Avrupa Birliği > Olumsuzluklar içinde AB’yi savunmak!

Olumsuzluklar içinde AB’yi savunmak!

Bugün Avrupa Birliği’nde kişi başına milli gelir 40 bin doların üstündedir. Bu kriz derinleşse dahi, netice itibariyle 40 binden örneğin 38 bine düşer. Fakat bu da AB’nin bugün dünyanın en büyük ticari bloku olması keyfiyetini değiştirmez.

Bu köşede dün çıkan yazımla ilgili olarak değerli arkadaşım Cem Duna’dan ince ayar niteliği taşıyan bir not aldım. ‘Maşallah, güzel büyüyoruz ama...’ başlıklı yazımda mutabık olmadığı noktaları diplomatik bir üslupla yanıtlayan Cem Duna’nın mektubu aşağıda yer alıyor:
* * *
Sevgili Hasan,
Biliyorsun iflah olmaz bir iyimser kişiliğim var. Dolayısıyla, dünkü yazına ilişkin bazı hususları göz önünde tutmanda yarar olacağını düşünüyorum.
Avrupa Birliği alışageldiğimiz yapılardan biri değildir. Belirli bir format içinde büyümez veya derinleşmez.
Fakat kendine hedefler koyar, tek pazar veya Maastricht gibi ve bu hedeflere ulaşır. Bunları içselleştirir ve kendisine yeni bir hedef koyarak ileriye doğru gider.
Bu çerçevede önceden kural koyup olumsuz gelişmelere karşı düzenleme yapmaz. Ancak sorun çıktığı zaman o sorunu çözmek için tedbir getirir.
Bu bakımdan, İngiltere’yi dışarda bırakarak kabul ettikleri hususlarla yeni bir bütçe disiplini getirmiş, bunun denetimini ve cezai yetkilerini Avrupa Komisyonu’na vererek egemenlik devrini kabul etmiştir.
Diğer bir ifadeyle, çerçevesi olmayan bir durumdan yeni bir kurumsal yapıya geçerek kuvvetlenerek çıkmıştır.
İktisatçılar genelinde kötümserdir.
Nitekim, bütün bu kriz sürecinde ihtiyatlı davranmışlardır. Bir noktada haklıdırlar. Piyasalar son zirve kararlarını fazla bir heyecanla karşılamamıştır.
Ancak şunu da unutmamak gerekir. Yönetim krizine rağmen euro büyük bir değer kaybına uğramamış ve yoluna devam etmiştir. Dolayısıyla, sorun, euro bölgesindeki yönetim yetersizliğidir.
Bugün AB’de kişi başına milli gelir 40 bin doların üstündedir. Bu kriz derinleşse dahi, netice itibariyle 40 binden örneğin 38 bine düşer. Fakat bu da AB’nin bugün dünyanın en büyük ticari bloku olması keyfiyetini değiştirmez.
İngiltere ile Avrupa Birliği’nin ters düşmeleri ise bugünün olayı değildir. İngiltere, kuruluşundan beri AB’nin gevşek bir serbest ticaret bölgesi olmasına çalışmıştır. Almanya ve Fransa gibi kurucu ülkeler ise derinleşmeye önem vermişlerdir.
Bugün İngiliz politikası bu bakımdan şaşırtıcı değildir.
Bu arada, İngiltere’deki koalisyon hükümetinin küçük ortağı Liberal Parti’nin tutumu ilginçtir.  Muhafazakâr ortaklarını İngiltere’yi izolasyona sokmakla suçlamaktadırlar.
Avrupa’dan gelen çeşitli sinyaller yavaş yavaş Avrupa’nın Türkiye’yi yeni bir olumlu değerlendirme sürecine soktuğunu göstermektedir.
Bu bağlamda, Türkiye’nin anlamsız bir böbürlenme yerine, AB’ye ilişkin kararlılığını yinelemesine ihtiyaç vardır.
Bir başka deyişle:
Tarih, Türkiye’ye yeni bir fırsat sunmaktadır.
Bunun için kararlılıkla hırçınlığı iyi ayırt etmek gerekir. Avrupa’nın Türkiye’ye karşı gösterdiği olumsuzluklara benzer olumsuzluklarla karşılık vermenin Türkiye’ye bir yararı yoktur.
Türkiye’nin küresel, belki daha önemlisi bölgesel politikalarının inandırıcılığı, AB’ye yakınlığımızdan kaynaklanır, uzaklaşmamızdan değil.
Kısacası:
AB’den uzaklaşan Türkiye’nin inandırıcılığı azalır.
Tabii ki, Türkiye’de cari açık gibi konulara hassasiyetle yaklaşılması gerekmektedir. Bu konuda dikkatli olunmalıdır.
Ara malları ithalatından kaynaklanan bu açığı kapatabilmenin yolu, bu bütün içindeki yatırım malları ithalatını ikame edecek yerli sanayi üretimini teşvik etmek, enerji ve hammadde ithalatında önemli atılımları göze almaktır.
Bu arada nükleer enerji konusunun yeniden gündeme gelmesi de kaçınılmaz olacaktır. Her ne kadar haklı itirazlar yükselse de, buna bir çözüm aranması şarttır.
AB, Türkiye’nin de en büyük ticaret ortağıdır. Ticaretinin yarısı AB ile gerçekleşir.
Yabancı sermaye yatırımlarının yüzde 80’i de AB kaynaklıdır.
Bu bölgedeki yavaşlama elbette Türkiye’yi olumsuz etkileyecektir.
Ancak, ekonomi bürokrasisi ve hükümet bu konuda güven veren bir görünümdedir. Yeter ki söylemi de buna uyumlu olsun.
Kısacası Hasancığım;
Avrupa bölgesindeki bir kriz şüphesiz Türkiye’yi de etkileyecektir. Ama bana öyle geliyor ki, AB derin bir krizin yeniden ortaya çıkmasına müsaade etmeyecektir.
Dahası:
Küresel ekonomi AB’nin böyle bir duruma düşmesine ilgisiz kalmayacaktır.
Gözüken odur ki, Türkiye’nin tam üye olacağı AB, bugünkü AB değildir. Değişken hızlarla birleşen bir AB ufukta görülmektedir. Bu da Türkiye’nin işini kolaylaştırmaktadır.
Cem Duna, Büyükelçi. 

Hasan Cemal, Milliyet

14.12.2011

Konu ile ilgili sayfalar...
3/31/2017 - Avrupa Birliği Brexit stratejisini açıkladı...
3/28/2017 - Gürcüler vizesiz Avrupa'da ...
3/25/2017 - AB'nin 60'ıncı doğum günü ...
3/11/2017 - AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Hahn: Türkiye’ye bazı mali yardımlar durduruldu ...
3/1/2017 - Avrupa Konseyi: Türkiye otokrasiye sürükleniyor ...
Bütün başlıklar için tıklayınız