Dünya

 Dünya'dan Başlıklar 

 Dünya > Dünya'dan Başlıklar > Türkiye modeli zor

Türkiye modeli zor

Türkiye bölge için model mi diye sorarsanız, ben şahsen böyle düşünmüyorum. Çünkü modellere genel anlamda inanmam, her toplumun kendine has bir karakteri var. Türkiye’de Medeni Kanun çok baskın. O nedenle bizim Türkiye modelini uygulamamız çok zor.

LÜBNAN’ın milyarder Sünni işadamlarından Necip Mikati, 2011’deki siyasi krizin ardından Hizbullah’ın da desteğiyle kurulan hükümetin başbakanlığını yürütüyor. Yaklaşık iki hafta önce Ankara’ya resmi bir ziyaret yapan Mikati ile Osmanlı dönemindeki valilik binası olan başbakanlıktaki makamında görüştük. İçsavaş döneminden sonra uzun süre Lübnan’a neredeyse bir eyalet muamelesi yapan Suriye’deki kriz, ülkenin ana gündemi. Ancak Lübnan hükümeti bu sürecin olabildiğince az hasarla atlatılması için Suriye konusunda bir tarafsızlık politikası uygulamaya çalışıyor. Mikati, kendi içlerindeki bölünmüşlükler nedeniyle Suriye konusunda takınmak zorunda kaldıkları tutumun Başbakan Erdoğan tarafından doğru anlaşıldığı görüşünde. Mikati’ye göre Türkiye, Ortadoğu’da kilit bir güç ancak diğer ülkeler için bir model olması çok zor.

ANKARA REHİNELER İÇİN ROL OYNAYABİLİR

Ankara ziyaretinizde Başbakan Erdoğan ile yaptığınız görüşmede masada hangi dosyalar vardı?
Türkiye ziyaretim çok başarılı geçti. Başbakan Erdoğan ile yaptığım görüşmede hem ikili işbirliği imkânlarını, hem de Türkiye’nin uluslararası sahada Lübnan’a olan desteğini detayları ile görüştük. Suriye’den kaçanların durumunu ve buna bağlı olarak da göçün Lübnan açısından yarattığı sorunları da ele aldık. Ülkemize sığınan Suriyeliler coğrafi, sosyal, siyasi, ekonomik yönden çok boyutlu sıkıntılar yaratıyor. Lübnan’ın karmaşık yapısı nedeniyle bu konudaki sıkıntılarımız da nevi şahsına münhasır. Bu yüzden de hem Türkiye’yi hem de uluslararası toplumu için yardıma davet ediyoruz. Başbakan Erdoğan’la görüşmemizin bir diğer önemli başlığı da Suriye’de kaçırılan Lübnan vatandaşlarıydı. Hayatlarından endişeliyiz ve Türkiye’nin onların özgür bırakılması için önemli rol oynayabileceğini düşünüyoruz.

Türkiye Lübnan vatandaşlarının Azez’de kaçırılmasından sorumlu tuttuğunuz Suriye’deki gruplara baskı yapılması yönündeki talebinizi nasıl karşıladı?
Suriye’deki durumun karmaşıklığına rağmen ilk günden itibaren Türkiye bizimle yakın işbirliği içinde oldu. Rehinelerin serbest bırakılması için ellerinden gelenin en iyisinin yapılacağı konusunda çok defa teyit aldım.

Geçen ekim ayında Beyrut’ta ülkenizin istihbaratının önemli isimlerinden Wissam El Hassan’la birlikte pek çok kişinin hayatına mal olan bombalı saldırı, Suriye’deki olayların bir uzantısı olarak yorumlandı. Bu olay gerçekten de Suriye konusunda ülkeniz içindeki çatışan görüşlerin bir tezahürü mü sizce?
Benim iyi dostum olan General Wissam El Hassan’ı hedef alan bu korkunç saldırıyı kınadık elbette. General Hassan, Lübnan’da güvenliğin sağlanması için hayati rol oynayan bir insandı. Biz bu olayın aydınlatılması için uluslararası bir araştırma talep etmek de dahil olmak üzere bir dizi adım attık. Bu suikastın Suriye’de devam eden çekişmenin bir sonucu olduğunu düşünmek mümkün ancak henüz bariz bir kanıt yok. O nedenle de araştırmanın sonuçlarını bekliyoruz.

TÜRKİYE’DEKİ MEDENİ KANUNU BİZ YAPAMAYIZ

Türkiye, Arap coğrafyasındaki değişimin modeli ya da ilham kaynağı mı?
Türkiye’de son 10 yılda yaşanan gelişim zaten yoruma gerek olmayacak kadar açık ve net ortada. Türkiye’nin askeri gücüne bakarsanız keza. Türkiye bölgedeki önemli rolünü son derece başarılı bir şekilde yerine getiriyor. Bölge için model mi diye sorarsanız, ben şahsen böyle düşünmüyorum. Çünkü modellere genel anlamda inanmam, her toplumun kendine has bir karakteri var. Türkiye’de Medeni Kanun çok baskın. O nedenle bizim Türkiye modelini uygulamamız çok zor.

Laikliği ve laik yasaları kastediyorsunuz?...
Evet aynen öyle. Bizim epey bir zamana ihtiyacımız var. Bunu doğrudan yapamayız. Türkiye’nin son 100 yılda gerçekleştirdiklerine ulaşabilmek için zaman lazım.

Söylediğiniz türde yapılar kuzeyde var

Radikal akımların ülkenizdeki etkisiyle ilgili içeride bir tartışma yürüyor. El Kaide gerçekten son dönemde tartışıldığı gibi Lübnan’da etkili mi?
El Kaide neredeyse bütün bu faaliyetlerin jenerik ismi haline geldi. Belki bu grupların El Kaide ile alakası bile yok, belki onlar sadece El Kaide sempatizanı. Ama biz Lübnan’da bu tür çok-kültürlülükten kaynaklanan durumlara alışığız ve bununla baş edebiliyoruz. Ama bizdekilerin El Kaide ve terörle ilgisi yok.

Peki Suriye–Türkiye sınırında durum nedir? El Kaide’ye yakın El Nusra cephesinin varlık gösterdiği söyleniyor. Size gelen bir istihbarat var mı?
Söylediğiniz türde yapılar Suriye’nin kuzeyinde var.

SURİYE’DE TARAFSIZIZ

Bugün Suriye’de işaretleri çok güçlü olan mezhepsel çatışmanın, geçmişte defalarca çok dinli ve çok kültürlü yapısı nedeniyle savaştan geçen Lübnan’a bulaşma riski ne kadar?
Lübnan ve Suriye arasındaki siyasi, coğrafi ve tarihi bağlar nedeniyle burada Suriye rejimini savunanlarla ayaklananlar arasında çok derin bir kutuplaşma var. Bu yüzden biz Lübnan’ı Suriye’deki krizin etkisinden korumak için kendimizi krizden ayrı tutmaya (disassociation) yönelik bir politika benimsedik ve bunu uyguluyoruz. Tabii bizim çabalarımıza rağmen Lübnan yine de Suriye’deki krizin sonuçlarından etkileniyor. 200 binden fazla Suriyeli kaçarak topraklarımıza geldi. Bu zorunlu göç nedeniyle Lübnan’da siyasi bölünme ve etnik gerilim de dahil olmak üzere önemli sorunlar yaşayabiliriz.

Suriye’de taraf tutmamak adına böyle bir politika benimsediğinizi anlıyoruz. Ama Suriye’de yaşananlarla ilgili genel bir fikriniz vardır sanırım.
Elbette Suriye’de her gün yüzlerce masum insana kasteden şiddetten dolayı çok üzgünüz. Lübnan hem siyasi hem de güvenlik boyutunda izlediği bu politika ile benzer sonuçları ve riskleri önlemeye çalışıyor. Ancak Lübnan Suriyeli mültecilere insani yardım yapma noktasında hiçbir zaman kendisini ayrı tutmadı. Suriye’deki krizin barışçıl yöntemle çözülmesini umuyoruz.

Beşar Esad’ın yeni düzenin bir parçası olarak kalması da bu tür barışçıl bir yöntemin içinde midir?
Kendimizi ayrı tutma politikası, bir diğer ülkenin iç işlerine karışmamayı gerektirir. Özellikle de iç işlerimize bölgesel ve uluslararası müdahaleden muzdarip olan biz Lübnanlıların bunu kesinlikle yapmaması gerekiyor. Sizin sorunuzun yanıtına karar verecek olan Suriye halkıdır.

Obama İsrail’in agresif tavrını engeller

ABD Başkanı Obama’dan ikinci döneminde beklentileriniz neler? Sizce Obama ilk döneminde İslam dünyasında yarattığı beklentileri karşılayabildi mi?
Umuyoruz ki Başkan Obama’nın Araplarla ilgili konulardaki perspektifi bölgede barış ve adaleti sağlama hedefi üzerine kurulu olur. Bunu sağlayacak en önemli unsur da Filistin devletinin kurulması ve Filistinlilere geri dönüş haklarının verilmesidir. Temel beklentimiz ve kaygılarımız bu konudadır. Obama yönetiminin aynı zamanda İsrail’in Lübnan ve Filistin toprakları başta olmak üzere tüm Arap ülkelerine yönelik agresif politikalarını engelleyeceğini de umut ediyoruz. Başkan Obama’nın kişisel perspektifinin ve yönetiminin benimsediği politikaların İslam dünyasına yönelik doğru bir anlayış üzerine kurulu olduğuna inanıyoruz. Bu anlayışın eylemlerde de görünür hale gelmesini bekliyoruz.

Erdoğan’ı % 100 ikna ettik

Türkiye’nin Suriye politikasını nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’nin tavrı konusunda yorum yapacak bir konumda değilim. Türk yöneticiler Türkiye’nin çıkarlarının ne olduğunu ve Suriye konusunu nasıl ele almaları gerektiğini herkesten daha iyi bilir. Ancak ben şunu söyleyebilirim; Türkiye bölgede önemli bir aktör ve kilit bir güçtür.

Bunu şunun için soruyorum, ülkenizin ve Türkiye’nin Suriye meselesine bakışlarında önemli bir zıtlık var. Siz taraf tutmama konusunda ısrarcısınız, Türkiye ise muhaliflere destek veriyor ve açıkça rejime ‘git çağrısı’ yapıyor. Bu farklı pozisyonlar ikili ilişkilerde sorun yaratmıyor mu?
Sayın Erdoğan ile yaptığım görüşmelerden anladığım, kendisi Lübnan’ın politikasına yüzde yüz ikna olmuş durumda. Çünkü Lübnan toplumunun yapısını ve bu koşullarda Suriye’deki herhangi bir tarafı tutmanın ne kadar zor olduğunu biliyor. Suriye ile ilişkilerimizin tarihi, coğrafi yakınlığımız ve toplumumuzdaki bölünmeler bizim açımızdan kendimizi ayrı tutma politikasını zorunlu kılıyor. Eğer hükümet olarak bir tarafı tutacak bir tavır alırsak bu hem kendi ülkemiz içinde daha derin bölünmelere neden olur, hem de Suriye’deki hiçbir tarafın işine yaramaz. Bütün Lübnanlılar Suriye’de rejimin arkasında dursa bile bu zaten hiçbir şeyi değiştirmez. Ya da hepsi muhaliflere destek verse yine bir şey değişmez. Taraf tutmak hiç kimsenin işine yaramayacağı gibi bizim toplumumuzda büyük bir bozulmaya neden olacaktır.

Türkiye de sizin gibi Suriyeli sığınmacıların akınına uğruyor. Bu konuda Ankara ile ortak bir tavır benimsemeniz söz konusu mu?
Hükümetimiz kendi imkânları dahilinde evlerine dönmek için bekleyen Suriyeli ailelere sonuna kadar destek olmaya kararlı. Bu, ev sahibi Lübnanlı toplulukların gerekli sosyal hizmetlere ulaşma hakkının teslimi ile yürüyor. Ancak maalesef kapasitemizde bir kilitlenme var. Acil destek ihtiyacı içindeyiz. Artan şiddete bağlı olarak yeni bir büyük göç dalgasının beklendiği bu ortamda kaynaklarımızın artırılması bir zorunluluk. Lübnan’da durum alarm veren bir aşamaya ulaştı ve kendi kendimize başa çıkamıyoruz. Olayın bizim açımızdan ne kadar karmaşık olduğunu ve uluslararası destek ihtiyacını Türk makamlarıyla görüştük. Lübnan’da içbarış ve istikrarın korunması için yapılması gerekenleri anlattık.

Sünniler ve Şiiler çatışabilir

Lübnan’daki iç dengelere atıfta bulunurken hep üstü kapalı olarak Sünni-Şii ayrımı meselesine değiniyorsunuz aslında. Son dönemde yaşananlarla birlikte bu ayrım daha geniş çaplı bir çatışmaya mı dönüşüyor?
Evet, maalesef böyle bir şeye dönüşüyor. Bu durum aslında çok daha önce, Irak’ın işgaliyle birlikte, hatta 1980’lerde Irak-İran savaşı ile birlikte başladı. Olası bir çatışmayı engellemeye çalışan akil devlet adamları var. Umuyorum ki bunda başarılı olacaklar. Biz gerçek Müslümanlar, Sünni–Şii meselesinin üzerine çıkıp, bunun daha fazla çatışma için kullanılmasına karşı çıkmalıyız.

Gelinen noktada Irak’ın bütünlüğünü korumak hâlâ mümkün olabilir mi sizce?
Iraklıların giderek kötüleşmekte olan bu durumu aşarak azami ölçüde ulusal dayanışmayı sağlamasını umuyoruz. Bu tür bir dayanışmanın giderek kristalize olması gerekiyor.
 

Hürriyet, 18.02.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.