Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Davutoğlu: Kiminle görüştüğüm beni bağlar

 Davutoğlu: Kiminle görüştüğüm beni bağlar

Davutoğlu, 4 eski bakanla görüştünüz mü sorusuna, parti içinde genel başkan olarak herkesle konuştuğunu belirtip "Ama ne konuştuğum, neyi, ne tür konuları ele aldığım gibi hususlar, sadece beni ve görüştüğüm kişileri ilgilendirir" cevabını verdi. Davutoğlu, "Hukuk devletinin kuralları işletilecek ve kural dışına çıkan kim olursa olsun onunla ilgili gerekli çalışmalar yapılacaktır" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Almanya’nın başkenti Berlin’e resmi ziyaretinin ardından Türkiye’ye dönüşte, uçakta, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

"Avrupa Birliği 12 Şubat'ta, Amerika Birleşik Devletleri ise 18 Şubat'ta terör zirvesi yapacağını açıkladı. Türkiye'ye ulaşmış bir davet var mı?" sorusuna, Davutoğlu, "Yok" karşılığını verdi.

"Böyle bir davet gelecek olursa, hangi ülkelerin katılacak olmasına bakılacak mı? Örneğin İsrail olursa, katılmama gibi bir durumu olur mu Türkiye'nin?" sorusu üzerine, Davutoğlu, "Terör zirvesi konusunda, sadece basına düşen bir haber var. Resmi bir davet, kimlerin katıldığı gibi konular daha belirgin değil, onlar netleşince istişareler, bir nihai değerlendirme yaparız. Önce bunun netleşmesi lazım" dedi.

Paris'te, dayanışma tablosu içinde yer almalarının bir zaruret teşkil ettiğini belirten Davutoğlu, Türkiye'nin asli olarak bir tavır sergilemek üzere Paris'te olduğunu vurguladı.

Davutoğlu, toplantının formatı, içeriği belli olduğunda değerlendirme yapacaklarını söyledi.

"Soruşturma komisyonu çok tartışılmıştı. Dört bakana, 'Kendi iradenizle Yüce Divan'a gidin' dediğiniz ifade edildi. Böyle bir tavsiyeniz oldu mu? Genel Kurul oylamasında, grubunuzun fire vereceğini düşünüyor musunuz?" sorusuna, Davutoğlu, şu yanıtı verdi:

"İki şeyi ben sürekli vurguladım: Biz soruşturma komisyonuna müdahil olmadık. Basın yasağı geldiğinde de ben açıkladım; komisyonu herkesin rahat bırakması ve tamamıyla komisyon üyelerinin, komisyona verilen yetki ve o yetkinin kullanılışı anlamında, süreç konusunda söz sahibi olmalılar. Yasal ve anayasal olarak da tablo budur. Kimse bu anlamda yönlendirici bir şeyde bulunamaz. Biz bu tavrı sürdürürken... Dediğim gibi, hiçbir bu anlamda komisyon üyeleriyle görüşmem ya da müdahil olmam söz konusu olmadı. Biz bu tavrı sürdürürken muhalefet ne yaptı? Daha en başından ihsas-ı reyde bulundu. Soruşturma ne için vardır? Üzerilerinde iddia edilen kişilerle ilgili bir araştırma için var. Baştan hükmünüz belliyse ne için böyle bir soruşturma komisyonuna ihtiyaç hissediyorsunuz?

Ayrıca soruşturma komisyonu, teknik hukuki bir değerlendirme yapıyor. Siyasi ve etik bir değerlendirmenin ötesinde teknik ve hukuki bir değerlendirme yapıyor. Bu anlamda da kanaatleri bir karar halinde kamuoyuna paylaştı. Genel Kurula gideceğiz. Genel Kurulda grup kararı alınması ve yönlendirmede bulunulması doğru değil. Ama Ak Parti Grubu kendi değerlendirmesini, kişisel değerlendirmeler ötesinde, ortak akılla da kendi doğrusu yönünde hareket eder. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır."

"Ne konuştuğum, beni ve görüştüğüm kişileri ilgilendirir"

Parti içinde genel başkan olarak herkesle konuştuğunu belirten Davutoğlu, "Ama ne konuştuğum, neyi, ne tür konuları ele aldığım gibi hususlar, sadece beni ve görüştüğüm kişileri ilgilendirir. Sadece bakan değil, milletvekili, teşkilat mensubu herkesle, her an görüşmemden daha doğal bir şey olmaz. Ne konuştuğum sadece beni ve görüştüğüm kişileri ilgilendirir. Bu anlamda kamuoyuyla paylaşacak bir husus olduğunu düşünmüyorum" diye konuştu.

"Türkiye'nin bazı önerileri vardı, terörün kaynaklarının kurutulması yönünde Irak'ta ve Suriye'de. Ancak Batı, bu konuda Türkiye'nin istediği cevabı vermedi. Paris'teki terör saldırısından sonra, bu teklifler, öneriler daha çok dikkate alınacak mı? Çözüm bulunması için adım atılacak mı? Bir adım gelmezse, Türkiye'nin 'B' planı var mı?" sorusuna, Davutoğlu, şu yanıtı verdi:

"Bugün Sayın Merkel, dün de resepsiyon, bekleme esnasında birçok liderle Suriye konularını ele aldık. Çünkü nihayetinde, Suriye konusunda maalesef vaktinde atılmayan adımların bedelini önce Suriye halkı ödedi, sonra komşu ülkeler, şimdi bütün dünya bu bedelle karşı karşıya. Bundan kastettiğim nedir? Üç aşamadan geçti Suriye krizi. Birinci aşama, daha olayların tırmanmasının ilk aşamasıdır. Biz Türkiye olarak, Beşer Esad'ı bütün bu baskıcı yöntemlerden vazgeçirmeye gayret sarfettik. Bu, Ocak 2011 ile Eylül 2011 arası. Neredeyse 9-10 aylık bir süre. Bu dönemde dikkat ederseniz, bütün uluslararası aktörler konuyu seyretmekle yetindiler. Türkiye dışında çaba sarfeden olmadı. Çünkü herkes bu problemin bir şekilde kendi içinde bir yere gideceği ve hatta Suriye'nin zayıflamasından da medet uman ülkeler olmuş olabilir. İkinci aşamada, bu telkinler fayda vermeyince, Suriye yönetiminin halka karşı büyük bir baskı uyguladığı noktada ise biz, Suriye halkı ve muhalefetin yanında yer aldık. 2011 Eylül'ünden, 2013 yazına kadar barışçıl, ılımlı bir Suriye muhalefeti alanda çok etkili bir şekilde vardı. Ama özellikle kimyasal silah saldırısı sonrasında, gerekli tepkilerin gösterilmemesi, Suriye halkında büyük bir hayal kırıklığı doğurdu. Ve Radikal eğilimlerin etkisini artıran bir sonuç doğurdu, bu üçüncü aşama. İkinci aşamada Suriye muhalefetine yeterli destek verilmediği için ve Suriye rejimi işlediği insanlık suçları dolayısıyla herhangi bir bedel ödemediği için Suriye rejimi baskıyı artırdı ve ılımlı muhalefetin boşalttığı yerlere de DEAŞ yerleşti."

Milliyet, 13.01.2015


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.