Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Kılıçdaroğlu saldırı sonrası grup toplantısında konuştu

Kılıçdaroğlu saldırı sonrası grup toplantısında konuştu
Grup salonu girişinde yumruklu saldırıya uğrayan Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu.

İşte Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:

Herkesi sükunete davet ediyorum. Demokrasi yolu engellerle doludur. Bu CHP liderine yapılan ilk saldırı değildir. Rahmetli İsmet İnönü’ye de taşlar atıldı, kafası yarıldı, saldırılar düzenlendi. Ama bir tek hedefimiz var bu ülkeye sağlıklı bir demokrasiyi ya getireceğiz, ya getireceğiz.

Baskılar şiddet bunlar bizi engelleyemez. Biz hiç kimsenin önünde diz çökmemiş gelenekten geliyoruz. Öyle birisi yumruk atacak biz geri adım atacağız, asla atmayacağız, inançlarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.

30 Mart seçimleriyle ilgili tek sözcük, çalıştık. Öncelikle ben yerel seçimler dolayısıyla üç kesime teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Birincisi sandığa gidip bir demokrasi şöleni içinde oy kullanan bütün yurttaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum. Yüksek bir katılım oldu. CHP’ye oy versin vermesin, oy kullanan bütün yurttaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum.

İkinci teşekkürüm, gençlere. Ankara seçimlerinden sonra biliyorsunuz bir şaibe algısı çok net şekilde toplumun gündemindeydi. Bine yakın genç CHP Genel Merkezi’ne geldi. Ve aynı zamanda bu seçimlerde ilk kez iki buçuk milyon gencin oy kullanma hakkı oldu. onlar bizim umudumuz geleceğimizdi. Onları her zaman kucakladık. Bine yakın genci CHP genel merkezinde görünce gururlandım. Onların hiçbirisi CHP üyesi değildi. Ama beklentileri vardı. O beklentileri asla boşa çıkarmamak gibi bir görevimiz var. İkinci teşekkürüm gönüllü çalışan bu gençlere.

Üçüncü teşekkürüm kadınlara. Olağanüstü çaba harcadılar. Arzu ettikleri ölçüde olmasa bile her birisi birer demokrasi savunucu olarak meydanlardaydı. Onlara gerçekten yürekten teşekkür ediyorum. çünkü onlar, olası bir baskı yönetiminin kendilerine daha ağır bir fatura çıkaracaklarının bilgisindeydiler.

Bu vesileyle, bugün gazetelerde yer alan bir kadın haberi var. Bingöl’de AKP’den seçilen belediye meclis üyesi bir kadın başkan yardımcısı olmak ister. Onu reddederler ve onu vermezler. Bu kadının söylediği şu cümleler önemli “Gece gündüz 24 saat kapı kapı dolaşıp çalışma yapacağız. Sonra bize dinen bizim çalışamayacağımız söylenecek” Bu kadına en samimi teşekkürlerimi gönderiyorum.

Kadın çalışıyor mu çalışmıyor mu gitsinler Karadeniz’e baksınlar, kırsal kesime baksınlar. Oralarda kadın çalışacakta, makam mevki olunca mı kadına kapatılacak?
 

"DEVLETLE MÜCADELE EDEN BİR SEÇİM GERÇEKLEŞTİRDİK"

Bu seçimler, hepimizin bildiği çağdaş demokrasilerde olması gereken seçimlerden farklıydı. Oralarda iktidar mücadelesi yapılırdı biz devletle mücadele eden bir seçim gerçekleştirdik. Başbakanın, valileri kaymakamları polisi bütün bunların tamamı bir blok oluşturmuştu. Karşısında da muhalefet vardı. O nedenle bu mücadeleyi sağlıklı işleyen demokrasideki mücadeleden farklı yerde konumlandırmamız gerekiyor.

Düşünün AA’nın genel müdürü bile iktidar partisine servis yapıyor. Onun bilgi vermesi gereken kitle Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşları.

"ŞERO TRAFOYA GİRMEDİ"

Bu seçimin bir diğer özelliği, en şaibeli seçim olmasıdır. Üzülerek söylüyoruz. Yıllar ilerledi, daha sağlıklı demokrasiyi oluşturmak yerine, hepimiz tanık olduk. Daha şaibeli bir süreç içinde demokrasimiz sokuldu. 44 ilde elektrikler kesildi. Kediden söz ediyorlar. Kedi trafoya girmiş. Doğrusunu isterseniz arkadaşlara dedim Şero yerinde mi diye. Şero’nun trafoya girmediğini öğrendik. Ama kediyi aramak istiyorsanız bakanlar kurulu sıralarına bakmak lazım.

Bir başka demokraside olgunluk işareti şudur. Seçimler yargı gözetiminde yapılır hükümet gözetiminde değil. Bakanların gidip seçim kurullarına manevi baskı kurmaları tipik örneklerden birisidir.

"OY ARTIŞIMIZA SEVİNEMEDİK"

Bu seçimler beklentilerimizi karşıladı mı? Halka her ortamda doğruyu söyleyeceğim dedik. hayır, açık yüreklilikle. Bizim beklentilerimiz daha yüksekti. İki milyon oyumuz arttı. Bu bizi tatmin etmiyor. Halkın beklentileri de yüksek, bizim de. Gençlerin de aydınların da beklentileri yüksek. Biz o nedenle oy artışımızdan sevinemedik.

Hedefimiz neydi? En azından beklentilerimizi gerçekleştirmek. Bunu sağlayamadık. Bizim şikayet etme gibi bir lüksümüz yok. Dönüp kendimize bakacağız.

“DEMEK Kİ BİR YERDE BELLİ ŞEYLER EKSİK”

Eksikliklerimiz var demek ki. Demek ki bir yerde belli şeyler eksik. Ya bizden kaynaklanıyor ya bizim söylemimizden. Bunu gidermek zorundayız. Hiç kimse unutmasın meşhur bir söz var. Roma bir günde inşa edilmedi diye. Biz ağır da olsa kararlı adımlarla gidiyoruz. Bu mücadeleden asla dönmeyeceğiz.

Beklentilerimiz yüksekti, neden? Bir siyasal iktidar düşünün dört bakanı yolsuzluk dolayısıyla istifa etmiş. Başbakan’ın oğlunun elinde sıfırlanmak isteyen milyonlarca Euro var. Bir hükümet düşünün genel müdürlerin evlerinin ayakkabı kutularından dolarlar fışkırıyor. Türkiye’nin bu yükü çekemeyeceğini düşünüyorduk. Türkiye’nin daha ciddi tepki göstereceğini düşünüyorduk. O nedenle beklentilerimiz yüksekti ve ben gittiğim bütün seçimlerde, miting meydanlarında, kamuoyunun vicdanına seslendim.

“VİCDAN KUL HAKKI YİYENLERE KAPI ARALAMAMAKTIR”

Vicdan çok önemli bir kavramdır. İnsanın kendi iç dünyasında hesaplaşmasıdır. Doğruyla eğriyi kendi iç dünyasında test etmesidir vicdan. Komşusu açken tok yatan benden değildir hadisi şerifinin sorgulanmasıdır vicdan. Vicdan kul hakkı yiyenlere kapı aralamamaktır. Vicdanın temelinde ahlak yatar. Ahlak çok erdemli bir kavram. Bütün inançların ortak temelini oluşturur hala.

Size ahlak konusunda bazı düşünürlerin bilginlerin ve sevgili peygamberimizin sözlerinden bir demet sunmak istiyorum.

“Devletler kanunla değil ahlakla daha iyi yönetilir.”

“sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olandır”

“insanlara verilen şeylerin en hayırlısı güzel ahlaktır”

“her binanın bir temeli vardır, İslam dünyasının temeli güzel ahlaktır”

“Memleketler parasızlıktan değil ahlaksızlıktan çöker”

“Bütün bir cihanı araştırdım, güzel ahlaktan daha büyük liyakat bulamadım”

Ahlakın ayrılmadığı ikinci kardeşi adalettir. O nedenle beklentilerimiz yüksekti. Bu kadar yolsuzluğa batmış bir siyasal yapının daha ağır bir şekilde demokratik yollardan cezalandırılacağını düşünüyorum. İki milyon oy kaybı var. Bu da çok önemli bir süreç. İlk söylediğim şuydu seçimlerden sonra. Uyuyan vicdanları uyandırmak zorundayız. 76 milyonun bu haksızlıkları sindirmesi mümkün değildir.

Bu arada sizin de çok iyi bildiğiniz havuz medyası var. onlar da bize tavsiyede bulunuyorlar. Yolsuzluklarla niye uğraşıyorsunuz diyorlar. Eğer biz yolsuzluklarla uğraşmazsak tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim savunacak. Eğer biz gündemde tutmasak bu ülkeye ahlakı kim getirecek? Hırsızlığın prim yaptığı bir demokrasi olabilir mi? Soygunun prim yaptığı bir ahlak düzeni olabilir mi? Havuz medyası ne yazarsa yazsın, oradaki kalemlere de acıyorum. Kalemini iktidara kiralayan insandan yazar olmaz. Kalemini havuz medyasından gelen parayla kiralayandan aydın olmaz. Ama neredeyse alkış tutacaklar.

Bize görmeyin dedikleri yolsuzlukları bir daha söyleyeyim. Bir bakan, 28 kez de 52 milyon dolar rüşvet alıyor. Bir başka bakan, 10 seferde 10 milyon dolar. Bir bakan, üç seferde bir buçuk milyon dolar rüşvet alıyor. Biz bunları sormayacak mıyız? Sokaktaki vatandaş, neden bunun hesabını sormuyorsun diye bana soracak.

O kadar ileri gittiler ki, uyuyan vicdanlara bir kez daha seslenmek istiyorum. Dini imanı ağzından düşürmeyen, her seferinde dini istismar eden, başbakanlık koltuğunda oturan bir zat var. onun özel koruması altında bir bakan vardı. Kuranı Kerim ile dalga geçip, bakara-makara diye konuşan bir adam. O şimdi yine onun koruması altında. Uyuyan vicdanlara sesleniyorum. Elinizi vicdanınıza koyup bir kez daha düşünün. Sizin inancınızla dalga geçen bir adamı koruyan adama oy verirken vicdan muhasebesi yaptınız mı?

Böyle bir lafı, CHP’nin bir ilçe başkanı söyleseydi. Yer yerinden oynardı, havuz medyasına soruyorum. Niye böyle bir suskunluk? Diyorlar ki abdestimizden şüphemiz yok, valla sizin her tarafınız şüpheli. Daha yüksek bir oy bekliyordum olmadı. Dönüp kendimize soracağız. Çalışacağız, çalışmaya başladık.

Önümüzdeki ayın başında kadın kollarını topluyoruz, MYK üyelerini topluyoruz. Sonra il başkanlarımızı, sonra belediye başkanlarımızı toplayacağız. Eksiğimiz nedir açık yüreklilikle konuşacağız. Hepsini sorgulamak zorundayız. Ve çalışacağız. Emekli hayatından memnun oluncaya kadar çalışacağız. Çiftçi elde ettiği ürünün karşılığını alıncaya kadar çalışacağız. Bütün komşularımızla barış içinde yaşayıncaya kadar çalışacağız. Bize düşen görev bu.

Bu seçimden neyi çıkardınız. Tek sözcük, çalışacaksınız, çalışacağız. Elbette çalıştık. Demek ki yetmiyor, gerekirse 24 sat çalışacağız. Şu gerçek ortaya çıktı. Henüz daha kapısını çalmadığımız milyonlarca ev var. Milyonlarca el var, milyonlarca kadın var. Bu işin kuralı budur.

Bizim demokrasi tarihimize baktığımızda, toplumun vicdanını kanatan birden fazla olay vardır. Siyasi idamlar, 27 Mayıs’ta 12 Eylül’de insanlarımızı idam ettik. Ve bu idamlar toplumda derin yarılmalara yol açtı. Hala telafi etmiş değiliz. O zaman düşünmemiz gereken bir şey düşünüldü, idamlara son verildi. Bu bir olgunluk belirtisidir. Mısır’dan öğreniyoruz 529 kişi idama mahkum edilmiş. Mısırlı kardeşlerimize sesleniyoruz, siyasi idamlar bir topluma asla huzur getirmemiştir. Toplumun vicdanında derin yaralar açmıştır. Bizim tarihimizde dünya tarihimizde görebilirsiniz.

Eğer 529 kişi idam edilirse bu doğru değildir. Mısır’da barışı sağlayamazsınız, barışın yolu idamdan geçmez. Özgürlüklerin büyümesinden geçer. O nedenle Mısır yöneticilerine, CHP olarak, siyasi idamları yapmayın çağrısı yapıyoruz. Ve şu konuya da dikkat çekiyorum. Mahkemelerin idam kararı verdiği kişiler bizimle aynı dünya görüşünü paylaşmıyorlar. Ama biz idamların bir topluma getirdiği faturayı çok iyi biliyoruz. Bunun için elimizden gelen tüm çabayı göstereceğiz.

Ortadoğu’nun üç büyük ülkesinde büyükelçimiz yok. Bizim dış politikanın açmazlarıdır bu. Nasıl olur da üç büyük ülkede bizim büyükelçimiz olmaz? Bunlardan birisi de Mısır. İktidarın söyleyecek sözü yok ama bizim var. biz oraya heyet gönderdik, eleştirdiler. Onlar ağızlarını bile açmıyorlar. Suriye politikası konusunda önemli bir tablo çıktı karşımızda. Öteden beri Suriye’de izlenen politikayı eleştirdik. Bize siz Baasçısınız dediler, siz Suriye yönetimini destekliyorsunuz dediler. Oysa biz Suriye’de kan akmasını istemiyoruz.

Önemli bir gelişme oldu. 27 Mart 2014’te AGİT’in bir toplantısı var. toplantıya bizim büyükelçi de katılıyor. Eleştiriler üzerine söz alıyor ve şöyle söylüyor “Reyhanlı’daki bombalı saldırılar El-Kaide unsurları tarafından yapıldı. Bu El-Kaide unsurlarının Suriye dışındaki operasyonudur”

Başbakanlık koltuğunda oturan zat ne diyordu? CHP’ye suçu yüklemiştir. Allah aşkına bu nedir? Büyükelçi çıkıyor bu saldırının El-Kaide militanlarının yaptığını açıkça söylüyor. Acaba başbakanlık koltuğunda oturan zat utanacak mı? Dış politikada halkına yalan söylemek olur mu? Hadi içerde söylersin alıştık zaten.

En ağır eleştiriler yapıldı bize. Neredeyse bombayı bizim koyduğumuzu söyleyecek.

Ve bir başka olay. 13 Mart 2014. Dışişleri bakanlığının makamı, bakan ve dört kişi konuşuyorlar. Suriye’ye saldırının yollarını arıyorlar. Bunlardan birisi diyor ki, ben oraya dört adam gönderirim diyor, Süleyman şah türbesine saldırırız diyor, veya Türkiye’ye 8 füze gönderirim”

İlk dinlediğimde bunun doğru olmadığına kanaat getirdim. Böyle şey olmaz dedim. Ve kullanmadık. Ama bir süre sonra dışişleri bakanlığı bunu doğruladı. İkinci acısan sakınca var. bir, devletin mahremi diye bir şey kalmadığını öğrendik.

Şimdi ben adalet ve kalkınma partisine oy veren yurttaşlarımın vicdanına sesleniyorum. Şu soruyu kendinize sorun, devletin mahremiyeti kalmadı dediğimiz ortamda hükümette kim vardı? Bu konuşmalar nasıl yapılıyor? Kendi askerini öldürteceksin, sonra Suriye’liler öldürdü diyeceksin. Vicdanını sorgula.

Sonra bir haber, sayın cumhurbaşkanından. İçerden bu dinlemeler yapılmıştır diye. Bu daha da vahim tabi. Nasıl oluyor da böyle bir dinleme yapılıyor? Yine bize iş düşüyor, yine biz anlatacağız. Sağır kulaklar duyuncaya kadar. Uyuyan vicdanlar uyanıncaya kadar.

Hürriyet, 08.04.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.