Avrupa Birliği > Türkiye'nin önündeki iki seçenek: AB üyeliği ya da bağımsızlık

Türkiye'nin önündeki iki seçenek: AB üyeliği ya da bağımsızlık
AB üyeliği Türkiye için A planıdır. Bunu uzun uzun savunmanın gerektiğini sanmıyorum. Üyelik, Türkiye'de çoğunluğun da tercihi. Fakat üye olamama olasılığı arttı. Türkiye ile AB arasında müzakere süreci uzatmaları oynuyor. Üyelik garantisi olmadan, gerek siyasal gerek ekonomik konularda AB ile tam bir uyum kendi içinde çelişkili.
  
Kabul etmek gerekir ki Türkiye'nin 3 Ekim 2005 tarihinden itibaren yürütmekte olduğu AB üyelik müzakereleri fena halde aksıyor. Nedenler malum: Sarkozy ve Merkel'in olumsuz tutumları yüzünden Türkiye inancını önemli ölçüde yitirdi. Üyelik garanti değilse neden "taviz" verelim anlayışı yaygınlaşıyor. Aynı zamanda tüm çabalara ve kimi ilerlemelere rağmen Kürt sorununda ve demokratikleşmede, Kıbrıs, Ermenistan, Ege gibi dış sorunlarda nihai sonuçlar ne yazık ki bir hayli uzaklaşmış durumda.
Bu hafta toplanan AB dışişleri bakanları toplantısında Fransız bakan Kouchner ile İngiliz meslektaşı arasında Türkiye'nin üyeliği konusunda yaşanan kapışmaya bakacak olursak, üyeliğimiz konusu artık AB'yi de ciddi biçimde bölmeye başladı. Bana kalırsa bir B planı üzerinde fikir jimnastiği yapmanın zamanı geldi. Tabii aynı zamanda A planını yani üyelik sürecini daha etkili kılmak için yeniden düşünmemiz gerekiyor. Bu bağlamda son haftalarda Fransa'da verdiğim konferansların Türkiye açısından bir sentezini yapmaya çalışacağım.
 
Gerçek iki seçenek
Fransa ve Almanya ikilisi bir yandan Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkıyorlar, diğer yandan da Türkiye'yi kaybederek kritik konularda AB ile hasım bir ülke haline getirmekten ödleri patlıyor. Tabii bu olasılık tüm AB üyelerini endişelendiriyor ve bu nedenle kimi ülkeler Fransa ve Almanya'nın Türkiye'yi üyelikten soğutma çabalarına karşı çıkıyorlar. Kouchner, Miliband kapışması bu çatışmanın son tezahürü. ABD yönetiminin, ister Cumhuriyetçi, ister Demokrat olsun, Türkiye'nin üyeliğine destek vermesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir.
İşte tam da bu korku nedeniyle Fransa ile Almanya "ayrıcalıklı ortaklık" adı altında Türkiye'yi üye yapmayan ama AB'ye bağlayan cin bir fikir ortaya attı. Bu ortaklığı bir cümleyle, Türkiye'yi karar mekanizmalarına dahil etmeden AB'ye entegre etmek şeklinde ifade edebiliriz. Aşağıda özetle anlatmaya çalışacağım gibi, böyle bir ortaklık Türkiye açısından kabul edilebilir değil. Gerçekte Türkiye'nin önünde iki seçenek var: AB'ye üyelik ya da bağımsızlık. Üyelik günün birinde olursa elbette bu iki taraf için de iyi olur. "Olmazsa ne olur"un yanıtı ise daha karmaşık. Ama önce "ayrıcalıklı ortaklığın" olanaksızlığını gösterelim.
 
Sahte seçenek ayrıcalıklı ortaklık
Ayrıcalığının ne olduğu belli olmayan ortaklık iki temel sonucu gündeme getiriyor: 1) Üyelik olmadan AB ile ekonomik bütünleşme Türkiye için taşınabilir olmaz, 2) Üye yapmadan Türkiye'yi AB savunma ve güvenlik sistemine dahil etmek aşılması zor sorunları gündeme getirir. Bu iki konunun hızla üzerinden gidelim.
Şimdilik sanayi malları ile sınırlı olan Gümrük Birliği'nin (GB) üyelik olmadan tarıma ve hizmetlere genişlemesi Türkiye'nin işine gelmez. Öte yandan AB durmadan üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları (STA) imzalıyor. Ancak bu ülkelerin bir bölümü Türkiye ile aynı anlaşmaları imzalamayı reddediyor. Şimdiye kadar idare edildi. Ancak AB kısa süre önce Güney Kore ile STA imzaladı. Güney Kore, Türkiye ile aynı anlaşmayı yapmazsa kıyamet kopacak. Sırada daha Hindistan var. GB mevcut haliyle bile giderek taşınmaz hale geliyor. Bu arada Türkiye, GB yüzünden AB üyesi olmayan enerji kaynaklarına sahip komşuları ile de rahat rahat STA yapamıyor. Üyelik garantisi olmadan çevre standartlarına uyumun maliyetini de kimse karşılamak istemiyor
AB, Türkiye'yi savunma sistemine dahil etmeyi çok istiyor. Bunun için karar süreçlerine de bir şekilde katmaya hazır. Ancak bu türden bir ilişki, beraberinde sorunlar da yaratacaktır. Üye olmayan bir Türkiye neden her konuda, özellikle de kritik bölgesel sorunlarda AB'nin dış politikasına uyum göstersin? Dış politikada uyum olmadığında savunma sistemi bloke olur. AB bu çelişkinin üstesinden gelemez.
 
AB üyeliği mümkün
AB üyeliği mümkün ama yeni bir strateji gerektiriyor. AB kamuoyu ülkeden ülkeye farklılık gösterse de genelde üyeliğe sıcak bakmıyor. Türkiye'ye itirazı olanlar iki tür. Birinci tür, AB'ye Hıristiyan kulübü gibi bakan iflah olmazlardan oluşuyor. İkinci türün mensupları ise Türkiye'nin demokratik ve ekonomik nedenlerle hazır olmadığını ya da AB için taşınmaz bir yük olacağını düşünüyor. Türkiye'nin bu ikinci tür AB vatandaşına oynaması gerekiyor. Pek çok korku ortama egemen. Türkiye'nin nüfusu, işsizliği, yoksulluğu ve demokrasisini hâlâ sağlam bir kazığa bağlayamamış olması ürkütüyor.
Türkiye, bu nesnel korkuları bertaraf edebilir. Bunun için yanlış bilgilenmeyi düzeltecek etkili bir iletişim politikası ile hızlı bir kalkınmaya ve demokratikleşmeye ihtiyaç var. Göç tehdidi bir efsane. Daha önce İrlanda, Yunanistan, İspanya ve Portekiz örneklerinde, son olarak da Polonya örneğinde olduğu gibi. Türkiye'den milyonlar Avrupa'yı istila etmez. Türkiye yüzde 6 civarında istikrarlı bir büyümeyi sami bir üyelik perspektifi çerçevesinde başarabilir. Çok zorlansa da Türkiye'nin çağdaş bir demokrasi olma şansı devam ediyor. Ancak tüm bu hedefleri gerçekleştirmek için zamana, dolayısıyla da yeni bir üyelik stratejisine ihtiyaç var. Bu stratejiyi Türkiye, AB'deki dostları ile birlikte oluşturabilir.
 
Bağımsız Türkiye
AB üyeliği Türkiye için A planıdır. Bunu uzun uzun savunmanın gerektiğini sanmıyorum. Üyelik Türkiye'de çoğunluğun da tercihi. Ancak üye olamama olasılığı arttı. Türkiye ile AB arasında müzakere süreci uzatmaları oynuyor. Üyelik garantisi olmadan, gerek siyasal gerek ekonomik konularda AB ile tam bir uyum kendi içinde çelişkili. Böyle daha birkaç yıl gider ama sonunda AB ile Türkiye arasında ipler kopabilir. Bu kopuş başta AB olmak üzere herkesin zararına olacaktır. Türkiye artık bir B planı üzerinde fikir jimnastiklerine başlamalıdır.
B planının birinci bölümü ekonomidir. AB ile giderek eşitsizleşen mevcut Gümrük Birliği'ni STA'ya dönüştürmek, bundan yararlanarak da enerji zengini komşularla STA'lar yapmak ne kazandırır, ne kaybettirir? Bu muhasebe üzerinde kafa yorulmaya başlanmalıdır. B planının ikinci bölümü siyasidir. Türkiye bağımsız bir konumda AB ile enerji tedarikinde ne ölçüde birlikte hareket etmelidir? Keza, Kafkasya ve Ortadoğu'da bağımsız bir Türkiye'nin AB ile uyumu nasıl sağlanacaktır? Kıbrıs ve Ege soruları nasıl çözümlenecektir? Bu sorular şimdilik yanıtsızdır.
 
Üç ihtimal
Türkiye'nin AB dışında kaldığı senaryoda üç ihtimal gündeme gelecektir. 1) Türkiye, AB işbirliği yapan yumuşak bir bölgesel güç olacaktır. 2) Türkiye, AB ile işbirliği yapmayan ve kimi kritik konularda çatışan sert bir bölgesel güç olacaktır. 3) Türkiye, savrulan tehlikeli sahte bir bölgesel güç olacaktır. Bu ihtimallerin gerçekleşme olasılıklarını tartışmak bu yazının boyutlarını aşar. Kısaca bazı ipuçlarına deyinmekle yetineceğim.
Türkiye'nin AB ile enerji, bölge istikrarı gibi temel konularda işbirliği yapan yumuşak bir güç olması, ekonomik refahın hızla artmasını, demokrasinin sağlamlaşmasını ve derinleşmesini, komşularla sıfır sorun politikasının da başarıyla noktalanmış olmasını gerektirir. AB üyeliği perspektifini noktalamış bir Türkiye bunu başarabilir mi? Refah, demokrasi ve barış birbirine yakından bağlıdır. Türkiye'nin iç dinamikleri bu üç hedefe ulaşmaya yeterli olur mu? Bu soruların yanıtları bende yok. Yanıt evet ise bence AB üyeliği olsa iyi olur ama o kadar da önemli değildir.
Diğer olasılık, Türkiye'nin, yarı otoriter bir rejim altında, enerji zengini komşuları ile stratejik işbirlikleri geliştiren, AB ile Rusya gibi gelgitli bir ilişki içinde olan, Kıbrıs, Ege ve Ermenistan sorunlarının kangrenleştiği bir ortamda sert bölgesel güç olmasıdır. Tabii bu arada ekonomik büyüme ve işsizlik sorunlarını sosyal devletten ciddi tavizlerle aşmayı başaran "Asyalaşmış" bir Türkiye'den söz ediyoruz. Aksi takdirde bölgesel güç falan zaten olamaz. Bu, bana pek olası gelmiyor. Bu nedenle ben daha çok üçüncü ihtimali yani savrulan bir Türkiye ihtimalini daha olası buluyorum. Böyle bir Türkiye'nin enerji deposu bölge için büyük bir istikrarsızlık kaynağı oluşturacağından hiç kuşku yok. Bu senaryoda biz zaten yanmış olacağız, esas AB düşünsün.
 
Seyfettin Gürsel, Referans
12.12.09
Konu ile ilgili sayfalar...
3/31/2017 - Avrupa Birliği Brexit stratejisini açıkladı...
3/28/2017 - Gürcüler vizesiz Avrupa'da ...
3/25/2017 - AB'nin 60'ıncı doğum günü ...
3/11/2017 - AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Hahn: Türkiye’ye bazı mali yardımlar durduruldu ...
3/1/2017 - Avrupa Konseyi: Türkiye otokrasiye sürükleniyor ...
Bütün başlıklar için tıklayınız