Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na: Çıkmış, 'ben olduğum sürece başkanlık gelmez' diyor, sen kimsin ya?

 Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na: Çıkmış, 'ben olduğum sürece başkanlık gelmez' diyor, sen kimsin ya?

Erdoğan: Seçime 31 parti katılıyor, bu nasıl diktatörlük ya?

Muhtarlara seslenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Bu aralar ben başkanlık sistemi diyorum, onlar diktatörlük diyor. Daha düne kadar başkanlık sistemini savunanlar dahi ben bunu söyleyince aksini söylemeye başladılar. Geçmişte tek parti döneminin milli şefine itaati vatandaşlık borcu olarak görenler şimdi diktatörlükten bahsediyorlar. Bu nasıl bir diktatörlük ki bugün ülkemizde faal durumda 87 parti var" dedi.

Erdoğan, "7 Haziran’da da bunlardan 31’ini katılıyor. Bu nasıl diktatörlük ya, diktatörlükte bu kadar parti seçime girebilir mi? Bu ithamı bir türlü milletin yanında yer almayı beceremeyenlerin dolayısıyla onun teveccühüne mazhar olamayanların sayıklamasıdır" diye konuştu.

"CHP olduğu sürece bu ülkeye başkanlık sistemi gelmez" diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu da eleştiren Erdoğan, "Çıkmış bir tanesi, 'ben burada olduğum sürece başkanlık sistemi gelemez' diyor. Milletin iradesinin karşısında durulmaz, millet istediği zaman milletin istediği olur. Sen kimsin ya?" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda düzenlenen İkinci Muhtarlar Toplantısı'nda konuşuyor.

Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

Muhtarlık kavramının hayatımda ayrı bir anlamı var. Bana muhtar bile olamaz demişlerdi. Rastgele bir ifade değil. Muhtarlık doğrudan milletin iradesiyle gelinen görevin ilk basamağıdır. Muhtarlıktan başlayan görev alma silsilesi artık Cumhurbaşkanlığı’na kadar uzanıyor. Milletin tercihlerine karşı olanlar için muhtarla cumhurbaşkanının bir farkı yok.

Çünkü onlar bu işin ruhuna karşı. İstiyorlar ki Türkiye hep kendi kurdukları, kendi kontrolleri altında olan vesayet düzeniyle yönetilsin. Millet sadece üretsin, koştursun, sonra getirsin her şeyi onlara teslim etsin onlar da diledikleri gibi kullansın.

Büyükşehir Belediye başkanlığımda İstanbul halkının vesayet düzenine isyanının ifadesidir. 12 yıllık başbakanlığım da, cumhurbaşkanlığım da millete alenen hakaret edenlere karşı bir başkaldırıdır. Bir taraftan duvarlara “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazacaksın, sonra egemenliği millete vermemek için her yola başvuracaksın.

Muhtar ne demektir? Belediye başkanı ne demektir, milletvekili ne demektir, bunları bilmezler. Milletin değerlerine, inancına, kültürüne, tarihine, kılığına, kıyafetine karışanların demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten bahsetmeye hakkı yoktur. Millete saygı göstermeyi öğreneceksiniz.

Ne olacak ya, köy muhtarı, ne olacak mahalle muhtarı diyemezsin arkadaş, diyemezsin. 50 kişi de seçse, 100 kişi de seçse, 30 bin kişi de seçse, 20 milyon seçse seçilmiştir, saygı duyacaksın. Bunun başka izahı yok.

Bu aralar ben başkanlık sistemi diyorum, onlar diktatörlük diyor. Daha düne kadar başkanlık sistemini savunanlar dahi ben bunu söyleyince aksini söylemeye başladılar. Geçmişte tek parti döneminin milli şefine itaati vatandaşlık borcu olarak görenler şimdi diktatörlükten bahsediyorlar. Bu nasıl bir diktatörlük ki bugün ülkemizde faal durumda 87 parti var.

7 Haziran’da da bunlardan 31’ini katılıyor. Bu nasıl diktatörlük ya, diktatörlükte bu kadar parti seçime girebilir mi? Bu ithamı bir türlü milletin yanında yer almayı beceremeyenlerin dolayısıyla onun teveccühüne mazhar olamayanların sayıklamasıdır.

Çıkmış bir tanesi, "ben burada olduğum sürece başkanlık sistemi gelemez" diyor. Milletin iradesinin karşısında durulmaz, millet istediği zaman milletin istediği olur. Sen kimsin ya?

Mahallenizdeki garipleri, mağdurları, ihtiyaç sahiplerini tespit edip, onlara sahip çıkmanız, sahip çıkılmasını temin etmeniz şarttır. Yani Cumhurbaşkanı olarak benim en ücra köşedeki elim ayağım, kulağım, gözüm sizler olmalısınız.

Bu formlar İçişleri Bakanımıza gelmeli ve bizler birlikte inşallah bu sıkıntıları gidermeliyiz. Hamdolsun devletimizin, STK’larımızın bu konuda çok iyi çok detaylı çalışmaları var. Onlarla uyum içinde hareket ettiğimizde meseleleri hızlı bir şekilde çözüm yoluna koyabilirsiniz.

Öte yandan bizim insanımız onurludur, gururludur, giyecek kıyafeti, yakacak odunu, kullanacak ilacı bulunmadığı halde kapısını kapatıp hiç kimseye el açmadan kendi dünyasında yaşıyor olabilir. Sizler bunların hepsini teker teker tespit edip ilgili kurumların o insanlara el uzatmasını sağlamak zorundasın. Muhtar inşallah budur.

Aynı şekilde, esnaftan, hanımlardan, öğrencilerden, yaşlılardan farklı sıkıntılar olabilir. Dargınlar olabilir, hepsine vakıf olmalısınız.

Ayrıntılar geliyor...

t24.com.tr, 17.02.2015

Erdoğan: Bu feministler filan var ya...

Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda muhtarlara yaptığı konuşmada "Ben kalkıyorum kadının Allah'ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. 'Ne demek' diyor 'Kadın emanetmiş, bu hakarettir' diyor. Ya senin bizim dinimizle medeniyetimizle ilgin yok ki. Biz sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz. 'Allah'ın bir emanetidir. O emanete sahip çıkın' diyor. Ve onu incitmeyin diyor. Aslında bunların her işi böyle. Buradan Özgecan'ımızın annesine babasına şahsım milletim adına şükranlarımı sunuyorum" dedi.

İşte Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları:

27 ocak'ta yine bu salonda 17 ilimizden gelen 406 muhtar kardeşimizle bir araya gelmiştik. Bugün de 10 ilimizden gelen 382 muhtar kardeşimizle birlikteyiz. Önümüzdeki hafta fevkalede bir durum olmazsa çarşamba günü yine bir başka grup muhtar kardeşimizle hasbihal edeceğiz. Bu şekilde 50 bin muhtarımızın tamamını burada ağırlamayı, kendileriyle muhabbet etmeyi hedefliyoruz.

"DİKTATÖRLÜKTE 37 PARTİ SEÇİME GİREBİLİR Mİ?"
"Ne olacak ya bu köy muhtarı, mahalle muhtarı..." Diyemezsin arkadaş diyemezsin... 50 kişi de seçse, 30 bin kişi de seçse, 20 milyon da seçilmiştir saygı duyacaksın. Bunun başka izahı yok. Bakınız bu aralar ben başkanlık sistemi diyorum, onlar diktatörlük diyor. Daha düne kadar başkanlık sistemini savunanlar dahi 180 derece dönüp aksini söylemeye başladılar. Diktatörlükte 37 parti seçime girebilir mi? Bu ithamın bir türlü milletin yanında safında yer almayı beceremeyenlerin onun teveccühüne mazhar olamayanların sayıklamasından öte bir anlamı yoktur. Muhtardan diktatör olabilir mi? Tevessül eden olursa köy mahalle halkından cevabını alır, vatandaş onu alaşağı eder. Cumhurbaşkanından da böyle birşey olmaz olamaz. Bunlar işin ruhuna karşı.

"SEN KİMSİN YA?"
Çıkmış diyor ki bir tanesi, "ben burada olduğum sürece bu ülkeye başkanlık sistemi gelemez" Sen kimsin ya, milletin iradesinin karşısında durulmaz. Millet istediği zaman milletin istediği olur, sen kimsin ya? İşte gücün yetiyorsa gel başbakan ol, bak olamıyorsun. Yetiyorsa gel belediye başkanı ol, olamıyorsun.

Muhtar kardeşlerimin bir kısım belediye başkanından diyeceğim. Çünkü bir kısmı desteği veriyorlar. Hatta hatta muhtarlık binalarına kadar yapan başkanları da biliyorum. Bu desteği sağlamayanları da ifşa ederiz. Demokrasi halkın kontrolünün en direkt değil direkt olduğu sistemdir.

"ELİM, KULAĞIM, GÖZÜM SİZLER OLMALISINIZ"
Örneğin şu an bulunduğum makam. Burada şöyle oturup seyretmeniz, önünüze gelen evrakları imzalamanız, protokol işleriyle meşgul olmanız mümkün mü? Mümkün. Peki, protokol işlerinin yanında ülkenin her meselesi için çalışmanız, çabalamanız mümkün mü? O da mümkün. Ama zorlu sıkıntılı bir yol. İşte biz bu yolu seçtik. Cumhurbaşkanı olarak benim en ücra köşedeki elim, ayağım, kulağım, gözüm sizler olmalısınız.

 

Biz kardeşiz be kardeşiz. Bu kardeşliğimizi çekemeyenler var, hazmedemeyenler var. türküyle kürdüyle romanıyla gürcüsüyle biz kardeşiz be. Nedir bu kin düşmanlık? Bunu anlamakta zorlanıyoruz. Bakın buraya diyor böyle bir saray mı gerekiyor diyor. Burası milletin evi ya. Burası cumhurbaşkanlığı külliyesi. Şu Ankara'da cumhuriyet tarihinde cumhurbaşkanlığı makamı için yapılmış bir yer yoktu. İlk defa böyle bir şey yapılıyor. Yok kaçak saray yok şu yok bu her şey. Biz bu millete layık olanı yaptık, yapıyoruz. Ve en ince hassasiyetiyle yapıyoruz.

EKONOMİ HEDEF ALINIYOR
Yeni Türkiye terörsüz çatışmasız, kavgasız, gürültüsüz bir Türkiye olacaktır. Kardeşliğin, hakkın hukukun refahın hakim olduğu bir Türkiye olacaktır. Gezi olayları tutmadı bu defa 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü tezgahladılar. Türkiye'nin tüm birikimlerine saldırdılar. Dikkat edin adı rengi mahiyeti ne olursa olsun her saldırıda ülkemizin ekonomisi hedef alınıyor. yolsuzlukla savaş diyenler, bu ülkede esnafın dükkanını arabasını yağmaladılar. Bu mu yolsuzlukla mücadele? Güveni huzuru bozarak insanların umutlarını karartarak demokrasiyi ve ekonomiyi çökertme çabaları sonuçsuz kaldı.

Yahu yol yapıyoruz millete yol. Yolu yapan muhtarların (müteahhidin) iş makinalarını yakanlardan daha yolsuzluk yapan kim olabilir? Düşünün havalimanı yapıyoruz ya havalimanı. Havalimanı yapan müteahhitin iş makinalarını yakanlardan daha yolsuzluk yapan kim olabilir? Hakkari'de de engellemenize rağmen havalimanını yapacağız. Cizre'yi yakıp yıktılar değil mi? Silopi'yi yakıp yıktılar değil mi?

"GEÇ KALINMIŞ BİR ADIM"
Demir bilyeyle sapanıyla yüzü zaten aydınlık olmasa niçin maske taşıyorsun? Aydınlık değil karanlık onun için maskeyi takıyor. Ve bunları savunanlar var bu ülkede. Onların önünde yürümeyi millete vaat edenler var. Bende diyorum ki bu ülkede molotof en ileri derecede bir suç aletidir. Ve buna karşı en büyük tedbir neyse önleyici tedbir neyse bunların alınması lazım. Molotof atılması neticesiyle şehit olan Serap kızımızı bir kenara koyamayız. Bana göre bu geç kalınmış bir adım zaten. Şu anda iç güvenlikle ilgili yasanın süratle çıkması ve bir an önce uygulamaya girmesi gerekir.

İşlerine gelmeyenler bağırıyor, oradan nemalanıyorlar. Cam çerçeve bütün esnafların dükkanları böyle yakılıyor yıkılıyor. Arabaları böyle yaktılar. Belediye otobüsü senin neyine ya, neresi seni rahatsız ediyor? Otomobiller taksiler belediye otobüslerini yaktılar. Bunların arkasında kimler olduğunu siz muhtarlarımdan daha iyi biri bilebilir mi? 40 yılım siyaset içinde geçti. Anadolu'nun ilçelerini tek tek bilen birisiyim. Nerede ne var ne yok bunu bilen birisiyim. Damdan düşen birisiyim. Bunun için biliyorum. Ama şunu da biliyorum artık büyük türkiye var, yeni Türkiye var.

Ben 7 Haziran seçimlerinin Türkiye'nin önünü açacak şekilde neticeleneceğine inanıyorum. Onun için diyorum ki yeni Türkiye için iktidara 400 milletvekili lazım. Yeni anayasa değil mi... Başbakan olarak bunun ızdırabını çok çektim. Bakın başbakan olduğum dönemde diğer dört partinin toplamının vekil sayısı bizim sayımızın çok altında olmasına rağmen onlar uzlaşma komisyonunda 9 kişiyle temsil edildik, biz üç kişiyle temsil edildik. Niye? Meyveli yiyeyim ya. Ve yarıda kaldı. Şimdi millete gitmek zorundayım. O zaman diyorum ki iktidara milletimiz inşallah 400 vekil versin, yeni anayasa bu parlamentodan geçsin ve bununla birlikte başkanlık sistemi ihya edilsin ve bu prangalardan bu ülke kurtulsun.

 

"GİDEMEDEĞİN YER SENİN DEĞİLDİR"
Bazları diyor ki "Ne işin var orada, turistik seyahete gitti" diyor. Dört günde üç ülke. Yanımda teknokratlar, bakanlar, deik var ve burada ülkemizin ileri gelen iş adamları var. Ne yaptık? İş adamlarıyla görüşmeler yaptık. Ne gibi yatırımlar yapabiliriz. 10 yıl önce ilişkilerimiz neredeydi şimdi nerede. 10-12 milyon dolarda şimdi gelmişiz 1 milyar 400 milyon dolarla. Burada oturarak bunu yapamazsın. Bu ülkelere ilk defa türkiye cumhurbaşkanı gidiyor ilk defa. Gidemediğin yer senin değildir, gidersen. Bu iş böyledir.

"İŞSİZLİK CANLİĞİ TEMİZE ÇIKARIR MI?"
Mersin'de bir vahşet yaşanıyor, muhalefet partisinin başındaki zat siyaset yapmak adına tutup meseleyi işsizliğe bağlıyor. Yahu adam cani. Bu adamın inancıyla etnik kökeniyle sosyal statüsüyle bir ilgisi yok, adam cani işte. İşsizlik caniliği temize çıkarır mı? E işi var, adam minibüs şoförü. İşsiz değil. Adam minibüsün başındayken, şoförlüğü yaparken bu vahşeti alçaklığı uyguluyor ya. Bunun işsizlikle ne alakası var? Adam kalkıyor orada bile siyaset yapıyor. Kendi mensupları dans ediyor. Bunu kutlamaya kalkıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yandaş medyaları da onları savunuyor. Neymiş? Kadına tacizin yıl dönümüymüş, geç o işi geç. Biz bu tür vahşetlerin olduğu günlerde, biz kendi inancımızda, kültürümüzde kalkarız fatihalarımızla, kalkarız bunlara rahmet dilemek suretiyle bu işi anarız yad ederiz.

"BU FEMİNİSTLER VAR YA..."
Ben kalkıyorum kadının Allah'ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. "Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir" diyor. Ya senin bizim dinimizle medeniyetimizle ilgin yok ki. Biz sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz. "Allah'ın bir emanetidir. O emanete sahip çıkın" diyor. Ve onu incitmeyin diyor.

 

Aslında bunların her işi böyle. Onun için yeni anayasa başkanlık sistemi meselesinde ufuksuzluklarını vizyonsuzluklarını ortaya koyuyorlar. Buradan Özgecan'ımızın annesine babasına şahsım milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Gerçekten bu vahşet karşısında her babanın, annenin böyle bir vakur duruşu...

Adeta mehmet efendi, Türkiye'ye değil tüm insanlığa ders verdi. Fakat o o dersi verirken biz de Türkiye Cumhuriyet Devleti olarak, adalet bakanıyla görüşmem olacak. Sonuna kadar bu vahşilere almaları gerken en ağır cezayı almaları konusunda elimizden geleni yapacağız.

Soru: Benim 7 çocuğum var, nasıl okula göndereceğim?
Hiç çekinme, okutmaya devam. Üstüne üstüne çıkaracağız. Bacım üstüne üstüne gideceğiz.

KISAS İSTİYORUZ DİYENE
Duygusal olmayacağız. En azından özgecan'ın babası kadar metanetli olacağız. Bu şekilde duyarlı olacağız. Duygularımızın irademize hakim olduğu değil. Vicdanımızın irademizin ilmimizin duygularımıza hakim olduğu bir geleceği inşa etmemiz lazım.

Hürriyet, 17.02.2015


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.