Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Mahmur, KDP baskısından AKP'yi sorumlu tutuyor

Mahmur, KDP baskısından AKP'yi sorumlu tutuyor
140 bin seçmenin olduğu söylenen Erbil’de sandık kurulmasını isteyen Türkiyelilerden konsolosluk önce “501 imza toplanmasını” istemiş. Çok daha fazla imza toplanmış. Konsolosluk bu kez ‘Savaş var sandığı koruyamayız’ diyerek sandık kurdurmamış. AKP kendi seçmenini uçaklarla, HDP ise otobüslerle taşımaya çalışmış.

Sokaklarında kurşunlar uçuşuyor, köyleri bombalanıyordu...

El konmuştu kimliklerine. Kendi ülkelerinin sınırları içersinde, yurttaşı oldukları devlet onlara “gıda ambargosu” uyguluyordu.

Ya korucu olacaklardı ya da metropollerin varoşlarında sığınmacı.

Devletin rütbeli efendileri üçüncü bir yol da önermişti onlara; “Çok meraklıysanız Kürt olmaya, gidin Irak’taki Kürtlerin yanına.” Onlar da bu yolu seçip göçmüşlerdi “sınır ötesi”ne. İşte bu yüzden “T.C.’nin kayıtlarına” akıbeti meçhul insanlar gibi geçmişlerdi:

İşte o insanlardan 12 bininin 22 yıldır “belki bir gün barış gelirse geri döneriz” umuduyla yaşadığı Mahmur kampındayız.

‘Güvenlik nedeniyle Irak’a sığınan köylüler’

Erbil’in 55 kilometre uzağındaki Mahmur kampının sakinleri en son 2014 Ağustos’unda Türkiye’nin gündemine girdi. IŞİD tehdidi nedeniyle kampı boşalttıklarında bu ülkenin yurttaşları olduğu hatırlandı ve cılız da olsa “geri dönecekler mi” sorusu gündeme geldi. Dönmediler.

Türkiye’den izlediğimiz kadarıyla PKK güçlerinin yardımıyla kampı IŞİD’in elinden geri aldılar. Uzaktan hikâyeleri bu kadardı. Türkiye’nin gündeminde daha fazla kalmalarını gerektirecek bir gelişme yoktu.

Sanki küçük bir kasaba

Kandil’den sonra ziyaret ettiğimiz kampa bu duygularla girdik. Adı kamp ama kendisi küçük bir kasaba görüntüsünde.

“Elbette evler yaptık, okullar açtık ama ne yaparsak yapalım burası bizim vatanımız değil” diyor henüz dört aylıkken terk ettiği Türkiye’yi bir daha hiç görmeyen genç.

Kampın Dış İlişkiler Sorumlusu Ramazan Bozan’la geziyoruz Mahmur’u. Bozan bir yandan kampta yaptıklarını anlatıyor bir yandan IŞİD ve Barzani ile yaşadıklarını.

Bizleri korumadılar

“AKP’nin şiddet paralelindeki tek dostu KDP bize baskı uyguluyor. En açık DAİŞ saldırısı sırasında yaşadık. Musul düştükten sonra sıra bizdeydi. DAİŞ 24 kilometre ötemizdeydi. KDP’ye, Peşmerge bakanlığına gittik. Bize silah verin dedik. Peşmerge sizi koruyacak dediler.

Mahmur çevresinde ağır silahlarıyla birlikte 6 bin peşmerge vardı. Ama DAİŞ gelmeden beş gün önce silahlarını bile bırakıp kaçtılar.”

Kampın aşağısındaki Mahmur kenti de boşaltılmıştı. Kampta yaşayan 12 bin Türkiyeli yalnız bırakılmıştı. Mülteci statüsünde oldukları için silahlanamıyorlardı, “Sanki KDP, DAİŞ ile işbirliği yapıyordu. DAİŞ’e karşı cephe açılmasını engelledi. Biz de parası olanlara silah alın dedik ama silah fiyatları 3-4 kat artmıştı” diyor Bozan. Yapacakları tek şey kalmıştı. PKK’den yardım istediler.

KDP buna da karşı çıkmış. 10 kişilik keşif ekibini bile gizlice kampa sokmuşlar. Bir yandan kampı boşaltmak için hazırlıklar başlamış. 5 Ağustos’ta DAİŞ kapıya dayandığı gece, Demokratik Bölgeler Partisi’nin gönderdiği araçlarla 12 bin kişiyi 2.5 saatte tahliye etmişler. “Herkes Erbil’e gitti. KDP de BM de sahip çıkmadı. İnsanlar okul ve camilere sığındı. Bizim gidecek yerimiz yoktu, onun için kampı geri almalıydık. İki gün sonra savaşabilecek durumdaki erkekler DAİŞ’e karşı savaşmak için geri döndük. 300 gerilla Mahmur’a geldi, YNK anti terör taburu da zırhlı araçlarıyla yardıma geldi. 250 IŞİD militanı birkaç saat içinde püskürtüldü.”

Baskılar arttı

Halk kampa geri gelmişti. Ama tehlike bitmemişti. Halk “gerillaya gitmeyin” dedi. “KDP ise Türkiye ile ilişkilerinden dolayı bize dedi ki DAİŞ kırıldı. ABD, Fransa destek veriyor, gerillanın işi bitti artık. Kamptan çıksın. Biz de ‘Diğer taraftaki PKK’yi bilmeyiz ama gerilla buradan giderse biz de Hewler’e (Erbil) gideriz dedik.”

Sonuçta gerilla kamptan çıktı ama olası bir saldırıya karşı Mahmur’un doğu tarafındaki dağa konuşlandı. Ondan bile rahatsızlar. Oysa DAİŞ hâlâ 20 kilometre ötemizde. Gerilla gittiği anda saldıracak. Gerillanın Kürdistan topraklarını DAİŞ’ten temizleyelim teklifini de geri çevirdiler.”

KDP’nin BM’ye de baskı yaptığını söylüyor Bozan, “Biz mülteciyiz silahlanamayız. KDP bizim silahlandığımızı söyleyerek BM’ye şikâyet ediyor” diyor. Kampa giriş çıkışlardaki kimlik kontrolünde de baskı artırılmış. Oturum izinleri bir yıldır dolmuş olmasına rağmen hâlâ yenilenmiyor. Kampın su sorunu da çözülmüyor. BM kaynak ayırmasına rağmen yerel hükümet su şebekesini döşetmiyor. Sağlık sorunları çözülmüyor. Kampa uzun süre ‘bölge riskli kimse gelmek istemiyor’ denilerek doktor gönderilmemiş. “Bizim çocuklarımızdan biri doktordu. Güç bela onun tayinini buraya aldırabildik.”

Kamptaki iddialardan birisi de askeri yetkililerin IŞİD’le ticaret yaptığı. IŞİD’e silah, erzak, tüp ve araba satıldığı ileri sürülüyor.

Erbil'de sandık kurmaya korktular

Kürtçe, Türkçe konuşan insanları, dükkân tabelaları ve her yerde açık olan Türkiye televizyonları kanallarıyla herhangi bir Güneydoğu kenti görünümündeki Erbil’in gündemi de 7 Haziran seçimleri. Bizden önce onlar soruyor: “Nasıl görüyorsunuz, seçimlerde ne olur? HDP barajı geçer mi?”

Çünkü gelecek hayallerini seçim sonuçları şekillendirecek. KCK davaları nedeniyle kaçanlar “adaletli bir düzen” sağlanırsa geri dönme şansı yakalayacak, baskıya, işkenceye uğramadan evine köyüne dönecek. Yıllardır yüzünü görmediği için kendisini unuttuğu çocuğuna sarılabilecek.

Barzani yönetiminden yaptığı işin parasını alamayan işinsanı Türkiye’de yatırım yapma şansını yakalayabilecek. Sadece Kürt’ü değil Ermenisi de kimliğini saklamak zorunda kalmayacak.

Konsolosluk: 501 imza getirin sandık kuralım

Onun için de en çok Erbil’deki seçmenin sandığa gidememesine üzülüyorlar. 140 bin Türkiyeli seçmenin yaşadığı Erbil’de sandık kurulmamış. Konsolosluk önce “501 imza getirin sandık kuralım” demiş. Çok daha fazlasını bulmuşlar. Bu kez “Burası savaş bölgesi sandığı koruyamayız” yanıtını alınca gerçek niyeti anlamışlar: “Oyların çoğu HDP’ye gidecekti, korktular.”

Habur sınır kapısına da sandık kurulmamıştı. Peki ne yaptınız, diyoruz. Demokratik Bölgeler Partisi ile gönüllü işinsanları bir seferberlik başlatmış. Oylarını kullanabilsinler diye insanları otobüslerle Türkiye’ye göndermişler. Güçleri 17 bin kişiye yetmiş.

AKP ise kendi seçmenini uçaklarla taşımış Türkiye’ye. Bunu duyan kimi “uyanık”lar gelip DBP ile pazarlık bile yapmış: “AKP uçakla gönderiyor. Siz de beni uçakla gönderin HDP’ye oy vereyim” diyen de çıkmış.

Gülen Cemaati de Erbil’de etkin. Yaklaşık 10 okulu olduğu söyleniyor. Onlar da seçmenlerini rahatça göndermiş Türkiye’ye. Kime oy verecekleri konusunda görüşler ise farklı. Ama birleşilen tek nokta: AKP’ye oy yok.

Cumhuriyet, 03.06.2015

Demirtaş ölümü bile göze aldı
Bayık, HDP’nin barajı aşması halinde hem AKP’nin parçalanacağını hem de IŞİD’in zayıflayacağını söylüyor.

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, 7 Haziran sonrası Türkiye’yi koalisyon hükümetinin beklediğini söylüyor. “Demokrasi mücadelesi veren hiçbir güç AKP ile koalisyon yapamaz” diyen Bayık’a göre “Ortaya çıkacak tabloya göre bir koalisyon kurulacaksa demokrasi güçleri arasında olmalı”. Bayık, HDP’nin barajı aşması halinde AKP’nin parçalanacağını da savunuyor.

Seçim sonrası için çeşitli alternatifler var. AKP tek başına hükümeti kurabilir. Ya da HDP parlamentoya girebilir ve bir koalisyon olabilir. Bu senaryolarda sizin tutumunuz ne olur? AKP tek başına hükümet kurarsa ne yaparsınız?

AKP’nin tek başına iktidar olması çok zor. Öyle görünüyorki Türkiye’de koalisyonlar olabilir. Bu ihtimal daha çok güç kazanıyor. Ama koalisyon AKP ile olamaz. Çünkü AKP demokratik bir güç değil, demokrasiyi hedeflemiyor. Sorunları demokrasiyle çözmeyi esas almıyor. Tam tersine otoriter bir anlayışı var ve giderek bunu daha çok derinleştiriyor. Bu aslında oldukça tehlikelidir. Demokrasi mücadelesi veren hiçbir güç AKP ile koalisyon yapamaz. Eğer AKP ile koalisyon yapmaya kalkarlarsa o zaman bu güçlerin demokrasi mücadelesi vermedikleri, toplumu aldattıkları ortaya çıkar. Sırf seçimi kazanmak için demokratik söylemi geliştirdikleri ortaya çıkar ki bu hem demokratik güçler açısından hem toplum açısından tehlikelidir. AKP’nin aldatma politikaları kadar tehlikelidir.

Çatlamalar olabilir

-AKP başkanlık sistemini getirmek istediğini söylüyor?

Türkiye’de demokratik devrimini gerçekleştirmemiştir. Ortadoğu’da hiçbir ülkede demokratik devrim gerçekleşmemiştir. Demokratik devrimin gerçekleşmediği bir ülkede başkanlık sisteminin propagandasının yapılması kesinlikle otoriter bir yönetimi hedefler.

-AKP dışında bir koalisyon olursa ne olur?

Bu olabilir. Bu seçimlerden sonra ortaya çıkacak durumlara bağlıdır.

-En iyi nasıl tarif edebilirsiniz seçim sonrası ihtimalleri?

İhtimallere dayalı tahmin doğru olmaz bence. Ortaya çıkacak tabloya göre bir koalisyon kurulacaksa demokrasi güçleri arasında olabilir. Demokrasiyi hedefleyen, Türkiye’yi demokratikleştirmek isteyen, Kürt sorunundan Alevi sorunundan diğer halkların, dinlerin ve mezheplerin sorunlarını demokratik yöntemlerle çözmeyi esas alan güçlerle ancak bir koalisyon olabilir. Başka türlü bir koalisyon Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara kesinlikle bir çözüm olamaz. Hatta sorunları arttırır.

-Seçim sonrası AKP’de bölünme bekliyor musunuz?

Çatlamalar ortaya çıkabilir çünkü ciddi sorunlar yaşanıyor. Erdoğan müdahalelerle bunu önledi ama seçim sonrasında eğer demokrasi güçleri parlamentoya girerse kesinlikle AKP’de çatlamalar meydana gelebilir. Türkiye toplumu AKP belasından böyle kurtulabilir. Bu çok güçlü bir ihtimaldir. Demokrasi güçleri parlamentoya giremezse bu tamamen Erdoğan’a ve AKP’ye yarayacaktır. Erdoğan büyük bir savaşı geliştirecektir. Bütün demokrasi güçlerini ezmeyi hedefleyecektir ki bu çok büyük bir tehlikeye yol açar. Onun için demokrasi güçlerinin gerçekten savaş istemiyorlarsa, barış istiyorlarsa, Türkiye’nin bir felakete sürüklenmesini istemiyorlarsa mutlaka ve mutlaka bu seçimlerde parlamentoya girmeleri için olağanüstü çaba göstermeleri gerekmektedir.

-Müzakerelerin yeniden başlamasına ilişkin umudunuz var mı? Nasıl bir tablo yaratılırsa daha fazla umutlu olursunuz?

Biz daha ortaya çıkarken bile umudun kırıntıları bile yokken umutla işe başladık. Çünkü umut olmadan hiçbir mücadeleyi yürütemezsiniz. Elbette sadece umutla da bir sonuç alınamaz. Onu besleyecek adımların atılması gerekiyor. Biz umutla yola çıktık ama onu besleyecek adımları da attık. Eninde sonunda bu iş müzakereyle çözülecektir. Biz elbette sadece hükümetleri, devletleri esas almıyoruz. Bizim için toplum ve topluluklar en az hükümetler kadar değerlidir. Eğer müzakereye toplulukları, halkları çekemezseniz devletle hükümetle sorunları çözemezseniz. Hele hele bu Türkiye olunca hiç çözemezseniz.

Biz Türkiye toplumunu çözüme ortak etmek istiyoruz. Bizim bütün çabamız budur. Eğer bu gerçekleşirse hiç bir hükümet bunun karşısında duramaz.

Demirtaş ölümü göze aldı

- HDP ile birlikte Demirtaş’ın da yıldızı parladı. Popstar gibi karşılanıyor. Kadınların, gençlerin ilgisi büyük. Nasıl görüyorsunuz Demirtaş’ı ve bu ilgiyi?

Eğer bir ilgi gelişiyorsa herhalde boşuna değil. Demek ki çabalarıyla bunu yaratabiliyor. Biz olumlu görüyoruz. Türkiye’deki halkların buna ihtiyacı var. Selahattin Demirtaş ölümü göze alarak gerçekleri ortaya koymaya çalışıyor, sorunları ortaya koymaya çalışıyor. Bunun çözümüne talip olduğunu ortaya koyuyor. Bu toplumda yankı buluyor, inandırıcı oluyor, onun için ilgi gelişiyor. Nedeni budur.

HDP barajı geçerseIşid geriler

Diyelim ki AKP’nin daha doğrusu Erdoğan’ın istediği oldu yeniden çatışma başladı bu IŞİD’i nasıl etkiler?

Türkiye Ortadoğu’ya IŞİD’le yansıyor. IŞİD’in arkasındaki en önemli güçlerden biri Türkiye’de AKP yönetimidir, bunu dünya biliyor. Biz bu seçimlerle Türkiye’nin Ortadoğu’ya demokratik biçimde yansımasının mücadelesini veriyoruz. Türkiye’nin halklarının bunu bilmesi gerekiyor. Eğer demokrasi güçleri HDP çatısı altında parlamentoya girerse Türkiye’de yeni bir demokratikleşme süreci gelişecektir. Bu AKP’nin parçalanmasına ve etkisizleştirmesine yol açacaktır. Türkiye Ortadoğu’ya demokratik tarzda yansıyacaktır.

Bu IŞİD çeteciliğinin vahşetinin de zayıflamasına yol açacaktır. Eğer Türkiye’deki halklar kültürler ve dinler gerçekten IŞİD belasından kurtulmak istiyorlarsa bunun yolu bu AKP yönetiminden kurtulmaktan geçiyor. Bunun için de HDP şemsiyesi altında seçimlere giren bu güçlerin mutlaka ve mutlaka parlamentoya girmeleri gerekiyor.

HDP ilk kez AKP’yi zorluyor

AKP ile masaya oturduğunuz için çok eleştirildiniz.

Dünya’nın bir çok ülkelerinde otoriter ve faşist yönetimlerle demokrasi güçleri masaya oturuyor sorunları çözüyor. Zaten bir ülkede demokratik yönetim olsa ya da sosyalist bir yönetim olsa zaten ne çatışma olur ne sorun olur. Sorunlar barış içinde çözülür. Türkiye’de mesela bir çok çevre bizi eleştiriyor hatta suçluyor da ‘neden AKP ile görüşüyorlar’, işte ‘AKP ile anlaşıyorlar. Bakmayın AKP ile söz düellolarına esasında gizli anlaşmaları var’ diyorlar. Bu gerçeği yansıtmadığı gibi bir hakarettir de. Türkiye’de hükümet AKP’dir. Elbette görüşüyoruz. Bu anlaştığımız anlamına gelmiyor, gelmez de. Yarın AKP iktidardan düştü diyelim herhangi bir parti iktidara geldi yine onunla görüşeceğiz. AKP’ye karşı bizim tutumuz çok nettir, bugün değil yıllar öncesinden AKP ile biz büyük mücadele yürütüyoruz. Eğer bugün Erdoğan ve AKP gerçeği toplumda eğer birazcık anlaşılıyorsa bu bizim yürüttüğümüz mücadelenin sonucudur. Bunun çok iyi görülmesi gerekir.

-HDP’yi nasıl görüyorsunuz? Seçim çalışmalarını, bildirgesini hatta aday profilini?

HDP çatısı altında bir çok örgüt, güç ve çevre seçimlere giriyor. Dinler var, halklar ve kültürler var, değişik ideolojilere sahip örgütler var. Bu olumlu bir gelişmedir. Yeni Türkiye bu temelde yapılandırılmalıdır. Tıkanan siyaset böyle aşılabilir. Türkiye’de ulus devlet onun inkârcı imhacı politikası oldukça güçlüdür. Fakat artık bu politikaların imha durumu söz konusu. Gelinen nokta budur. Bu tıkanma ancak demokratik ulusal aşılabilir. HDP bünyesinde yaşanan budur. Eğer HDP barajı aşarsa demokratik ulusun daha da gelişme şansı olacak. Bu Kürt sorununu demokratik yollarla çözüme götürebilir. İlk kez Erdoğan zorlanıyor, gerçek bir muhalefetle karşı karşıya geliyor. İlk kez HDP muhalefeti hem Erdoğan’ı hem AKP’yi zorluyor. Onun için bir taraftan Erdoğan bir taraftan Davutoğlu mitingler yaparak durumu kurtarmaya çalışıyor. Ama bu tarz onları daha çok zayıflatıp daha çok çıkmaza sokacak. Sonları ne olur bilemem, kestiremiyorum.

‘Çocuklar için barış gelmeli artık’

Kandil’de herkesin ağzından dökülen cümle bu...

“15 yıl kaldım içeride. Artık dönüp bir gün bile geçirmem” diyor yanımda oturan genç adam. Karanlıkta yüzünü iyi seçemiyorum. Yaşını soramıyorum. Adını söylemişti ama zaten kod adıydı. Onun da bir önemi yok. Burada herkes ‘Heval’. Kendimce bir hesap yapmaya çalışıyorum. 40’larında var ya da yok diye tahmin ediyorum. O kadar yolu gelmişken bir gece geçirmeden dönmek olmaz deyip konaklamak için getirildiğimiz ‘kurum’dayız. Akşamın alacakaranlığında düşmemeye çalışarak yürüyüşümüzü görmedikleri için mutluyuz. Onların düz yolda ilerler gibi gittiği parkur bizim için o kadar kolay değil. Bir metre yakınına gelene kadar belli bile olmayan ‘kurum’da beş altı PKK’liyle sohbet halindeyiz. Sayımız ziyarete gelen kadınlı erkekli gruplarla bazen artıyor bazen azalıyor. Karşılama sıcak ama sohbet belli etmemeye çalışılan temkinli bir mesafede başlıyor.

Konuştukça anlıyoruz ki çoğunun bir KCK davası hikayesi var. Kimi 15 yıl yatmış, kimi 7, kimi 4, kimi 1… Üstüne KCK davalarından verilen hapis cezaları Yargıtay’da onanınca Kandil’in yolunu tutmuşlar.

“Bu ne ki diyor” genç bir PKK’li, “Bizce şu anda hani Rojava’yı, Şengal’i, Mahmur’u da düşünürseniz, PKK’ye katılım bu süreçte çok arttı. Askeri kampı görseniz o kadar çok genç var ki. Bir de buraya çok sayıda çocuk geliyor. Hepsi gözaltına alınıp dövülmüş, tutuklanmış. Çocukların kimi tecavüze uğramış. Doğal olarak kızgınlar. Biz kendimizden vazgeçtik ama bu çocuklar için barış gelmeli artık.”Görünen o ki, AKP’nin “yalancı çözüm”ü, Türkiye’den, hatta Avrupa’dan PKK’ye katılımı rekor düzeye ulaştırmış.Devlet kendi eliyle PKK’ye eleman yetiştiriyor yorumuna kimsenin itirazı yok. Tıpkı ertesi gün Erbil’de tanıştığımız KCK davasından aldığı hapis cezası nedeniyle kaçan onlarca Türkiyeli gibi. Onlardan birinin söylediği “Kamuoyu Balyoz ve Ergenekon davalarını gördü sadece bizi görmedi” sözü ise beynimize kazılacak.

Dağlar, taşlar, ağaçlar arasındaki sohbetimizin ana ekseni barış ve seçim. “Seçim önemli bir gündem maddesi ama tek ve en önemli gündemimiz değil” diyor birisi: “Savaştan korkmuyoruz ama biz barış istiyoruz. Bu kadar yıl çekilen acı, ödenen bedellerin anlaşılmasını istiyoruz. Bizim mücadelemiz devletin yok saydığı Kürt kimliğinin tanınması. Anadilde eğitime izin verilmesi, demokratik cumhuriyet ve demokratik özerkliktir. Yani insanca yaşam.”

Bir köşede oturan yaşı hayli ilerlemiş kadının burada ne işi var diyoruz, derken onun da hikayesini öğreniyoruz. Bir çocuğu yargısız infazda öldürülmüş, diğer çocuğu ‘gerilla’da ölmüş, üçüncü çocuğu 10 yıl hapisten sonra Kandil’e gelmiş. Kendisi hakkında da 20’ye yakın dava açılmış. 5 yıl hapis cezası olunca yurt dışına kaçmış. Yakın gelecekte de Türkiye’ye dönme umudu yok. Kandil’e çocuğunu ziyarete gelmiş. Kimliği belli olmasın diye etnik kökenini belirtmiyoruz ama şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki Kürt değil. Hatta bu durumu gece boyunca espri konusu oluyor. Çünkü her gözaltına alınışında, cezaevine düşüşünde polisler de gardiyanlar da “Kürt değilsin bunlarla işin ne” diye sormuş.

“Bir türlü anlatamadım derdimin ‘büyük insanlık’ olduğunu” diyor. 23.00’de son buluyor sohbet. Misafirperver ev sahiplerimiz yılan ve akreplere karşı korunmamız gerektiğini söyleyerek altı kapalı minik çadırımızı “Kaddafi çadırınız” hazır diyerek uzaktan akan derenin sesinin geldiği alana kuruyor.

Bir iki küçük not: Kandil’de doğaya saygı önemli. Dağ taş demiyorlar sigara izmaritlerini bile yerlere atmıyorlar. Eteklerde yaşayan köylülerin rastgele ağaç kesmesine izin vermiyorlar. Her yer tuvalet anlayışı yok, ‘kurum’ların özel tuvalet alanları var. Komünal bir yaşam var.

Ekmek ortak fırınlarda pişiriliyor her ‘kurum’a dağıtılıyor. ‘Kurum’lardaki işlerde kadın erkek ayrımı yok. Herkes sırayla yemekten bulaşığa her işi yapıyor. Gün erken başlıyor . Karanlıkta yüzlerini seçemediğimiz ‘kurum’ sahipleriyle peynir, ekmek, zeytinden oluşan kahvaltımızı yapıp vedalaşmaya hazırlanıyoruz. Fotoğraf çekmek isteğimiz kibarca reddediliyor. Güvenlik nedeniyle izin verilen yerler ve kişiler dışında fotoğraf çekiminin yasak olduğu söyleniyor.

Alman doktor Medya

Sıradaki randevumuz çok kişiden duyduğumuz ‘Heval Medya’ ile. 40’lı yaşlarındaki kumral kadın bizi hastanenin girişinde karşılıyor. Medya kod adı. Alman bir doktor. Kürtçe konuşmaya başlıyor. Bilmiyoruz deyince Türkçeye dönüyor. Laboratuvarı dahil birkaç odalı hastanesini gezdiriyor. Geniş salonda Kandil’in köylerinden gelen kadınlar ve çocuklar muayene sırasını bekliyor. 10 yıldır Kandil’de doktorluk yapıyor Medya. “Ne işiniz var burada, neden geldiniz?” sorumuzu kısa net cümlelerle yanıtlıyor:

“Almanya’da 6 yıllık doktordum. Kürdistandan arkadaşlarım vardı. O kadar çok şey anlattılar ki ben de önce Türkiye Kürdistanına geldim. İlk gelişimde bir ay kaldım döndüm. Dayanamadım sonra bir daha geldim. Bu kez 6 hafta kaldım. Mücadelelerini, gerçekleştirmek istedikleri şeyi kendime yakın buldum. Ve temelli gelmeye karar verdim. Bu kez doğrudan Kandil’e geldim. 10 yıldır buradayım. Gelip buraya yerleştikten sonra aileme durumu mektupla bildirdim.”

Sadece PKK’lilerin değil köylülerin de kendilerini tercih ettiğini gururla anlatıyor: “Giderken yolda KDP’nin hastanesini de göreceksiniz, bomboş.”

Dediği doğru. Dönüş yolunda önünden geçtiğimiz KDP’nin hastanesinde in cin top oynuyor. Medya anlatmaya devam ediyor. “Sadece ben yokum burada” diyor. “Almanya’dan, İngiltere’den, Kongo’dan, Güney Afrika’dan, Arjantin’den, Brezilya’dan, Amerika’dan bir çok insan var. Şimdi Kürtçe öğreniyorlar. Sonra eğitime katılacaklar.”

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, 7 Haziran sonrası Türkiye’yi
koalisyon hükümetinin beklediğini söylüyor. “Demokrasi
mücadelesi veren hiçbir güç AKP ile koalisyon yapamaz” diyen
Bayık’a göre “Ortaya çıkacak tabloya göre bir koalisyon kurulacaksa
demokrasi güçleri arasında olmalı”. Bayık, HDP’nin
barajı aşması halinde AKP’nin parçalanacağını da savunuyor.

Cumhuriyet, 02.06.2015

Kandil'den korkutan iddia: Erdoğan savaşa sürüklüyor
KCK Eşbaşkanı Bayık, AKP’nin gerginlik ve çatışma siyaseti izlediğini söyledi

Ağrı’dan daha büyük provokasyon planlandı

Erbil’den Kandil’e giderken rastladığımız herkesin konusu İran KDP’si ile PKK arasındaki çatışmaydı

Saddam adamlarıyla giderken arabası yolda bir çukura düşer. Şoföre arabayı durdurmasını söyler. İner, çukura bakar “Bu yolu kim yaptıysa bulun getirin” der ve ekler “Bir de silindir getirin.” Adamları mühendisi getirirler. Saddam “Yat şu çukura” diye bağırır. İtiraz bile edemeyen mühendis sessizce yatar. Acımasızlığıyla ünlü Saddam emir verir: “Geçin üstünden...”

Erbil’den Kandil’e uzanan yolculuğumuz sırasında şoförümüz her bozuk yolda benzer hikâyeler anlatıyor: “Bu bozuk yolların hepsi Saddam’dan sonra yaptırılan yollar. Saddam zamanında sıkıysa bozuk yol yapsalardı.”

Geçen lüks araçlara şaşkınlıkla bakıyoruz. “Bu arabalarla Erbil dışına hele de Bağdat tarafına gidemezsiniz” diyor şoförümüz: “Soyarlar, soyulmakla kalırsanız şanslısınız.”

En değerli araç pikap

IŞİD’le savaştan bu yana Irak Kürdistan’ındaki en değerli aracın pikap olduğunu öğreniyoruz. Artık kullanılamaz hale gelmiş 5-6 pikabın yanından geçiyoruz. Küçük bir araba mezarlığını andırıyor görüntüleri: “Bunların hepsi savaştı” diyor şoförümüz

Görünürde her şey sakin ama havada elle tutulan bir gerginlik var. Biraz sonra nedenini anlıyoruz. Erbil’den henüz ayrılmıştık ki küçük bir sınır kapısında durduruluyoruz. KDP peşmergeleri pasaportumuzu istiyor. Henüz, beş kez daha durdurulacağımızı bilmiyoruz... Girdiğimiz alan KDP kontrolünde olduğu için yapılan bir asayiş uygulaması. Çıkarken de aynı kontrolden geçmek zorundayız. Kandil’e gittiğimizi söyleyince arabadan indiriliyoruz. Pasaportlar alınıyor, bir yerlere telefonlar açılıyor. Henüz KDPPKK’nin gerginliğinin boyutundan habersiziz. Ardından Talabani güçlerinin kontrolündeki YNK bölgesine giriyoruz. Aynı şekilde kontrol... Ancak Talabani’ye bağlı güçlerin gergin havası yok, sorunsuz geçiyoruz.

Köylerde günlük yaşam

Ve PKK bölgesine ulaşıyoruz. Öcalan’ın posterinin asılı olduğu kontrol noktasından geçtikten sonra Kandil’e ilerliyoruz. Dağa yılan gibi kıvrılan çevresi taşlarla korunarak kale görüntüsü verilen yolun düzgünlüğünü sorduğumuz şoförümüz gülerek anlatıyor:

“Burası Saddam zamanında yapıldı. İran’la savaşmak için yaptırmıştı şimdi PKK kullanıyor."

Kandil’deyiz. Bize göre Kandil ama gerillaya göre Kandil etekleri. Irak köyleri serpiştirilmiş eteklere. Köylüler günlük işlerindeler. Hayvanlar otluyor... Şoförümüzle vedalaşıyoruz... Güvenlik nedeniyle bundan sonrasını onun da görmemesi gerekiyor.

Oyunları tutmadı

Bilmeyenler için söyleyelim, Kandil’in büyüklüğü şaşırtıcı. “Boydan boya arabayla beş saatte gidemezsiniz” diyor genç bir PKK’li. Enlemesine, bir ucundan diğerine 11 saatte gidilebilen bölgenin PKK kontrolünde olduğunu söylüyor bir diğeri. Kandil’in konusu birkaç gün önce İran KDP’si ile yaşanan ‘çatışma’.

“Burası bizim kontrolümüzde. Onlarla hiçbir problemimiz yoktu. Birden şuraya yerleştiler (eliyle bir dağı işaret ediyor). Gidin dedik. Gelişleri anlamsızdı çünkü. Gitmediler. İlk ateşi onlar açtı. Çatışmak istemiyorduk.” Peki neden? Anlatıyorlar:

“Ağrı’dan bile büyük bir provokasyon planladılar. İşin içinde Barzani, İran ve Türkiye MİT’i var. Seçimler öncesi Kürtler arasında savaş çıkarmak istediler. Bir taşla birçok kuş vurmak istediler. ‘PKK barış yanlısı değil Kürtleri bile vuruyor’ diyeceklerdi. Böylece KDP Şengal, Kerkük ve Mahmur’dan uzun zamandır çıkarmak istediği PKK’yi uzaklaştıracaktı. IŞİD ile mücadelemizin ardından dünyada farklı bir noktaya oturan PKK’yi gözden düşüreceklerdi. Özellikle Fransa’da Elyse Sarayı’nda gerilla kıyafetiyle ağırlanan PYP’lilerin görüntülerinden duydukları rahatsızlığın intikamını da almış olacaklardı. Türkiye’de hem KDP yanlısı Kürtlerin oyunu HDP’den AKP’ye kaydıracaklardı. Hem de AKP’yi terk eden Kürtlerin oyunu bu çatışmadan duyacakları rahatsızlık nedeniyle geri almayı hedefliyorlardı. Ama oyunları tutmadı.

Cemil Bayık’la “buluşma noktası”na varıyoruz.

Amacımız, seçime beş kala, seçim sürecine nasıl baktıklarını, seçim sonrasına ilişkin değerlendirmelerini, Rojava’nın, Ortadoğu’nun geleceğini nasıl gördüklerini öğrenmek.

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, bol çatışmalı ve bol provokasyonlu bir seçim sürecinin yaşandığına dikkat çekiyor. Güneydoğu’da jite m ve kontrgerillanın faaliyetlerini tekrar yoğunlaştırdığını belirtiyor. Ve daha da vahim bir iddiayı dile getiriyor.

Erdoğan’ın Türkiye’yi Ortadoğu’da süren savaşın bir parçası yapma gayretinden söz ediyor. “Türkiye, Güney Kürdistan’a silahlar ve askerler gönderiyor. Musul ve Telafer’e yönelik Güney’de bazı güçlerle birlikte operasyonlar yapacakları söyleniyor” diyor.

- Seçimler için son düzlükteyiz artık. Nasıl görüyorsunuz?

CEMİ L BAYIK: Çok izleyemiyorum. Zamanım olmuyor ama oldukça çatışmalı bir seçim yaşıyoruz. Bu da normaldir bana göre çünkü Türkiye’de artık sistem, siyaset tıkandı. AKP artık aşılmaya başlıyor. Bu hem siyasette yeni bir boşluk yaratıyor hem de hızla bunun doldurulması gerekiyor. Ama demokrasi güçleri tarafından doldurulması gerekiyor. Demokrasi güçleri bu sefer de doldurmazsa kendileri açısından hiç de iyi bir sonuç ortaya çıkmaz. İç ve dış koşullar demokrasi güçlerinin bu boşluğu doldurmasını gerektiriyor. Bundan iyi koşulları da sanıyorum ele geçiremezler.

- Görünen o ki demokrasi güçleri iddialı bu kez..

Bu olumludur. Bu iddialarını güçlendirmeleri ve mutlaka parlamentoya girmeleri gerekiyor. Bu seçim herhangi bir seçime benzemiyor. Aslında rejim seçime giriyor. Bu yanıyla da daha çok HDP ve AKP arasında geçiyor seçim. İki parti arasında çelişki çok yoğun. AKP esas olarak HDP’yi hedefliyor, HDP’nin önünü kesmeye çalışıyor, barajın altında tutmaya çalışıyor.

Ölümleri arttırdılar

Dikkat edilirse daha önceki seçimlerde AKP ortamın gerginleşmemesini istiyordu. O ortam AKP’nin başarısına hizmet ediyordu, ama bu seçimde öyle bir ortamın kendisine hizmet etmeyeceğini çok iyi anladı. Onun için gerginlik ve çatışma siyasetini izledi. Hatta yer yer şiddeti, çatışmayı, ölümleri arttırmayı istedi. Ölümler üzerinden şovenizmi alabildiğine güçlendirmeyi böylece demokrasi güçlerinin önünü kesmeyi ve böylece seçimleri kazanmayı esas aldı. Onun için ha bire ortamı provoke ediyor, gerginleştiriyor, çatışmalı duruma getiriyor. Ama demokrasi güçleri bu tuzağa düşmüyor. Seçimlerin başarısı için AKP’nin tuzağına düşmemesi gerekir. Şimdiye kadar izledikleri yöntem bana göre başarılıdır.

Mağdur edebiyatı yaparak niyetlerini gizlemek istiyorlar

- Ağrı provokasyonu, HDP binalarına saldırılar oldu. Bundan sonra provokasyon olur mu?

Aylar öncesinden bazı duyumlar hatta bazı bilgiler almıştık. AKP’nin gerginlik politikası yürüteceğini hatta kontrollü bir şiddeti geliştirebileceğini yer yer bazı öldürme ve bombalamalarla seçimi kazanmak istediğine dair bilgiler edinmiştik. İmalı bir biçimde basına da yansıttık. Herkesin bunu bilerek hareket etmesi gerektiğini söyledik. Hatta bazı suikastlerin geliştirilebileceğine dair bilgiler de ulaşmıştı. Gelişmeler bu bilgilerin doğruluğunu ortaya koydu. AKP gerçekten her şeyi kendi iktidarına kurban etmek istiyor.

JİTEM devrede

Sadece bombalamalar da değil bir çok yerlerde eski JİTEM grupları, kontrgerilla grupları dolaşıyor. Yer yer bazı subaylar, kaymakamlar, valiler toplantılar yapıyor. Açık açık “HDP’ye oy verirseniz sizi yaşatmayız buralarda” diyorlar. Büyük bir baskı, sindirme geliştiriyorlar. Yine bazı yerlerde operasyonlar yapıyorlar. Mesela helikopterler ateş açıyor. Toplarla tanklarla, sürekli savaş uçaklarının keşif uçuşları var. Alabildiğine tahrikler uyguluyorlar. Hem bizi hem demokrasi güçlerini istedikleri noktaya çekmek istiyorlar. Ortamı provoke ediyor ve bunu bizimle demokrasi güçlerinin üstüne atmaya çalışıyor. Böylece yine kendilerini mağdur gösterip mağdurluk edebiyatı yaparak gerçek niyetlerini gizlemek istiyorlar. Elbette ki bu tuzaklara düşmeyeceğiz.

AKP ayakta kalabilmek için Türkiye’yi savaşa sürüklüyor

- Bu girişimler Türkiye topraklarıyla mı sınırlı?

Hayır değil. Bazı bilgilerimiz daha var. Türkiye, Güney Kürdistan’a bazı silahlar ve askerler gönderiyor. Musul ve Telafar’e yönelik Güney’de bazı güçlerle birlikte bazı operasyonlar yapacakları söyleniyor. Suriye’de El Nusra cephesini destekledikleri bir savaş merkezi kurdukları söyleniyor (İdlib yakınlarında Suudi Arabistan ve Türkiye’nin oluşturduğu iddia edilen komuta merkezi. A.Y). Buradan bu savaşın yönetildiği söyleniliyor. El Nusra cephesinde bazı Türklerin olduğu, hatta son yapılan bir hava saldırısında öldürülen El Nusra’nın ileri gelen 15 üyesinin de Türk olduğuna dair gelen bilgiler var.

Kendi amaçları için

AKP ve Erdoğan sadece Türkiye’ye değil, bölgeye yönelik de bir savaş politikası izliyor. Onun için Türkiye’yi savaşa sürüklüyor. Bununla ayakta kalmak istiyor. Çünkü artık demokratik yollarla gücünü koruyamayacağını görüyor. Ancak gerginlik ve sınırlı savaş politikalarıyla kapsamlı bir savaşı geliştirerek bunu sağlamaya çalışıyor. Erdoğan sırf kendi amaçları için Türkiye halklarını felakete götürüyor. Bunu önlemenin yolu demokraasi güçlerinin onların tuzağına düşmeden seçimlerde başarı elde ederek parlamentoya girmesidir. Bu başarılırsa Erdoğan’ın savaş politikaları zayıflatılabilir. Tümden ortadan kaldırmaz ama zayıflatabilir. O zaman bölge halklarına karşı savaşı yürütmekte zorlanabilir.

Bize de suikast planlandı

- Suikastler dediniz. Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder’in isimlerinin geçtiği suikastleri mi söylüyorsunuz yoksa başka isimler de var mı?

Başka isimler var hatta bizlere kadar bu tür suikastlerin, imhaların geliştirilebileceğine dair bilgimiz var.

- Başkanlık konseyini hedef alacak suikastlerden mi söz ediyorsunuz?

Tabii tabii. Bu yönde bilgiler yoğun.

Cumhuriyet, 01.06.2015

Hükümetin planı seçim sonrası savaş
Cumhuriyet seçim önce si Kandil , Erbil ve Mahmur’daydı... AYŞE YILDIRIM’ın yazı dizisi BUGÜN Cumhuriyet’te.

İŞTE İZLENİMLER

* 140 bin seçmenli Erbil’de başkonsolosluk neden sandık kurmadı?

* ‘Ağrı’dan büyük’ denilen provokasyonun perde arkasında ne var?

* KDP-AKP ekseninde neler oluyor?

* 20 kilometre ötesinde IŞİD’in beklediği Mahmur halkı ne düşünüyor?

* Alman doktor Medya Kandil’de ne arıyor?

CUMHURİYET SORDU CEMİL BAYIK YANITLADI

* AKP tek başına iktidar olursa Kandil’in tutumu ne olacak? 

* HDP’nin kiminle koalisyon yapmasından yanalar? 

* Jite m ve Kontrgerilla hortladı mı? 

* Türkiye nereye silah ve asker gönderiyor?

* Seçimden sonra nerede operasyon yapılacak?

Cumhuriyet, 31.05.2015


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.