Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > 'Paralel devlet soruşturması yok'

'Paralel devlet soruşturması yok'
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye geneline yayılmış bir paralel devlet soruşturması olmadığını söyledi.

Bakanlar Kurulu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı.

Başbakanlık Merkez Bina'daki toplantı sonrası Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, düzenlenen basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Gelen bir soru üzerine 'paralel devlet' tartışmalarına değinen Arınç, Türkiye geneline yayılmış bir paralel devlet soruşturması olmadığını söyledi.

Arınç, konuyla ilgili şunları kaydetti:

"Paralel yapı veya paralel devlet Sayın Başbakan'ın suç işleyenlerle ilgili devlet içinde ama devletin kurallarına uygun hareket etmeyen gruplarla ilgili tanımlamasıdır. Böyle paralel devlet soruşturması diye bir soruşturma mevcut değildir.

Ama her kurum adli ve idari bir soruşturma yapabilir. Görevlerini yaparken hukuk dışına çıktılar mı, kanun dışı bir eylemde bulundular mı? Bunu bazen emniyet içinde yaparlar, yargı içinde yapılırsa HSYK'nın görevi budur.

Eğer başka bir devlet kurumunda yapılacaksa her kurumun teftiş kurulları vardır. Yoksa Başbakanlık Teftiş Kurulu vardır, Yüksek Denetleme Kurulu vardır. Yani teftiş makamı bunları inceleyebilir.

Eğer mülkiye müfettişlerinin bütün Türkiye'ye dağılarak böyle bir şey yaptıklarını iddia ediliyorsa... Doğrusu İçişleri Bakanlığı'nın müfettiş sayısı bu kadar fazla değildir. Biz sadece 4 tane mülkiye müfettişinin Emniyet Genel Müdürlüğü'nde idari soruşturma yaptığını biliyoruz. Türkiye genelinde böyle yaygın bir teftiş olmadığını söyleyebilirim."

'HAVUZ' İDDİASI
Arınç, bir televizyon ve gazetenin satışı için bakanın aracılığıyla havuz oluşturulduğu iddialarına yönelik soruya da şu yanıtı verdi:

"Daha çok Kılıçdaroğlu ve muhalefet etmeyi düşünenleri bunlara sarılıyorlar. Bir bakıma doğal karşılamak lazım. Yani burada bir gazete veya televizyonun satışıyla ilgili olarak başbakan birileriyle konuşuyor ve onları yönlendiriyorsa teşvik ediyorsa bu alım satım bedelinin de bir şekilde bazılarından toplanması şeklinde eğer bir havuz oluşturmak veya fon oluşturulmak düşünülmüşse bunun hukuk tasnifinin nasıl yapılacağına savcılar karar verir. Suç vasfı veya suçun hukuki tasnifi mümkündür.

Eğer burada sadece bir konuşma geçti ve kanunlara göre suç sayılmıyor, sadece etik bakımdan, ahlaki bakımından hoş görülmüyorsa bunun da geleceği elbette hukuk içerisinde bulunabilir. Ben doğrusu böyle bir şeyin olmasını, olabileceğini, bir kısım insanların yönlendirilmesini, bir gazetenin satışında veya alışverişinde birilerinin aracılık etmesini doğru bulmam, hoş karşılamam, şık bulmam ama nedir ne değildir, eğer bunlar bir soruşturmaya konu olacaksa gizlilik içinde yapılmalı ve sonucundan kamuoyu ya takipsizlik olarak veya iddia edilen kişilerle ilgili bir suç varsa o suç kapsamında bunun değerlendirildiğini hepimiz görmeliyiz."

'BOŞUNA YORULUYORLAR'
Yasadışı yapılan dinleme kayıtlarının ifşa edilmesinin hukuken yanlış olduğuna işaret eden Arınç, "Bugünlerde öylesine dinlemeler, hatta bunun için özel gazeteler çıktı galiba bugünlerde, birinci sayfalarından her gün yeni tapeler yayınlıyorlar. Böyle zamanlarda, böyle özel görevli gazeteler, televizyonlar basın mensupları olabilir, siyasetini içinden insanlar da işbirliği yapabilir" diye konuştu.

Arınç şöyle devam etti: "Hukukun evrensel prensiplerine hepimiz azami uymalıyız. Bunların ifşa edilmesi, ilan edilmesi, savcının elindeki bir soruşturma konusunun alenen milyonlarca insana taraflı olarak duyurulması, çok vicdani ve çok masumiyet karinesine de uygun değildir.

Çünkü ben zannediyorum ki Türkiye'de eskiden bu yana gazetelerin alınıp satılması, bankaların alınıp satılması, ANAP döneminde, DSP, MHP hükümeti döneminde, 2000-2001 krizleri zamanında fazlasıyla tartışılmıştır. Türk Ticaret Bankası ile ilgili yolsuzluk iddiası, bir hükümeti götürmüştür. 25 Aralık 1998'de oy kullandığım için biliyorum.

Yolsuzluk veya suistimal konusu, sadece bugünün konusu değildir, siyaset var olduğundan bu yana, iktidar var olduğundan bu yana muhalefet suçlamak için bu yöntemleri her zaman seçmiştir. Bazen yargılanan bakanlar olmuş mahkumiyet giymiştir, İsmail Özdağlar gibi, bazıları yargılanmış beraat etmiştir ama bunların hiçbirisinde bugünkü kadar işin cılkı çıkmamış, herkes hakkında kim bilir nasıl temin edildiği bilinmeyen ses kayıtları bu kadar yayınlanmamıştır.

Demek ki 30 Aralık'a giderken hükümetin itibarsızlaştırılması konusunda iyi bir tarih seçilmiş birilerine göre ve ondan sonraki cumhurbaşkanı seçimine yaralı bir iktidarla gitmek arzusu birilerinin gözünü karatmıştır ama boşuna yoruluyorlar Anadolu'dan geliyoruz halkın içinden geliyoruz bu saçmalıklara itibar edecek prim verecek bir halk kitlesi de görünmüyor."

PARİS CİNAYETLERİ
Arınç'a dış basında yer alan ve Paris cinayetlerinde MİT'in parmağı olduğuna yönelik iddialar da soruldu.

Sızdırılan belgelerin sahte olduğunu savunan Arınç, 'paralel yapı'yı işaret etti ve şunları söyledi:

"Fevkalade yanlış, fevkalade tehlikeli, düzmece bir belgenin üretilmesi ve bunun MİT adına dışarıya servis edilmesi, Türkiye'deki bazı kurumlardaki görevlilerin hukuk dışına, görevleri dışına ne kadar çıkabileceklerini ve bunun sonuçlarının Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlarda ne kadar tehlikeli olabileceklerini gösteriyor.

Belki bir mücadele derken bütün bunları da dikkate alarak devlet içerisinde kümelenmiş veya kendilerine durumdan vazife çıkarmış insanların varlığının bir şekilde tespit edilmesi, Türkiye'nin temizlenmesi, hukukun egemen olması bakımından da herhalde çok önemlidir."

Azeri bir gazetecinin attığı tweetler nedeniyle sınır dışı edildiği iddialarına da değerlendiren hükümet sözcüsü, gazetecinin tweetleri nedeniyle değil çalışma izni bittiği için ülkesine gönderildiğini söyledi.

Arınç, anayasa değişikliğinin yapılamaması halinde dondurulan HSYK düzenlemesinin yeniden gündeme geleceğini de hatırlattı.

ntvmsnbc.com, 10.02.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.