyoruz. Türkiye illa bir şey istenecek bir ülke midir? Bunu silelim artık. Türkiye gerçekten büyük bir ülke. Büyüklüğümüzün biz farkında değiliz. Sadece bir şey istenmek için gelinen bir ülke değil. Çeşitli konularda ‘Türkiye ne düşünür, olayları nasıl değerlendiriyor. Ayrıca, Türkiye bu konulara ne gibi katkılarda bulunabilir.’ Bunların arandığı bir ülke. Benim görüştüğüm iki Amerikalı, önemli görevleri olan bu kişilerin Türkiye’den ne Afganistan ne Irak’la ilgili hiçbir somut isteği olmamıştır. Türkiye’den ne Irak bağlamında ne Afganistan bağlamında özel bir talep olmamıştır.’’
ABD Genelkurmay Başkanı Mullen’ın Mısır, Pakistan, Afganistan ve Irak’a yaptığı gezinin ardından Türkiye’ye gelişinde yaptıkları dört saatlik görüşmede bu ülkelerdeki gelişmelere ilişkin karşılıklı fikir alışverişinde bulunduklarını anlatan Orgeneral Başbuğ, Pakistan’da çok ciddi gelişmeler olduğunu, başta ABD olmak üzere Türkiye’nin de Pakistan’daki gelişmelerden endişe duyduğunu belirtti.
Afganistan’da 800 mevcutlu Türk birliğinin görev ve sorumluluklarının aynı kalması koşuluyla sayısının artabileceğini söyledi.

PKK’yı bitirme fırsatı yakaladık
Afganistan’da ağustosta yapılacak seçimler öncesinde ABD’nin bölgeyi askeri güçlerle desteklemeyi düşündüğünü ifade eden Orgeneral Başbuğ, Irak konusunda şunları söyledi: “Irak’la ilgili devletimizin politikası belli, toprak bütünlüğü bizim için hayati önemdedir. Irak’ın kuzeyinde yer alan PKK bölücü terör örgütünün elimine edilmesi, tasfiye edilmesi bizim için önemli. Türkiye 2009 yılında, 84 yılından beri sahip olamadığı bir şans, bir an yakaladı. Bölücü terör örgütünün elimine edilmesi, tasfiye edilmesi açısından bir şans, bir fırsat yakaladı. Bizim bu fırsatı en iyi şekilde kullanmamız lazım. Burada sorumluluk kime ait? Irak’ın kuzeyindeki PKK’nın varlığıyla ilgili, merkezi Irak yönetimine aittir. BM, bu görevi onlara vermiş. Güç olarak Irak’ın kuzeyindeki yerel yönetime ait Peşmerge gücü var. Onların da bu işe dahil olması lazım. Çünkü TSK olarak biz bunun farkındayız. Irak’ın kuzeyindeki terör örgütünün varlığının ortadan kaldırılması için Irak kuzeyindeki yerel yönetiminin de bu işe aktif olarak dahil olması zorunludur. Bu yıl içinde bu konuda artık somut sonuçlar almak mecburiyetindeyiz.’’

Suriye ile tatbikat önemli

Orgeneral Başbuğ, Suriye ile Türkiye arasındaki askeri tatbikatla ilgili olarak ise tatbikatın küçük bir tatbikat olduğunu, Türk hudut birlikleriyle Suriye birlikleri arasında takım seviyesinde karşılıklı gerçekleştirilen bir tatbikat olduğunu söyledi. Tatbikatın ilk olması açından önemli olduğuna değinen Başbuğ, İsrail’in tepkisine ilişkin bir soru üzerine, “İsrail’in tepkisi bizi ilgilendirmez” karşılığını verdi.
Başbuğ, Azerbaycan ve Ermeni ilişkileri konusunda da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuyla ilgili Türkiye’nin görüşlerini bir iki defa açıkladığını, bu açıklamalarda Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarından geri çekilmesi ile Türkiye-Ermenistan sınır kapısının açılmasının eş zamanlı olması gerektiğini belirttiğine dikkati çekti.

Topraktan silah fışkırıyor paşam
Mehmet Ali Birand’ın kazılarla ilgili “topraktan fışkırma” ifadesini kullanması üzerine Başbuğ ile Birand arasında şu diyalog yaşandı:

Başbuğ: Sayın Birand, siz en duayensiniz. Fışkırma lafı doğru mu? Bu kazmayı vur, fışkıracak demek.
Birand: Peki topraktan çıkacak diyelim o zaman.
Başbuğ: Gerçekten güzel bir tabir mi?
Birand: Peki, geri aldım.
Başbuğ: Bunu kamuoyunda korku, karamsarlık haline getirmek doğru mu?
Birand: Ama başka ülkede bulunmuyor bu kadar?
Başbuğ: Ne biliyorsunuz.

Taraf, 30.04.09


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.