Avrupa Birliği > İddianameler kalitesiz

İddianameler kalitesiz

Avrupa Birliği Komisyonu’nun bugün açıklaması beklenen ‘İlerleme Raporu’nda, Türkiye’deki adalet sistemine yönelik ciddi eleştiriler yer alıyor.

Raporda “iddianamelerin kalitesinin düşük olması ve mantık silsilesinin yetersiz olması, savunma makamının dosyalara sınırlı erişimi, kadınların savcılık ve yöneticilik makamlarındaki temsil oranında değişiklik olmaması” gibi aksaklıklar sıralanıyor. Raporda, Adalet Bakanı ve Müsteşarın HSYK’daki rolleri konusunda değişiklik yapılmaması, mahkemelerde çapraz sorgu yönteminin yanlış uygulanması da tam not alamayan noktalar arasında gösteriliyor.
AB Komisyonu ayrıca, Gezi Parkı olaylarına da değinerek Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının (STK) demokrasi içinde hâlâ yer bulamadığını söylüyor. Gezi olaylarının Türkiye’de sivil toplumun geliştiğini ve giderek etkili olduğunu gösterdiğini belirten Komisyon’un bu bölümde yer verdiği görüşler şöyle:

-  Yasal çerçeve STK’ların işleyişini engellemektedir. Aşırı bürokrasi sivil toplum katılımını cesaretlendirmemektedir. STK’ların siyasete katılımı için mekanizmalar bulunmamaktadır.

- ‘Dernek ve Vakıfların Kamu Kurumlarıyla İlişkilerine Dair Yasa’ uygulamaya konulmalıdır. Mevcut durumda denetim ve cezalarla ilgili alanlarda sorun çıkmaktadır. Hükümet-sivil toplum ve parlamento-sivil toplum ilişkileri sistemli ve düzenli bir danışma süreci içinde geliştirilmelidir.

- İçişleri Bakanlığı, derneklerin yardım toplayabilmesi ile ilgili yasa taslağı üzerine sivil toplumla bir danışma süreci başlatmıştır. Bu yasa STK’ların kaynak bulabilmesini kolaylaştırmalı ve dernek kurma özgürlüğünü Avrupa standartlarında güvence altına almalıdır. STK’lara yapılan bağışlarla ilgili vergi ve diğer kolaylıkların yeterli olmaması STK’ları daha çok kamu kaynaklı proje yardımlarına bağlı olmaya mecbur bırakmaktadır.

- Sosyal işletmeler yasada ayrı bir tüzel kişilik olarak tanımlanmamıştır. STK’ların lobi yapabilme güçlerinin ve toplum içindeki saygınlıklarının geliştirilmesi gereklidir.

Hürriyet, 16.10.2013

Gezi konusunda Cumhurbaşkanı'na övgü Hükümet'e eleştiri

AB Komisyonu'nun Türkiye ileleme raporu Çarşamba günü yayınlanacak. Ancak daha rapor resmen yayınlanmadan, TÜSİAD'ın Brüksel'de AB'ye akredite temsilciliği taslağı üzerinden, Ekim 2012 – Eylül 2013 dönemini kapsayan ilerleme raporunun değerlendirmesini yaptı. İşte rapor taslağını inceleyen TÜSİAD temsilciliğinin hazırladığı bilgi notu...

TÜSİAD değerlendirmesine göre, AB Komisyonu ilerlerleme raporunda Gezi olaylarına geniş yer verildi.       

Gezi olayları AB raporunun pek çok farklı bölümünde ayrı ayrı incelendi. Raporun "demokrasi ve hukukun üstünlüğü" bölümünde Gezi olayları şöyle yer aldı; "Gezi Parkı olayları ile ilgili İstanbul ve diğer illerdeki gösteriler Türkiye’de sivil toplumun geliştiğini ve giderek etkili olduğunu göstermiştir. Gezi Parkı olaylarında da ortaya konulduğu gibi Türkiye’de sivil toplum, demokrasinin önemli ve yasal bir paydaşı olarak algılanmamaktadır. Gezi Parkı olayları ile ilgili İstanbul ve diğer illerdeki gösteriler Türkiye’de sivil toplumun geliştiğini ve giderek etkili olduğunu göstermiştir.Gezi Parkı olaylarında da ortaya konulduğu gibi Türkiye’de sivil toplum, demokrasinin önemli ve yasal bir paydaşı olarak algılanmamaktadır.    

GÜL VE HÜKÜMET'E AYRI AYRI DEĞERLENDİRME
TÜSİAD raporuna göre AB Komisyonu hem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, hem de hükümetin yaklaşımları ayrı ayrı değerlendirdi. Rapordaki değerlendirmeler şöyle;

"Cumhurbaşkanı; Cumhurbaşkanı uzlaştırıcı rol oynamaya devam etmiş, kutuplaşmalardan kaçınılması için toplumu uyarmıştır. Mayıs ve Haziran aylarındaki gösteriler sırasında barışçı amaçlı gösteri ve toplanma hakkını savunmuştur. AB üyeliği hedefinde siyasi reformların sürdürülmesi çağrısında bulunmaya devam etmiştir. Kürt sorununun çözümü için barış sürecini etkin bir şekilde desteklemiştir."
"Hükümet; Hükümet demokratikleşme ve siyasi reform sürecine devam etmiştir.
Bakanlar düzeyinde Reform İzleme Grubu iki defa toplanmıştır.
Hükümet, Mayıs ve Haziran aylarındaki gösteriler sırasında uzlaşıdan uzak, vatandaşlar, sivil toplum ve iş dünyasını kutuplaştırıcı bir tutum içinde olmuştur.
Hükümet önemli yasaların hazırlığında etki analizi yapmamış ve paydaşlarla danışma sürecini işletmemiştir. Büyükşehir Belediyeleri Yasası ve Sayıştay Yasası taslağı, alkollü içkilerin reklam ve satışı ile ilgili yasa bunlara örnektir.
Yabancılar Yasası ve Uluslararası Koruma Yasası hazırlığında ise çok geniş çaplı bir danışma süreci işletilmiştir.
Yerel yönetimlere yetki devrinde bazı ilerlemeler mevcuttur.
Büyükşehir Belediyeleri Yasası belediyelere kısmen yetki devri yapmakla birlikte Avrupa Konseyi’nin eleştirdiği belediyelerin kendi gelir kaynaklarını yaratabilmesi gibi konularda ilerleme sağlamamıştır. Anayasa ve Barış Süreci kapsamında tartışılan belediyelere yetki devri konusunda BDP hariç tüm partiler merkezi kamu yönetimini savunmaktadır. Bununla birlikte Avrupa Yerel Yönetim şartı üzerine konulmuş olan şerhin kaldırılması yönünde uzlaşıya doğru gidilmektedir.
Kamu hizmetlerinin Kürtçe de verileceğine ilişkin duyuru resmi olarak hayata geçirilmemiştir.
PKK’nın şehir kanadı KCK ile ilgili soruşturmalar tutuklamalarla sonuçlanmış ve yerel yönetimdeki seçilmiş kişilerin tutuklanmasından bölgesel ve yerel demokrasi olumsuz etkilenmiştir."
Değerlendirmeye göre, Gezi olaylarına raporun sivil toplum bölümünde ise şöyle yer aldı;
"Sivil toplum; Gezi Parkı olayları ile ilgili İstanbul ve diğer illerdeki gösteriler Türkiye’de sivil toplumun geliştiğini ve giderek etkili olduğunu göstermiştir. Gezi Parkı olaylarında da ortaya konulduğu gibi Türkiye’de sivil toplum, demokrasinin önemli ve yasal bir paydaşı olarak algılanmamaktadır."

ULUDERE OLAYI FAİLLERİ BULUNMADI
TÜSİAD değerlendirmesine göre, Uludere olayı faillerinin hala bulunamamış olmasına da AB raporunda yer verildi;
" Uludere olayı gizlilik kapsamında tutulmaktadır ve sonuçlandırılmamıştır. Olayla ilgili sorumlular tespit edilmemiş ve cezalandırılmamıştır. TBMM teftiş raporunda siyasi ya da operasyonel sorumlular tespit edilmemektedir."

HÜKÜMETE BARIŞ SÜRECİ ÖVGÜSÜ
TÜSİAD değerlendirmesinde ise, AB komisyonu ilerleme raporu da barış süreci konusunda şu unsurların yer aldığına dikkat çekildi;

"Hükümetin barış süreci girişimi önemli bir dönüm noktası olmuş ve Kürtler tarafından güçlü destek görmüştür. Süreç, güven inşa etmek üzere bir dizi tedbirle desteklenmiştir.Kürt sorunu ve çözümü için olası yöntemler kapsamlı olarak tartışılmıştır. Hükümet akil insanların katılımıyla sivil bir komisyon oluşturarak barış sürecine yönelik halk desteğinin artmasını teşvik etmiştir. 2012 yılında Kürt mahkumlar, aileleri ve yerel siyasetçilerin katılımıyla başlatılan ölüm orucunu takiben daha da artan gerilim, şiddet ve terör eylemleri barış sürecinin duyurulmasıyla durmuştur. Hükümet terörü durdurma ve ülkeyi terk eden PKK üyelerine güvenli geçiş sağlama konusunda kararlı hareket etmiştir. Milletvekillerinin Abdullah öcalan ile görüşmelerine izin verilmiştir. öcalan’ın silahlı mücadeleye son verilmesi çağrısını takiben PKK ülkeden çekilmeye başlamıştır.Köy koruculuğu sisteminin kaldırılmasıyla ilgili hiçbir adım atılmamıştır. Bazı köy korucuları barış sürecine desteklerini dile getirmekle birlikte kıdem tazminatı, emeklilik planı ve sosyal güvenlik konularında endişelerini dile getirmektedir.Barış süreci Dördüncü Yargı Reformu Paketi ve KCK davalarında bazı sanıkların tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması gibi gelişmelerle aynı döneme denk gelmiştir. Ancak KCK davaları devam etmektedir."
Raporda, hükümetin 4. Yargı paketini çıkardığı da vurgulanılarak, bu paketin etkileri şöyle ifade edildi;
"Dördüncü Yargı Reformu Paketi çerçevesinde değişikliğe uğramayan Türk Ceza Kanunu’nun “Silahlı örgüt” başlıklı 314. maddesi dahil olmak üzere ağır ceza suçlarıyla tutuklu bulunan pek çok gazeteci, akademisyen, öğrenci ve insan hakları savunucularının tutukluluğu devam etmektedir.Dördüncü Yargı Reform Paketi 1990’larda başlayan kayıp kişiler ve yargısız infaz davalarıyla ilgili zaman aşımını kaldırmamaktadır.Yargı süreçlerinin bazı basamaklarında ana dilde savunma hakkı Ocak ayında tanınmıştır."

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VE KADIN HAKLARI
TÜSİAD değerlendirmesine göre, AB ilerleme raporunda insan hakları konusunda ise şu unsurlar yer aldı;
"insan hakları ile ilgili kurumların bağımsızlığı ve etkin çalıştıklarına dair somut göstergeler gereklidir.İnsan hakları savunucularına yönelik baskılar devam etmiştir.

GÖSTERİCİLERE ORANTISIZ GÜÇ KULLANILDI
Ölçüsüz güç kullanılması özellikle Mayıs ve Haziran aylarındaki gösteriler sırasında olduğu gibi endişe verici olmaya devam etmiştir. Güvenlik güçlerinin aşırı güç kullanmasının önüne geçilmesi için daha fazla çaba gösterilmelidir. Hapishane koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili reformlar sürdürülmelidir.

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE BASKI VAR
Hükümet görevlilerinin basın üzerindeki baskıları, oto-sansür, eleştiri yapan gazetecilerin görevlerine son verilmesi, internet sitelerinin yasaklanması gibi uygulamalar sürmüştür.
Yargı ve medya denetim kuruluşunun yaklaşımları nedeniyle ifade özgürlüğü ve medya özgürlüğü pratikte baskılanmıştır.

YASALARA AÇIKLIK GELMELİ
Gösteri düzenleme ve toplanma özgürlüğü ile ilgili yasalara açıklık getirilmesi gereklidir.Eylül ayında açıklanan demokratikleşme paketi gösteri düzenleme özgürlüğü ile ilgili değişiklikler içermektedir.

SENDİKALAR GELİŞMELİ
Sendikaların gelişimini engelleyen unsurlar ortadan kaldırılmalı, kamu işçileri sendikalarının kapatılması davaları açılması önlenmelidir.

YENİ DİN KİTAPLARI DAHA KAPSAYICI
Gayrimüslim topluluklarla diyalogun geliştirilmesi olumlu sonuçlar vermektedir. Yeni din kitapları diğer dinleri daha fazla kapsayıcı olmuştur. Azınlık dinlerine mensup kişiler ve inancı olmayanlar gündelik hayatta ayrımcılıkla karşılaşmaktadır. Din ve vicdan hürriyeti konularında Avrupa I·nsan Hakları Mahkemesi ile uyumlu bir yasal çerçeve oluşturulmalıdır. Resmi makamlar ve dini azınlıklar arasındaki diyalog güçlendirilmiştir; azınlıkların eğitim ve dini özgürlükleriyle ilgili ilerleme kaydedilmiştir. Lozan Antlaşması ile tanımlanan azınlıklar dışındaki vatandaşların tamamı din ve vicdan özgürlükleri alanında ve eşit haklar temelinde aynı muameleye tabii tutulmaktadır. Bu yaklaşım Türkiye’yi etnik köken, dil ve din özgürlükleri alanında kimliklerini korumak üzere özel haklar isteyen vatandaşlara Avrupa standartlarına uygun bir şekilde haklar tanınması gereğinden alıkoymamalıdır.

KÜLTÜREL HAKLAR
Kültürel haklar alanında ilerleme sağlanmıştır. Türkçe konuşabilseler dahi sanıkların kendilerini Türkçeden başka dillerde savunmalarına olanak sağlayacak düzenlemeler getirilmiştir.Resmi makamların Kürt sorununu ele alma yaklaşımları bulunduğu açık bir şekilde görülmektedir.Eylül ayında açıklanan demokratikleşme paketinde özel okullarda anadilde eğitim yer alsa dahi, anayasa çalışmaları kapsamı da dahil olmak üzere, anadilde eğitim ile ilgili genel haklar konusunda kapsamlı uzlaşıya ulaşılmamıştır. 
 

Hürriyet, 16.10.2013

Konu ile ilgili sayfalar...
3/31/2017 - Avrupa Birliği Brexit stratejisini açıkladı...
3/28/2017 - Gürcüler vizesiz Avrupa'da ...
3/25/2017 - AB'nin 60'ıncı doğum günü ...
3/11/2017 - AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Hahn: Türkiye’ye bazı mali yardımlar durduruldu ...
3/1/2017 - Avrupa Konseyi: Türkiye otokrasiye sürükleniyor ...
Bütün başlıklar için tıklayınız