Dünya

 Dünya'dan Başlıklar 

 Dünya > Dünya'dan Başlıklar > Geleceği belirleyecek iki unsur: Nüfus ve tüketim

Geleceği belirleyecek iki unsur: Nüfus ve tüketim
Richard Black
BBC Çevre Muhabiri

İngiltere'de yayımlanan bir raporda, toplumların sürdürülebilir bir yolda ilerleyebilmesi için, varlıklı ülkelerdeki aşırı tüketimciliğe ve hızlı nüfus artışına çözüm bulunması gerektiği kaydedildi.

Royal Society of London bünyesinde bir araya getirilen uzmanlar grubu, yaklaşık iki yıl boyunca derledikleri veriler üzerinde bir rapor hazırladı.

İngiliz hükümetine bilimsel danışmanlık yapan kurumun raporunda, dünyadaki tüm kadınlara aile planlama yöntemlerini kullanma olanağı sağlanması, sağlıklı ekonominin göstergesi olarak gayrısafi yurt içi hasıla verilerinin ötesine gidilmesi ve yiyecek savurganlığının önlenmesi önerileri yer alıyor.

Rapor, Haziran ayındaki Rio+20 zirvesi için yapılan hazırlıklara da ışık tutacak.

Raporun başkanı Sir John Sulston, "İnsanlık ve gezegenenimiz bağlamında, insanın sağlığı ve refahı ile doğal çevre açısından köklü değişikliklerin olduğu, son derece kritik bir dönem geçiriyoruz. Yaşanacaklar, insanlık dışındaki başka unsurların yaratacağı sonuçlar olmayacak; tamamen insanın kendisine bağlı olacak." dedi.

Sir John Sulston, Genom Projesinin İngiltere ayağına liderlik ettiği sırada ün kazanmış bir bilim adamı. 2002 yılında Nobel Tıp Ödülü'nü paylaşan Sir John, Manchester Üniversitesi'nde Bilim Etiği ve Buluşlar Enstitüsü'nün başkanlığını yapıyor.

Nüfus yine masada
Dünya nüfusu eskiden çevreyle ilgili tartışmaların başlıca unsurlarından biri olmakla birlikte, son yıllarda gündemin gerilerinde kalmıştı.

Bunun bir nedeni Dünya'nın, tahmin edilenden daha fazla insanı barındırabildiğinin anlaşılması, diğer bir nedeni de, gelişmekte olan ülkelerin, nüfusun, Batı'daki aşırı tüketimciliğin gizlenmesi için bir paravana olarak kullanıldığını düşünmeleriydi.

Ama şimdi nüfus sorunu, yeniden gündemde. Araştırmalar en yoksul ülkelerdeki kadınların aile planlama yöntemlerinden yararlanmak istediklerini; bunun diğer insanların da yararına olduğunu ortaya koyuyor.

Birleşmiş Milletler'in "orta erimli" tahminleri, halen 7 milyar olan dünya nüfusunun bu yüzyılın sonu gelmeden 10 milyonu geçeceği ve daha sonra düşmeye başlayacağı yönünde.

Markezi Nairobi'de bulunan Afrika Kalkınma Siyaseti Enstitüsü genel müdürü Eliya Zulu, "Dünya nüfusuna eklenmesini beklediğimiz 3 milyar insanın büyük bölümü en az gelişmiş olan ülkelerde doğacak. Tek başına Afrika'nın nüfusu 2 milyar artacak." diyor ve ekliyor:

"Bu ülkelerde aile planlaması konusuna yatırım yapmamız, kadınlara güç kazandırmamız, çocuk ve anne sağlığını geliştirmemiz ve en yoksul durumdaki ülkelerin eğitime daha fazla kaynak ayırabilmesine olanak yaratmamız gerekiyor."

Royal Society of London raporunda, gelişmiş ülkelerin yılda 6 milyar dolara mal olduğu tahmin edilen aile planlamasına, evrensel düzeyde erişimin sağlanmasını desteklemeleri öneriliyor.

En az gelişmiş olan ülkelerdeki doğurganlık düzeyinin dünyanın diğer bölgeleriyle aynı noktaya getirilmemesi halinde, 2100 yılında dünya nüfusunun 22 milyara ulaşacağı, bu nüfusun 17 milyarını Afrikalıların oluşturacağı belirtiliyor.

Gezegenin sınırları

Royal Society of London raporunda, insanlığın gezegen üzerindeki "güvenli" sınırları çoktan aşmış olduğu, bunun da gelecekte ciddi tahribat yaratması tehlikesi bulunduğu belirtiliyor.

Kurum, aile planlaması ve evrensel düzeyde eğitimin önemini vurgulamanın yanı sıra, dünyadaki en yoksul durumda bulunan 1,3 milyar insanın bu durumdan kurtarılmasına öncelik verilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

İngiliz uzmanlar, bu insanların daha fazla yiyecek, su ve diğer kaynakları kullanması gerekiyorsa, bunun sağlanması gerektiğini belirtiyor; ama aynı zamanda en varlıklı durumdaki toplulukların da tüketimlerini kısmaları gerektiğini vurguluyor.

Raporda, gelişmiş ülkelerde halkın refah düzeyi etkilenmeden dünya üzerinde yaratılan olumsuz izlerin azaltılabilmesi için, yiyecek savurganlığının ortadan kaldırılması, fosil yakıtları kullanımının düşürülmesi ve ürüne dayalı ekonomilerin, hizmeti esas alan ekonomilere dönüştürülmesi öneriliyor.

Sir John Sulston, "Gelişmiş ülkelerde yaşayan bir çocuk, gelişmekte olan ülkelerdeki çocuklardan 30-50 kat daha fazla su tüketiyor, enerji kullanımının ölçütü olarak kabul edilen karbon dioksiti 50 kat fazla üretiyor. Dünyanın, şu andaki ve ilerde daha da artacak eşitsizlikle yoluna devam etmesi düşünülemez." dedi.

Gelişmekte olan ve orta gelirli ülkelerin bazılarında, obezite gibi, Batı'da görülen aşırı tüketimciliğin sonucu olgular yaşanmaya başladı.

Royal Society of London, ekonominin sağlıklı olmasına hemen hemen tek gösterge olarak sadece gayrısafi yurt içi hasıla verilerinin kullanılmasına son verilmesi gerektiğini vurguluyor ve "doğal sermaye"ye, bir diğer deyişle doğanın parasız olarak sağladığı olanaklara değer veren diğer ölçütlerin de kullanılması gerektiğini kaydediyor.

Essex Üniversitesi Çevre ve Toplum Profesörü Jules Pretty, "GSYH'nin ötesine geçmeliyiz. Bunu kendiliğimizden yapabiliriz yoksa ilerde, sonu gelecek olan gezegenin mecbur kılması yüzünden yapmak zorunda kalacağız. Çevre, bir ölçüde ekonomidir. Ekonomileri, insanların yaşamlarını geliştirecek şekilde ve doğal sermayeye zarar vermeden, hatta zenginleştirerek yönetmek mümkün." dedi.

Haziran ayında yapılacak Rio+20 zirvesinde, gelişmekte olan ülkelerde sağlık ve eğitim eksikliklerinin azaltılması için belirlenmiş olan "Binyıl Kalkınma Hedefleri"ni izlemek üzere, bir dizi "sürdürülebilir kalkınma hedefi" saptanması bekleniyor.

"Sürdürülebilir kalkınma hedefleri"nin varlıklı ülkeleri tüketimlerini kısmaya yöneltip yöneltmeyeceği henüz belirsiz. Rio zirvesine katılacak hükümet temsilcilerinin, GSYH'den başka ekonomik göstergeler geliştirilmesi ve kullanılması üzerinde anlaşmaya varmaları da olası.

BBCTurkish.com, 26.04.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.