Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Hükümeti yapısal reforma zorlayan 5 ekonomik sorun

 Hükümeti yapısal reforma zorlayan 5 ekonomik sorun
Hükümet yarın 25 alanda yapısal dönüşüm programı açıklayacağını duyurdu. Uzun süredir hem iş dünyasından hem de akademiden gelen “yapısal reform” çağrısına kulak veren hükümetin açıklayacağı reformların içeriği ya da ne kadar kapsayıcı olduğu henüz bilinmiyor. Ancak aşağıdaki 5 sorun hükümeti yapısal reform yapması konusunda zorluyor.

Kolay para dönemi bitiyor: Küresel kriz sonrasında dünyada faizlerin yükselmesi gündemde. ABD Merkez Bankası 2008’den bu yana uyguladığı genişlemeci para politikasından adım adım çıkıyor. Ekim’de tahvil alımlarına son verildi. 2015’te ise faiz artışına gidilmesi bekleniyor. Bu durum, likidite azalmasa dahi dolar cinsinden fonlama maliyetlerinin artacağı anlamına geliyor.

Türkiye gibi tasarruf açığı, dolaylı olarak yüksek cari açığı olan ülkeler, yıllardır kolay para sayesinde bu açığın fonlanmasında zorlanmadı. Cari açık veren ülkeler liginde yüzde 6 (cari açık/milli gelir) ile üst sıralarda olan Türkiye için açığı fonlamak yeni dönemde eskisi kadar kolay olmayabilir.

Büyüme ivme kaybediyor: İktisatçılar yıllardır “Türkiye için potansiyel büyüme oranı nedir?” sorusuna hiç düşünmeden “yüzde 5” yanıtını verirdi. Ancak bugünlerde bundan bu kadar emin değiller. 2012’de yüzde 2,1, 2013’te yüzde 4 büyüyen Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 3’ün biraz üzerinde büyüyeceği tahmin ediliyor. Bu da son 3 yılda Türkiye’nin ortalama yüzde 3 büyüdüğü anlamına geliyor. Fakat bu büyüme oranı Türkiye için yeterli değil ve birçok iktisatçıya göre düşük büyüme oranına saplanıp kalmış durumdayız. Enflasyon ve cari açık yaratmadan büyümeye devam edebilmek için yapısal reformların önemine dikkat çeken Bilkent Öğretim Üyesi Refet Gürkaynak şöyle diyor:

“Enflasyonun düşmesinin büyümeden feragat ederek olmaması için üretim kapasitemizin artması, yani arzın yükselmesi gerekir. Bunun için gereken para politikası değil eğitim, kadınların emek gücüne katılması, adalet sisteminin çalışır hale gelmesi ile yatırımların artması gibi yapısal reformlardır. Bunlar, üzerinde konuşulan ancak yıllardır adım atılmayan alanlardır. Bu reformlar yapılmadığı sürece düşük ya da yüksek enflasyon ile aşağı yukarı aynı gelir düzeyinde kalacağız”

İşsizlik artıyor: Yüksek cari açıktan kurtulmak isteyen Türkiye buna önlem alınca bu kez büyümeden feragat ediyor ve işsizlik sorunu ile karşı karşıya kalıyor. 27 Mayıs’ta WSJ Türkiye’ye konuşan Prof. Seyfettin Gürsel büyümedeki tıkanıklık ve işsizlik sorunu ile ilgili şöyle konuşmuştu:

“İşsizlik artmaya başlayacak. Bu kaçınılmaz. Bunu önlemek için Türkiye’nin yüzde 4-5 büyümesi gerekiyor. Buna karşın düşük büyüme patikasına saplandığımız açıkça görülüyor. Potansiyel büyüme olan yüzde 5’in bir hayli altındayız.”

Gürsel’in öngörüsü gerçekleşti. Mevsimselikten arındırılmış işsizlik oranı Temmuz’da yüzde 10,4 ile yeniden çift haneye çıktı.

Artan enflasyon ve para politikasının etkinliğinin azalması: Yapısal sorunlar Türkiye’de para politikasının etkinliğini azaltırken, enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıyor. Örneğin, Ekim ayı itibariyle yüzde 8,86 olan enflasyonun 3 puanı, yani yaklaşık 3’te 1’i doğrudan gıda fiyatlarındaki artıştan geliyor. Tarım sektöründeki yapısal sorunlar nedeniyle fiyatlar aşırı oynaklık gösterirken bu sorun enflasyonda da beklenmedik yükselişlere neden olabiliyor. Merkez Bankası’nın ise para politikası araçları ile gıda fiyatlarını etkileme şansı bulunmuyor.

Buna bütçede dolaylı vergilerin yüksek orana sahip olması ve enerjide dışarıya bağımlığın bir sonucu olarak neredeyse her yıl yapılan zamları da ekleyelim. Merkez Bankası’nın etkileme gücü olmadığı bu alanlardaki yapısal sorunlar enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıyor.

Finans Yatırım Ekonomisti Burak Kanlı Merkez Bankası’nın karşılaştığı bu zorluğu şöyle açıklıyor:

“Merkez Bankası’nın enflasyon sepetinde faiz ile etkileyemediği kalemlerin ağırlığı çok yüksek. Örneğin gıdada Avrupa’da en yüksek ağırlığa sahip ikinci ülkeyiz Romanya’nın ardından. Diğer taraftan Dünya Bankası’nın analizine göre de kurun enflasyon geçişkenliği en yüksek gelişmekte olan ülkeler arasındayız. Hepsinin üzerine bir de yönetilen yönlendirilen fiyatlarda yapılan beklenmedik değişiklikler var. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda Merkez Bankası’nın faiz politikası ile aktarım mekanizmasının talep kanalı üzerinden enflasyonu etkilemesi zorlaşıyor. Bunun yerine faizle kuru kontrol etmek daha önemli hale geliyor.”

Yatırımlar azalıyor: Özel sektör yatırımları tam anlamıyla durgunluğa saplanıp kalmış durumda. Son 12 çeyrektir yatırımlar geriliyor. Kamuda yatırımlarında artış olsa da bu özel sektörün yarattığı boşluğu doldurmaya yetmiyor. Mevsimsellikten arındırılmış verilere göre Türkiye’de özel sektörün sabit sermaye oluşumu yüzde 9’un üzerinde azaldı. Aynı dönemde makine-teçhizat yatırımı ortalama yıllık yüzde 1 geriledi. Faizler inse de yatırımların artmamasındaki bu durum, ekonomideki tıkanıklığın ve artan siyasi gerilimin bir sonucu olarak görülüyor.

İktisatçılar Türkiye ekonomisinin karşılaştığı ve birbiriyle bağlantılı bu zorluk ve çelişkiler karşısında eğitim, adalet, işgücü piyasası, Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi gibi birçok alanda yapısal reformların yapılmasının kaçınılmaz hale geldiğini kaydediyor.

wsj.com.tr, 05.11.2014

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.