Avrupa Birliği > AB'den Türkiye'yi sevindirecek rapor

AB'den Türkiye'yi sevindirecek rapor  

Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanan bir raporda Türkiye'nin 2050 yılında 60 bin dolar kişi başına gelire ulaşabileceği iddia edildi.

Raporda pembe tablolar yanında uyarılar yer alırken reel sektörün 2000/2001 döneminden daha keskin bir yavaşlama yaşadığı, analiz yapan bir çok kişiye göre şimdiki krizi yenmenin, dış ortamın zayıflığı ve son yıllarda iç talebi ateşleyen dış sermaye akışlarındaki kısıtlılık nedeniyle uzun süre alacağı kaydedildi.

Ekonomik etkinlikte, beklenenden daha keskin düşüş ve işsizlik artışının Türk ekonomisinde hala kırılganlık alanları bulunduğunu ortaya çıkardığı belirtilen raporda, "Türkiye'nin Brezilya, Polonya, Meksika ve Güney Kore gibi diğer yükselen ekonomilerle kıyaslandığında görece daha şiddetli yaşadığı düşüş, hala sistemik darboğazın sonuçlarına katlandığını ortaya koydu" denildi. AB raporunda, yapısal reformların sağladığı olumlu döngünün, sağ duyulu makroekonomik politikalar ve verimliliğin sürüklediği büyümenin, 2007-2009'da seçimler sırasında baskı altına girdiği kaydedildi.

RAPORU AB KOMİSYONU YAYINLADI

Avrupa Birliği Ekonomik ve Finansal İlişkiler Direktörlüğü uzmanlarından Mihai Macovei, "Türkiye'de Büyüme ve Ekonomik Krizler: Çalkantılı Bir Geçmişi Geride Bırakmak" başlıklı bir rapor hazırladı. AB Komisyonu tarafından yayımlanan raporda, Goldman Sachs (2008) tarafından yapılan tahminlere göre Türkiye'nin 2050 yılında 6 trilyon dolarlık bir ekonomi haline gelme potansiyeli bulunduğu hatırlatıldı. Bunun da Türkiye'yi Avrupa'nın en büyük üçüncü ülkesi haline getireceği kaydedilen AB raporunda, "Türkiye aynı zamanda AB'yle gelir uçurumunu hızlı bir şekilde kapatabilir ve 2050 itibarıyla tahmin edilen AB ortalamasının yüzde 75'ine, yani kişi başına GSYİH düzeyini 60 bin dolara çıkarmayı başarabilir. Halihazırdaki gelişmeler Türkiye'nin bir dizi zorluğun üstesinden geldiğini, ancak büyüme potansiyelini tümüyle realize etmesi için reformları sürdürmesi gerektiğini göstermiştir. AB'ye katılım süreci uyumun geçmişte olduğundan daha az engebeli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamaya yardımcı olabilir" denildi.

48 sayfalık raporda Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'nda bu yana uyguladığı büyüme çabalarının iki sebepten dolayı "vasat ve idealin altında" olduğu belirtildi. Raporda, "1980'e kadar Türkiye güçlü bir müdahaleci ekonomik modele sahip kapalı bir ekonomiydi ve 1990'larla birlikte Türkiye, kronik makroekonomik istikrarsızlık nedeniyle boom-bust (açıkların dövizle finanse edildiği, ancak döviz kıtlığı olunca çöken) büyüme modeli deneyimine girişti. 1980'lerde başlayan liberalleşme, güçlü makroekonomik politikalar ya da özellikle bankacılık sektöründe, uygun biçimde güçlendirilmiş kurumsal ve düzenleyici çerçeve eşliğinde gerçekleşmedi" denildi.

1990'ların 2000/2001 ekonomik kriziyle sona eren çalkantılı bir dönem olarak görüldüğü belirtilen raporda, krizin sonunda Türkiye'yi siyasi ve demokratik kurumlarını ve ekonomik yapısını yenileştirmeye teşvik ettiği kaydedildi. 2002-2007 döneminde makroekonomik istikrar, cesur yapısal reformlar ve daha hızlı kalkınma görüldüğü belirtilen raporda, "Türkiye borç faizi uçurumunun kenarında sendeleyerek sadece birkaç yıl içinde kamu borç stokunu 2001'deki GSYİH'sının yaklaşık yüzde 74'ü düzeyinden, 2008'de GSYİH'sının yüzde 40'ı düzeyine indirmeyi başarmıştır. Mali konsolidasyon ve yapısal reformlar, bunu reformların sürüklediği büyüme artışında önde gelen örneklerinden biri haline getirmiştir. Satın Alma Paritesiyle kişi başına reel GSYİH, 2001'de AB ortalamasının yüzde 36'sı düzeyindeyken, 2008'de yüzde 46'sı düzeyine yükselmiş, Reel GSYİH büyümesi 1990'lardaki yüzde 3.9'luk rakamlardan, 2002-2006 arasında yüzde 7.2'ye ulaşmıştır" denildi.

TÜRKİYE ŞİMDİ ŞOKLARA DAHA DİRENÇLİ

Raporda "Türkiye şu anda iç ve dış şoklara karşı çok daha dirençli" denilirken döviz kuru üzerindeki baskıların bankacılık sektörü ya da paraya olumsuz yansımadığı, aksine ekonomik ajanların 2008'in sonunda ve 2009'un ilk aylarında konjonktüre ters yönde ekonomik politikalar sergiledikleri, yurtiçi varlıklara da güven gösterdikleri belirtildi. Raporda şöyle denildi:

"-Bankacılık sektörü kriz süresince, faiz getirmeyen kredilerde ılımlı artış yaşanmasına karşın, sağlıklı, karlı ve yeterli sermayeye sahip olmuştur. Dış finansmana erişim, borçlanılmış miktarlar azalmış ve maliyet artmış da olsa, hem kamu hem de özel sektör açısından korunmuştur.

-Cari işlemler açığının azalması, tüketim deseninin krize göre ayarlandığını ve ihracatçıların yeni piyasalar aramak suretiyle dış talepteki çöküşe adapte olmayı denediğini göstermektedir. Doğrudan yabancı yatırım ülkeye akmaya, daha mütevazı düzeylerde olsa da devam etmiştir.

-Sonuç olarak halihazırdaki -öncelikle dış fakat bir ölçüde de iç- şoklar altında ekonomik performans, Türkiye'nin geçmişteki başarısını onaylamaktadır. Şayet Türkiye'yi 1990'larda görece daha uysal bir dış ortam içinde krizlere karşı çok kırılgan hale getiren yapısal zayıflıkla büyük ölçüde baş edilmiş olmasaydı, Türkiye bugün büyük olasılıkla bir başka para/ödemeler dengesi kriziyle karşı karşıya olurdu. Türkiye'nin şimdiye kadar krizi, geçmişte olduğu gibi bir IMF anlaşması güvenlik ağının kapısını çalmadan yönetmesindeki başarı daha büyüktür."

EKSİLER

Raporda ekonomik etkinlikte, beklenenden daha keskin düşüş ve işsizlik artışının Türk ekonomisinde hala kırılganlık alanları bulunduğunu ortaya çıkardığı belirtilirken Türkiye'nin reformlarıyla uluslar arası istihdamla entegrasyonunun "küresel büyüme patlaması" döneminde gerçekleştiği, 1999-2007 döneminde uluslar arası likidite bolluğunca desteklendiği kaydedildi. Sonuç olarak birçok dış ve iç yatırımın bu dönemde tüketici talebinden etkilendiği kaydedilen raporda, "Bu, ekonominin neden, reel sektörde 2000-2001 döneminde olduğundan daha keskin bir yavaşlama deneyimi yaşadığını açıklayabilir. Analiz yapan birçok kişiye göre şimdiki krizi yenmek, dış ortamın zayıflığı ve son yıllarda iç talebi ateşlemiş bulunan dış sermaye akışlarındaki kısıtlılıklar nedeniyle uzun süre alacak" denildi. Raporda şu görüşlere yer verildi:

"-Durgunluğun 2009'un ilk çeyreğinde dip yapmış olma olasılığı çok büyüktür, ancak ikinci çeyrekte iç tüketimde yeniden canlanmaya, büyük ölçüde yüksek maliyeti dolayısıyla tedrici olarak azalmış bulunan vergi teşvikleri öncülük yaptı. Özel yatırım ve ihracattaki iyileşme 2000/2001 krizinde olduğundakinden daha uzun süreye yayılan bir toparlanmayı akla getirerek marjinal kaldı.

-Ayrıca Türkiye'nin Brezilya, Polonya, Meksika ve Güney Kore gibi diğer yükselen ekonomilerle kıyaslandığında görece daha şiddetli yaşadığı düşüş, hala sistemik darboğazın sonuçlarına katlandığını ortaya koyuyor. Yapısal reformların sağladığı olumlu döngü, sağ duyulu makroekonomik politikalar ve verimliliğin sürüklediği büyüme, 2007-2009'da seçimler sırasında baskı altına girdi. 2009'daki mali gevşeme temel olarak yerel seçimler etrafında ve sadece daha sonra üzerinde odaklanılan kriz-karşıtı çözümlerde toplanmıştır. Merkezi hükümet tarafından yapılan faiz dışı harcama 2004'teki GSYİH'nın yüzde 15'i düzeyinden, 2008'de GSYİH'nın yüzde 18.5'i düzeyine yükselmiş ve bu yıl belki de temelde yüksek cari transferler ve yarı-mali kayıpların sonucu olarak GSYİH'nın yüzde 20'sini geçecektir.

-Devlet tarafından işletilen sosyal güvenlik sisteminin finansal açığı bugün GSYİH'nın yüzde 3'ü düzeyine ulaşmıştır ve Türkiye'nin emeklilik sisteminde daha ileri reform gereksinimine işaret etmektedir. Eğitim seviyesinin geliştirilmesinde, istihdam piyasasına katılım ve esnekliğinde, özelleştirme ve iş ortamının iyileştirilmesinde daha ileri gelişmeler verimlilik artışını hızlandıracak ve yaşam standardının yükseltilmesine yardımcı olacaktır.

-Bu önemli anda, kamu harcamalarının rasyonalleştirilmesi ve borcun GSYİH'ya oranının istikrara kavuşturulması en önemli hedeflerdir. Hükümetin, istihdam ve ürün piyasalarında krizin dip noktası sırasında yerine koymayı düşündüğü cari mali önlemlerin, mali açıkların zamanlıca hüküm sürdüğü açık ve güvenilir bir strateji tarafından izlenmesi gerekmektedir, böylece özel sektör öncülüğünde ekonomik toparlanmanın gerçekleşmesi sağlanacaktır.

-2002-2005 esnasında sıra dışı güçlü büyüme deneyimi, sürdürülebilir yüksek büyüme oranlarının büyük ölçüde iç ve dış özel sektör yatırımlarının desteklenmesi öncülüğüyle başarıldığını göstermektedir. Parasal tarafta ise para politikasında rahatlama, 2006'da daha önce gerçekleştirilen "sıkılaştırma' manevrasından yararlanmıştır. Geleceğe bakıldığında genişlemeci para politikasının, yerli para üzerindeki yenilenmiş risklerce zorlanacağı ve küresel ekonomik süreçteki zorunlu yapısal düzenlemeler nedeniyle gecikeceği görülmektedir."

TÜRK EKONOMİSİNİN GELECEĞİ

Raporun Türk ekonomisinin geleceğine ilişkin bölümünde ise şöyle denildi:

"-Türk ekonomisinin geleceğine ilişkin tahminlere gelince, 2002-2007 yılları arasında kaydedilen oldukça yüksek reel GSYİH büyüme oranları, Türkiye'nin önemli bir uzun vadeli büyüme potansiyelinden yararlandığını göstermiştir. Devam eden ve diğer ekonomilere yetişme sürecinin temel yönlendiricileri nüfus (Türkiye'nin nüfusu tümüyle gençtir, medyan yaşı 27 ve yılda yüzde 1.3 artmaktadır), çeşitli ve girişimci bir insan sermayesi temeli, Avrupa ve Asya arasında bir kavşak olarak stratejik konumu ve görece çekici iş ortamı olabilir."

Star, 21.10.09

Konu ile ilgili sayfalar...
3/31/2017 - Avrupa Birliği Brexit stratejisini açıkladı...
3/28/2017 - Gürcüler vizesiz Avrupa'da ...
3/25/2017 - AB'nin 60'ıncı doğum günü ...
3/11/2017 - AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Hahn: Türkiye’ye bazı mali yardımlar durduruldu ...
3/1/2017 - Avrupa Konseyi: Türkiye otokrasiye sürükleniyor ...
Bütün başlıklar için tıklayınız