Dünya

 Dünya'dan Başlıklar 

 Dünya > Dünya'dan Başlıklar > Esed askerî açıdan sağlam

Esed askerî açıdan sağlam

Yıllardır izlediği Suriye’den 15 gün önce dönen Fransız gazeteci Georges Malbrunot: Muhalifler, suikasta uğramadıkça Esed düşmez diyorlar...

Suriye’de 19 aydır süren ayaklanmada artık bir diplomatik çıkış umudu giderek tükeniyor. Bu durumun Suriye halkına ve çatışmaları sürdüren farklı taraflara nasıl yansıdığını eylül ayında Şam ve çevresinde dokuz gün geçiren ve 15 gün önce dönen Fransa’nın en saygın Ortadoğu muhabirlerinden Georges Malbrunot’ya sorduk. Le Figaro muhabiri Malbrunot, 2003’ten itibaren Irak’taki gelişmeleri de yakından takip etmiş, hatta 2004’te meslektaşı Christian Chesnot ile birlikte 124 gün boyunca rehin alınmıştı. Suriye’deki ayaklanmayı yakından takip eden Malbrunot, rejim ile muhalifler arasındaki güç dengesini, halkın taraflara ve dış müdahalesine bakış açısını, Alevi devlet kurulması olasılığını, Kürtlerin ve Irak’ın tutumunu Taraf ’a değerlendirdi.

 

15 gün önce Şam’daydınız. Orada edindiğiniz izlenimler nedir, dengeler nasıl görünüyor?

Çok sayıda Suriyeli yetkili, diplomat, muhalifle görüştüm... Öncelikle rejimin askerî açıdan sağlam göründüğünü söyleyebilirim. Bir önceki Şam ziyaretimde [Eylül 2011] görüştüğüm, rejimin çok kısa süre içerisinde düşeceğini söyleyen muhaliflerin bu fikirlerini değiştirdiğini gördüm. Şimdi genel anlamda daha gerçekçiler ve iktidarın önümüzdeki aylarda, eğer Beşşar Esed’e suikast düzenlenmezse düşmeyeceğini düşünüyorlar. Temmuz ayında dört üst düzey yetkiliye yönelik suikastın ardından rejim üstünlüğü ele geçirdi [18 temmuzda Şam’da Ulusal Güvenlik Binası’na yapılan saldırıdan söz ediyor. Ölen yetkililer arasında Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı Davud Raciha ile Savunma Bakanı Yardımcısı görevinde olan Esed’in eniştesi Asıf Şevket vardı]. Şimdi ordu büyük çapta hava saldırılarına başvuruyor, ölü sayısı bu yüzden çok arttı.

Ayrıca bazı mahallelerde Dürzi ve Hıristiyan azınlıklar arasında halk savunma komiteleri kuruldu. Altı aydır ordu birliklerine çok büyük sayıda Alevi asker dahil ettiler ve eğittiler, bu askerler de çoğunlukla rejime sadık.
 

Muhalif güçler arasında son durum nasıl?

Muhalif güçler de son derece kararlı. Rejimin ateşkes gibi bir niyeti yok, ancak ayaklanmayı bastırabileceklerinden kuşkuluyum. Ordu bir hafta önce Humus yakınlarındaki Kuseyr’de muhalefeti mağlubiyete uğrattı ama üç gün önce Maarat El Numan’ı kaybetti. Muhalifler ilerliyor, ordu onları mağlubiyete uğratıyor ama sonra muhalifler başka bir yeri ele geçiriyor.

Muhalif güçler arasında iki kutup var. Özellikle ülkenin kuzeyi ve Halep çevresindeki muhalif gruplar daha İslamcı eğilimli gibi geliyor bana. Bunların önemli bir bölümünü Müslüman Kardeşler oluşturuyor, aralarında Suriyeli Selefiler de var. Cihatçılar ise çoğunlukla başka ülkelerden geliyor. Bu silahlı grupların biraz farklı bir siyasi ajandası var. Esed’i devirmeyi istiyorlar tabii ama ülkeyi de İslamlaştırmak istiyorlar. Bu da muhalifler arasındaki diğer kutbu, yani ordudan firar eden askerleri rahatsız ediyor. Onlar İslamcıların kontrolü ele geçirdiği hissine kapılıyor. Hatta geçenlerde Türkiye’deki komuta merkezinde Katarlılar ve Suudlar arasında hangi dostlarına yardım edecekleri konusunda tartışma çıkmış. İşte, tabiri caizse İslamcı olmayan muhalifler kendilerini ayaklanmaların destekçileri tarafından terk edilmiş görüyor. Suudi ve Katarlıların arasında kalan Türklerin ise gördüğüm kadarıyla ne istediği tam belli değil...
 

Yani aralarında bir bütünlük yok öyle mi?

Hayır, kesinlikle yok. Türkler de dahil olmak üzere uluslararası topluluk ileride silah yardımı yapabilmek için muhaliflerden birlik olmalarını istiyor. Ancak şimdilik Hür Suriye Ordusu [HSO] çatısı altında tek bir komuta doğrultusunda birleştirme çabaları başarısız oldu. Dediğim gibi, İslamcılar kutbu ile firariler kutbu arasında kapanması zor büyük bir mesafe var, en azından Şam’da bana böyle söylediler. Keza aynı şey siyasi muhalefet için de geçerli. Suriye Ulusal Konseyi’nin yeniden yapılanması için haftaya Doha’da yapılması planlanan toplantı iptal oldu...

Suriyeliler için korkunç ve üzücü olan ise şu: Suriyeli bir general bana “Çok şanslıyız çünkü karşımızda olabilecek en akılsız muhalefet var” demişti. Maalesef ne kadar haklı olduğunu görüyoruz, çünkü bir türlü birleştirmeyi başaramıyorlar. Bu da içeride çoğu insanda endişe yaratıyor. Savaşmaktan yorulmayan iki kutup arasında sıkışıp kalan rejim karşıtı halk artık savaştan bıkmış vaziyette. Ve özellikle de Suriye’de yıkım olsun istemiyorlar.
 

Bölünmüş olmaları desteklerine yansıyor mu?

Benim gözlemlediğim kadarıyla onlar da çok sayıda suç işlemişler, özellikle de Halep’te. Çoğu Suriyeliler arasında İslamcıların etkisinin artması da endişe yaratıyor. Halkın bu kesiminde silahlı muhalefete yönelik bir şüphe duygusu başladı. Suç oranı da giderek artıyor: Bundan kastım adam kaçırmalar, işadamlarından fidye istenmesi gibi olaylar. Yani ortada kalan nüfus artık ilerlemek için yıkmanın şart olup olmadığını sorguluyor. Savaşın hemen durmasını ve belirli bir aşamada Esed’in görevden ayrılmasını öngören bir siyasi geçiş süreci için pazarlıkların başlamasını istiyorlar. İlerlemek için yıkmak mı gerek korkusu giderek yayılıyor ve bence cevap hayır. Ama sorun ne iktidarın ne silahlı muhaliflerin, ne de onları finanse edenler ya da destekleyenlerin savaşmaktan yorulmamış olması...
 

Peki, dış müdahale için bir destek mevcut mu?

Bu soruya cevap vermek zor, çünkü Suriye’de son derece tartışmalı bir konu. Kimi muhalifler, özellikle de ordudan firar edenler bunu istiyor, çünkü müdahale olmadan Esed ve ordusunu devirmeyeceklerini düşünüyor. İslami kesimlere yakın muhalifler ise NATO ya da ABD tankları üzerine çıkmış kurtarıcılar gibi görünmek istemediği için karşı. Öte yandan çok sayıda Suriyeli de dış müdahale istemiyor. Unutmayalım ki Suriye 40 yıldır Arap milliyetçiliğinin beşiği. Suriyeliler tarafından bir çözümü tercih ediyorlar. Sanırım bunu düşünenler çoğunluğu oluşturuyor.
 

Bahsettiğiniz yıkıma tanık oldunuz mu? Şam’da durum nasıl?

Şam’ın dış mahallelerinde yıkım var. Ancak Şam’da normallik, olağanlık görüntüsü hâkim. İnsanlar işe gidiyor, dükkânlar açık. Akşam restoranlar hâlâ kalabalık. Kuşatma altında bir kent değil. Geçen yıla nazaran karşılaştığım en büyük değişiklik, polis kontrol noktalarının artmasıydı. Yoksa neredeyse normal bir şehir. Buna karşın kentin dışına adım attığınızda muhaliflerin kalesi. Bununla birlikte, muhalifler arasındaki cihatçı kesim kentte giderek daha çok nokta vuruşu ve daha ölümcül saldırılar yapıyor. Genelkurmay binasına yönelik saldırı otelimin 60 metre uzağında gerçekleşti. Bu da aslında Batılılarda endişeye yol açıyor çünkü Esed rejimi düştüğüne cihatçı bir hareket olsun istemiyorlar.
 

Esed ve diğer yetkililerde panik hali var mı?

Esed ile son haftalarda karşılaşan iki kişi gördüm, gergin olmadığını söylediler. Keza konuştuğum yetkililerin de gergin oldukları hissine kapılmadım. Kendi bakış açılarına göre savaşın uzun olacağını, ancak ilerlediklerini düşünüyorlar. Generallerden biri bana “Biz olayları sizden tamamen farklı bir şekilde algılıyoruz” dedi. Kaybettikleri kentleri tekrar ele geçirmek onlar için öncelik değil. Öncelik, HSO’nun orduyla çatışmaya çalıştığı yerlerde kaybedenin halk olduğunu halka göstermek. Yani halkı tek “koruyabilenin” onlar olduğunu, HSO’nun da bunu yapamayacağını gösterme hesabı içindeler. Bu çok makyavelist, “amaca giden her yol mubahtır” tarzı bir düşünce türü tabii ki. Ama bazı yerlerde işe yarıyor, örneğin Humus ya da Duma’da HSO karşıtı gösteriler oldu. Ordunun kendilerini cezalandırmaya niyetli olduğunu gören halk bu yüzden artık herkes masaya otursun istiyor.
 

HSO’ya yönelik destek azalıyor mu?

Halep’te bu açık. Halkın çoğu onları desteklemedi çünkü çok sayıda işadamı kaçırıldı, işyerleri ateşe verildi. Çok önemli sosyal bir boyutu var: Ayaklanma adeta kentlere yönelik bir kampanyaya dönüştü. İşadamları ve tüccarlar rejim yanlısı olmasa da beklemedeler. Ve bu rejimin hareket alanını genişletiyor.
 

Esed’in Alevi devleti kurmak gibi bir B planı var deniyor. İşaretlerini gördünüz mü?

Kimse bunu açık bir şekilde söylemiyor. Bu sakladıkları bir şey ama bence hiç de hesaba katılmayacak bir durum değil. Son aylarda ordu bünyesine çok sayıda Alevi’nin dahil edilmesi de bu plana bağlanabilir. Eğer Şam’da Esed rejimi düşer, hatta suikasta uğrarsa o zaman Alevi bölgesine çekilebilirler. Bunun altyapısı zaten yıllardır hazırlanıyor, ayaklanmalardan çok önce bile böyle bir plan mevcuttu. Bakarsanız Lazkiye’de bir havaalanı var, Tartus’da Rus donanma üssü bulunuyor. Bölgede çok sayıda askerî üs de var. Hem Sünni hem Alevilerin yaşadığı bir şehir olan Lazkiye’den Sünnilerin ayrılmaya başladığı gün, bu planın işlemeye başladığının bir sinyalidir.
 

Sizce Kürtler nasıl bir strateji izliyor?

Çok ince bir oyun oynuyorlar. Bence Esed her yerde birlik konuşlandıramayacağını düşünerek Kürtlerin bölgesini bir tür sessiz anlaşmayla boşalttı. Paris’te bir Kürt yetkili bana “Türkler, bizim ne Beşşar ne HSO politikamıza çok tepkili” demişti. Bence Suriyeli Kürtlerin, tıpkı zamanında Iraklı Kürtler gibi “bekle ve gör” politikası var. Ordunun bölgeden gitmesini istiyorlar ama saldırılara katılmıyorlar. Rejim düşerse büyük ihtimalle bir özerklik görebiliriz. Rejim ayakta kalırsa ödül talep edebilirler, örneğin daha büyük yetkiler. Devrimin oyununu oynamak yerine, kendi oyunlarını oynuyorlar.
 

Irak Başbakanı Nuri Maliki Rusya’dan büyük bir savunma anlaşmasıyla döndü. Bölgede yeni bir ittifak mı oluşuyor?

Çok ilginç bir anlaşma bu çünkü 2003’ten bu yana Irak’ın ABD’nin arka bahçesi olduğu hissi vardı. Şimdi aniden Saddam Hüseyin dönemine benzer bir çizgiye geri döndüler. Suriye konusunda ise Irak’ın İran’la aynı çizgide olduğunu düşünüyorum. Genellikle İran’ın tek Arap müttefikinin Suriye olduğu söylenir, ama şu anda onların asıl müttefiki Irak. Bunu İran’ın Suriye temas gruplarına Irak’ı da dahil etme çabasında görebiliyoruz. Iraklılar Tahran-Şam arasında yolcu uçaklarının yaptığı uçuşlarda kolaylık sağlıyor. Şii yetkililer İranlıların düşüncelerini aktarıyor. Suriye’de ise çok sayıda Iraklının ülkesine geri döndüğünü gözlemledim. Kaçırılan Iraklıların sayısı da çok. Suriyeliler Iraklıları rejimin destekçisi olmakla suçluyor. Irak genel anlamda Esed’i destekliyor. Suriye’nin Iraklı muhalifler için çok önemli bir sürgün yeri olduğunu unutmayalım.
 

Maliki de uzun süre Şam’da kalmıştı yanılmıyorsam değil mi?

Kesinlikle, Maliki hep Suriye’de kaldı. Irak’ı terk ettiğinde İranlılar ona iltica teklif etmişti. Ama o İranlıların bir piyonu olmak istemediği için Şam’a gitmeyi tercih etti. Bu yüzden Iraklı yetkililerle konuştuğunda aslında Suriye’yi sevmezler, ama 15 yıl boyunca oraya sığındıkları ve diplomatik pasaport gibi onlara kolaylıklar sağlandığı için bir gönül bağı olduğunu görürsünüz.

Taraf, 14.10.2012

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.