Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ergenekon > Darbe Günlükleri: Tepkiler...

Darbe Günlükleri: Tepkiler...

29 Mart 2007’de Nokta dergisinde yayımlanan Darbe Günlükleri’nin Ahmet Şık imzalı bir haber olduğuna dair bir gün birdenbire ortaya çıkan haber ve yorumları eleştirdiğim yazıma (Taraf, 8 mart) gelen tepkilerle ilgili birkaç şey söylemek ve bu faslı artık kapatmak istiyorum.
O yazıda söz ettiğim gibi, bu haber ve yorumlar, okurların “herhalde bir yanlış anlama var” deyip geçmelerini engelleyecek kadar yoğun ve yaygındı. Bu tablo karşısında okurların hakkımda ne düşüneceğine dair tahminimi de aktarmıştım:

“Dört yıl boyunca Darbe Günlükleri’yle ilgili olarak yazdığınız yazılarda, verdiğiniz söyleşilerde Ahmet Şık’ın adını bir kez bile andığınızı hatırlamıyoruz... Doğrusu, bugünlerde öğrendiklerimizle bu tavrınızı birleştirdiğimizde sizi ayıplamamak elimizden gelmiyor...”
Yazımın yayımlanmasından sonra gelen tepkiler, bu kaygımda ne kadar haklı olduğumu gösterdi bana... Anladım ki, o yazıyı yazmasaydım, “Dört yıl boyunca başkasının emeği üzerinden itibar devşiren, üstelik de o emeği bir gün bile anmayan bir gazeteci” olduğuma dair algı derinleşip kökleşecekti.
Fakat tekrar edeyim: Ben o yazıyı sadece kendi hakkımı ve onurumu korumak için yazmadım; hakikatin hakkını korumak için de, Ahmet’in hakkını korumak için de yazdım.
Evet, Ahmet’in hakkını korumak için de... Çünkü onun yerinde ben olsaydım, bu haber ve yorumları gördüğümde sıkılır, sinirlenir ve içinde bulunduğum fiziki koşullardan dolayı kendim yapamadığım için, birilerinin mutlaka düzeltmesini beklerdim ve bunu bir “hak” olarak beklerdim.
Böyle bir düzeltmeyi bir “hak” olarak bekleyen ikinci kişi de bendim kuşkusuz. Fakat ne yazık ki aradan geçen üç dört günde hiçbir meslektaşım yapmadı bunu; keşke yapsalardı da ben mecbur kalmasaydım böyle bir yazıya...

İtirazımı kendi dillerine tercüme edenlere...
İlk sözüm, benim itirazımı, tanıklığımı kendi dillerine tercüme edip, bundan, “Gördüğünüz gibi Ahmet Şık düşündüğünüz gibi bir gazeteci değildir” sonucunu çıkaran başta Zaman gazetesi olmak üzere bazı muhafazakâr çevrelere...
Bir daha söylüyorum: “Darbe Günlükleri’ni yayımlayan gazeteci Ahmet Şık değildir” cümlesi, “Ahmet Şık, Darbe Günlükleri’ni yayımlayabilecek bir gazeteci değildir” anlamına gelmez. Öyle olsaydı, Nokta’da Darbe Günlükleri’nden birkaç hafta önce yayımladığımız “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gazeteci andıcı” haberinin altında imzası olmazdı.
Yani, al solcuyu vur muhafazakâra... Bir taraf, “Varsın ortada dolanan bilgi gerçek olmasın, işimize geliyor işte, kurcalamayalım” derken; öbür taraf, “Bu hakikat bir kilo ama biz onu iki kilo gösterelim” diyerek aynı hakikat saygısızlığına varıyor.
Fakat ne yapalım, zor bir memlekette yaşıyoruz; zor memleketin yazıları da zor oluyor. Bir o tarafa laf yetiştiriyorsun, bir bu tarafa...

Kötülük, bencillik, acımasızlık, zalimlik...
İtirazımı “kötülük”, “bencillik”, “acımasızlık”, “zalimlik”, “hainlik”, “arkadaşa kazık” diye niteleyenler de var... “Derdimi hiç anlamayanlar” diye anacağım bu kategori içinde bir isim öne çıkıyor: Ragıp Duran...
Ragıp’ın yazısında adım hiç geçmiyor; çünkü, 33 yıllık arkadaşımın gözünde bir anda “Adını bile anmak istemediğim bir meslektaş” oluvermişim. (http://www.habervesaire.com/haber/2083/ ) Olsun. Ben onu, her zamanki gibi adıyla anacağım... Böyle ucuzluklara hiç gerek yok.

Ragıp, bana yönelik birtakım suçlamalarda bulunuyor, fakat o yazıyı neden ve hangi sıkıntıyla kaleme aldığıma dair hiçbir şey söylemiyor.
O itirazda bulunmasaydım insanların beni ayıplayacağı, benimle dalga geçecekleri açık değil mi? Bu haksız algıyı engelleme hakkım var mı, yok mu? Ragıp bu konuda neden tek kelime etmiyor? Hakkım var mı, yok mu? Söylemeli.
Yaratılan atmosferde ne benim bir suçum var ne de Ahmet’in; bütün suç, mesleğini hakkıyla yapmayan muhabirlerde, editörlerde, köşe yazarlarında olduğu halde, Ragıp onlara dair neden tek bir kelime etmiyor? Dört yıllık gerçeğin bir günde silinip yerine yenisinin konmasında kafa yorulması gereken bir gazetecilik problemi yok mu? Peki, böylesine zengin bir “vaka” bir medya eleştirmeni olarak neden hiç ilgisini çekmedi acaba? Alper Görmüş’e karşı kurulmaya çalışılan “gazeteci ittifakı”na halel gelir diye olabilir mi? (Bu arada sormadan edemeyeceğim: Benim başıma bu belayı saran muhabir, editör, köşe yazarı meslektaşlarım bu tartışmanın neresinde duruyorlar acaba? Onlar yedikleri halt konusunda bir şey söylemeyi düşünüyorlar mı?)
8 mart tarihli yazımın iki meselesi bunlardı, fakat dediğim gibi, Ragıp bunlara dair hiçbir şey söylemiyor... Gelelim söylediklerine...

a)
Sanki Ahmet her yerde bas bas ‘Darbe Günlükleri’ni ben yazdım, ben yayınladım’ demiş gibi, adını bile anmak istemediğim bir meslekdaşım kalktı, medyadaki yanlış/eksik bilgileri düzeltmek içinmiş gibi, ‘Ahmet’in bu Günlüklerin yayınlanmasında hiçbir dahli yoktur. Her şeyi tek başıma ben yaptım’ mealinde bir yazı yazdı. Pazarlama lügatinde buna ‘Doğrudan Satış’ mı deniyor?
Bunu gördüğümde, Ragıp yazımı okumadan bilgisayarın karşısına geçmiş gibi geldi bana. Sanki birileri ona “Duydun mu, Alper, Darbe Günlükleri’ni Ahmet değil ben yayımladım” diye bir yazı yazmış demiş, Ragıp da bu kadarcık bir bilgiyle oturup bir yazı kaleme almış gibi... Okusaydı, böyle bir paragrafı yazmaması gerekirdi. Çünkü ben Ahmet’in bu “vaka”da hiçbir dahlinin olmadığını özenle vurgulamış, faturayı doğrudan doğruya meslektaşlarımıza kesmiştim.

b)
Bence ayıp oluyor. Kimse kimsenin emeğine göz koymuyor. Darbe Günlükleri de, herkes biliyor, öyle müthiş bir ‘İnvestigative Reporting’ sonucu yayınlanmadı. Artık malum bir kaynak, dosyayı gönderdi, Nokta da yayınladı.
Bunu görünce de, Ragıp’ın Nokta’nın Darbe Günlükleri sayısı için kaleme aldığım, daha sonra çeşitli vesilelerle tekrar tekrar vurguladığım editör yazısını (“Ele Geçirdik Demiyoruz!”) okumadığını düşündüm. Evet, Darbe Günlükleri’nin “Müthiş bir ‘investigative reporting’ sonucu yayımlanmadığı” hususunda ben de Ragıp gibi düşünüyorum ve sözünü ettiğim yazıda bunu açıkça ifade etmiştim:
Türk basınının tatsız klişelerinden biri de ‘Ele geçirdik’tir... Ama biz, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in (2003-2005) günlüklerini ‘ele geçirdiğimizi’ iddia etmeyeceğiz. ‘Ele geçirdik, ulaştık’ haberciliğinde olan nedir? Bazı haberler aslında ‘ele geçirilemeyecek’ kadar zordur. Ama birileri şu veya bu nedenle, şu veya bu amaçla sözü edilen dosyayı, haberi sözü edilen yayın organına iletir. (...) Peki, ‘ele geçirilemeyecek’ dosyalar bu dönemde neden hep Nokta’ya ulaşıyor? ‘Andıç’ da göz önünde tutulduğunda, son derece haklı bir soru...
Görüldüğü gibi Ragıp’ın bugün “yüzüme vurduğu” şeyi ben o gün fazlasıyla söylemişim. (Bu arada Ragıp’ın, “Ahmet’in, Metin Göktepe ödülü kazanan Andıç haberini de Nokta’daki yönetici arkadaş mı yazdı yoksa” sorusuna da cevap vermeliyim. Çünkü bu mevzu da twitter’da falan dolaşmaya başlamış. Hayır, ben yazmadım, fakat “Andıç” haberi de tıpkı Darbe Günlükleri haberi gibi “öyle müthiş bir ‘investigative reporting’ sonucu” yayımlanmamıştı.)

c)
Rahatsız edici bir başka dürüstlük eksikliği de, kendini savunma hakkı ve olanağı olmayan insanlar, mesela cezevindeki insanlar aleyhine yazı yazmak.
Ragıp gerçekten de yazımı ya okumamış ya da hiçbir şey anlamamış. Ya da çok kötü niyetli. Ben, Ahmet’in “aleyhinde” bir şey yazmadım. Bu meselenin Ahmet’le bir ilgisi yok; yukarıda anlattım, Ahmet bu meselenin mağdurudur benim gibi... Ortaya çıkan gazetecilik faciasının düzeltilmesini istemek benim kadar onun da hakkı... Ragıp’a samimiyetle soruyorum: Ahmet’in yerinde ben olsaydım, ortaya çıkan tablonun düzeltilmesini ister miydim, istemez miydim?
***

NOT.
Ahmet beni yanıltmadı... Avukatı Tora Pekin, bana gönderdiği e-postada Ahmet’le görüştüğünü, şu tartıştığımız meseleyi de konuştuklarını ve onun bana hak verdiğini belirtiyordu. Ahmet’in bir de sitemi var:
“Alper Bey, Ahmet ile dün cezaevinde görüştüm. Dünkü yazınızı okumuş. Cumartesi günü polislerin arasında otururken, basında çıkan yanlış bilgiden çok rahatsız olduğunu söylemişti. Dün de üslubunuza içerlemekle birlikte bu yanlışlığın tarafınızdan düzeltilmesine sevindi. Ama şunu da ekledi: Bu kadar sene birlikte çalıştığım Alper Abi’nin, beni bu kadar mahcup savunmasının beni çok yaraladığını kendisine ilet lütfen, dedi. İletiyorum.”

AHMET’E NOT.
Sen benim tarzımı en iyi bilenlerdensin. Benim tarzımda, “Çok yakından tanıdığım, düşüncelerini çok iyi bildiğim bir gazeteci” diye tanımladığım birinin tutukluluğuna ilişkin olarak kullandığım “tuhaf”, “anlaşılmaz bir gelişme” nitelemeleri kesinlikle “mahcup savunma” sayılamaz.
Alper Görmüş, Taraf
11.03.2011

Zor yazı: Dört yıl sonra Darbe Günlükleri

Nokta dergisinden çalışma arkadaşım Ahmet Şık’ın gözaltına alındığı gün televizyonlarda; ertesi gün gazetelerin haber sayfalarında ve köşelerinde patlayan “Darbe Günlükleri’ni açığa çıkartan gazeteci Ahmet Şık” ve benzeri cümlelerle her karşılaşmamda –çaresizliğim her defasında biraz daha artmış olarak- şu soruyu sordum kendi kendime: Ben şimdi ne yapacağım?

Dört yıl boyunca Darbe Günlükleri’ni gün yüzüne çıkartan, ardından da yargılanan bir gazeteci olarak bilindim. Bu yıllar boyunca sayısız söyleşi verdim, yazılar yazdım. Ve şimdi birdenbire, o haberin altında bir Nokta muhabirinin imzasının bulunduğuna, haberin ona ait olduğuna dair bir “bilgi” sağ-sol, liberal-muhafazakâr gazete ve gazetecilerin müşterek onayıyla izleyicilere, okurlara duyuruluyordu.


Haber ve yorumlar o kadar yoğun, o kadar yaygın oldu ki, bunları izleyenlerin ve okuyanların “herhalde bir yanlış anlama olmuş” deme şansları tümüyle ortadan kalktı.

Bu sürecin bir noktasında kendimi o izleyicilerin, okurların yerine koydum ve bana haklı olarak şu soruyu sorduklarını tahayyül ettim: “Dört yıl boyunca Darbe Günlükleri’yle ilgili olarak yazdığınız yazılarda, verdiğiniz söyleşilerde Ahmet Şık’ın adını bir kez bile andığınızı hatırlamıyoruz... Doğrusu, bugünlerde öğrendiklerimizle bu tavrınızı birleştirdiğimizde sizi ayıplamamak elimizden gelmiyor.”

Kısacası, dört yıl boyunca başkasının emeği üzerinden itibar devşiren, üstelik de o emeği bir gün bile anmayan bir gazeteci durumuna düşmüştüm. Gerçeği anlatmazsam, bu algının derinleşip yerleşeceği apaçıktı (“Baksana, adam ağzını açıp tek laf edemedi”).


Gazeteciliğimiz böyle işte...

Öte yandan meselenin bir de gazetecilik yanı var. Buradaki soru da şu: Dört yıl boyunca gündemde olan ve bu süre boyunca adı haberle bir kez bile anılmayan bir gazeteci bir gün âniden bu haberin sahibi olarak gösteriliyor ve bütün bir basın bu yeni bilgiyi, sorgusuz sualsiz haberlerinde, yorumlarında tekrar ediyor. Bu, gerçekten de çok tuhaf, açıklanması çok zor bir duruma işaret ediyor.

Adı dört yıldır Darbe Günlükleri’yle anılan gazeteci Alper Görmüş değil de başka birisi olsaydı bu yazıyı yine yazacağımı söylememe bilmem gerek var mı? Hatta, bu yazıyı keşke üçüncü bir gözden yazabilseydim: Yani Darbe Günlükleri’ni yayımlayan gazeteci ben değil de başka birisi olsaydı ve ben de dışarıdan olan biteni eleştiren bir pozisyondan duruma müdahil olabilseydim... O zaman işim çok daha kolay olacaktı.

Fakat ne yazık ki durum öyle değil; o gazeteci benim ve ben yıllardır ağırlıklı olarak medya eleştirisi alanında yazıp çizen bir gazeteciyim... Dolayısıyla, kendimi savunmayı bir hak, meslektaşlarımı eleştirmeyi bir görev sayıyorum.


Olan bitende hiçbir kusuru olmayan Ahmet tutuklu olarak cezaevinde olsa da, yazmak zorundayım bu yazıyı.


Ahmet, kusura bakma...


Beni böyle bir yazıya mecbur eden meslektaşlarım, size de teessüf ederim...

 
Bütün gazetelerde, bütün görüşlerden köşe yazılarında...

Yukarıda, konuya ilişkin haber ve yorumların, okurların “herhalde bir yanlış anlama var” deyip geçmelerini engelleyecek kadar yoğun ve yaygın olduğundan söz ettim. Şimdi size, bunun gerçekten de böyle olduğunu göstermek üzere 4 ve 5 mart tarihli gazetelerden bir seçki sunacağım, ardından birkaç şey daha söyleyip bu sıkıntılı yazıyı bitireceğim...

“Ahmet Şık aynı zamanda Nokta dergisinde Darbe Günlükleri’ni ortaya çıkaran gazeteci olarak biliniyor.” (Taraf)

“Darbe Günlükleri haberiyle büyük ses getiren gazeteci Ahmet Şık...” (Milliyet)

“Şık, Ergenekon soruşturması delilleri arasında yer alan Darbe Günlükleri’ni de kamuoyuna duyuran isim oldu.” (Milliyet)

“Ahmet Şık, Nokta dergisinde emekli Oramiral Özden Örnek’in Darbe
Günlükleri’ni yazdı.” (Sabah)

“Günlükleri günışığına çıkardı / Nokta’da yayımlanan ve Türkiye gündemini sarsan ‘Darbe Günlükleri’ haberinin altında onun imzası vardı.” (Vatan)

“Şık, Darbe Günlükleri haberini yazan isim...” (Habertürk)

“Ahmet Şık aynı zamanda Nokta dergisinde Darbe Günlükleri’ni ortaya çıkaran gazeteci olarak biliniyor.” (Akşam)

“Özden Örnek’e ait olduğu ileri sürülen Darbe Günlükleri’ni haberleştiren Ahmet Şık...” (Cumhuriyet)

“Ahmet ve arkadaşları Nokta’da Özden Örnek’in Darbe Günlükleri’ni yayımlamasa, bugün Ergenekon soruşturması da olmayacaktı.” (Ertuğrul Mavioğlu, Radikal)

“Özden Örnek’in Darbe Günlükleri’ni Ahmet yazmıştı Nokta dergisine...” (Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet)

Nokta Dergisi’nde yayınlanan Darbe Günlükleri haberini hazırlayan Ahmet Şık’ın...” (İbrahim Kiras, Star)

“Ahmet’in, Özden Örnek’in günlüklerini yayımlayan muhabir olarak, darbelerin karşısında durduğunu unutmayalım...” (Oral Çalışlar, Radikal)

“Darbe Günlükleri haberinin altında imzası olan bir Ahmet Şık’ın...” (Hasan Cemal, Milliyet)

“Ahmet şu an Ergenekon davasından ötürü içeride yatan emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen ‘Sarıkız’ ve ‘Ayışığı’ gibi darbe planlarının detaylarını içeren hatıra defterlerini ortaya çıkaran gazeteci olarak biliniyor.” (Amberin Zaman, Habertürk)

“Darbe Günlükleri’ni yazmaktan çekinmeyen bir gazetecilik sevdası...” (Reha Muhtar, Zaman)

“Ahmet Şık çalışkan bir gazeteci olarak, Silahlı Kuvvetler içinde 2002-2003 yıllarında en üst düzeyde ‘darbe’ konuşulduğunu kanıtlayan, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlüklerini yayınladı. Bu haberle birlikte Ergenekon yapılanmalarının boyutlarını Türk halkı açık olarak görebildi.” (Okay Gönensin, Vatan)


Haberi Nokta çalışanları da dergide gördü

Şimdi de işin aslını anlatayım size: Darbe Günlükleri’ni yaklaşık üç bin sayfalık “anılar”dan ben özetledim. İki yazı işleri müdürü ile bir başka yönetici neyin üzerinde çalıştığımı biliyorlardı, başka kimse Günlükler dergide yayımlanana kadar hiçbir şey bilmedi. Haberi, Nokta’nın öteki çalışanları gibi Ahmet de dergide yayımlanınca gördü.

Haberin altında imza yoktu, buna ben karar verdim; dava açıldığında (bundan emindim) haberi üstlenecektim.

Aslında ben bunları defalarca anlattım, fakat demek herkes unutmuş!

Keza, Darbe Günlükleri’yle ilgili olarak dört yıldır ilk kez bir başka gazetecinin adının telaffuz edilmesi, hiç kimsenin zihninde herhangi bir soru işaretine yol açmamış. (Ya da, yol açsa da “dur şuna bir bakayım” deme zahmetine katlanmamış.)

Ya da: Bilginin yanlış olduğunu bile bile, “Bu, doğru olmasa da işe yarar bir bilgi, öyleyse işin aslını bir kenara bırakalım” denmiş.

Bunlardan hangisinin hangi gazete ya da köşe yazarı için geçerli olduğunu bilmiyorum; tahminlerim var ama böyle bir işe girişmek işi çok uzatır.

Kimin hangi kategoriye dahil olduğu çok da önemli değil zaten, fakat kategoriler önemli: Hafızasızlık, tembellik, meraksızlık, bir bilgiyi yanlışlığını bile bile kullanmak (gönüllü dezenformasyon), vb.

Bu tatsız hikâyeyi, beni epeyce eğlendiren bir gözlemimle bitireyim: Basınımızın ulusalcı cenahı, Darbe Günlükleri’nden söz ederken, ilk kez bu metinlerin “orduyu yıpratmak” amacıyla uydurulmuş bir “paçavra” olduğu yorumunu yapmadılar.

Eh, bu da beni çok keyiflendirdi!

 

Telefon konuşmalarının hepsi bu mu

Son Ergenekon gözaltılarını ve bilahare tutuklamalarını ben tabii ki öncelikle Ahmet Şık üzerinden değerlendirme eğilimindeyim. Gayet basit bir nedenle: Çünkü o çok yakından tanıdığım, düşüncelerini çok iyi bildiğim bir gazeteci... Bu bilgiyle baktığımda (son birkaç yıldır görülen büyük davalara bakışımızda bazı farklılıklar olsa da) onun Ergenekon’la ilişkisi gerekçe göstererek tutuklanmasını, tek kelimeyle tuhaf, anlaşılmaz bir gelişme olarak görüyorum.

Ahmet’i neden tutukladıklarına dair elimizde fazla bir veri yok. Bu çerçevede şimdilik en fazla dünkü (7 mart) Akşam gazetesinde yayımlanan “Savcılık soruları ve ona verilen cevaplar”la Savcı Zekeriya Öz’ün “Şu anda açıklayamayacağımız deliller var” yönündeki ifadesi öne çıkıyor.

Doğrusu, sorulara baktığımda Zekeriya Öz’ün “başka şeyler var” yönündeki açıklaması inandırıcılığını yitiriyor. Meğerki okuduğumuz metin, soruların sadece bir bölümünü kapsıyor olsun.


NOT.
Biraz önce Adalet Bakanı’nın açıklamalarından öğrendim; soruların çok küçük bir bölümü yayımlanmış. Bu durumda soru şu: Gazetecilere bu kadarı mı verildi, yoksa onlar bir seçme mi yaptı... Umarım bu soruların tümünü görme şansımız olur.

Alper Görmüş, Taraf

08.03.2011

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.