Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ergenekon > Soner Yalçın'ın gerçek kimliği!

Soner Yalçın'ın gerçek kimliği!
Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınan ve tutuklanan ODA TV sahibi Soner Yalçın ile ilgili çarpıcı bilgi...

Ergenekon’un yeniden yapılandırılması konusunda Soner Yalçın Hücresi’nin faaliyetlerinde denklemi öngörülemez biçimde MİT bozdu.

İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü, yaklaşık 4 yıldır peş peşe yapılan operasyonlarla önemli ölçüde darbe aldı. Örgütün operasyonel kısmı en ağır darbe alan kolu oldu. İdeologlardan ise Doğu Perinçek tutuklu bulunması nedeniyle devre dışı kaldı. Yalçın Küçük ise uzun süre serbest olsa da yaşlı olması nedeniyle eski üretkenliğinden çok uzaktı. Şimdi tutuklu durumda.

Ergenekon’un hareket kabiliyetini sağlayan ayağı ideologlardı. İki üretken ideologun tasfiyesi örgütü oldukça zora soktu. Bu süreçte uzun zamandır hazırlanan, Aydınlık ekibi içerisinde pişirilip, merkez medya tecrübesi edinmesi sağlanan; Hem gazetecilik, hem televizyonculuk alanında tam donanımlı hale getirilen, Türkiye’de çok az kişide bulunabilecek “kişisel veri” bankasına sahip olan ve kişilerin röntgenini çıkarma konusunda uzmanlaştırılan biri vardı: SONER YALÇIN…

Yalçın Küçük’le koordineli biçimde örgütün yeni ideolog konumuna Soner Yalçın yükseltildi. Yalçın, bazen haftalarca evinden çıkmayan ve çılgın derecesinde çalışkan ve üretken bir isim.

Yalçın, uzun süredir medya dünyasında dölleme yapmakta ve kendine bağlı uçlarla hemen her medya kurumuna nüfuz etmekteydi.

Yalçın’ın nüfuz alanı sadece medya değil.  Soner Yalçın Hücre Yapılanmasında birbiriyle senkronize çalışan bir yapı mevcut. Bunlar özetle;

MİT ayağı; Emniyet Ayağı; Medya Ayağı ve Siyaset Ayağı olarak özetlenebilir. Ergenekon Örgütü bu dörtlü yapı üzerinden yeniden toparlanmakta ve deşifre olan “Lobi” ve “Yeni Milis” gibi temel belgelerini yenilemekteydi.

Soner Yalçın’da bulunan “Medya 2010” belgesi bu çerçevede son derece kıymetli bir materyal. Burada örgütün özellikle medya üzerinden Psikolojik Savaşı nasıl başlatacağı ve yönlendireceği anlatılıyor.

YENİ STRATEJİ "ZİNCİRLEME KİTAP PROJELERİ"

Ergenekon’un açığa çıkması nedeniyle pek çok medya organına nüfuz etmek zorlaştı. Yalçın ekibi bunu bildikleri için oldukça farklı ve stratejik biçimler üzerine çalışmışlar. Bunlardan en önemlisi; Zincirleme Kitap Projeleri…  Bu kitaplarla günler boyu manşetleri hakimiyetleri altına alabilecekleri ve aylar boyu sürecek tartışmalara yön verebilecekleri, yıpratmayı düşündükleri kesimlere ağır darbe indirebilecekleri planlanmış.

Bunun ilk örneği “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabında görüldü. Günler boyu manşetler bu kitabı yazdı.  Aylarca tartışıldı ve hedefteki Ergenekon davasını sürdüren savcılar hakimler ve polisler cemaat yaftalaması ile devre dışı bırakılmak istendi.

Hücrenin Psikolojik Harp yöntemini sürdürebilmesi için lojistik destek ise MİT ve Emniyet ayaklarından temin edilmekteydi.

Hanefi Avcı, Emin Aslan, Sabri Uzun, Ahmet İlhan Güler liderliğinde Emniyet içerisinde bulunan yapı istihbari malzeme temininde ve üretiminde aktif rol almaktalar.  Bu isimler hem kitapların yazımı için istenen istihbarat bilgileri ve dokümanları temin etmekteler hem de ilerisi için planlanan adımlar için belge üretimi faaliyeti sürdürmekteler. Ayrıca geçmişte AKP ve Cemaat içerisine rahatça hareket edebilmiş olmalarından dolayı sahip oldukları bilgileri kıymetlendirip, müdahalelerle Hücre’nin kullanabileceği şekle getirmekteler. Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabının ikinci bölümü Hanefi Avcı’nın verdiği bilgiler ağırlıklı olmakla birlikte ekibin tamamının katkısıyla oluşturuldu ve Soner Yalçın’ın görevlendirdiği Nedim Şener tarafından kaleme alındı.

Hücrenin MİT ayağındaki isimlerden henüz sadece Kaşif Kozinoğlu deşifre edilebildi. Bilindiği gibi MİT bugüne kadar Ergenekon konusunda izleyici konumundaydı. Fakat MİT içerisinde, Asker Müsteşarlar döneminde oluşturulan oldukça derin bir yapı mevcut. Bu yapının tek müttefiki Soner Yalçın ve ekibi kaldı. Geçmişte pek çok gazeteciyle temas etmiş olsalar da Emniyet İstihbaratının gücünü artırması ve medyanın çeşitlenmesi nedeniyle deşifre korkusu nedeniyle  profesyonel istihbaratçılarla çalışma gereği duyuldu ve bunu yapabilecek şuanda için tek profesyonel istihbaratçı gazeteci grubu Oda TV’de mevcut.  MİT’in içindeki bir ekip bu çerçevede Soner Yalçın Hücresi’ne erişilmesi imkansız belgeler sundular. Soner Yalçın’ın hedef aldığı kişilerle ilgili, özel hayata ilişkin verilerin neredeyse tamamı bu yapıdan gitti.

MİT ayağının yanında özellikle Jandarma İstihbarat’ın içinde olduğu TSK desteğini de paralel olarak değerlendirmek gerekiyor. Ahmet Şık’tan Jandarmanın yaptığı dinlemelerin dijital kayıtları çıktı. Bu kayıtlar, herhangi bir iddianameden ya da soruşturmadan olmaması açısından kritik.

Hücrenin Siyasi Ayağında ise CHP var… Yalçın ekibi hem ürettikleri metaryellerin siyasetçiler eliyle gündeme taşınabilmesi hem de AKP’nin yıpratılmasından sonra bir mecra oluşturulabilmesi için siyasi bir partiyle işbirliğine ihtiyaç duydular. Deniz Baykal, Ergenekon Davası’na muhalif olsa da Soner Yalçın Hücresi’yle ilişkiye girmeye direndi. “Varan 1”in ortaya çıkması sonrası ODA TV bu kasetin üzerine adeta atladı. Soner Yalçın’ın çeşitli  medya gruplarındaki uçları, Baykal’ın bu kasetten sonra partinin başında kalamayacağını işledi. Doğan medyasının da koroya katılmasıyla Baykal devrildi. Kılıçdaroğlu’na destek de yine ODA odaklı olarak kampanya şeklinde başlatıldı. Soner Yalçın medya desteğinin yanında Kılıçdaroğlu’na halkla ilişkilerde danışmanlık yaptı.  Kılıçdaroğlu da ODA ekibiyle doğal müttefik olarak hareket etti ve Halk TV’nin kendilerin tahsisi için her türlü desteği sağladı.  Fakat Deniz Baykal buna karşı çıktı.  Baykal aday yapılmama endişesinden dolayı olayı sürüncemede bırakarak zamana yaydı. Direkt olarak sert muhalefet yapamadı. Baykal’ın oyalama taktikli direnişine karşı Hücre yeni bir plan devreye soktu. Baykal’ın kişisel zafiyetlerini kolayca analiz eden Hücre, Soner Yalçın’ın “tapelere” takılan konuşmasında görüldüğü üzere ODA TV çalışanı İklim Kaleli’yi “ikna için” gönderdi.  İklim Kaleli, Baykal’la görüştü ancak bir ikna gerçekleşmedi. Bunun üzerine CHP içerisinde taciz edildiğini yaydı. Hatta bunu ilk olarak Kılıçdaroğlu’nun basın müşaviri Baki Özilhan’ın bilgisayarından ODA TV’den Barış Pehlivan’na mail atarak “adres vermek” suretiyle yaptı.

Sonra da Kılıçdaroğlu’na en yakın ikinci isim olan Gürsel Tekin’e bu durumu anlattı. Tekin de bunu Soner Yalçın’la paylaştı. -Soner Yalçın gibi istihbarat dünyasının kompetanı bir ismin telefonlarının dinlenme ihtimalini bile bile Baykal gibi bir isim hakkındaki taciz durumunu İklim Bayraktar’la telefonda konuşması tesadüf olmasa gerek.-  İklim Bayraktar daha sonra Kılıçdaroğlu’na giderek bu olayı anlattı ve Baykal’ı kameraya çekebileceğini bunun için kendisine bir cihaz vermelerini istedi. Baykal’ı seçimden sonra tehlike arzetmemesi için ebediyen gömmek istese de Kılıçdaroğlu, cihaz vermedi ve “kendi imkanlarınla çek” diyerek İklim Kaleli’nin önünü açtı.

Soner Yalçın Hücresi burada iki yönlü bir operasyon planlamaktaydı.

Birincisi Baykal'ın taciz iddiaları ile eli zayıflatılıp Halk TV satışına onay vermeye zorlanacak ve kayıt yapılarak da siyaseten geri dönüşü olmayacak şekilde tasfiye edilecekti.

İkinci operasyon ise Kılıçdaroğlu’na idi. Kılıçdaroğlu kayıt işine bir şekilde bulaştırılacak, böylece seçimlerden sonra Hurşit Güneş’in önünün kolay açılabilmesinde bu desteği şantaj malzemesi yapılabilecekti. (Yalçın’ın CHP’nin başına aslında Güneş’i istediği önceki tapelerde ortaya çıkmıştı)


Kılıçdaroğlu cihaz vermese de planın bir parçası gereği, cihazın istendiği ve “kendi imkanlarınla çek” dediği konuşma İklim Kaleli tarafından kaydedildi. (Kaleli kayıt olayını Ömer Faruk Eminağaoğlu’yla konuşurken ağzından kaçırıyor)

Kılıçdaroğlu&Gürsel Tekin ekibi de Soner Yalçın Hücresi’nden çeşitli faydalar elde etmekteler. Medyayı yönlendirme problemleri nedeniyle bu ekibi kullanırken, parti içi operasyonlarda da faydalanma yoluna gittiler. Seçimlerde ikinci parti çıkılmasından sonra Baykal’ın yapacağı atağı da Yalçın Ekibinin faaliyetleri sayesinde bitirmeyi hedeflediler. İklim Kaleli’nin önünün açılması bu yüzden.

VE MİT DEVREDE


Soner Yalçın Hücresi’nin Ergenekon’u yeniden yapılandıracak faaliyetlerini  birkaç yıldır sürdürdükleri anlaşılıyor. Emniyet bir takım şeylerden kuşkulansa da klasik dinleme, takip gibi yöntemleri kullandığı için Hücre’yi deşifre edemedi. 

Nedim Şener’in büyük bir rahatlıkla defalarca medya önünde ve savcı karşısında  “Soner Yalçın’ı tanımıyorum” demesinin nedeni bu yeni yöntemler.

Ergenekon’un deşifre olan Yeni Milis belgesinde, birbirinden bağımsız ve birbirini tanımayan hücrelerin oluşturulma ve işleyiş biçimi belirlenmişti. Soner Yalçın’ın yeniden kurguladığı yöntemde ise Hücre içinde birbirinden irtibatsız elemanlar oluşturuldu. Bunlar sadece çengel yöntemiyle birbirine bağlılar ve direkt bağlarını bulmak Emniyet’in gücünü aşacak nitelikteydi.

Nedim Şener, Hanefi Avcı ile irtibatlıyken; Ahmet Şık, Sabri Uzun’la irtibatlıydı. Ayfer İklim Kaleli, Kemal Kılıçdaroğlu’yla irtibatlıyken; Soner Yalçın Kaşif Kozinoğlu’yla irtibatlıydı.  Bütün bu küçük çevrimlerin birleştiği nokta ise Soner Yalçın’dı. Ama Soner Yalçın’ın bu çevrimlerle görüşmesi teknik takiple yakalanamayacak biçimlerde gerçekleşiyordu.

İşte Emniyet’i çaresiz bırakan bu noktada denklemi parçalayan kuruluş Milli İstihbarat Teşkilatı oldu.

Bugüne kadar Ergenekon’u tribünden izleyen MİT, kritik bir bilgiyi paylaşıma soktu. O da; Soner Yalçın’ın İsrail İstihbaratı’yla bağlantısıydı. Emniyet’in tespit etmesinin mümkün olmadığı bu uluslararası bağlantı ve akış, yıllardır MİT tarafından takip edilmekteydi. Ancak MİT hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da sadece izleyiciydi.

Fakat Hakan Fidan, -Oda TV’nin kendisi ve ailesi hakkında yaptıkları dezenformasyonun  etkisiyle de olabilir-  İsrail İstihbaratı ve Soner Yalçın arasındaki net ve kesin olarak belirlenmiş istihbarat akışını, bu istihbarat akışında yapılan Türkiye içi planlamaları, bu akışla yapılan operasyonları ve üretilen materyalleri devlet katında  güvenlik birimleri ile paylaştı.

Bu kıymetli bilgiler sonrası Emniyet İstihbarat, Soner Yalçın Hücresini hallaç pamuğuna çevirdi. Ekip bütün ağıyla çözüldükten sonra da operasyon başlatıldı. Olayın uluslararası casusluk boyutundaki materyallerin gücü nedeniyle, gazetecilerin alınması sonrası kopması muhtemel medya fırtınası Ergenekon Savcıları ve operasyonu yürüten Emniyet Ekibi için önemsiz görüldü.

Özetle, Ergenekon’un yeniden yapılandırılması konusunda Soner Yalçın Hücresi’nin faaliyetlerinde denklemi öngörülemez biçimde MİT bozdu. Tüm bu fırtınaya rağmen Başbakan Erdoğan’ın da Ergenekon Savcılarının da rahat olmasının altında bu yatmaktadır…
 
Ergenekon’un yeniden yapılandırılması konusunda Soner Yalçın Hücresi’nin faaliyetlerinde denklemi öngörülemez biçimde MİT bozdu.

İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü, yaklaşık 4 yıldır peş peşe yapılan operasyonlarla önemli ölçüde darbe aldı. Örgütün operasyonel kısmı en ağır darbe alan kolu oldu. İdeologlardan ise Doğu Perinçek tutuklu bulunması nedeniyle devre dışı kaldı. Yalçın Küçük ise uzun süre serbest olsa da yaşlı olması nedeniyle eski üretkenliğinden çok uzaktı. Şimdi tutuklu durumda.

Ergenekon’un hareket kabiliyetini sağlayan ayağı ideologlardı. İki üretken ideologun tasfiyesi örgütü oldukça zora soktu. Bu süreçte uzun zamandır hazırlanan, Aydınlık ekibi içerisinde pişirilip, merkez medya tecrübesi edinmesi sağlanan; Hem gazetecilik, hem televizyonculuk alanında tam donanımlı hale getirilen, Türkiye’de çok az kişide bulunabilecek “kişisel veri” bankasına sahip olan ve kişilerin röntgenini çıkarma konusunda uzmanlaştırılan biri vardı: SONER YALÇIN…

Yalçın Küçük’le koordineli biçimde örgütün yeni ideolog konumuna Soner Yalçın yükseltildi. Yalçın, bazen haftalarca evinden çıkmayan ve çılgın derecesinde çalışkan ve üretken bir isim.

Yalçın, uzun süredir medya dünyasında dölleme yapmakta ve kendine bağlı uçlarla hemen her medya kurumuna nüfuz etmekteydi.

Yalçın’ın nüfuz alanı sadece medya değil.  Soner Yalçın Hücre Yapılanmasında birbiriyle senkronize çalışan bir yapı mevcut. Bunlar özetle;

MİT ayağı; Emniyet Ayağı; Medya Ayağı ve Siyaset Ayağı olarak özetlenebilir. Ergenekon Örgütü bu dörtlü yapı üzerinden yeniden toparlanmakta ve deşifre olan “Lobi” ve “Yeni Milis” gibi temel belgelerini yenilemekteydi.

Soner Yalçın’da bulunan “Medya 2010” belgesi bu çerçevede son derece kıymetli bir materyal. Burada örgütün özellikle medya üzerinden Psikolojik Savaşı nasıl başlatacağı ve yönlendireceği anlatılıyor.

YENİ STRATEJİ "ZİNCİRLEME KİTAP PROJELERİ"

Ergenekon’un açığa çıkması nedeniyle pek çok medya organına nüfuz etmek zorlaştı. Yalçın ekibi bunu bildikleri için oldukça farklı ve stratejik biçimler üzerine çalışmışlar. Bunlardan en önemlisi; Zincirleme Kitap Projeleri…  Bu kitaplarla günler boyu manşetleri hakimiyetleri altına alabilecekleri ve aylar boyu sürecek tartışmalara yön verebilecekleri, yıpratmayı düşündükleri kesimlere ağır darbe indirebilecekleri planlanmış.

Bunun ilk örneği “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabında görüldü. Günler boyu manşetler bu kitabı yazdı.  Aylarca tartışıldı ve hedefteki Ergenekon davasını sürdüren savcılar hakimler ve polisler cemaat yaftalaması ile devre dışı bırakılmak istendi.

Hücrenin Psikolojik Harp yöntemini sürdürebilmesi için lojistik destek ise MİT ve Emniyet ayaklarından temin edilmekteydi.

Hanefi Avcı, Emin Aslan, Sabri Uzun, Ahmet İlhan Güler liderliğinde Emniyet içerisinde bulunan yapı istihbari malzeme temininde ve üretiminde aktif rol almaktalar.  Bu isimler hem kitapların yazımı için istenen istihbarat bilgileri ve dokümanları temin etmekteler hem de ilerisi için planlanan adımlar için belge üretimi faaliyeti sürdürmekteler. Ayrıca geçmişte AKP ve Cemaat içerisine rahatça hareket edebilmiş olmalarından dolayı sahip oldukları bilgileri kıymetlendirip, müdahalelerle Hücre’nin kullanabileceği şekle getirmekteler. Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabının ikinci bölümü Hanefi Avcı’nın verdiği bilgiler ağırlıklı olmakla birlikte ekibin tamamının katkısıyla oluşturuldu ve Soner Yalçın’ın görevlendirdiği Nedim Şener tarafından kaleme alındı.

Hücrenin MİT ayağındaki isimlerden henüz sadece Kaşif Kozinoğlu deşifre edilebildi. Bilindiği gibi MİT bugüne kadar Ergenekon konusunda izleyici konumundaydı. Fakat MİT içerisinde, Asker Müsteşarlar döneminde oluşturulan oldukça derin bir yapı mevcut. Bu yapının tek müttefiki Soner Yalçın ve ekibi kaldı. Geçmişte pek çok gazeteciyle temas etmiş olsalar da Emniyet İstihbaratının gücünü artırması ve medyanın çeşitlenmesi nedeniyle deşifre korkusu nedeniyle  profesyonel istihbaratçılarla çalışma gereği duyuldu ve bunu yapabilecek şuanda için tek profesyonel istihbaratçı gazeteci grubu Oda TV’de mevcut.  MİT’in içindeki bir ekip bu çerçevede Soner Yalçın Hücresi’ne erişilmesi imkansız belgeler sundular. Soner Yalçın’ın hedef aldığı kişilerle ilgili, özel hayata ilişkin verilerin neredeyse tamamı bu yapıdan gitti.

MİT ayağının yanında özellikle Jandarma İstihbarat’ın içinde olduğu TSK desteğini de paralel olarak değerlendirmek gerekiyor. Ahmet Şık’tan Jandarmanın yaptığı dinlemelerin dijital kayıtları çıktı. Bu kayıtlar, herhangi bir iddianameden ya da soruşturmadan olmaması açısından kritik.

Hücrenin Siyasi Ayağında ise CHP var… Yalçın ekibi hem ürettikleri metaryellerin siyasetçiler eliyle gündeme taşınabilmesi hem de AKP’nin yıpratılmasından sonra bir mecra oluşturulabilmesi için siyasi bir partiyle işbirliğine ihtiyaç duydular. Deniz Baykal, Ergenekon Davası’na muhalif olsa da Soner Yalçın Hücresi’yle ilişkiye girmeye direndi. “Varan 1”in ortaya çıkması sonrası ODA TV bu kasetin üzerine adeta atladı. Soner Yalçın’ın çeşitli  medya gruplarındaki uçları, Baykal’ın bu kasetten sonra partinin başında kalamayacağını işledi. Doğan medyasının da koroya katılmasıyla Baykal devrildi. Kılıçdaroğlu’na destek de yine ODA odaklı olarak kampanya şeklinde başlatıldı. Soner Yalçın medya desteğinin yanında Kılıçdaroğlu’na halkla ilişkilerde danışmanlık yaptı.  Kılıçdaroğlu da ODA ekibiyle doğal müttefik olarak hareket etti ve Halk TV’nin kendilerin tahsisi için her türlü desteği sağladı.  Fakat Deniz Baykal buna karşı çıktı.  Baykal aday yapılmama endişesinden dolayı olayı sürüncemede bırakarak zamana yaydı. Direkt olarak sert muhalefet yapamadı. Baykal’ın oyalama taktikli direnişine karşı Hücre yeni bir plan devreye soktu. Baykal’ın kişisel zafiyetlerini kolayca analiz eden Hücre, Soner Yalçın’ın “tapelere” takılan konuşmasında görüldüğü üzere ODA TV çalışanı İklim Kaleli’yi “ikna için” gönderdi.  İklim Kaleli, Baykal’la görüştü ancak bir ikna gerçekleşmedi. Bunun üzerine CHP içerisinde taciz edildiğini yaydı. Hatta bunu ilk olarak Kılıçdaroğlu’nun basın müşaviri Baki Özilhan’ın bilgisayarından ODA TV’den Barış Pehlivan’na mail atarak “adres vermek” suretiyle yaptı.

Sonra da Kılıçdaroğlu’na en yakın ikinci isim olan Gürsel Tekin’e bu durumu anlattı. Tekin de bunu Soner Yalçın’la paylaştı. -Soner Yalçın gibi istihbarat dünyasının kompetanı bir ismin telefonlarının dinlenme ihtimalini bile bile Baykal gibi bir isim hakkındaki taciz durumunu İklim Bayraktar’la telefonda konuşması tesadüf olmasa gerek.-  İklim Bayraktar daha sonra Kılıçdaroğlu’na giderek bu olayı anlattı ve Baykal’ı kameraya çekebileceğini bunun için kendisine bir cihaz vermelerini istedi. Baykal’ı seçimden sonra tehlike arzetmemesi için ebediyen gömmek istese de Kılıçdaroğlu, cihaz vermedi ve “kendi imkanlarınla çek” diyerek İklim Kaleli’nin önünü açtı.

Soner Yalçın Hücresi burada iki yönlü bir operasyon planlamaktaydı.

Birincisi Baykal'ın taciz iddiaları ile eli zayıflatılıp Halk TV satışına onay vermeye zorlanacak ve kayıt yapılarak da siyaseten geri dönüşü olmayacak şekilde tasfiye edilecekti.

İkinci operasyon ise Kılıçdaroğlu’na idi. Kılıçdaroğlu kayıt işine bir şekilde bulaştırılacak, böylece seçimlerden sonra Hurşit Güneş’in önünün kolay açılabilmesinde bu desteği şantaj malzemesi yapılabilecekti. (Yalçın’ın CHP’nin başına aslında Güneş’i istediği önceki tapelerde ortaya çıkmıştı)


Kılıçdaroğlu cihaz vermese de planın bir parçası gereği, cihazın istendiği ve “kendi imkanlarınla çek” dediği konuşma İklim Kaleli tarafından kaydedildi. (Kaleli kayıt olayını Ömer Faruk Eminağaoğlu’yla konuşurken ağzından kaçırıyor)

Kılıçdaroğlu&Gürsel Tekin ekibi de Soner Yalçın Hücresi’nden çeşitli faydalar elde etmekteler. Medyayı yönlendirme problemleri nedeniyle bu ekibi kullanırken, parti içi operasyonlarda da faydalanma yoluna gittiler. Seçimlerde ikinci parti çıkılmasından sonra Baykal’ın yapacağı atağı da Yalçın Ekibinin faaliyetleri sayesinde bitirmeyi hedeflediler. İklim Kaleli’nin önünün açılması bu yüzden.

VE MİT DEVREDE


Soner Yalçın Hücresi’nin Ergenekon’u yeniden yapılandıracak faaliyetlerini  birkaç yıldır sürdürdükleri anlaşılıyor. Emniyet bir takım şeylerden kuşkulansa da klasik dinleme, takip gibi yöntemleri kullandığı için Hücre’yi deşifre edemedi. 

Nedim Şener’in büyük bir rahatlıkla defalarca medya önünde ve savcı karşısında  “Soner Yalçın’ı tanımıyorum” demesinin nedeni bu yeni yöntemler.

Ergenekon’un deşifre olan Yeni Milis belgesinde, birbirinden bağımsız ve birbirini tanımayan hücrelerin oluşturulma ve işleyiş biçimi belirlenmişti. Soner Yalçın’ın yeniden kurguladığı yöntemde ise Hücre içinde birbirinden irtibatsız elemanlar oluşturuldu. Bunlar sadece çengel yöntemiyle birbirine bağlılar ve direkt bağlarını bulmak Emniyet’in gücünü aşacak nitelikteydi.

Nedim Şener, Hanefi Avcı ile irtibatlıyken; Ahmet Şık, Sabri Uzun’la irtibatlıydı. Ayfer İklim Kaleli, Kemal Kılıçdaroğlu’yla irtibatlıyken; Soner Yalçın Kaşif Kozinoğlu’yla irtibatlıydı.  Bütün bu küçük çevrimlerin birleştiği nokta ise Soner Yalçın’dı. Ama Soner Yalçın’ın bu çevrimlerle görüşmesi teknik takiple yakalanamayacak biçimlerde gerçekleşiyordu.

İşte Emniyet’i çaresiz bırakan bu noktada denklemi parçalayan kuruluş Milli İstihbarat Teşkilatı oldu.

Bugüne kadar Ergenekon’u tribünden izleyen MİT, kritik bir bilgiyi paylaşıma soktu. O da; Soner Yalçın’ın İsrail İstihbaratı’yla bağlantısıydı. Emniyet’in tespit etmesinin mümkün olmadığı bu uluslararası bağlantı ve akış, yıllardır MİT tarafından takip edilmekteydi. Ancak MİT hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da sadece izleyiciydi.

Fakat Hakan Fidan, -Oda TV’nin kendisi ve ailesi hakkında yaptıkları dezenformasyonun  etkisiyle de olabilir-  İsrail İstihbaratı ve Soner Yalçın arasındaki net ve kesin olarak belirlenmiş istihbarat akışını, bu istihbarat akışında yapılan Türkiye içi planlamaları, bu akışla yapılan operasyonları ve üretilen materyalleri devlet katında  güvenlik birimleri ile paylaştı.

Bu kıymetli bilgiler sonrası Emniyet İstihbarat, Soner Yalçın Hücresini hallaç pamuğuna çevirdi. Ekip bütün ağıyla çözüldükten sonra da operasyon başlatıldı. Olayın uluslararası casusluk boyutundaki materyallerin gücü nedeniyle, gazetecilerin alınması sonrası kopması muhtemel medya fırtınası Ergenekon Savcıları ve operasyonu yürüten Emniyet Ekibi için önemsiz görüldü.

Özetle, Ergenekon’un yeniden yapılandırılması konusunda Soner Yalçın Hücresi’nin faaliyetlerinde denklemi öngörülemez biçimde MİT bozdu. Tüm bu fırtınaya rağmen Başbakan Erdoğan’ın da Ergenekon Savcılarının da rahat olmasının altında bu yatmaktadır…
 
Ergenekon’un yeniden yapılandırılması konusunda Soner Yalçın Hücresi’nin faaliyetlerinde denklemi öngörülemez biçimde MİT bozdu.

İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü, yaklaşık 4 yıldır peş peşe yapılan operasyonlarla önemli ölçüde darbe aldı. Örgütün operasyonel kısmı en ağır darbe alan kolu oldu. İdeologlardan ise Doğu Perinçek tutuklu bulunması nedeniyle devre dışı kaldı. Yalçın Küçük ise uzun süre serbest olsa da yaşlı olması nedeniyle eski üretkenliğinden çok uzaktı. Şimdi tutuklu durumda.

Ergenekon’un hareket kabiliyetini sağlayan ayağı ideologlardı. İki üretken ideologun tasfiyesi örgütü oldukça zora soktu. Bu süreçte uzun zamandır hazırlanan, Aydınlık ekibi içerisinde pişirilip, merkez medya tecrübesi edinmesi sağlanan; Hem gazetecilik, hem televizyonculuk alanında tam donanımlı hale getirilen, Türkiye’de çok az kişide bulunabilecek “kişisel veri” bankasına sahip olan ve kişilerin röntgenini çıkarma konusunda uzmanlaştırılan biri vardı: SONER YALÇIN…

Yalçın Küçük’le koordineli biçimde örgütün yeni ideolog konumuna Soner Yalçın yükseltildi. Yalçın, bazen haftalarca evinden çıkmayan ve çılgın derecesinde çalışkan ve üretken bir isim.

Yalçın, uzun süredir medya dünyasında dölleme yapmakta ve kendine bağlı uçlarla hemen her medya kurumuna nüfuz etmekteydi.

Yalçın’ın nüfuz alanı sadece medya değil. Soner Yalçın Hücre Yapılanmasında birbiriyle senkronize çalışan bir yapı mevcut. Bunlar özetle;

MİT ayağı; Emniyet Ayağı; Medya Ayağı ve Siyaset Ayağı olarak özetlenebilir. Ergenekon Örgütü bu dörtlü yapı üzerinden yeniden toparlanmakta ve deşifre olan “Lobi” ve “Yeni Milis” gibi temel belgelerini yenilemekteydi.

Soner Yalçın’da bulunan “Medya 2010” belgesi bu çerçevede son derece kıymetli bir materyal. Burada örgütün özellikle medya üzerinden Psikolojik Savaşı nasıl başlatacağı ve yönlendireceği anlatılıyor.

YENİ STRATEJİ "ZİNCİRLEME KİTAP PROJELERİ"

Ergenekon’un açığa çıkması nedeniyle pek çok medya organına nüfuz etmek zorlaştı. Yalçın ekibi bunu bildikleri için oldukça farklı ve stratejik biçimler üzerine çalışmışlar. Bunlardan en önemlisi; Zincirleme Kitap Projeleri… Bu kitaplarla günler boyu manşetleri hakimiyetleri altına alabilecekleri ve aylar boyu sürecek tartışmalara yön verebilecekleri, yıpratmayı düşündükleri kesimlere ağır darbe indirebilecekleri planlanmış.

Bunun ilk örneği “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabında görüldü. Günler boyu manşetler bu kitabı yazdı. Aylarca tartışıldı ve hedefteki Ergenekon davasını sürdüren savcılar hakimler ve polisler cemaat yaftalaması ile devre dışı bırakılmak istendi.

Hücrenin Psikolojik Harp yöntemini sürdürebilmesi için lojistik destek ise MİT ve Emniyet ayaklarından temin edilmekteydi.

Hanefi Avcı, Emin Aslan, Sabri Uzun, Ahmet İlhan Güler liderliğinde Emniyet içerisinde bulunan yapı istihbari malzeme temininde ve üretiminde aktif rol almaktalar. Bu isimler hem kitapların yazımı için istenen istihbarat bilgileri ve dokümanları temin etmekteler hem de ilerisi için planlanan adımlar için belge üretimi faaliyeti sürdürmekteler. Ayrıca geçmişte AKP ve Cemaat içerisine rahatça hareket edebilmiş olmalarından dolayı sahip oldukları bilgileri kıymetlendirip, müdahalelerle Hücre’nin kullanabileceği şekle getirmekteler. Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabının ikinci bölümü Hanefi Avcı’nın verdiği bilgiler ağırlıklı olmakla birlikte ekibin tamamının katkısıyla oluşturuldu ve Soner Yalçın’ın görevlendirdiği Nedim Şener tarafından kaleme alındı.

Hücrenin MİT ayağındaki isimlerden henüz sadece Kaşif Kozinoğlu deşifre edilebildi. Bilindiği gibi MİT bugüne kadar Ergenekon konusunda izleyici konumundaydı. Fakat MİT içerisinde, Asker Müsteşarlar döneminde oluşturulan oldukça derin bir yapı mevcut. Bu yapının tek müttefiki Soner Yalçın ve ekibi kaldı. Geçmişte pek çok gazeteciyle temas etmiş olsalar da Emniyet İstihbaratının gücünü artırması ve medyanın çeşitlenmesi nedeniyle deşifre korkusu nedeniyle profesyonel istihbaratçılarla çalışma gereği duyuldu ve bunu yapabilecek şuanda için tek profesyonel istihbaratçı gazeteci grubu Oda TV’de mevcut. MİT’in içindeki bir ekip bu çerçevede Soner Yalçın Hücresi’ne erişilmesi imkansız belgeler sundular. Soner Yalçın’ın hedef aldığı kişilerle ilgili, özel hayata ilişkin verilerin neredeyse tamamı bu yapıdan gitti.

MİT ayağının yanında özellikle Jandarma İstihbarat’ın içinde olduğu TSK desteğini de paralel olarak değerlendirmek gerekiyor. Ahmet Şık’tan Jandarmanın yaptığı dinlemelerin dijital kayıtları çıktı. Bu kayıtlar, herhangi bir iddianameden ya da soruşturmadan olmaması açısından kritik.

Hücrenin Siyasi Ayağında ise CHP var… Yalçın ekibi hem ürettikleri metaryellerin siyasetçiler eliyle gündeme taşınabilmesi hem de AKP’nin yıpratılmasından sonra bir mecra oluşturulabilmesi için siyasi bir partiyle işbirliğine ihtiyaç duydular. Deniz Baykal, Ergenekon Davası’na muhalif olsa da Soner Yalçın Hücresi’yle ilişkiye girmeye direndi. “Varan 1”in ortaya çıkması sonrası ODA TV bu kasetin üzerine adeta atladı. Soner Yalçın’ın çeşitli medya gruplarındaki uçları, Baykal’ın bu kasetten sonra partinin başında kalamayacağını işledi. Doğan medyasının da koroya katılmasıyla Baykal devrildi. Kılıçdaroğlu’na destek de yine ODA odaklı olarak kampanya şeklinde başlatıldı. Soner Yalçın medya desteğinin yanında Kılıçdaroğlu’na halkla ilişkilerde danışmanlık yaptı. Kılıçdaroğlu da ODA ekibiyle doğal müttefik olarak hareket etti ve Halk TV’nin kendilerin tahsisi için her türlü desteği sağladı. Fakat Deniz Baykal buna karşı çıktı. Baykal aday yapılmama endişesinden dolayı olayı sürüncemede bırakarak zamana yaydı. Direkt olarak sert muhalefet yapamadı. Baykal’ın oyalama taktikli direnişine karşı Hücre yeni bir plan devreye soktu. Baykal’ın kişisel zafiyetlerini kolayca analiz eden Hücre, Soner Yalçın’ın “tapelere” takılan konuşmasında görüldüğü üzere ODA TV çalışanı İklim Kaleli’yi “ikna için” gönderdi. İklim Kaleli, Baykal’la görüştü ancak bir ikna gerçekleşmedi. Bunun üzerine CHP içerisinde taciz edildiğini yaydı. Hatta bunu ilk olarak Kılıçdaroğlu’nun basın müşaviri Baki Özilhan’ın bilgisayarından ODA TV’den Barış Pehlivan’na mail atarak “adres vermek” suretiyle yaptı.

Sonra da Kılıçdaroğlu’na en yakın ikinci isim olan Gürsel Tekin’e bu durumu anlattı. Tekin de bunu Soner Yalçın’la paylaştı. -Soner Yalçın gibi istihbarat dünyasının kompetanı bir ismin telefonlarının dinlenme ihtimalini bile bile Baykal gibi bir isim hakkındaki taciz durumunu İklim Bayraktar’la telefonda konuşması tesadüf olmasa gerek.- İklim Bayraktar daha sonra Kılıçdaroğlu’na giderek bu olayı anlattı ve Baykal’ı kameraya çekebileceğini bunun için kendisine bir cihaz vermelerini istedi. Baykal’ı seçimden sonra tehlike arzetmemesi için ebediyen gömmek istese de Kılıçdaroğlu, cihaz vermedi ve “kendi imkanlarınla çek” diyerek İklim Kaleli’nin önünü açtı.

Soner Yalçın Hücresi burada iki yönlü bir operasyon planlamaktaydı.

Birincisi Baykal'ın taciz iddiaları ile eli zayıflatılıp Halk TV satışına onay vermeye zorlanacak ve kayıt yapılarak da siyaseten geri dönüşü olmayacak şekilde tasfiye edilecekti.

İkinci operasyon ise Kılıçdaroğlu’na idi. Kılıçdaroğlu kayıt işine bir şekilde bulaştırılacak, böylece seçimlerden sonra Hurşit Güneş’in önünün kolay açılabilmesinde bu desteği şantaj malzemesi yapılabilecekti. (Yalçın’ın CHP’nin başına aslında Güneş’i istediği önceki tapelerde ortaya çıkmıştı)

Kılıçdaroğlu cihaz vermese de planın bir parçası gereği, cihazın istendiği ve “kendi imkanlarınla çek” dediği konuşma İklim Kaleli tarafından kaydedildi. (Kaleli kayıt olayını Ömer Faruk Eminağaoğlu’yla konuşurken ağzından kaçırıyor)

Kılıçdaroğlu&Gürsel Tekin ekibi de Soner Yalçın Hücresi’nden çeşitli faydalar elde etmekteler. Medyayı yönlendirme problemleri nedeniyle bu ekibi kullanırken, parti içi operasyonlarda da faydalanma yoluna gittiler. Seçimlerde ikinci parti çıkılmasından sonra Baykal’ın yapacağı atağı da Yalçın Ekibinin faaliyetleri sayesinde bitirmeyi hedeflediler. İklim Kaleli’nin önünün açılması bu yüzden.

VE MİT DEVREDE

Soner Yalçın Hücresi’nin Ergenekon’u yeniden yapılandıracak faaliyetlerini birkaç yıldır sürdürdükleri anlaşılıyor. Emniyet bir takım şeylerden kuşkulansa da klasik dinleme, takip gibi yöntemleri kullandığı için Hücre’yi deşifre edemedi.

Nedim Şener’in büyük bir rahatlıkla defalarca medya önünde ve savcı karşısında “Soner Yalçın’ı tanımıyorum” demesinin nedeni bu yeni yöntemler.

Ergenekon’un deşifre olan Yeni Milis belgesinde, birbirinden bağımsız ve birbirini tanımayan hücrelerin oluşturulma ve işleyiş biçimi belirlenmişti. Soner Yalçın’ın yeniden kurguladığı yöntemde ise Hücre içinde birbirinden irtibatsız elemanlar oluşturuldu. Bunlar sadece çengel yöntemiyle birbirine bağlılar ve direkt bağlarını bulmak Emniyet’in gücünü aşacak nitelikteydi.

Nedim Şener, Hanefi Avcı ile irtibatlıyken; Ahmet Şık, Sabri Uzun’la irtibatlıydı. Ayfer İklim Kaleli, Kemal Kılıçdaroğlu’yla irtibatlıyken; Soner Yalçın Kaşif Kozinoğlu’yla irtibatlıydı. Bütün bu küçük çevrimlerin birleştiği nokta ise Soner Yalçın’dı. Ama Soner Yalçın’ın bu çevrimlerle görüşmesi teknik takiple yakalanamayacak biçimlerde gerçekleşiyordu.

İşte Emniyet’i çaresiz bırakan bu noktada denklemi parçalayan kuruluş Milli İstihbarat Teşkilatı oldu.

Bugüne kadar Ergenekon’u tribünden izleyen MİT, kritik bir bilgiyi paylaşıma soktu. O da; Soner Yalçın’ın İsrail İstihbaratı’yla bağlantısıydı. Emniyet’in tespit etmesinin mümkün olmadığı bu uluslararası bağlantı ve akış, yıllardır MİT tarafından takip edilmekteydi. Ancak MİT hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da sadece izleyiciydi.

Fakat Hakan Fidan, -Oda TV’nin kendisi ve ailesi hakkında yaptıkları dezenformasyonun etkisiyle de olabilir- İsrail İstihbaratı ve Soner Yalçın arasındaki net ve kesin olarak belirlenmiş istihbarat akışını, bu istihbarat akışında yapılan Türkiye içi planlamaları, bu akışla yapılan operasyonları ve üretilen materyalleri devlet katında güvenlik birimleri ile paylaştı.

Bu kıymetli bilgiler sonrası Emniyet İstihbarat, Soner Yalçın Hücresini hallaç pamuğuna çevirdi. Ekip bütün ağıyla çözüldükten sonra da operasyon başlatıldı. Olayın uluslararası casusluk boyutundaki materyallerin gücü nedeniyle, gazetecilerin alınması sonrası kopması muhtemel medya fırtınası Ergenekon Savcıları ve operasyonu yürüten Emniyet Ekibi için önemsiz görüldü.

Özetle, Ergenekon’un yeniden yapılandırılması konusunda Soner Yalçın Hücresi’nin faaliyetlerinde denklemi öngörülemez biçimde MİT bozdu. Tüm bu fırtınaya rağmen Başbakan Erdoğan’ın da Ergenekon Savcılarının da rahat olmasının altında bu yatmaktadır…

 

Bugün, 08.03.2011


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.