Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Devlet Bahçeli "Türkiye’de her şey ayaklar altındadır "

Devlet Bahçeli "Türkiye’de her şey ayaklar altındadır "
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, güvenlik toplantısının illegal dinlenmesi ve buna ilişkin ses kayıtlarının sosyal paylaşım sitesi Youtube'da yayımlanmasıyla ilgili,"Elbette devletin en kritik birimlerinin, kuruluşlarının ve buralardaki toplantıların dinlenmesi, milli güvenliğimizi sakatlayıcı casusluk faaliyetidir. Fakat bu yolu açan, bu imkanı tanıyan, mütecaviz hareketlere karşı gafilce sessiz duran Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetidir" dedi.

Bahçeli, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Dışişleri Bakanlığı'nda yapıldığı iddia edilen toplantının dinlenmesiyle elde edilen ses kayıtlarının internete düştüğünü anımsatan Bahçeli, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin baştan ayağa dinlendiğini, plan, hedef ve niyetlerinin ülke ve dünya kamuoyuna servis edildiğini ifade etti. Bahçeli, "Bu ne hayasızlıktır? Bu ne edepsizliktir? Türkiye ne hale gelmiş ve getirilmiştir? Bu ajanlar kimdir, nerelere saklanmıştır, arkalarındaki güç kimlerdir? Böyle bir devlet, böylesi bir belirsizlik içinde, böylesi zorlu bir coğrafyada, bu kadar hainin, düşmanın ve her tarafa sızmış ajan-provokatörün saldırısına ne kadar dayanabilecektir? Tüm güvenlik duvarları yıkılmış, tüm mahremi çökmüş, kozmik şifreleri çözülmüş bir devletin yaşama ve var olma şansı şimdiye kadar görülmemiştir. Devletin perişan hali Başbakan Erdoğan'ın eseridir. Başbakan çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemi derken Türkiye'nin kodlarını, milli birliğini ve tarihi haklarını pazarlıklarla, menfaat karşılığında elden çıkarmıştır" diye konuştu.

Dışişleri Bakanlığı'ndaki Suriye odaklı toplantının dinlenmesi ve kayıt altına alınmasının, artık bu ülkede hiç kimsenin güvenliğinin teminat altında olmadığı ve devlet fiilen yoğun bakımda olduğu anlamına geldiğini savundu. Türk milletinin her türlü tehdit ve baskıya karşı korumasız olduğunu ileri süren Bahçeli, şöyle konuştu:

"Başbakan, kendisini ve Bilal'ini kurtarayım derken devletin prestijini, caydırıcılığını ve milletin bekasını ateşe atmıştır. Akşamın bu saatinde Başbakan Erdoğan'a sesleniyorum; Sayın Erdoğan, iktidar ve koltuk hırsı uğruna devleti perişan etmekten, cılkını ve posasını çıkarmaktan dolayı şimdi mutlu musun? Türkiye'yi bölüp parçalamak amacıyla devleti tahrip etmekten, her tarafını çürütmekten dolayı sevinç duyuyor musun? Gerçek paralel ihanete, bölücü alçaklara ortam açmaktan memnun musun? Şimdi rahata erdin mi, huzur buldun mu, keyfin yerine geldi mi? Başbakan açıklamalıdır; devletin sırlarını bugüne kadar kimlerle paylaşmış, milli çıkarların aleyhine kimlerle iş birliği yapmıştır? Türkiye'yi yediden yetmişe dinleyenler gerçekte kimlerdir? Başbakan ve zihniyeti bu konuyu cemaatin üzerine yıkmakla kendisini aklayamayacaktır. Çünkü bu kadar geniş çaplı bir dinleme ve gözetleme faaliyetinin küresel güç ve istihbarat örgütlerinden bağımsız icra edilmesi aklın inkarı olacaktır. Elbette devletin en kritik birimlerinin, kuruluşlarının ve buralardaki toplantıların dinlenmesi, milli güvenliğimizi sakatlayıcı casusluk faaliyetidir. Fakat bu yolu açan, bu imkanı tanıyan, mütecaviz hareketlere karşı gafilce sessiz duran Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetidir. Dışişleri Bakanlığı'ndaki toplantının dinlenmesi bir sorunsa, orada konuşulanların muhteviyatı daha ağır bir başka sorunun varlığına işarettir."

"Toplantı taraflarca inkar edilmedi"

Suriye içinde yer alan Süleyman Şah Saygı Karakolu'na yönelik terör örgütü IŞİD'in artan tehditlerini görüşmek üzere söz konusu toplantının tertip edildiğini dile getiren Bahçeli, Dışişleri Bakanlığı'ndaki bu toplantının taraflarca inkar edilmediğini, yeni bir montaj faslı ve dublaj sayfasının açılmadığını belirtti.

Başbakan Erdoğan'ın, Süleyman Şah Türbesi'ni bahane ederek Suriye ile savaşı ciddi ciddi aklından geçirdiğinin ortaya çıktığını ileri süren Bahçeli, şöyle devam etti:

"MİT Müsteşarı'nın; 'gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim. Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi'ne de saldırırız' sözleri Başbakan'ın masasındaki asıl komployu ele vermiştir. Şu işe bakınız ki Türkiye Cumhuriyeti'nin istihbarat teşkilatının başındaki bir şahıs, ülkesine, vatanına, milletine başka bir ülkeden füze atmaktan bahsetmektedir. Başbakan'ın sır küpü olan MİT Müsteşarı'nın bu denli pervasız, bu kadar kontrolsüz ve bu derece kendi ülkesini yok sayması yaptığı görevle kesinlikle bağdaşmamaktadır. 'Camileri bombalayacaklar' diyerek yıllarca TSK zan altında bırakılmış, değerli komutanlar haksız yere cezaevinde tutulmuştur. Ancak şimdi kendi ülkesine füze attırıp Türkiye'yi savaşa sokmayı amaçlamış birisi karşımızdadır. Güçlü bir ihtimaldir ki bu fikrin patent hakkı Başbakan Erdoğan'ındır. Yani Başbakan rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlıktan yakayı kurtarabilmek için Suriye'ye karşı düzmece bir savaş senaryosu dahi hazırlamıştır. Kısaca diyebiliriz ki Başbakan Türkiye'ye bizzat kendi işbirlikçi adamları vasıtasıyla füze atılmasına dahi sıcak bakacak kadar ahlaksız, vicdansız ve insafsızdır.

Aziz milletim bu gerçeği öğrenmelidir. Başbakan'ın asıl yüzünü ve maksadını anlamalıdır. Başbakan için atılacak füzeler sonucunda kimlerin öleceği, hangi felaketlerin yaşanacağı, hangi gözyaşlarının döküleceği önemsiz bir ayrıntıdır. Geçmişte tıpkı PKK'yla yaptığı kanlı barutlu pazarlıklar gibi, Suriye'de de aynı yöntemi denemeye kalkışmıştır. Bu kadar yıpranan, tartışılan, zihniyeti hakkında çok ciddi eleştiri ve iddiaların olduğu bir kişinin MİT'in başında kalması Türkiye'nin milli güvenliğini daha da aşındıracaktır. Şunu da merak ediyorum ki, Türkiye tele kulak çetelerinin eline geçerken MİT ne iş yapmıştır?"

Türkiye'nin, yakın tarihinin en önemli demokratik imtihanına sahne olacağını, milli iradenin 30 Mart Pazar günü tecelli edeceğini söyledi.

Ülkenin hazmedilmesi mümkün olmayan ağır bir gündeme hapsolduğu kara bir dönemde milletin sandık başına gideceğini belirten Bahçeli, 30 Mart Mahalli İdareler Seçimleri'nin ülkeye, millete ve demokrasiye yeni bir umut kapısı aralamasını ve yepyeni bir sayfa açmasını diledi.

Türkiye'nin dört bir koldan saldırıya uğradığını, hazin, haşin ve hasis bir suikasta maruz kaldığını dile getiren Bahçeli, "Türk milleti içte ve dışta kolları olan düşmanca emellerin taciz ve operasyonu altındadır. Türk devleti yolsuzluğa ve yozlaşmaya çivilenmiş iktidar elinde felç olmuş, linç olmuş, pert olmuş durumdadır. Türkiye'de her şey ayaklar altındadır ve gündem karmakarışıktır. Milli ve manevi değerlerimiz ruhunu teslim etmek üzeredir" diye konuştu.

Ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve sosyal ortamın inanılamayacak, düşünülemeyecek, tahammül edilemeyecek kadar kötüleştiğini ifade eden Bahçeli, durumun vahamet ötesi olduğunu söyledi.

"Başbakan ve hükümeti devletin itibarını, milletin saygınlığını, vatanın bağımsızlığını, bayrağın şanını lekelemekle kalmamış, milli güvenliğimizin, milli sırlarımızın mahremiyetini delik deşik etmiştir" iddiasında bulunan Bahçeli, şöyle konuştu:

"Rüşvet ve yolsuzluk girdabı genişledikçe hükümet komplolara sığınmış, iftiralardan medet ummuş, karalama kampanyalarına bel bağlamış, karşı saldırı ve algı yönetimiyle iddiaları püskürtmeye çabalamıştır. Başbakan Erdoğan, kendisi, ailesi, bakanları, yandaş iş adamları ve yakın çevresi hakkındaki şaibeleri aydınlatmak ve hukuken netleştirmek yerine reddiyeci bir tutumla önüne kim geliyorsa, karşısına kim dikiliyorsa saldırmış, suçlamaların önünü kesmeye azmetmiştir."

"30 Mart, 17 ve 25 Aralık'ın rövanşı değildir"

Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın yargıyı çalışamaz hale getirdiğini, iktidarın, adaletin terazisini bozduğunu, mahkemelerin güvenirliğini tartışmaya açtığını savundu.

"17-25 Aralık tarihleri arasında yapılan 'Rüşvet ve yolsuzluk operasyonları' sonucunda görevden alınan ve görev yeri değiştirilen hakim ve savcıların sayısı şimdilik 784'ü buldu" diyen Bahçeli, 8 bini aşan polisin görevden alındığını ya da tayin edildiğini anlattı.

Yolsuzluğa adı karışanların da korumaya alındığını, güvenceye kavuşturulduğunu öne süren Bahçeli, şöyle devam etti:

"Türk milleti, kirlenen, harama bulaşan bakan ve Başbakan çocuklarını haklı ve meşru göremez, görmez. 30 Mart, rüşvetin aklanacağı tarih değildir, hortumcuların temize çıkacağı tarih değildir, 17 ve 25 Aralık'ın rövanşı değildir. İnanıyorum ki sandık, haram yiyenleri milli vicdanlarda mahkum edecektir. Demokrasi, otoriter eğilimleri, diktatör hevesleri, 'bana kimse dokunamaz' diyen yeni yetme iktidar zümresini alt edecektir. 30 Mart yenilenmedir ama 'Yeni Türkiye' isimli karanlık mecraya sapma hali değildir. 30 Mart, istiklalimize değerli bir katkıdır fakat 'istiklal mücadelesi veriyoruz' diyenlerin de bozgunu olacaktır."

"Ülke rahatlamalı, toplumsal gerginlik son bulmalı"

Bahçeli, "AKP'ye oy veren kardeşlerim Allah için biraz muhasebe yapmalıdır; yüce dinimizin hangi buyruğunda, yüce kitabımızın hangi ayetinde, Efendimizin hangi sözünde hırsızlık, rüşvet ve haram meşru görülmüştür?" diye sordu.

Devlet Bahçeli, 17 Aralık'taki İstanbul merkezli operasyondan sonra gündeme gelen tapelerin, ses kayıtlarını akılla, mantıkla ve imanla izah etmenin mümkün olmadığını dile getirerek, "Başbakan haysiyetini, siyasi iffetini, siyasi geleceğini kutulara kilitlemiştir. Bakanları, Türkiye'nin saygınlığını üç kuruşa satmıştır. Ülkemiz gerçekte hayal dahi edilemeyecek kötü ve içler acısı bir duruma savrulmuştur" görüşünü savundu. Bahçeli, şöyle konuştu:

"Gazi Meclis'in tarihinde ilk defa çok ciddi iddia ve suçlamalara konu olan dört bakan hakkındaki fezlekeler okunmamış, milletvekillerinin bilgisine sunulmamıştır. Başbakan korkudan titremiş, ne yapacağını şaşırmıştır. Rüşvetçileri sayısal çoğunluğuyla şimdilik emniyete almıştır. Başbakan madem bu eski bakanları masum görmektedir, madem bunların suçu olmadığına inanmaktadır, o halde hesap vermelerinin de önünü açmalı ve temize çıkmalarını acil olarak temin etmelidir. Suçsuzluğuna inanılan bakanların Yüce Divan'a gitmelerinden çekinecek ve korkacak bir şey yoktur. Ve Başbakan Erdoğan da kendisi hakkındaki iddialardan arınmak için görevinden derhal ayrılmalı, arkasından da bağımsız yargının huzuruna çıkmalıdır. Yoksa bu kadar isnat ve olağanüstü suçlamalarla Başbakanlık görevini yürütemeyecektir. Zira aldığı kararlar, attığı imzalar, yaptığı idari tasarruflar gayrimeşru ve gayri ahlaki olacaktır. Türk milletinin 'başhırsız', 'başçalan', 'başyürüten', 'başgötüren' dediği bir kişi iktidarda kalamaz, koltukta oturamaz."

Ülkenin rahatlaması, toplumsal gerginliğin son bulması, kutuplaşmanın hafifletilmesi gerektiğini vurgulayan Bahçeli, "Gençlerin hayatı karartılmamalıdır. Türkiye belini doğrultmalıdır. Yolsuzluk, yoksulluk ve yozlaşma kökten bitirilmelidir. Bunun için ilk durak şüphesiz iki gün sonraki 30 Mart Seçimleridir" diye konuştu.

"Propaganda devresi sancılı geçti"

Bahçeli, 30 Mart Mahalli İdareler Seçimleri'nin hazırlık ve propaganda devresinin çok sancılı geçtiğini, bu süre zarfında cepheleşmelerin körüklendiğini, hiziplerin derinleştiğini, anlaşmazlıkların hız kazandığını öne sürerek, şunları kaydetti:

"30 Mart Mahalli İdareler Seçimleri öncesi ülkemiz tapelerin, ses kayıtların istilasına uğramıştır. Başbakan ve çevresinin kirli çamaşırları belirli aralıklarla ortaya saçılmış, kamuoyu menfaatini ilgilendiren konuşmaları afişe edilmiştir. Hakikaten de ortada tape ve ses kayıtlarından geçilmemektedir. Türkiye, sanal medyadan sızdırılan haber, bilgi, belge ve ihbarlarla sallanmaktadır. Başbakan Erdoğan'ın hukuka yönelik darbesi, savcı ve hakimleri siyasi vesayet altına alma girişimi rüşvet ve yolsuzluk iddialarının sanal medya vasıtasıyla açıklanmasına neden olmuştur. Bu yolun hukukiliği bir yana, ahlaki olup olmadığı elbette tartışmalıdır. Daha önemlisi, kimliği meçhul kişi, grup ve mahfillerin ülke gündemini ele geçirmesi, istedikleri gibi olayların akışına yön vermeleri mutlaka iyi yorumlanmalı ve iyi okunmalıdır. Bu durum karşısında milli varlığımız, milli güvenliğimiz, milli geleceğimiz sanal medyada konuşlanan, keyfince herhangi bir internet sitesi açan, derin yapılanmalarla işbirliği halindeki yerli ve yabancı unsurların elinde çok büyük risk ve tehditlere maruz kalabilecektir. Şu da bir gerçektir ki, Başbakan ve hükümetinin gizli kapaklı çok fazla iş ve işlemi vardır ve bunlar birbir deşifre edilmektedir. Hükümetin pislikleri, kirli bağlantıları, ihanetleri, provokasyonları, soygun ve vurgun düzeni açığa çıktıkça milletimiz infiale kapılmaktadır. Açık açık söylüyorum, devletin en mahrem ve özel bilgilerinin, bu çerçevede yapılan toplantıların ortam dinlemesiyle ele geçirilip sanal medya kanalıyla servis edilmesi Türkiye Cumhuriyeti'nin içine düşürüldüğü içler acısı halin yalnızca bir özetidir."

Bahçeli, basın toplantısının ardından bir gazetecinin, "Son tape ilgili yayın yasağı getirildi. Yayın yasağını nasıl değerlendiriyorsunuz?" yönündeki sorusuna, "Yayın yasağını doğru bulmuyoruz. Özgürlükle güvenlik arasındaki ince farkı Sayın Başbakan'ın anlaması lazım" yanıtını verdi.
 

Hürriyet, 28.03.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.