Dünya

 Dünya'dan Başlıklar 

 Dünya > Dünya'dan Başlıklar > BM Raportörü'nden Türkiye'ye: Tutuklu gazeteci ve akademisyenleri bırakın

BM Raportörü'nden Türkiye'ye: Tutuklu gazeteci ve akademisyenleri bırakın
Birleşmiş Milletler (BM) Düşünce ve İfade Özgürlüğü Özel Raportörü David Kaye, hükümetin daveti üzerine gittiği Türkiye'deki temaslarını tamamladı. Kaye ön raporunda, Olağanüstü Hâl (OHAL) kapsamında atılan adımlara yönelik kaygılarını dile getirdi.

David Kaye hükümete; tutuklu yazar, gazeteci, akademisyenlerin derhal serbest bırakılması ve kapatılan medya kuruluşlarının açılması çağrısı yaptı.

14-18 Kasım tarihleri arasında Türkiye'yi ziyaret eden özel raportör Kaye, Ankara'da Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, TBMM İnsan Hakları Komisyonu, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay yetkililerinin yanısıra, gazeteci ve yazarlar, avukatlar, sanatçılar, akademisyenler, politikacılar ve bağımsız toplum örgütlerinden onlarca kişyle görüştü.

Kaye'in bazı tutuklu gazetecileri ve yazarları cezaevinde ziyaret etmesine izin verildi.

BM raportörünün Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik bulgularını içeren ön raporu, tamamlandıktan sonra, Mart ayında BM İnsan Hakları Konseyi'ne sunulacak.

Ön raporunda, görüşmeleri sırasında haklara getirilen kısıtlamaların Uluslararası Bireysel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin olağanüstü halleri düzenleyen 19. maddesine uygunluğunu değerlendirdiğini vurgulayan Kaye, sürekli şu soruları ölçüt olarak kullandığını kaydetti:

"Düşünce ve ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar ulusal güvenlik ve kamu düzeni açısından gerekli mi? İhtiyaçlarla orantılı mı?"

"Bu kısıtlamalar 19. maddede izin verilmeyen nitelikte müdahaleler mi?"

"İtiraz ve temyiz süreçleri - eğer var ise - yasalara ve hukukun üstünlüğünün gereklerine uygun mu?"

'Kısıtlamalar orantısız'

Türkiye'nin Uluslararası Bireysel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin ve Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin tarafı olduğunu hatırlatan BM Raportörü 15 Temmuz'daki darbe girişimi sonrası ortam ve ilan edilen OHAL hakkındaki ön değerlendirmesini de şöyle özetledi:

"Türkiye'nin ulusal güvenliğini ve kamu düzenini korumak için (...) Olağanüstü Hal ilanını haklı kılabilecek tehditlerle yüzyüze bulunduğuna hiç kuşku yok. Dolayısıyla benim kaygılarım bazı hakların kısıtlanmış olmasıyla ilgili değil. Benim kaygılarım, konulan kısıtlamaların sayısının aşırı yüksekliği, fazla kapsayıcılığı ve görünürde ihtiyaçla orantısız oluşuyla ilgili.

"Bu kısıtlamalar, yalnızca ülkedeki kamusal ve özel yaşamın her yönünü etkilemekle kalmıyor, benim değerlendirmeme göre, Türkiye'yi, her gerçek demokratik toplumda bulunması gereken temel güvencelerden uzaklaştırıyor. Bu sadece benim görüşüm değil. Son haftalarda Avrupa Konseyi İnsan Hakları Temsilcisi ve Avrupa Komisyonu Türkiye raporu çok haklı olarak bu konularda kaygılar dile getirdi."

Hapisteki gazeteci ve yazarlar

BM Raportörü, "terörle mücadele" ve "devlet yetkililerine hakaret" ile ilgili yasaların bir süredir zaten yazarları ve gazetecileri susturmak amacıyla kullanıldığını ama bu durumun Temmuz ayından itibaren çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle daha da kötü bir hale geldiğini söyledi.

Farklı hesaplama kriterlerine göre yapılan listelerde tutuklu ve hükümlü gazeteci ve medya çalışanlarının sayısının 155'e kadar vardığını kaydeden Kaye, bunun çok olağandışı bir rakam olduğuna dikkat çekti, "Bu da görüşünü yazmak ve haber yapmanın yasalara göre teröre destek olarak değerlendirildiğini ortaya koyuyor" dedi.

Bazı tutuklu gazeteci ve yazarlarla görüştürülmedi

Adalet Bakanlığı David Kaye'e cezaevindeki tutuklu gazeteci ve yazarlardan Aslı Erdoğan, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Turhan Günay ve Musa Kart ile görüşme izni vermedi.

Buna karşılık Kaye, Silivri Cezaevi'nde tutuklu Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinden Hakan Karasınır, Bülent Utku, Güray Tekin Öz, Mustafa Kemal Güngör ve Önder Celik ile Bakırköy Cezaevi'nde tutuklu edebiyatçı Necmiye Alpay ile bir araya geldi.

Türkiye'de basın özgürlüğünün zaten darbe girişimi öncesinde de krizde olduğunu söyleyen Kaye, 15 Temmuz sonrası basın özgürlüğüne yönelik baskıların dramatik bir artış gösterdiğini, istikrarı sağlama gerekçesiyle görülmedik boyutlarda adımlar atıldığını kaydetti.

Kaye, bir kanun hükmünde kararname ile kapatılan 12 televizyon ve 11 radyo istasyonundan bahsetti, darbe girişimi sonrası 3 binin üzerinde gazetecinin işsiz kaldığını, yüzlerce sarı basın kartının iptal edildiğini anlattı.

'Habere ulaşım engelleniyor'

Darbe girişimi sonrası kapatmaların "FETÖ yanlısı" olduğu öne sürülen medya ile sınırlı kalmadığını kaydeden Kaye; Özgür Gündem gazetesinin kapatılışı, Cumhuriyet gazetesine yapılan baskın ve Evrensel gazetesine yönelik tehditlerden de söz etti ve "Bunlar Olağanüstü Hal yetkilerinin, muhalif ya da eleştirel gazeteciliğe karşı kullanıldığının örnekleri" dedi.

BM raportörü bunun çok önemli bir sonucunun da özellikle Kürt medyasının ortadan kaldırılmış görünmesiyle büyük bir bilgiye, habere ulaşma eksikliği olduğunu, bunun çok kaygı verici bir şey olduğunu kaydetti.

Hükümete tavsiyeler

David Kaye, ön raporunda özetle hükümete şu çağrıları yaptı:

  • Terörle mücadele yasası ve kanun hükmünde kararnameler kapsamında tutuklanan gazeteci, yazar ve akademisyenlerin derhal serbest bırakılması,
  • OHAL süresince düşünce ve ifade özgürlüğüne getirilecek tüm kısıtlamaların durumla orantılı olması için gereken tüm önlemlerin alınması,
  • OHAL yasalarının gözden geçirilerek kararname ile işlerinden olan kişilerin, bu duruma uygun yargı ve idare mekanizmalarıyla itiraz edebilmelerinin ve yasadışı işten atma durumlarında tazminat alabilmelerinin sağlanması,
  • Basın ve diğer medya ve tabi kişilerin kamusal konularda ve kamuyu bilgilendirmek amacıyla sansüre ve baskıya uğramadan görüş belirtebilmesini güvence altına alacak her türlü önlemin -yasaların gözden geçirilmesi ve uluslararası kriterlere uygun hale getirilmesi de dahil- alınması,
  • Terörle Mücadele Kanunu'nun acil olarak gözden geçirilerek terörle mücadele önlemlerinin uluslararası sözleşmelere uygun hale getirilmesi, "terörü teşvik", "aşırı eylemler", "terörü övmek, haklı göstermek" gibi suç tanımlarının, gerekmeyen yerlerde ya da ifade özgürlüğünü engellemekte kullanılamayacak şekilde net olarak tarif edilmesi,
  • Türk Ceza Kanunu'nun kamu görevlileri ve cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen 125 ve 299. maddelerinin kaldırılması,
  • İnternet medyası, ağlar ve cep telefonlarına getirilen engeller ve medya kuruluşları hakkındaki kapatma kararlarının iptal edilmesi, bir medya kuruluşunun kapatılması yoluna ancak çok müstesna durumlarda, kanunla düzenlendiyse ve temyiz yolu açık olarak gidilebilmesi.

BBCTurkish.com, 18.11.2016


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.