Avrupa Birliği > AB İlerleme Raporu’nda sosyal politika ve istihdam

AB İlerleme Raporu’nda sosyal politika ve istihdam

Avrupa Toplulukları Komisyonu tarafından hazırlanan, 2008/Eylül- 2009/Eylül dönemini kapsayan, 2009 Yılı Türkiye İlerleme Raporu yayınlandı.

 

Rapor, geçen bir yıllık dönem içinde Türkiye’nin göstermiş olduğu performansın değerlendirilmesi bakımından önemli. Rapor, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik alana ilişkin, Komisyonun politik değerlendirmesini yansıtmaktadır.

Rapor, hükümetin beklentilerinin çok altında olmasına karşılık ilgili bakanlardan beklendiği ölçüde eleştirel sesler yükselmedi. Hatırlanacağı üzere, Türkiye için 11 fasılda müzakere açıldı; bunlardan sadece biri “Bilim ve Araştırma Faslı” geçici olarak kapatıldı.

Ancak, Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladığı kısıtlamalar nedeniyle sekiz fasılda müzakerelerin açılmaması ve hiçbir faslın geçici olarak kapatılmamasını öngören Konsey Kararı halen yürürlüğünü korumaktadır. Gerçekte Konsey Kararı’ndan sonra, ülkemizdeki kamuoyunda AB’nin adil ve samimi olmadığına ilişkin düşünceler güç kazandı; uyuma yönelik adımların hızının azalmasına neden oldu.

AB müktesebatına uyumluluğunun teknik bazda ele alındığı 33 fasıl başlığı altında, “kaydedilen ilerleme ve ülkenin genel hazırlık düzeyi” özetlenmektedir. Fasıl başlıklarından 19’uncusu “Sosyal Politika ve İstihdam” başlığını taşımaktadır.

Sosyal politika ve istihdam faslını değerlendiren Komisyon’un, çalışma yaşamına, piyasa ekonomisi üzerinde demokratik yönetim, hukukun üstünlüğü ile insan haklarının sağlanması yönünde objektif bir bakış açısı sergilediğini söylememiz lazım.

İlerleme Raporu’na göre; Sendikaların, toplu gösteri düzenleme haklarını kullanmaları sırasında, engellerle karşılaşmaya devam ettiği belirtilmektedir.

Ülkemizde, örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan bu türlü kısıtlamalar, hukuksal olmaktan ziyade uygulamadan kaynaklanmaktadır. 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nün resmî tatil ilan edilmesi ve İstanbul’da Taksim Meydanı’nda gösteri yapılmasına (küçük gruplar hâlinde) izin verilmesi kararı sembolik iki adım olarak görülmektedir.

Örgütlenme hakkı, grev hakkı ve toplu sözleşme yapma hakkı ile ilgili, AB standartları ve Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmelerine uyumlu olması için yeterli çabanın gösterilmediği vurgulanmaktadır.

Sendikalara üyelikten ötürü işten çıkarmalar, sosyal diyalog zayıflığı, toplu iş sözleşmelerinden faydalanan işçilerin oranının düşüklüğü dile getirilen eleştiriler arasındadır.

İş hukuku, iş sağlığı ve güvenliği konusunda, AB müktesebatının iç hukuka aktarılması bakımından ilerleme kaydedilmediği, İş Kanunu kapsamı dışı işlerin yanı sıra, 50’den az işçi çalıştıran tarım ve orman işletmelerine, çıraklara ve Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu kapsamında olan üç ve daha az işçi çalıştıran işletmelere uygulanamadığı hatırlatılmaktadır.

Çocuk işçiliği ile mücadele konusunda gösterilen çaba yeterli kabul edilmemektedir.

Çocuk işçiliği, Türkiye’nin kanayan bir yarasıdır. Çocukların çalışmasına getirilen yasaklamalara rağmen, bir türlü yasaklar uygulanamamaktadır. Çocuk işçiliğinin azaltılmasında, zorunlu eğitim süresinin arttırılması önemli bir etki uyandırmıştı.

Bu konuda yürütülen başarılı projeler kısmi iyileştirmeler sağladı. Ancak çocuk işçiliğinin, ekonomik (yoksulluk) nedenlerden kaynaklandığı düşünüldüğünde, sorunun kısa sürede çözülmesi beklenmemelidir.

Kazaların en fazla olduğu sektörün, metal ürünleri (makine hariç) imalat sektörü olduğu, kot taşlama işletmelerindeki kötü çalışma koşullarının neden olduğu ölümcül silikosis vakalarının devam ettiğine dikkat çekilmektedir.

Ekonomik ve mali krizin negatif etkilerini azaltmaya yönelik olarak, istihdam paketi, kısa çalışma ödeneğinin 6 aya çıkarılması gibi, bir dizi önlem alınmakla birlikte sonuçlarının görülmesi için beklenmesi gerekliliği vurgulanmaktadır.

Ekonomik ve mali kriz nedeniyle işgücü piyasasında özellikle genç işsizliğinin 2009’un ikinci yarısında yüzde 24,9’a yükselmesinden endişe duyulmuş, bu doğrultuda İŞKUR hizmetlerine olan taleple orantılı olarak artmadığı, İstihdam Politikası Öncelikleri Ortak Değerlendirme Belgesi’nin (JAP) tamamlanması konusunda ilerleme kaydedilmediği belirtilmektedir.

Yoksulluk araştırmasına göre, 2007 yılında az da olsa yükselmeyle, nüfusun yüzde 18,56’sının sınırın altında yaşadığına vurgu yapılarak, kırsal kesimde yaşayanların, şehirlerde yaşayanlara oranla daha fazla yoksulluk riski altında olduğu, özellikle gündelik/mevsimlik işçilerde, ücretsiz aile işçilerinde, bağımsız çalışanlarda ve geçimlik tarımda çalışanlarda olmak üzere, çalışan kesimde yoksulluk riskinin yüksekliği açıklanmaktadır.

Sosyal transferlerin yokluğu nedeniyle, çocukların önemli ölçüde yoksulluk riski altında olduğuna dikkat çekilmektedir.

Yoksulluğu ve sosyal içermeyi izlemek için oluşturulan ulusal mekanizmaların zayıflığından söz edilmektedir. Ortak Sosyal Koruma ve İçerme Belgesi’nin (JIM) tamamlanmasına yönelik ilerleme kaydedilmediğine yönelik eleştiri getirilmektedir.

Sosyal Yardım ve Primsiz Ödemeler Kanunu Taslağı’nın yasalaşmadığı hatırlatılmakta; sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin etkin bir şekilde planlanması, koordinasyonu ve sağlanması bakımından hâlâ eksiklik bulunduğundan söz edilmektedir. Bu konuda çalışan farklı kurumların tek bir çatı altında birleştirilmesi ve ortak bir veri tabanının oluşturulması önerilmektedir.

Raporda getirilen bunca eleştiriler yanında olumlu bulunan ilerlemelerden de söz edilmektedir. TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun kurulması, Avrupa Sosyal Fonu’na katılıma ilişkin çalışmaların hızlanması olumlu değerlendiriliyor.

Sosyal Politika ve İstihdam faslına ilişkin getirilen eleştirilere bakıldığında, objektif değerlendirmeler yapılmakla birlikte, Türkiye’nin kendisine özel şartlarının gözönünde bulundurulmadığı anlaşılmaktadır.

Hedef gösterilip, kriterler belirlenirken, yol gösterici bir üslup tercih edilmemiştir. Hukuksal düzenlemeler ile uygulama arasındaki müktesebat uyumu açıkça ortaya konulamamıştır. Diğer taraftan küresel krizin Türkiye sosyal politikası ve istidamı üzerindeki etkilerine yeterince değinilmemektedir.

Sosyal politika ve istihdam, kurumsal bazda ağırlıklı olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın görev alanına girmekle birlikte, anılan bakanlık dışında birçok bakanlığı da ilgilendiren bir yapıya sahiptir. Bu nedenle Raporlarda, özellikle kurumsal kapasite değerlendirmelerinde, bütüncül bakışa ihtiyaç duyulmaktadır.

Türkiye elbette AB standartlarında, sosyal politika ve istihdam yapısına sahip olmalıdır.

Öngörülen kriterlerin gerçekleştirilmesi, sosyal tarafların tartışmasız yararınadır. Bu bilinçle sosyal taraflar sürece katılmalıdır.

Değişim devlet mekanizmasında gerçekleşirken, asıl değişimin sosyal taraflarda gerçekleşmesi gereği unutulmamalıdır. Değişim, sadece devletin yasa koyucu ve denetleyici yapısına indirgendiği zaman, ne sosyal politikada ne de istihdamda kendi kendini yenileyen kurumsal yapıya ulaşılacaktır. Bu nedenle kaybedilen her zaman, çalışan kesimin ekmeğinden, refahından da kaybedilmektedir.

Erdem Özgür, Taraf

13.03.2010

Konu ile ilgili sayfalar...
3/31/2017 - Avrupa Birliği Brexit stratejisini açıkladı...
3/28/2017 - Gürcüler vizesiz Avrupa'da ...
3/25/2017 - AB'nin 60'ıncı doğum günü ...
3/11/2017 - AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Hahn: Türkiye’ye bazı mali yardımlar durduruldu ...
3/1/2017 - Avrupa Konseyi: Türkiye otokrasiye sürükleniyor ...
Bütün başlıklar için tıklayınız