Dünya

 Dünya'dan Başlıklar 

 Dünya > Dünya'dan Başlıklar > 'IŞİD tehdidi Kürtleri birleştirdi'

 'IŞİD tehdidi Kürtleri birleştirdi'

"Irak" sözcüğü Türkçe'de "uzak" ile aynı anlama geliyor. Ancak artık birçok nedenle komşu ülke Irak'ı Türkiye toplumundan "uzak" tutmak mümkün görünmüyor.


Özellikle 10 Haziran günü Musul'un Irak Şam İslam Devleti (IŞİD, yeni adıyla İslam Devleti) örgütü güçlerinin eline geçmesiyle birlikte başlayan gelişmeler, Irak'ı Türkiye kamuoyu nezdinde oldukça yakın bir ülke haline getirmiş olmakla kalmıyor, iki ülke arasındaki siyasal, hukuksal ve hatta fiziksel sınırları radikal biçimde muğlaklaştırıyor.

Öte yandan, Musul'un IŞİD tarafından ele geçirilmesinin ardından yaşananlar ise, Irak diye bir ülkenin varlığından söz etmeyi de her geçen gün zorlaştırıyor. Musul-Bağdat-Kerkük üçgeninde yer alan Sünni Arap bölgelerde IŞİD güçlerinin yayılması ve egemenlik alanları oluşturmalarının ardından Bağdat'ta ortaya çıkan hükümet krizi de henüz çözülmüş değil.
Krizle birlikte peşmerge birliklerinin başta Kerkük olmak üzere ihtilaflı bölgelere doğru yayılmasını takiben, Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KRG) bağımsızlık talebini açıkça dile getirmişti. Bunun üzerine "Kürtlerin krizi fırsata dönüştürdüğü" yorumları yapılmıştı.
Ama son haftalarda yaşanan gelişmeler bu yorumları haksız çıkardı.
Musul yakınlarında Hıristiyan ve Ezidi nüfusun yaşadığı Şengal (Sincar) bölgesinde başlayan IŞİD saldırısı, ciddi bir peşmerge direnişiyle karşılaşmaksızn, kısa sürede Mahmur'a kadar yayıldı.
IŞİD kuvvetleri artık KRG'nin başkenti Erbil'e yalnızca 40 km mesafedeydi.
Dahası, IŞİD kontrolüne geçen yerleşimlerden kaçmak zorunda kalan Hıristiyanların ve özellikle de Ezidi kitlelerin durumu, ortaya bir insanlık trajedisi çıkardı. Ardından ise, ABD'nin hava saldırılarıyla IŞİD'in Erbil'e yönelik ilerlemesinin durduğunu biliyoruz.
Bu anlatının Türkiye kamuoyu içinde çok da konuşulmayan bir boyutu var: IŞİD tehdidi karşısında, bugüne kadar ayrı hareket ettiğine tanık olduğumuz Kürt güçleri ilk kez birleşiyor.

Tarihsel arka plan: Kürtlerin 'iç savaşı'

Aniden ortaya çıkan Erbil'in düşme tehlikesi, hem KRG içindeki siyasal düşmanlıkları, hem de Irak Kürtleri ile özellikle Türkiye ve Suriye Kürtleri arasındaki tarihsel bölünmeleri aşma doğrultusunda bir eğilimi de ortaya çıkarıyıor. Bu eğilimin önemini anlamak için mevcut rekabet, düşmanlık ve bölünmeleri kısaca ele almak gerekiyor.
1991 Körfez Savaşı'nda ABD önünde yenilgiye uğrayan Irak ordusunun saldırısına uğrayan Kuzey Irak'taki Kürt özerk bölgesi, Birleşmiş Milletler tarafından korumaya alınmış, böylelikle Irak Kürdistanı'nın ayrı bir devlet olarak ortaya çıkmasının zemini fiilen oluşmuştu.
Bu gelişmeyi takiben Kürdistan bölgesi içinde başlayan iktidar mücadelesi, kısa sürede bir iç savaşa dönüştü.
Erbil merkezli KDP hareketi ile Süleymaniye merkezli KYB hareketine mensup peşmerge güçleri, yıllarca birbirlerine karşı savaştılar.
2003 ABD müdahalesi öncesinde KDP ve KYB arasında anlaşma sağlandı ve bir ortak hükümet kuruldu. Ama, iki siyasal partinin askeri güçleri bugüne kadar varlıklarını ayrı ayrı sürdürdüler ve iki tarafın egemen olduğu bölgeler, KRG hükümetinin varlığı yanında idari özerkliklerini de kısmen korumaya devam ettiler.
Başka bir deyişle, Kürdistan bölgesinde çoğulcu siyasal süreçlerin arkasında, farklı peşmerge güçleri arasındaki rekâbet de varlığını korumayı sürdürdü.
Siyasi sürecin sivilleşmesi için önemli bir adım
Son haftalarda bölgeden gelen haberler, KDP ve KYB peşmerge güçlerinin birlikte, eşgüdüm içinde davrandıklarına işaret ediyor.
Peşmerge'nin KRG'nin birleşik silahlı gücü olarak yeniden yapılanması yolunda uzun süredir harcanan çabalar, kısa bir sürede fiili karşılık bulmuş görünüyor.
Askeri birleşmenin ötesinde, böylece bölge içi siyasal süreçlerin gerçekten sivilleşmesi yolunda önemli bir adım atılmış da olabilir.
Bu durum önemli, çünkü 'siyasal rekâbetin sivilleşmesi' yalnızca Goran gibi yenilik hareketlerinin önünü daha çok açmakla kalmayıp demokratikleşme yolunda önemli bir eşiğin de aşılmış olduğu anlamına da gelebilir.
Kürtler açısından aşılması gereken bir başka bölünme, farklı coğrafi bölgelerde egemen olan siyasal akımlar arasında devam eden rekâbet ve çatışmalar tarihinden kaynaklanıyor diyebiliriz.
Burada İran'ı paranteze almalı, kısaca Türkiye ve Suriye Kürtleri arasında egemen siyasal akım olan PKK çizgisi ile Irak Kürdistanı'ndaki en önemli siyasal güç olan KDP arasındaki, yer yer çatışmaya varan rekâbete de değinmeliyiz.
Özellikle Kandil Dağı civarında 1991'den bu yana var olan askeri üslerine rağmen PKK, KRG sınırları içinde siyasal faaliyet yürütmüyor. Buna rağmen KDP ve PKK arasında özellikle 1990'lı yıllardan bu yana sürekli tırmanış gösteren bir siyasal gerilimden söz etmek mümkün.
Bu gerilim, iki hareket arasındaki ideolojik ve siyasal ayrımlar yanında, bölgesel egemenlik alanlarını karşılıklı olarak koruma kaygısından da kaynaklanıyor.

Rojava rekâbeti

KDP-PKK rekabetine, Suriye iç savaşı da sahne oldu. Özelşikle Kürtlerin Suriye'nin kuzeyinde oluşturduğu Rojava özerk bölgesinin kısa tarihinde, bu çekişme gözlemlendi.
PKK çizgisindeki bir siyasal hareket olan PYD önderliğinde oluşturulan bu bölge, sürekli olarak Özgür Suriye Ordusu, El Nusra ve yakın zamanda IŞİD gibi silahlı grupların saldırısı altında savunma savaşı veriyor.
İç savaşın başlangıcında KDP'nin gönderdiği peşmerge güçlerini PYD'nin bölgeye sokmadığı biliniyor. Daha sonra ise, çatışmaların yoğunlaştığı bir dönemde, sınırdan geçişleri engellemek amacıyla Rojava ve KRG bölgeleri arasındaki sınıra -KDP girişimiyle- hendek kazıldığına tanık olmuştuk.
Suriye ve Türkiye Kürtleri ile Irak Kürtleri arasındaki ilişkilerin de ele alınacağı bir Kürt Kongresi'nin Erbil'de toplanması için iki yıl önce bir ortak karar alınmıştı. Ancak bu karar bir türlü hayata geçirilemedi.
Bir askeri güç ve siyasal akım olarak PKK'nın son iki haftadır Kuzey Irak'taki gelişmeler içinde oynadığı rol, bu tarihsel arkaplan gözönüne alındığında, önemli bir dönüm noktası oluşturuyor olabilir.
HPG (PKK'nin askeri kanadı) ve YPG (PYD'nin askeri kanadı) gerilla birlikleri, IŞİD'in Erbil yönünde ilerlemesine ve Sincar (Şengal) bölgesinde Ezidilere yönelik IŞİD tehdidine karşı hayati öneme sahip bir mücadele veriyorlar.
HPG ve YPG güçleri, Türkiyeli Kürtlerin yoğun yaşadığı Mahmur mülteci kampını ve Mahmur kasabasını IŞİD'ten geri aldılar.
Gerilla birliklerinin, Kerkük bölgesinde de peşmerge güçlerinin savunma mevzilerinde yer aldığı bildiriliyor. Öte yandan YPG güçleri, IŞİD'in soykırım tehdidinden Şengal (Sincar) dağlarına kaçan binlerce Ezidi için Suriye Kürdistanı üzerinden Dohuk'a güvenli bir koridor oluşturdular.
Bu koşullar altında, KDP lideri ve KRG Başkanı Mesud Barzani Mahmur'a gelerek, gerilla komutanlarına açık olarak teşekkür etti.
Bu, Barzani'nin PKK ile yüz yüze ilk açık görüşmesi olarak tarihe geçti. Uluslararası basında yapılacak bir taramada, Ezidilerin YPG güçleri hakkında olumlu beyanları, bizzat peşmerge komutanlarının HPG ve YPG gerillaları hakkında takdir edici açıklamaları dikkat çekecektir.


IŞİD için 'ölümcül hata' mı?


Bu gelişmelerden herhangi bir sonuç çıkarmak için çok erken. Yine de IŞİD tehdidinin coğrafi, siyasal ve askeri anlamda Kürtler arasında oluşmuş tarihsel ayrımların aşılması yönünde önemli dinamikleri ortaya çıkardığı söylenebilir.
Irak Kürdistanı için, dış tehdit karşısında oluşan askeri birlik, ortak bir siyaset zemini oluşturabilir. Ve bu ortak siyasi zemin, demokrasinin gereği olan sivil siyasal rekabet ve çoğulculuğun önünü açma işlevi görebilir.
Coğrafi bölünmeye eşlik eden siyasal gerilimler ise, askeri zeminde oluşan dayanışmanın başka coğrafyalarda, özellikle de Rojava'da tekrarlanması suretiyle, tarihe karışabilir.
Bu durumda IŞİD, muhtemelen Müslüman Kürtlerin onları yalnız bırakacağı düşüncesiyle Ezidi Kürtlere ve Hıristiyanlara karşı Sincar bölgesinde başlattığı katliamla, muhtemelen kendisi açısından ölümcül bir hata işlemiş bulunuyor.

BBCTurkish.com, 14.08.2014

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.