Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Bathonea değil antik köy!

Bathonea değil antik köy!
Antik çağdan liman, deniz feneri ve su sarnıcı izlerine rastlanan bir arazinin adının Bathonea olmaması TOKİ müdahalesi için yeterli sebep mi?

 

Küçükçekmece Göl Havzası içinde devam eden ve İstanbul tarihi için büyük şans olarak nitelendirilen Bathonea antik kentine TOKİ tarafından konut yapılmak istenmesine tepkiler çığ gibi büyüyor. İstanbul Üniversitesi’nin Çapa ve Cerrahpaşa hastanelerinin yenilenmesi karşılığında 1. derece arkeolojik sit alanlarının da bulunduğu arazilerini TOKİ’ye devrettiğini duyurmuştuk. TOKİ bu arazilerde konut yapmak için İstanbul 1 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na proje sunmuştu. Hali hazırda arkeolojik kazıların devam ettiği parsellerin de içinde bulunduğu proje için dün İstanbul Üniversitesi’nden bilim dünyasını şaşkına uğratan bir açıklama geldi.
İşte o açıklama: ‘‘Habere konu edilen arkeolojik kazıların devam ettiği alanın Bathonea antik kenti olduğuna dair bugüne değin kazılar sırasında herhangi bir yazılı belge ele geçmemiş olduğu bilinmektedir. Söz konusu eski yerleşmenin Bathonea olmadığı konusunda söz konusu kazının bilimsel danışmanlarından üniversitemiz öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Tekin’in yazıları bulunmaktadır. Bu bağlamda bilimsel olarak Bathonea olduğu kanıtlanmamış bir ‘Thrakia Geç Antik Dönem/Erken Bizans kome (köy)’ yerleşkesinin Bathonea olarak adlandırılması bilimsellikten uzaktır.’’
Byzantion’un parçası

Bu açıklama ile İÜ, sit alanı

olan arazilerini TOKİ’ye peşkeş çekmesinin ayıbını örtmek için ‘‘burada ismi Bathonea bile olmayan küçük bir antik köy bulunuyor, konut yapılmasının ne sakıncası var’’ demek istiyor. İÜ bunu yazarken de kendi üniversitesinden Prof. Oğuz Tekin’in makalelerini örnek gösteriyor. Ne demiş Tekin bir de ona bakalım. Tekin’in Arkeoloji ve Sanat dergisinin 132. sayısındaki makalesinden alıntılar veriyorum: ‘‘... Byzantion’un egemenlik alanı klasik ve Helenistik çağlarda olasılıkla Silivri teritoryumunun başladığı yere kadar uzanıyordu. Bu nedenle Küçükçekmece ve civarı da kesinlikle Byzantion’un bir parçasıydı. Orada polis statüsünde ayrı bir kent bulunması söz konusu değildir.’’
’’...Antik Çağ yazarlarının eserlerinde sadece Bathynias adlı çayın adı geçmekte iken Bathonea adlı bir yerin adının geçmemesi tesadüf değildir. Çünkü yazıtlarda adı geçen Bathonea bir yer adı olmayıp etnik bir sınıfı işaret etmektedir.”
Yine Eski Çağ Enstitüsü Haberler isimli dergide de Tekin, ‘‘Sadece yazıtlarda adı geçen Bathonea, bir toponim yani yer adı olmayıp toplumsal bir sınıfı (cemaat) işaret etmektedir.”
Yine İÜ’den Prof. Hamdi Sayar da Bathonea olmadığı görüşünde ve şöyle diyor: ‘‘Eski çağlarda bazı yerleşmeler var ki şehir ama şehir statüsünde değil. Son araştırmalara göre burası İstanbul ile Balkanlar arasında bir yol istasyonu.’’

Bulunmaz bir tarihi fırsat

Şimdi de Bathonea ismi nerden çıktı ona bir göz atalım. Bathonea ismi bir asır önce bulunan iki yazıtta geçiyor. Biri halihazırda Arkeoloji Müzeleri bahçesinde duran ve Haliç Tersanesi’nde 19 yüzyıl sonlarına doğru bulunan lahitin üzerinde yer almaktadır. Arif Müfid Mansel bu lahitin üzerindeki yazıtı okuyarak yayımlıyor. Lahitin üzerinde ‘‘Bathonea’lı Rufus’un oğlu Damas’ın 33 yıl yaşadığı’’ kaydı var. İkinci yazıt ise Gümüşyaka’da 20. yüzyıl başlarında bulunmuş bir stel üzerinde Bathonea ismi yer alıyor. Prof. Dr. Semavi Eyice bu yazıtlardan yola çıkarak ortaya koyduğu makalede, ‘‘Küçükçekmece dolaylarında Bathonea adında küçük bir yerleşim yerinin varlığı, bazı mezar kitabelerinden tahmin edilebilir ise de kesin yeri bilinmemektedir’’ diyor. Ortada bir Bathonea kenti var ancak bunun yeri tam olarak bilinmiyor. Bilimsel kazıları sürdüren Yrd. Doç. Şengül Aydıngün de kesinlikle burası ‘Bathonea’ demiyor. Ancak her geçen yıl kazılardan gelen buluntuların adım adım kendilerini o yöne götürdüğünü düşünüyor.
Buranın Bathonea olmadığı fikrini savunan İÜ’den Prof. Tekin ile Prof. Sayar, Kültür ve Turizm Bakanlığı izni ile sürdürülen Bathonea arkeolojik kazılarının bilimsel danışmanları. Yani kazı başkanı bu iki farklı görüşe rağmen hiç bilimsel kıskançlık yapmadan her iki ismi de danışman olarak kazı heyetinde bulunduruyor. Üstelik Bathonea ismine itiraz ettikleri makaleleri de kazının resmi internet sitesinden çekinmeden yayımlıyor. Halen o makaleler site ziyaretçileri tarafından okunuyor. Çünkü buranın adının Bathonea olmasının ya da olmamasının bir önemi yok. 3 antik liman, bir deniz feneri, duvarları ile ayakta duran su sarnıcı ve kazdıkça bilim heyetini şaşırtmaya devam eden arkeolojik buluntuları ile inanılmaz bir yerleşim yerini konuşuyoruz. Devam eden kazılar İstanbul tarihi için bulunmaz bir fırsat. Hititlere ait olduğu sanılan 2 yapı adak heykelciği müthiş bir buluntu. Daha önce Trakya’da hiç Hitit izlerine rastlanmamıştı. Şimdi bu gerçeklerle yüz yüzeyken bu arazilerin TOKİ’ye peşkeş çekilmesine kılıf bulmak düşüncesiyle “Burada bir antik şehir yok demek” tek kelimeyle insafsızlık olur. İsmi Bathonea ya da başka bir isim olmasının ne önemi var? Buluntular buranın arkeolojik sit olması için yeterli bir neden. Asla bu arkeolojik alana ve sitten nasıl çıkarıldığı bugün çok iyi anlaşılan parsellere TOKİ’nin konut yapmasına izin verilmemesi gerekir.

 

Radikal, 09.03.2014

İÜ'den ibretlik açıklama: Adının Bathonea olduğu bile şüpheli

TOKİ'nin üzerine konut yapmak istediği 'antik kent' ile ilgili İÜ'den ibretlik bir açıklama geldi: "Kazılar abartılıyor. Orası Bathonea olmayabilir." Peki bu acele neden?

Bathonea antik kentine TOKİ’nin konut yapmak istediğini dün duyurmuştuk. Arkeoloji dünyasını ayağa kaldıran bu gelişmeye Kültür ve Turizm Bakanlığı da tepki gösteriyor. Resmi açıklama yapılmadı belki ama Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü araştırma yapmaya başladı bile. Bakanlık ören yeri statüsüne almak için çaba sarf ettiği arazinin TOKİ’ye devredilmesinin şokunu yaşıyor.
Bir bakanlık yetkilisi “Ören yeri için İstanbul Üniversitesi’ne sormaya bile gerek yokken nezaketen kendilerine bildirelim dedik. Onlar ise yangından mal kaçırırcasına araziyi TOKİ’ye devrettiler. Bakanlığın kamulaştırma için üniversitenin görüşüne ihtiyacı olmadığı halde görüşüne başvuruyor. Bir bilim yuvasına bu yakışmadı. Ancak buranın takipçisi olacağız. Ören yeri fikrimizden vazgeçmiş değiliz ’’ diye tepki gösterdi. Bakanlığın asıl korkusu arazinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca ‘afet alanı’ ilan edilmesi. Öyle bir durumda bakanlığın eli kolu bağlanıyor. İÜ ise kazıların abartıldığını ileri sürerek yapılaşmanın SİT’ten çıkarılan alanda olacağını belirtti.
TOKİ’nin görevi toplu konut inşaa etmek. Evsiz vatandaşlarımıza uygun fiyatla konut imkânı sağlamak. Ancak bunu yaparken doğal SİT alanlarına, tescilli tarihi binalara, arkeolojik SİT alanlarına saygı göstermesi beklenir. Ataköy sahilde tescilli Baruthane binalarının bulunduğu alanda Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na danışmadan inşaata başlıyor, bunu da kılıfına uydurarak “Tabiat Varlıkları Komisyonu’ndan izin aldım” diyerek geçiştiriyor. Aslında Koruma Kurulu’ndan izin alması gerektiğini TOKİ yöneticilerinin bilmemesine imkân yok. Lakin bir oldubittiye getirip kamuoyu uyanıncaya kadar binalar yükselir mantığını devreye sokuyor. Devletin bir kurumu alenen 2863 sayılı yasayı çiğniyor. Bunu yapanlar hakkında şimdiye kadar yasanın 65 maddesinde belirtilen 2 ile 5 yıl arasındaki hapis cezası hiç uygulanmadı.

Üniversiteye tepki var
Gerek sosyal medyada gerekse arkeoloji dünyasında ilgi çeken son haber için İÜ’ye de büyük tepki var. Üniversite Cerrahpaşa ve Çapa’daki binaların yenilenmesi karşılığında SİT alanında bulunan arazilerini TOKİ’ye apar topar devretmişti. Acele etmesinin sebebi bakanlığın bu arazileri kamulaştırmak istemesiydi. Kendi bünyesinde en köklü kürsülerden birini oluşturan Arkeoloji Bölümü öğrencilerinin itiraz ettiği bu devir işlemi bilim dünyasını da derinden yaraladı. Antalya Perge’de kazı ve restorasyon çalışmalarını uzun yıllardır İÜ yürütüyor. TOKİ burada konut ya da AVM yapsa üniversite sessiz mi kalacak? İstanbul 1 Nolu Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’nun vereceği ret kararı ile bu ütopik düşüncenin bir an önce biteceğini umut ediyorum. Sadece ben değil tüm arkeoloji camiası aynı umudun içinde. Uzun yıllar İÜ’de görev yapıp emekli olan Arkeolog Prof. Dr. Mehmet Özdoğan da aynı görüşte. Söz konusu arazide çalışmalar yapan, bilimsel raporlar hazırlayan Özdoğan şöyle diyor; ‘‘ 1. derece arkeolojik SİT alanına asla konut inşa edilemez. Yaptım oldu diyemezsiniz. Kurul müsade etmez. SİT’ten çıkarılmış bir alan var orada. Buraya da konut inşa edilemez. SİT sınırları net olarak belirlenip koruma bandı oluşturulmalı. Bu arazileri Yarımburgaz Mağarası ile birleştirilip arkeolojik, jeolojik rekreasyon alanı yapılmalı.”
İstanbul Üniversitesi ise olayla ilgili ibretlik bir açıklama yaptı. “Universite özetle diyor ki; TOKİ ile apar topar protokol yapmadık, çalışmalar 2011’den beri sürdürülüyor, geçtiğimiz ocak sonuçlandırdık. 1. derece arkeolojik SİT’e ağaç bile dikilmesi mümkün değilken herhangi yapı zaten yapılamaz. Koruma Kurulu kararı ile 2010’da SİT alanından çıkarılan alanda yapı uygundur. Diğer kazı alanı göle uzanan kültürel bir alan oluşturması için TOKİ’ye devredilmesi uygun görülmüştür. Tahsisi yetkisi sadece üniversitemize ait olmayıp Başbakanlık’ın uhdesindedir. ‘‘
Asıl can alıcı nokta sona saklanmış. Bu alanın Bathonea bile olmadığını ileri süren üniversite kazıların abartıldığı görüşünde. İşte o açıklama: ‘‘Söz konusu eski yerleşmenin Bathonea olmadığı konusunda kazının bilimsel danışmanlarından universitemiz öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Tekin’in yazıları bulunmaktadır. Bu bağlamda bilimsel olarak Bathonea olduğu kanıtlanmamış bir ‘Thrakia Geç Antik Dönem/Erken Bizans (köy)’ yerleşkenin Bathonea olarak adlandırılması bilimsellikten uzaktır. Ayrıca kazı alanında Hititler’e ve Hitit Dönemi’ne ait herhangi bir kent, yerleşim ve yapı kalıntısı bulunmamaktadır. Hititler’e ait olduğu iddia edilen kimi küçük buluntuların arkeoloji bilimi çerçevesindeki akademik bir yaklaşımla değerlendirilmesi gerekmektedir. Hititler’e ait olduğu iddia edilen kimi küçük buluntuların değerlendirilmesi popülist değil akademik yaklaşımlarla gerçekleşecektir.’’

Radikal, 08.03.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.