Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Patron ve politikacıları işçi dostu yapabilir miyiz?

Patron ve politikacıları işçi dostu yapabilir miyiz?

Türkiye'de iş kazalarına her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Son oalrak Mecidiyeköy'deki bir inşaatta 10 işçi hayatını kaybetti. Soma Faciası ile toplumu sarsan işgüvenliği sorunu devam ederken Emrah Aydınonat, bu yazısında konuyu geniş perspektiften işledi.

Bir soru ile başlayayım: Aşağıdakilerden kaçını hatırlıyorsunuz?

•Ocak 2008. İstanbul. Davutpaşa'da kaçak maytap atölyesindeki patlamada 21 işçi hayatını kaybetti, 115 kişi yaralandı.

•Ağustos 2008. İstanbul. Tuzla. Bir tankerin iniş testi için kum torbası yerine işçiler kullanıldı. 3 işçi öldü, 16 işçi yaralandı.

•Mayıs 2010. Zonguldak. Karadon maden ocağındaki grizu patlaması. 30 işçi hayatını kaybetti.

•Şubat 2011. Ankara. Ostim-İvedik'teki patlamada 20 işçi yaşamını yitirdi.

•Şubat 2011. Kahramanmaraş. Elbistan'da meydana gelen 2 ayrı göçükte 11 işçi hayatını kaybetti.

•Şubat 2012. Adana. Kozan'da Gökdere Köprü inşaatında mekanik tünel kapağının patlaması sonucu 10 işçi öldü.

•Mart 2012. İstanbul. Esenyurt'taki AVM inşaatında çıkan yangında 11 işçi yanarak can verdi.

•Nisan 2012. Erzurum. Karasu 2 HES göletinde enerji nakil hattındaki arızayı onarmaya giden, 5 işçi buzlu suda boğularak can verdi.

•Ocak 2013. Zonguldak. Kozlu'da metan gazı patlaması sonucu 8 madenci hayatını kaybetti.

•Haziran 2013. Muğla. Milas'ta atık su arıtma tesisinde 7 işçi metan gazından etkilenerek yaşamını kaybetti.

•Mayıs 2014. Manisa. Soma'da kömür madenindeki yangın sonucunda 301 madenci öldü.

Tahmin edeyim. Çoğunu okuyunca hatırladınız. "Ha tabii ya böyle bir şey olmuştu" dediniz. Ancak, bu olayların sorumlularına ne oldu, bilmiyorsunuz. Hatta ne olduğu konusunda hiçbir bilginiz yok. Normal. İş kazaları büyüklükleri ölçüsünde basında yer alıyor ama ana-akım basın kuruluşları bu olaylarla ilgili hukuki süreçleri nadiren takip ediyor. Bunun tek nedeni basının ilgisizliği de değil. Davalar yıllarca sürüyor. Duruşmalar sürekli sonraki tarihlere erteleniyor. Süre uzadıkça davaların takibi de zorlaşıyor.

Yukarıda saydığım facialarla ilgili davaların çoğu da hala sürüyor.* Örneğin, Afşin-Elbistan davası 4 yıldır devam ediyor*, Ankara'da Ostim-İvedik'te gerçekleşen patlamanın davası ise 6. yılını doldurdu. Görünen o ki, ölen işçilerin aileleri yıllarca süren davalarla aynı acıyı defalarca yaşamak zorunda bırakılıyor; sorumlular ya cezalandırılmıyor, ya düşük cezalar alıyor. Hukuk işlemiyor. Adalet yerini bulmuyor. Ama buna rağmen, Türkiye'nin yoğun gündemi nedeniyle ölen işçiler ve sorumlular unutulup gidiyor. Biz unuttukça bu facialar tekrar ediyor.

Şimdi izninizle Türkiye'de iş kazalarının boyutu ile ilgili birkaç hatırlatma yapayım. Hatırlayalım ve unutmayalım ki yetkililere bu önemli konuyu hasıraltı etmemeleri için baskı yapabilelim. İş kazalarıyla ilgili temel bilgilere sahipseniz, hızla yazının ikinci kısmına geçebilir ve "Kâr peşinde koşan patronlar" başlığından okumaya başlayabilirsiniz.

İş Kazalarının Boyutu

Çoğu bugün unutulan (yukarıda bahsi geçen) bu facialarda toplam 427 işçi hayatını kaybetti. Bunlar sadece basında yer bulan iş kazalarıydı, daha doğrusu iş cinayetleriydi. Gerçekler çok daha can sıkıcı. Her gün küçük büyük bir sürü iş kazası oluyor. Basında yer bulmayan bu kazalar sonucunda her yıl yüzlerce işçi ölüyor, binlercesi sakat kalıyor, iş göremez hale geliyor.

image

WSJ Türkiye

İş kazalarıyla ilgili veriler maalesef güncel değil. Ne kadar güvenilir oldukları da şüpheli, çünkü sadece sigortalı işçilerin rapor edilen kazaları dikkate alınıyor. Buna rağmen, resmi veriler iş kazalarının boyutunu ve durumun ciddiyetini anlamak için yeterli. SGK'nın web sitesinde en son 2012 yılı istatistikleri var. Bu istatistiklere göre, 2012 yılında 74 bin 871 iş kazası olmuş. Bu kazalar sonucunda 2 bin 36 işçi iş göremez duruma gelmiş ve 744 işçi ölmüş. Resmi olmayan istatistikler bu ölü sayısının çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Örneğin, her yıl yaşanan kazaların kaydını tutan İş Cinayetleri Almanağı, 2012'de en az 878 işçinin iş cinayetlerine kurban gittiğini belirtiyor.*

İlk bakışta 2012'de durumun geçmişe göre daha iyi olduğu düşünülebilir. Ancak, son yıllardaki (2013-2014'deki) kazalar, durumun çok da iyileşmediğini gösteriyor. 2014'deki Soma faciası ve diğer kazalar düşünüldüğünde, 2014'ü 2012'den daha fazla işçi ölümüyle tamamlamamız maalesef mümkün görünüyor.

6 Eylül'de Torun Center'da gerçekleşen asansör faciası da gösteriyor ki, iş kazaları can almaya bugün de aynı hızda devam ediyor. Yasalar, yönetmelikler, iş güvenliği uzmanları pek bir işe yaramıyor. Ortada büyük bir sorun var.

Yıllık istatistiklere bakmak yerine, son yıllarda toplam kaç işçinin öldüğüne bakarsak, sorunun boyutu daha iyi anlaşılabilir. SGK'nın verisine göre, 2001-2012 arasında toplam 13 bin 162 işçi iş "kazaları" sonucunda can vermiş. 13 bin 162 candan bahsediyoruz. 13 bin 162!

image

WSJ Türkiye

 

Bu istatistiklere bakıp, "Günde kaç iş kazası oluyor, kaç işçi ölüyor?" diye sorarsak, cevabı şu: 2012 yılında her gün 205 iş kazası olmuş, her gün 5,5 işçi iş göremez duruma gelmiş ve her gün 2 işçi ölmüş. 2001'den 2012'ye kadar olan dönemi dikkate aldığımızda ülkemizde her gün 3 işçinin iş "kazası" sonucu öldüğünü görüyoruz. Evet, doğru okudunuz: Her gün 3 işçi ölmüş.

İnşaat sektöründe durum

image

WSJ Türkiye

En çok ölümlü "kazanın" olduğu inşaat sektörüne baktığımızda da 2014 yılında durumun 2012'ye göre daha iyi olmadığını görebiliyoruz. 2012 yılında inşaat sektöründe iş "kazalarında" 256 işçi ölmüş. 2014'ün sadece ilk 8 ayında ise 247 işçi ölmüş. Her ne kadar bundan sonra daha fazla kaza ve ölüm gerçekleşmemesini dilesek de iş kazalarının normal seyrinde devam etmesi durumunda 2014'ün 2012 ve 2013'ten kötü bir tablo oluşturacak gibi görünüyor.

Ortada büyük ve çok boyutlu bir sorun olduğu açık. İşçilerin, işçi örgütlerinin, işverenlerin, kamu kuruluşlarının ve uzmanların işbirliği olmadan bu sorunu çözmemiz oldukça zor. Dolayısıyla, size çözüm için bir reçete sunacak değilim. Ancak, sorunun iktisadi boyutuyla ilgili temel bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.

Kâr peşinde koşan patronlar

İktisat bize diyor ki, "Eğer iş kazaları sorununu çözmek istiyorsanız, işverenlerin vicdanlı olduğunu düşünmeyin. İş güvenliği önlemlerini işverenin vicdanına bırakmayın. İktisadın en temel ilkesinden yola çıkın, o size yol gösterecektir."

Peki, nedir bu en temel ilke? Şudur: Müşevvikler (yani, bizi teşvik eden şeyler) önemlidir. Bu totolojik ilke, işverenlere uygulandığında bize şunu söylüyor: İşverenler kâr edecekleri işleri yaparlar ve mümkün olduğunca kârlarını azaltacak her türlü maliyetten kaçınırlar. Sadece kâr güdüsüyle hareket eden (bir anlamda, iktisat teorisindeki gibi vicdansız) bir işveren, iş güvenliğini arttıracak maliyetli yatırımlardan mümkün olduğunca kaçınır. Mesela, maden ocağına yaşam odası koymak gibi yasal bir zorunluluğu yoksa, yaşam odasına yatırım yapmaz. İşveren, ancak ve ancak, yaşam odası satın almadığı takdirde kârı azalacaksa yaşam odasına yatırım yapar.

Yani, iktisatçılar bize şunu söylüyor: Eğer iş güvenliğini en üst düzeye çıkarmak istiyorsanız, iki şey yapın. Bir, iş kazalarının işveren için maliyetini arttırın. İki, iş güvenliği yatırımlarının maliyetini azaltın. Ancak böyle yaptığınızda, yani (a) iş kazalarını işveren için büyük bir baş ağrısı haline getirdiğinizde ve (b) iş güvenliğini arttırmanın maliyetini düşürdüğünüzde, vicdanlı veya vicdansız tüm işverenler iş güvenliği önlemlerini alır. İş kazaları da böylece azalır.

Peki, iktisadi ilkeyi nasıl uygulamalıyız? Ne yapmalıyız? Bir defa adli süreçleri hızlandırmamız ve etkili hale getirmemiz gerekiyor. Cezaları da kat be kat arttırmamız lazım. 5-10 yıl süren davalar sonucunda alınan komik cezalar, kâr peşinde koşan vicdansız işverenleri iş güvenliği konusunda motive etmez. Dahası, ağır ihmaller sonucu ortaya çıkan iş kazalarını, iş cinayeti kapsamında değerlendirmemiz şart. Vicdansızlık ve kâr hırsı, bilerek işçilerin canını tehlikeye atıyorsa, bunun sorumlularının cinayet işleyen canilerle benzer cezalar almaları gerekir. İş kazası mahallerinde soruşturma tamamlanana kadar işi durdurmak da kâr peşinde koşan en vicdansız işvereni bile önlem almaya teşvik edecektir. İşini durdurduğunuz sorumsuz işverenleri bir de kamuoyuna duyurursanız, onları iş güvenliğine daha fazla yatırım yapmaya teşvik edersiniz. Ne demiştik? Müşevvikler önemlidir!

Tabii sadece cezaları arttırmak yetmez. Bir taraftan da iş güvenliği yatırımlarını kolaylaştırmak gerekiyor. Tıpkı yatırımlar için verilen teşvikler gibi iş güvenliğinin iyileştirmesi için de teşvikler verilebilir. "Vergi indirimleri", "sigorta primleri ile ilgili ödüller" ve "iş güvenliği yatırımlarının desteklenmesi" gibi araçlarla, işverenler iş güvenliğini arttırmaya teşvik edilebilir.* Finansal olmayan teşvik yöntemleri de uygulanabilir. Mesela, iş güvenliği konusunda başarılı şirketlerin sembolik şekillerde ödüllendirilmesi ve kamuoyuna duyurulması, işverenleri iş güvenliği önlemlerini almaya teşvik edecektir. Çünkü, müşevvikler önemlidir.

Peki ya politikacılar?

Tabii, iktisatçıların önerdiklerini yapabilmek için sağlam bir siyasi iradeye ihtiyaç var. Ancak, dünyanın pek çok ülkesinde politikacıları iş kazaları konusunda ciddi önlemler almaya zorlamak oldukça güçtür. En çok ölümlü "kazanın" gerçekleştiği inşaat ve maden sektörleri, aynı zamanda büyük rantların döndüğü sektörler olduğu için, iş kazaları konusu çoğu zaman ahbap çavuş kapitalizmine kurban edilir. Örneğin, işverenler maden ocağına yaşam odası koymak istemediği için politikacılar da mecliste yaşam odalarını zorunlu tutan yasa tasarısını reddeder. Olan işçilere olur.

Politikacıları iş güvenliği konusunda teşvik etmek için de iktisadi ilkeye başvurabiliriz. İktisatçılar diyor ki, politikacıların iş kazaları konusunda duyarlı olacağını veya vicdanlı olduklarını varsaymayın. Onlar da her Homo Economicus gibi, fayda-zarar ilkesiyle hareket ederler, bir dahaki seçimde seçilme şanslarını maksimize etmeye çalışırlar. Dolayısıyla, politikacıları gerekli önlemleri almaya zorlamanın yolu, önlem almamanın onlar için maliyetini yükseltmektir. Mesela, basın-yayın kuruluşları politikacılar için maliyeti, iş kazalarını sürekli gündemde tutarak, ciddi anlamda arttırabilir. Vatandaşlar, iş kazalarını takip edip, hesap sorarak, politikacıları önlem almaya teşvik edebilir. Önlem almamanın maliyeti seçim kaybetmek olduğunda, politikacılar önlemleri alır. Tabii, bir de bağımsız mahkemeler sorumsuz politikacıları yargılayıp, cezalandırabilirse, sonuç çok daha güzel olur. Neden? Çünkü müşevvikler önemlidir.

Otoriter ahbap çavuş kapanından çıkış

Şimdi şunu düşünüyor olabilirsiniz: "İyi diyorsun, hoş diyorsun da, peki ya politikacılar basını ele geçirmişse ve vatandaşın demokratik haklarını kullanmasını baskıcı yöntemlerle engelliyorsa ne olacak?" Eğer durum buysa, iktisadi ilke gereği, basın susacaktır. Çünkü iktisadi ilke bunu gerektirir. İktisatçılara göre basının vicdanlı olduğunu varsaymamız için de bir neden yoktur. Tabii basın susunca olup bitenden haberdar olmayan vatandaş da fazla sesini çıkarmayacaktır. Çıkaran da biber gazı gibi teknolojinin son icatlarıyla susturulmaya çalışılacaktır. Yani özetle, durum gerçekten buysa, iş kazaları sorununun uzun süre çözülmeyeceğinden emin olabiliriz. Hepimize geçmiş olsun!

Tabii her şeye rağmen iktisatçılar bir konuda yanılıyor olabilir. Vicdanlı işverenler, politikacılar, gazeteciler ve vatandaşların olduğunu biliyoruz. Onlar sesini çıkardığı takdirde, vicdansız olanları iş kazalarını önlemeye zorlayabiliriz. Neden? Çünkü insan hayatı, betonarme yapılardan daha değerlidir. Çünkü, insanlık bunu gerektirir.

—Not: Son iş cinayetinde, Tahir Kara, Hıdır Ali Genç, İsmail Sarıtaş, Bilal Bal, Cengiz Tatoğlu, Murat Usta, Menderes Meşe, Vahdet Biçer, Ferdi Kara ve Cengiz Bilgi'yi kaybettik. Hepsi birer candı. Yakınlarına sabır diliyorum.

wsj.com.tr, 08.09.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.