Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ergenekon > Eski bakandan korkunç iddia: 11 köylüyü JİTEM yaktı

Eski bakandan korkunç iddia: 11 köylüyü JİTEM yaktı

1996'daki Güçlükonak katliamını PKK'nın değil, devletin yaptığını söyleyen dönemin bakanı Adnan Ekmen: Ergenekon davası Fırat'ın ötesine geçmeli.

PKK ateşkesi sürerken Güçlükonak'ta 11 köylünün kurşunlanıp yakılması konusunda ilk kez Yeni Aktüel'e konuşan Ekmen, ayrıntıları Taraf'a anlattı: PKK'nın değil JİTEM'in işiydi, söyleyemedik. Katliamda yakılanların kimliklerinin askerden çıktığını açıklayan Ekmen, "Araştırınca arkasından devlet çıktı. Tanıklar korkunca, biz de üzerine gidemedik. Ergenekon Savcısı'na anlatırım" diyor

Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinde 11 köylünün kurşunlanarak ve yakılarak öldürüldüğü katliam, 13 yıl sonra dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Ekmen'in JİTEM ve Ergenekon'u işaret eden çarpıcı açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi. Ekmen "Katliamı PKK yapmadı, bunu o bölgedeki korucubaşı da bize söyledi. Ama o dönem çaresizdik üstüne gidemedik" dediği katliam dosyasının Ergenekon soruşturmasına dahil edilmesini isteyip, çağrılırsa kendi bildiklerini de anlatacağını belirtti. Güçlükonak gerçeğini yerinde tanıklarla görüşüp raporlaştıran ve bu nedenle suç duyuruları yaptıkları halde kendileri yargılanan gazeteci-yazar Celal Başlangıç ve sanatçı Şanar Yurdatapan ise Ekmen'in açıklamalarından sonra soruşturmanın yeniden açılmasının şart olduğunda birleşirken, katliamın PKK'nın o dönem ikinci tek taraflı ateşkesinin sürdüğü, daha önemlisi Avrupa Parlamentosu'nun da bu konuyu görüşmeye hazırlandığı dönemde gerçekleştirilmesine dikkat çekti.

Güçlükonak'ta ne oldu?

Güçlükonak'a bağlı Koçyurdu köyünden dördü korucu 11 kişi bulundukları minübüste önce ağır silahlarla taranarak öldürülmüş, ardından da minibüs ateşe verilerek yakılmıştı. Yetkililer hiçbir araştırma yapmadan olayı PKK'nın yaptığını açıkladı.

PKK üstlenmedi

Genelkurmay, belki de ilk kez yabancı basın mensuplarını da alarak olay yerine gezi düzenleyip, "PKK yaptı" tezini işledi, ancak PKK saldırıyı üstlenmedi. Üstelik o tarihte PKK'nın tek taraflı ilan ettiği ateşkes sürüyordu.

Evlerinden alındılar

Ancak olayın ardından İHD'nin de aralarında bulunduğu Barış İçin Aydınlar Grubu bölgede köylülerle de görüşerek bir rapor hazırladı. Öldürülen 11 kişiden bir kısmının üç gün önce evlerinden gözaltına alındığı ve o tarihe kadar taburda tutuldukları, bir kısmının da olay günü yine evlerinden askerler tarafından göreve çıkarıldığı bu raporda yeraldı.

Her şey yandı kimlikler sağlam

11 kişinin PKK tarafından öldürülmediğine en güç kanıtlardan biri de, vücutları elbiseleri üzerlerindeki hesap makinası vb. tüm malzemeler yanarak kül olan bu kişilerin tümünün kimliklerinin sapa sağlam ve askerin elinde çıkmasıydı. Heyetin görüştüğü kimi korucular ile köylüler de katliamın PKK değil, güvenlik görevlilerince işlendiği kanaatini dile getirmişti.

Suç duyurularına sessizlik

Heyette yer alanlardan sanatçı Şanar Yurdatapan, gazeteci Celal Başlangıç, İHD'den avcukat Ercan Kanar ve sendikacı Münir Ceylan, katliam sorumlularının bulunup cezalandırılması için iki kez suç duyurusunda bulundu, konuyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı ve Başbakanlığa yazı yazdı. Ancak bölgede estirilen terör nedeniyle olayın tanıkları yargıya çağrılmadığı gibi köylüler de yüksek sesle gerçeği anlatamadı. Aksine aydınlar Genelkurmay'ın isteğiyle 301. maddenin o dönem karşılığı olan TCK 159.maddedeki orduyu aşağılama küçük düşürme suçundan davalık olup 10 aya mahkum edildi. Ancak, kararın Yargıtay'ca bozulması üzerine dört aydın hakkında daha sonra beraat kararı verildi.

AİHM mahkum etti

Katliamda yaşamlarını yitirenler olay soruşturulmayınca AİHM'e başvurdular. AİHM etkili soruşturma yapmadığı gerekçesiyle Türkiye'yi bu ailelere tazminat ödemeye mahkum etti.

13 yıl sonra itiraf

Güçlükonuk katliamı, şimdi hem de önemli bir itirafla yeniden gündeme geldi. Bu çarpıcı acıklamaların sahibi ise katliam olduğunda bölge milletvekili, daha önemlisi 52. hükümetin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Adnan Ekmen oldu. Ekmen, Yeni Aktüel dergisinin son sayısında Mehmet Korkmaz'la yaptığı söyleşide, katliamın PKK değil, derin devlet tarafından işlendiğine ilişkin gerçeği bölge insanlarıyla, daha önemlisi korucubaşı da olan aşiret reisiyle yaptığı görüşmeler sonucu öğrendiğini, ancak o dönem olayın üstüne gidecek, yerinde inceleme yapacak güçleri olmadığı özeleştirisinde bulundu. Ekmen, Taraf'ın sorularını da şöyle yanıtladı:

"PKK değil, asker"

Bu olaya duyarlılık gösterip bakanlık olarak araştırmaya çalıştık. Gelen duyumlar askerin açıkladığı gibi PKK'nın yapmadığı yönündeydi. Çok gayret sarfettim, ancak sonuca varmam o şartlarda mümkün değildi. Görüştüğüm kişiler, gerçeğin bende saklı kalması kaydıyla bunları anlattı. Bir korucubaşı da bu bilgiyi doğrulayanlar arasındadır, ancak 'bunları söylersen bizim sonumuz kötü olur' deyince bunu açıklayamadım. Huzursuz olduk. Öğrendiğim gerçeği sayın Baykal'a da ilettim. Bana 'bir zarar görmeyeceksen üzerine gidebiliyorsan git' dedi, yani açık bir engelleme yapmadı. Ancak belki konuyu kendisi de TBMM gündemine taşıyabilirdi. Baykal'a ayrıca 'Başbakan Çiller ile görüşeceğimi' söyleyince 'görüş ama başı çok kalabalık bu işle uğraşamaz' tavsiyesinde bulununca onu yapmadım. Ergenekon doğudan beslendi, orda gelişti. Buradan Ergenekon'u soruşturan savcılara çağrım şudur. Özelde bu olayı, genelde Fırat'ın ötesini araştırmadan gerçeğe varamazsınız. Güçlükonak dosyası soruşturmalara dahil etmelidir...

Bir taşla iki kuş vurmak

O zaman Avrupa Parlamentosu'nda Kürt meselesiyle ilgili oylama vardı, PKK'yle ilgili, bir taşla iki kuş vurmak istediler. Katliamı kimler yaptı? Genel uygulamaların dışında özel bilgim yok... Ama sır değil, o dönemler güvenlik güçlerinin içinde örgütlenmiş kendi başlarına buyruk bir yapılanma vardı. Buna ister JİTEM deyin, ister başka şey farketmez. Keşke bu olayların içinde bilgisi olup da yaşayanlar konuabilse. Bu isimleri ben söylemek istemiyorum. Bu nedenle gerçek Ergenekon'u çıkarmak istiyorlarsa bu dosya ele alınmalıdır. Savcılar beni çağırdıklarında da bildiklerimi anlatırım.

"Cesetler yanmış, kimlikler sağlamdı"

Adnan Ekmen'in açıklamalarından sonra katliamı yerinde inceleyen, raporlaştıran iki kez suç duyurusu yapan, ayrıntıları haber ve kitaplarında aktaran gazeteci-yazar Celal Başlangıç, Taraf'a şunları söyledi: "Ben bölgede inceleme yapan iki heyette de vardım. Öncelikle konjonktüre bakmalıyız. PKK'nın ilan ettiği ilk tek taraflı ateşkes Bingöl katliamı ile bozuldu. Güçlükonak'ta da aynı şey. O tarihte de PKK'nın tek taraflı ilan ettiği ikinci ateşkes yürürlükte idi.

Köylülerle görüştürmediler

Ama bu gazeteciler köylülerle görüştürülmedi, resmen engellendi. Neden Genelkurmay böyle yaptı? Genelkurmay'ın anlattığı şey belliydi; 'Bakın PKK ateşkes ilan etti, ama gerçek değil, ateşkesi bozdu katliam yaptı.' Tartışılmaz dehşet gerçekler ortada. Köylülerden altısı gözaltına, beş korucu ise görev için evlerinden alınıyor. Yakılan arabadaki köylülerin cesetleri tanınmaz halde. Üstlerindeki her şey, yanıyor, hesap makineleri dahil. Ancak, bir tek kimlikleri hiç zarar görmemişti. Olayı soruşturmak için savcı devreye giriyor. Bu kişilerin kimlikleri nerede diye soruyor, uzman çavuş cebinden 11 kişinin birden kimliğini çıkarıp savcıya gösteriyor. Bu dehşet üzerine savcı soruşturmayı bırakıp gidiyor.

Olay devlet komplosu

Ateşkese karşı açık bir devlet komplosu olduğu ortada. Olayın tanıkları ortada. Bu konuda Kuzey Irak'ta yakalanan bir itirafçı da çıkmıştı, katliama katıldığını söylüyor. Şimdi nerede olduğunu bilmiyorum. Bizim tüm engellemelere rağmen bölgeden çıkardığımız Diyarbakır'da dinlediğimiz kişi de oldu. Mağdur ailelerin çoğu oradan göçtü, ama bu dosya Ergenekon'a dahil edilmelidir. Bu yapıldığında olayı bilen korucubaşı ve diğerlerinin isimleri bellidir, bunlara ulaşılabilecektir savcılar.

Şanar Yurdatapan: Katiller korundu

Güçlükonak'ta neler olduğunu yerinde tespit edenlerden biri de Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu'ndan Şanar Yurdatapan'dı. Yurdatapan'ın söyledikleri de şöyle: "Bu vahşetin araştırılması iki kez suç duyurusunda bulunduk. 4 sayfalık rapor herkese dağıtıldı. Basın toplantıları yapıp feryat ettik, Orhan Pamuk, Yaşar kemal bizlere katıldı. Ancak o aşamalarda sanki bir yerden emir geldi ve bu konu büyük medya tarafından örtüldü. Ama bırakın suç duyurularının gereğini yapıp gerçeği bulmayı bize 159. maddeden sanık yaptılar. Olayın tanıkları bugün de bulunabilir. Bu olay büyük Ergenekon soruşturması içinde görülmelidir. Bu olay enine boyuna soruşturulmalıdır. Ancak illa da suç duyurusu diyorlarsa ben üçüncü kez aynı şeyi yapmaya hazırım, belki yapacağım. Bölgeden askere rağmen çıkardığımız cinayetin tanıkları var. Köylüleri önce nasıl öldürdüklerini sonra arabanın nasıl yakıldığını anlattı. Ama bu adam sonra sırra kadem bastı. Biz de bu soruşturma kapsamında ifade vermeye hazırız. Bir de suç duyurularını engelleyenler kimdi, bu da soruşturulmalı.


İşte konu ile ilgili Ahmet Altan'ın yazısı

Pazar cinayetleri

Aslında yazıişleri masasının başına "hadi bir Pazar gazetesi yapalım" isteğiyle oturduk.

"Pazar gazetesi" denilen şeyin ne olduğunu biliyorsunuz değil mi?

Bu gazetenin özelliğini anlayabilmek için önce bütün ailenin başında oturduğu bir kahvaltı masası düşüneceksiniz.

Ya da çoluk çocuk, yakın dostlar birlikte toplanılmış geniş bir kahvaltı masası.

Masanın üstünde kesenize ve keyfinize göre kahvaltılıklar.

Sucuklu yumurta da olur, yağda pastırma da...

Ama içine biraz limon sıkılmış mis gibi zeytinyağın içinde zeytin, evde yapılmış reçel, beyaz peynir, taze ekmek mutlaka olsun.

İnce belli bardaklarda demli çay.

Mutfak pencerelerinde çay demliğinin fıkırdayan suyundan çıkan buhar.

Herkes keyifli.

Kimsenin acelesi yok.

İster kahvaltı masasında, ister kahvaltıdan sonra gazeteler açılacak.

Hem okuyup, hem de yanındakilere anlatacağın eğlenceli haberler.

Pazar sabahının rehavetine uygun, insanı germeyen haberler.

Biz de böyle bir gazete yapmak istedik.

Gel de yap.

Bak bakalım Türkiye'de böyle "Pazar gazetesi" yapabiliyor musun.

Burası, gerçekleri görmek isteyenler için korkunç bir ülke.

Devletin hukuktan uzaklaştığı, rahatça cinayet işleyebildiği, yasadışı gizli teşkilatlar kurabildiği bir ülke.

Bu ülkede yaşayan insanların canlarını kurtarabilmek, onlara gerçekten güzel bir gelecek sağlayabilmek, mutlu kahvaltı sofraları

kurulabilmesine yardımcı olabilmek için gerçekleri bulup anlatmak zorundasınız.

Ve gerçekler, "Pazar gazetelerine" uygun değil.

Eski bakanlardan Adnan Ekmen'i iyi bir gazetecilik yaparak önce Yeni Aktüel dergisi bulmuş.

Daha sonra da biz kendisini bulup konuştuk.

Eski bakan, on bir köylünün öldürülüp bir minibüsün içinde yakıldığı korkunç katliamın içyüzünü anlatıyor.

Bu olay yaşandığında bu ülkenin medyası bunu "PKK'nın işi olarak" vermiş.

Ekmen diyor ki, "o katliamı PKK değil devlet yaptı."

Bununla ilgili bilgilerini ve kuşkularını dile getiriyor.

On biri de yakılmış olan cesetlere ait hüviyetler, oradaki bir çavuşun cebinden çıkmış.

"PKK tarafından tümüyle yakılmış cesetlerin hüviyetleri çavuşun cebine ne zaman ve nasıl girmiş?"

Olayı soruşturmaya gelen savcıyı korkutmuşlar.

Ekmen, "tümüyle güvenlik güçlerinin denetiminde bulunan bölgede yapılan bu katliamın" sorumlusunun JİTEM olduğunu söylüyor.

O günlerde PKK "tek taraflı" ateşkes ilan etmiş.

Bu korkunç olayla birlikte "ateşkese" aldıran olmamış tabii.

Savaş yeniden kızışmış.

Eski bakan, "Ergenekon davasını soruşturan savcılar Fırat'ın öbür yanına baksınlar" diyor.

Kendisinin bu olayla ilgili Ergenekon davasında "tanıklık" etmeye hazır olduğunu söylüyor.

Güneydoğu'da işlenen cinayetlere bakmadan Ergenekon'un gerçek derinliğine ulaşmak mümkün değil.

Orada, Ergenekon'un "nüvesi" gibi gözüken JİTEM çok adam öldürmüş.

JİTEM dediğiniz, devletin Jandarma kuvvetleri içinde kurulmuş bir örgüt.

Cinayetler, doğrudan devlet görevlileri tarafından işleniyor.

Gözlerini kırpmadan öldürüyorlar, boğuyorlar, yakıyorlar.

Bunları ortaya çıkarmadan, devleti temizlemeden bu ülke yoluna nasıl devam edecek?

Temizlemek de o kadar kolay gözükmüyor.

Ergenekon davasıyla ilgili olarak tutuklanan "orgenerallere" Genelkurmay'dan "ziyaretçi" gönderiliyor.

Bakıyorsunuz, orgeneraller tahliye edilmiş.

Bu insanların "tutuklu bulunması" için bir neden yoksa neden tutukladınız?

Nedensiz tutuklamak ne demek?

Böyle bir haksızlık nasıl yapılır?

Yok, bu insanların tutuklanması için geçerli nedenler varsa neden serbest bıraktınız?

Tabii, Genelkurmay ziyaretleri bu "serbest bırakılışları" epeyce şaibeli bir hale getiriyor.

Geçen hafta Sezgin Tanrıkulu Neşe Düzel'e, "JİTEM'le ilgili soruşturmaların yolunun Genelkurmay tarafından kesildiğini" anlatmıştı.

Bu generallerin bırakılması doğrusu bu yaklaşımı güçlendiriyor.

Her "ateşkes"te bir katliam yaşanmış neredeyse bu ülkede.

Bir ateşkeste 33 asker kurşuna dizilmiş.

Bir ateşkeste on bir köylü yakılmış.

Bu iki olayın da dışardan görüldüğü, medyanın anlattığı gibi olmadığı artık anlaşılıyor.

İki katliamda da devletin parmağı var.

Bu işler soruşturulmadan, devlet katillerden temizlenmeden nasıl yaşayacağız bu ülkede?

Adnan Ekmen, "ben tanıklık ederim" diyor.

Ergenekon savcıları çağırsınlar bu eski bakanı.

Bir dinlesinler.

Ergenekon'un Güneydoğu'daki cinayetlerinin izine düşsünler.

Bu ülkeyi ve bu devleti katillerden temizleyelim.

Biz okuyamasak da çocuklarımız güzel "Pazar gazeteleri" okusunlar.

Bugünkü "Pazar gazetemiz" içinizi acıttıysa eğer, bunu çocuklarınızın geleceği için yaptığınız bir fedakârlık olarak görün.

Bunlar yazılmazsa, çocuklarınız o bir bardak çayı hiçbir zaman huzurla içemeyecek çünkü.

Zaman, 08.02.09

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.