Dünya

 Dünya'dan Başlıklar 

 Dünya > Dünya'dan Başlıklar > Hrıstiyanlar da dertli

Hrıstiyanlar da dertli
Çeşitli filmler, tasvirler sadece Müslümanları değil Hrıstiyanların da dinî duygularını zedeleyebiliyor. Hatta geçmişte tıpkı Pakistan'da olduğu gibi Avrupa'nın göbeğinde de sinemalar ateşe verilmişti.

Alman ressam Max Ernst'in “Kutsal Bakire, Çocuk İsa’yı Üç Şahidin Önünde Cezalandırıyor” isimli tablosu büyük tepki çeken sanat eserlerinden biri. 1926 tarihli tabloda Bakire Meryem, Hazreti İsa’yı dizine yüzüstü yatırıp arkasına sert bir tokat atarken görülüyordu. Resmin asıl tepki çeken yanı Hazreti İsa’nın başının üzerindeki halenin tabloda yere düşmüş olmasıydı.

İngiliz komedi grubu Monty Python’un 1976 yapımı “Brian’ın Hayatı” adlı film, gösterime girdiğinde Hrıstiyan cemaatinde büyük feryat koparmıştı. ABD ve İngiltere’de çeşitli gruplar “Hrıstiyanlığa saldırı” yapıldığı gerekçesiyle yollara barikatlar kurmuş, Norveç’te filmin gösterilmesi yasaklanmıştı.

 

1988 yılında ünlü Amerikan yönetmen Martin Scorcese “Günaha Son Çağrı” adlı bir film çekmiş, filmde Hazreti İsa mutsuz, cinsel ihtiyaçları ve zaafları olan bir insan olarak tasvir edilmişti. Filmi protesto etmek için Venedik’te bir gün boyunca kilise çanları hiç susmadan çalmıştı. Avrupa öfkeli protesto gösterilerine sahne olurken Fransa’da filmi gösteren bir sinema salonu ateşe verildi. Almanya'da ise Kilise filmin yasaklanması için imza kampanyası başlattı.

"Sanat tabularla oynar"

Buna benzer daha sayısız örnek var. Bugüne kadar birçok sanatçı, film yapımcısı ve müzisyen milyonlarca dindarı kışkırtan eserlere imza attı. Almanya Protestan Kilisesi Kültür Görevlisi Petra Bahr şunları belirtiyor: “Sanat tabularla, algılama biçimleriyle oynayarak dünyanın yeni bir tasvirini ortaya koymaya çalışır. Tam da bu noktada dinin tahrik olması çok kolaydır. Zira sanatçılar muhafazakâr dindarların çevresini kuşattığı kutsalları yerle bir etmeye çalışırlar.”

Eleştiride bulunmanın, hoş olmayan gerçeklere dikkat çekmenin Almanya'da tartışma konusu edildiğine pek sık rastlanmıyor. Zira burada ifade özgürlüğü vardır, sansüre mahal verilmez. Sanat söz konusu olduğunda dine hakaretin sözü edilmez. Ancak son olarak yazar Martin Mosebach haziran ayında yayımlanan “Sanat ve Din – Yasaklamanın Kıymeti Hakkında” adlı makalesiyle bir tartışma kopardı. Mosebach yazısında dine hakaretin çok daha sert bir biçimde cezalandırılmasını hatta sansüre başvurulmasını savundu. Mosebach Alman Ceza Hukuku’nun 166. maddesinde dine hakaret edenler hakkında üç yıl hapis öngörülmesini ise yetersiz bulduğunu ifade etti.

"Gazetecilik etkilenmemeli"

 

Almanya Protestan Kilisesi Kültür Görevlisi Petra Bahr ise bu görüşe şöyle karşı çıkıyor: “Batı Avrupa’da bir dizi kanlı çatışmanın ardından öğrendiğimiz şudur: Bizi öfkeden deliye döndürse ya da tahrik etse de başkasının düşüncesine tahammül etmek zorundayız. Batı Kültürü denen şey budur, Avrupa’yı Avrupa yapan budur.”

Alman Gazeteciler Birliği (DJV) Genel Başkanı Michael Konken de benzer bir yorumda bulunuyor. Michael Konken, haber ya da yorum gibi diğer gazetecilik tarzlarının yetersiz kaldığı durumlarda bazı konuları kamuoyuna taşımak açısından hicvin önemli bir araç olduğuna dikkat çekiyor: "Yaşanan olayların gazetecilik faaliyetine ve buna bağlı olarak basın ve ifade özgürlüğüne engel olmasına izin verilmemeli. Bunlar bize gösterilen, algılamamız ve dikkate almamız gereken sınırlardır ancak bunlar bizim çalışmalarımızı engellememeli ve etkilememeli."

dw.de, 24.09.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.