Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ergenekon > Danıştay yalanıyla AKP odak oldu

Danıştay yalanıyla AKP odak oldu

Kamera kayıtlarının silindiği TÜBİTAK raporuyla kanıtlanan Danıştay baskını, 2008 yılında AKP’ye açılan kapatma davası dosyasına “delil” olarak girmişti.

TÜBİTAK raporuyla kamera görüntülerinin silindiği kesinleşen Danıştay baskını, 2008’de AKP’ye açılan kapatma davasının da delilleri arasındaydı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi’ne sunduğu iddianamede, daha sonra Ergenekon Davası’yla birleştirilen Danıştay baskını ile tetikçi Alparslan Arslan ve Osman Yıldırım’ın açıklamalarını “AKP’nin laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği” iddiasına dayanak yapmıştı.

Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in yaşamını yitirdiği baskında tetiği çeken Arslan ile sanıklardan Osman Yıldırım şu an Ergenekon soruşturması kapsamında yargılanıyor.

 

“Arslan köktendinci”

Kapatma davası iddianamesinde, Danıştay’ın “öğretmenin türbanla okula giremeyeceği” yönündeki kararına Başbakan Erdoğan ve AKP’li milletvekillerinin gösterdiği tepkilere yer veren Başsavcı Yalçınkaya, bu beyanları takiben bir gazetede yayımlanan haber üzerine saldırının gerçekleştiği iddiasında bulunmuştu.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya’nın hazırladığı iddianamede şu ifadelere yer verilmişti:

“Başbakan ve milletvekillerinin beyanlarının ertesinde bir gazetede Danıştay kararını veren Daire üyelerinin resimlerinin yayınlanmasından kısa bir süre sonra da, 17 Mayıs 2006 günü “Alparslan Arslan” adındaki bir köktendinci Danıştay’ın 2. Dairesi’ne müzakere sırasında silahlı saldırıda bulunmuş, Üye M. Yücel Özbilgin’i öldürmüş, diğer yargıçları da ağır yaralamıştır. Olayın sanıklarının yargılanıp kararın verildiği 13.02.2008 tarihli karar duruşmasında sanıklardan Alparslan Arslan’a son sözü sorulduğunda, “Genelkurmay şeriatın önüne geçmeye çalışmasın, Abdullah Gül’den, Başbakan Erdoğan’dan ve imanlı kişilerden Türkiye’de şeriatı ilan etmelerini istiyorum, yoksa kan dökülür.”

 

‘Sözleri tehlikeyi gösteriyor’

Diğer sanık Osman Yıldırım da Atatürk’ü kastederek, “O İngiliz piçinin kurduğu cumhuriyeti başınıza yıkacağız, benim yegane görevim cumhuriyeti yıkıp 2. Osmanlı Devletini kurmak.” ve bunun gibi sözler ve hakaretlerde bulunmuşlardır. Sanıkların son duruşmadaki bu sözleri bile eylemi hangi saiklerle yaptıklarını, laikliği savunanları ve laik Cumhuriyeti bekleyen tehlikeleri göstermeye yeterlidir.

Taraf, 28.04.2010

Şimdi ne olacak

Geceleyin Mehmet Altan, Şahin Alpay, Eser Karakaş, birlikte Mehtap TV’de yaptıkları programda bir izleyiciden gelen mektubu okudular.

İzleyici, AKP Kapatma Davası’nda Yargıtay Başsavcısı’nın Danıştay Davası’nı “delillerden” biri olarak iddianamesine koyduğunu hatırlatıyordu.

Hepimiz unutmuşuz.

Hemen Kapatma Davası’nın iddianamesini açtık.

Evet, orada öyle duruyordu.

Başsavcı, Danıştay cinayetiyle ilgili gerçekdışı bilgileri iddianamesine yerleştirmiş ve bu cinayeti “parti kapatmanın” önemli gerekçelerinden biri olarak görmüştü.

Anayasa Mahkemesi de bu “iddiayı” geçerli kabul edip partiyi yargılamış ve AKP’nin “irtica odağı” olduğu sonucuna varmıştı.

Yargının nasıl işlediğinin korkunç örneklerinden biri bu.

Bugün, Danıştay cinayetinin arkasından Ordu Yardımlaşma Kurumu’na bağlı bir “güvenlik şirketi” çıkıyor.

Şirket, Danıştay cinayetiyle ilgili görüntüleri kameralardan silmiş.

Sildiği de TÜBİTAK raporuyla belgelenmiş.

Zaten dava da Ergenekon dosyasına bağlanmış.

Danıştay cinayetinin, Türkiye’yi karıştırmak isteyenlerin “tezgâhı” olduğu, bu tezgâhta birçok insanın ve kuruluşun rolü olduğu belirlendi.

Tezgâh, çok amaçlı kurulmuş.

Başta o zamanki cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer olmak üzere birçok yetkili cinayetten hemen sonra “bunun laik cumhuriyeti hedef alan bir saldırı” olduğunu söylemiş, gazeteler “Türkiye’nin 11 Eylül’ü” diye başlıklar atmış, “irtica karşıtı” gösteriler düzenlenmiş, Yargıtay Başsavcısı da bu cinayeti “iktidardaki partiyi kapatmak” için gerekçe yapmış.

Bunların hepsi yalan çıktı.

Cinayetin “laik rejimi” değil, “demokrasiyi” hedef aldığı, halk iradesini ezecek bir rejimi kurmak için “alt yapı” oluşturmak amacıyla işlendiği artık açıkça görülüyor.

Şimdi ne olacak?

Eski cumhurbaşkanı, “kusura bakmayın, toplumu yanıltan bir açıklama yaptım” diyecek mi?

 “Gerçek olmayan” bir “delili” iddianamesine yerleştiren Başsavcı, bu “delili” gerçek kabul eden Anayasa Mahkemesi ne yapacak?

AKP hakkında verilen “odak” olma kararı geçerliliğini sürdürecek mi?

Toplumun büyük kesiminin oyunu alarak iktidara gelen bir siyasi partiyi kapatmaya, halkın iradesini yok saymaya kalktılar.

Bir başsavcıyla, on bir mahkeme üyesi Türkiye’yi altüst ettiler.

Delilleri bile uydurma çıktı.

Cinayeti yargılayan Ankara’daki mahkeme sanki Yargıtay Başsavcısı’nı haklı çıkartmak ister gibi bu cinayetin arkasındaki gerçekleri araştırmaktan kaçındı, kamera kayıtlarının nasıl kaybolduğunu hiç sorgulamadı.

Alelacele bir karar verip dosyayı kapatmaya kalktı.

Ergenekon davası olmasa biz bu “kumpası” göremeyecektik.

Medyanın bir kısmının “sulandırmak” için elinden geleni yaptığı Ergenekon davası, topluma nasıl tuzaklar kurulduğunu, ne oyunlar oynandığını hepimize gösteriyor.

Henüz, OYAK, kendine ait kuruluşun kameralardaki görüntüleri niye sildiği konusunda bir açıklama yapmadı.

Bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyor.

Cinayet günü, Sıhhiye Orduevi’nin Danıştay’ı gören “kameraları” da tuhaf bir tesadüf bozulmuştu.

Ordu da bu konuda bir açılama yapmıyor.

Danıştay cinayetinin işlendiği gün “bağıran” kim varsa bugün susuyor.

Eski cumhurbaşkanı, bizzat Danıştay’ın kendisi, Ordu Yardımlaşma Kurumu, ordu, medyanın bir bölümü bir anda “dilsizleşti” nedense.

Dilleri olduğunu ilk günkü bağırtılarından biliyoruz, şimdi neden susuyorlar?

İddianamesine “gerçek dışı” delil koyan Başsavcı neden açıklama yapmıyor?

Anayasa Mahkemesi neden konuşmuyor?

“Yargının” yapısının “düzeltilmesi” için anayasanın değiştirilmesi önerisine karşı çıkanlar, bütün bu olanlar hakkında ne düşünüyorlar?

Hâlâ bu yargıyla, bu anayasayla, bu sistemle “dürüst” bir yargı ve devlet yapısı oluşturulabileceğine inanıyorlar mı?

Yoksa aslında “dürüst” bir yapıdan korkuyorlar mı?

Başsavcı, Anayasa Mahkemesi, “acul” bir cumhurbaşkanı, “soruşturmaktan kaçınan” bir medya, kamera görüntülerini silen OYAK kuruluşu biraraya gelip, halkın iradesini ezebilsinler mi istiyorlar?

Bu düzenin, bu anayasanın, bu yargının değişmesini boşuna savunmuyoruz.

Sadece şu Danıştay cinayeti ile “kapatma davasına” baktığınızda bile bu topluma nasıl tuzaklar kurulduğunu görmüyor musunuz?

Birileri sizi bu tuzağa sürüyor, onlar ancak böyle tuzaklarla iktidarlarını sürdürebilirler.

Peki, siz bu tuzağa kendi ayaklarınızla girecek misiniz?

Sizi nasıl bir oyuna getirmek istediklerini görmemekte kararlı mısınız gerçekten?

Ahmet Altan, Taraf

28.04.2010


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.