Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Demokrasiden kaçarken orta gelir tuzağına takılmak!

 Demokrasiden kaçarken orta gelir tuzağına takılmak!
Türkiye’nin orta gelir tuzağından nasıl kaçabileceğine ilişkin tartışma devam ediyor. Emrah Aydınonat, demokrasinin önemine vurgu yapıyor.
 

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Wall Street Journal için yazdığı yazıda orta gelir tuzağından kaçmak ve uzun dönemli iktisadi büyümeyi sağlamak için üç temel reform alanından bahsediyor: Eğitim, istihdam ve teknoloji. Ancak, son zamanlarda iktisatçıların çok önemsediği kurumsal reformlardan, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ve basın-ifade özgürlüğünden hiç bahsetmiyor. Peki, Türkiye bu alanlarda reform yapmadan, sadece eğitim, istihdam ve teknolojiye odaklanarak orta gelir tuzağından kaçabilir mi? Çok zor!

İsterseniz gelin bir hafızamızı tazeleyelim. Mehmet Şimşek’in orta gelir tuzağından kaçış planında yer almayan demokrasi, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü alanlarındaki karnemizi bir hatırlayalım.

•Demokrasi Endeksi’nde 167 ülke arasında, 93. sıradayız (The Economist Intelligence Unit 2013).

•Küresel Demokrasi Endeksi’nde 114 ülke arasında 61. sıradayız (Global Democracy Ranking 2014).

•Basın özgürlüğünde 197 ülke arasında 134. sıradayız ve basının özgür olmadığı ülkelerden biri olarak anılıyoruz (Freedom House 2014).

•Hukukun üstünlüğünde 99 ülke arasında 59. sıradayız (World Justice Project 2014).

•İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün son raporunun ilk cümlesi şöyle: “Türkiye insan hakları alanında endişe verici bir gerileme yaşıyor.”

Bu listeyi uzatmak mümkün! Hangi uluslararası endekse bakarsanız bakın, Türkiye’nin demokrasi, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü karnesinin oldukça kötü olduğunu göreceksiniz. Bu yazıda, bu karneyi düzeltmemizin neden önemli ve gerekli olduğunu eğitim reformu kapsamında ele alacağım. Diğer reform alanlarına, yani istihdam ve teknolojiye, değinmeyeceğim.[1]

Eğitim, iktisadi büyüme için gerekli ama yeterli değil!

Şimşek, eğitimin öncelikli reform alanlarından biri olduğunu söylerken, eğitim yatırımlarının iktisadi büyümeye yol açacağını ve böylece bizi orta gelir tuzağından kurtaracağını düşünüyor. Eğitimin gerekli olduğu, büyüme için bir ön koşul olduğu doğru. Ancak eğitime yapılan yatırımların her koşulda iktisadi büyümeye neden olacağı varsayımı doğru değil. Bunu gösteren pek çok çalışma var. Bunlardan biri olan Dünya Bankası’nın MENA (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) Kalkınma Raporu (2008) özetle şunları söylüyor: Eğitim reformlarının her koşulda iktisadi büyümeye katkı yaptığını söylemek zor, MENA ülkelerinin eğitime yaptıkları yatırımların karşılığını iktisadi büyüme olarak alamamış olması bunu teyit ediyor. Eğitim, iktisadi büyüme için gerekli ama yeterli değil!

Dünya Bankası raporuna göre, başarılı, yani iktisadi büyüme sağlayacak, bir eğitim reformunun, üç ayağı var: Birinci ayak, fiziki eğitim yatırımlarından oluşuyor. Okul yapmak, sınıflara sıra koymak, çocuklara tablet dağıtmak falan hep bu birinci ayakta oluyor. Ne var ki, bunları yapmak tek başına yeterli değil.

İkinci ayakta, eğitim sistemindeki tüm aktörlerin, kaliteye odaklanmasının teşvik edilmesi gerekiyor. Ayrıca, kalite için ezbere değil, yaratıcılığa odaklanılması şart. Soru soran, sorgulayan gençler değil, otoriteye itaat eden gençler yetiştirmek için yapılan eğitim reformları yaratıcılığı körelttiği için iktisadi büyümeye katkı yapmıyor. Öğretmenlerin ve yöneticilerin kaliteye odaklanabilmesi için öğrencilerin ve velilerin de kaliteli eğitim istemesi gerekiyor. Bunun için kaliteli eğitim almanın getirisinin yüksek olması lazım. Eğer iş ortamı kaliteli öğrenci talep etmiyorsa, sadece diplomaya bakıyorsa, öğrenciler ve veliler de kalite talep etmiyor. Her şeye rağmen, bir şekilde eğitim kalitesini arttırsanız bile, eğitimli nüfusu istihdam edecek yenilikçi, Ar-Ge odaklı yerli veya yabancı firmalar ülkenizde yatırım yapmıyorsa, eğitime yaptığınız yatırım da büyümeye fazla katkı yapmıyor. Özetle, eğitim reformlarının iktisadi büyümeye dönüşmesi için özgürlükçü bir eğitim sistemi ve yaratıcı yatırımları teşvik eden özgür bir iktisadi ve sosyal ortam gerekiyor. Böyle bir ortamın oluşması için ise demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve özgürlüklere ihtiyaç var. Bu da bizi eğitim reformunun üçüncü ayağına getiriyor.

Kamuya hesap verebilirlik ve demokrasi

Nedir bu üçüncü ayak? Kamuya hesap verebilirlik! Bu ayak, eğitim politikalarını yönetenlerin, öğrencilerin, velilerin ve uzmanların görüşlerini dikkate almasını ve başarısız politikalar için kamuya hesap veriyor olmasını gerekli görüyor. Kamu otoritesinin hesap verebilir olması için, dolayısıyla da eğitim reformunun üçüncü ayağının yere sağlam basabilmesi için en başta kamu otoritesinin vatandaşı dinlemeye ve hesap vermeye niyetli olması gerekiyor. Türkiye’de bu konuda sıkıntılar olduğunu görmek zor değil. 4+4+4 reformu sırasında kamu otoritesinin velilerin, öğrencilerin ve uzmanların şikâyet ve önerilerini pek dikkate almadığını ve ortaya çıkan sorunlar nedeniyle kamuoyuna hesap vermediğini görmüştük. İtirazlara rağmen okula başlama yaşını düşüren düzenleme örneklerden sadece biri… Bugün de eğitim politikalarıyla ilgili hoşnutsuzluklar var. Ana-akım medyada pek yer bulmasa da bu hoşnutsuzluklarla ilgili pek çok haber okuyoruz. Bu haberlere göre, bazı öğrenciler, veliler ve öğretmenler, MEB’in kendilerine hiç danışmadan aldığı kararlara karşı eylem yapıyor. Okullarının imam-hatip okuluna çevrilmesine, taşınmasına, okul müdürlerinin değiştirilmesine ve zorunlu din dersine itiraz ediyor ve seslerini duyurmaya çalışıyor. Örneğin, bazı Alevi vatandaşlar, eğitimde uygulanan ayrımcılığa ve bir dayatma olarak gördükleri imam-hatip uygulamasına karşı seslerini duyurabilmek için Ankara’ya yürüyor. Görünen o ki insanlar kamu otoritesine seslerini duyurmaya çalışıyor. Ama bunun bir karşılık bulduğunu söylemek zor.

Kamu otoritesinin vatandaşı dinlemesini ve hesap vermesini sağlayabilmenin yolu yüksek standartlarda bir demokrasiden geçiyor. Birincisi, özgürlüklerin güvence altına alınmış olması gerekiyor. Mesela, itirazlarını dile getirmeye çalışanlara biber gazı ile müdahale edilmemesi gerekiyor. Ne yazık ki ülkemizde bu tür müdahaleler sık sık oluyor. Basın açıklaması yapmak isteyen öğretmen ve öğrencilere biber gazıyla müdahale edildiğine dair haberler (mesela, bkz. Cumhuriyet 24.9.14) eğitim alanında da durumun çok farklı olmadığını gösteriyor. İkincisi, vatandaşın ne olup bittiğinden haberdar olabilmesi için basın özgürlüğü gerekiyor. Basın özgürlüğü karnemiz malum! Söz konusu eğitim olunca durum değişmiyor. Mesela geçenlerde MEB müsteşar yardımcısı, gazetecilerden haberlerinde protestolardan bahsetmemelerini istemişti (Posta, 15.9.14). Üçüncüsü, düzgün işleyen tarafsız bir yargı sistemine ihtiyaç var. Hemen her zaman kamu otoritesinin verdiği kararları haklı bulan, vatandaşın itirazlarını tarafsızca değerlendirmeyen bir yargı istemi ile başarılı bir eğitim reformu yapmak imkânsız. Tabii tarafsız yargı tek başına yeterli değil, yöneticilerin de ulusal ve uluslararası yargı kararlarına uyması gerekiyor. Türkiye’de bu konularda da sıkıntılar var. Güncel bir örnek, eğitim konusunda da durumun farklı olmadığını gösteriyor: Hatırlarsınız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 16 Eylül’de Türkiye’deki zorunlu din dersi uygulamasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin eğitim hakkıyla ilgili maddesini ihlal ettiğine karar verdi. AİHM Yargıcı Işıl Karakaş, bu karardan sonra din dersinin zorunlu olamayacağını açıkladı (Radikal, 18.9.14). Ne var ki, Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kararı tanımadıklarını ima eden açıklamalar yaptılar. AİHM kararına rağmen zorunlu din dersi uygulaması halen devam ediyor.

Özetle Türkiye’de, başarılı bir eğitim reformu için gerekli olan üç ayaktan ikisi yere sağlam basmıyor. Kötü demokrasi karnesi, ikinci ayakta eğitimin kalitesinin arttırılmasını zorlaştırıyor; üçüncü ayakta ise, kamuya hesap verilebilirliğe zarar veriyor. Bunlar, birinci ayakta yapılan reformların, artan eğitim harcamasının, tabletlerin, okulların vb. iktisadi büyümeye dönüşmesi güçleştiriyor.

Demokrasi olmadan başarı zor!

Aynı şeyler teknolojik gelişmeyi hedefleyen reformlar için de söylenebilir. Orta gelir tuzağından kaçabilmek için demokrasiden kaçmamak, hukukun üstünlüğü sağlayan ve özgürlükleri güvence altına alan reformları yapmak gerekiyor. Türkiye’nin demokrasi ve ifade özgürlüğü karnesinin uluslararası standartların oldukça altında olduğu dikkate alınırsa, Mehmet Şimşek’in bu konulardan hiç bahsetmemiş olması ilginç. Ama sadece ilginç değil, önemli de. Çünkü hukukun üstünlüğünü, özgürlükleri ve kamuya hesap verilebilirliği güvence alan kapsayıcı demokratik kurumlar, uzun dönemli iktisadi büyüme için önemli ve gerekli. Bana inanmıyorsanız, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı iken ödül verdiği Daron Acemoğlu’nun yazılarına ve kitaplarına bakabilirsiniz. Ya da sürekli demokrasiyi, özgürlükleri ve hukukun üstünlüğünü vurgulayan Ali Babacan’a sorabilirsiniz: “Birinci sınıf bir demokrasi olmayı hedeflemeliyiz, gerçek anlamda bir hukuk devleti olmayı hedeflemeliyiz ve bunlar ekonomik ilerlememizin olmazsa olmaz şartları.” (Ali Babacan, 23.5.14)

wsj.com.tr, 09.10.2014

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.