Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Türkiye'nin sıkıntıları

Türkiye'nin sıkıntıları

Son zamanlarda yazılanların çoğu gelişen piyasalarda yeni başlayan kriz ile ilgili oldu. Gelişen piyasaların bir yıldızı olan Türkiye bu krizde dikkatlere giren ilk ülke oldu. Lira 2013'ün başından bu yana yüzde 30 değer kaybetti. Merkez Bankası geçen hafta bu düşüşün önüne geçebilmek için kısa vadeli faiz oranlarını yüzde 12'ye kadar yükseltti. Bu kısa süreliğine de olsa yardımcı oldu ancak liradaki düşüş bu hafta yeniden başladı.

Peki Ankara, Ben Bernanke'nin başlattığı carry trade'den çıkışın yeni bir kurbanı mı? Bir dereceye kadar evet ancak Türkiye'nin çoğu sorunu iç nedenlerden kaynaklanıyor.

1990'larda Türkiye yıllık enflasyonun yüzde 50'nin üzerinde olduğu hatta bazı zamanlarda üç hanelerde olduğu bir ülke olarak nam salmıştı. Bu da Türkleri sürekli değer kaybeden bir para birimine göre kendilerini ayarlamaya zorlamıştı. 2002 yılında iktidara gelen AK Parti'nin lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk başarılarından birisi lirayı istikrara kavuşturmak ve enflasyonu tek haneli seviyelere düşürmek oldu. 2005 yılında hükümet paradan altı sıfırı da attı. Bu adım hükümetin maskara olan bir para birimine artık tolere göstermeyeceğinin de işareti idi. Güçlenen para birimi, özelleştirmeler ve ekonomik reformlar Türkiye ekonomisinin 2004 ve 2013 arasında iki kat büyümesine yardımcı oldu.

Sonrasında Aralık ayında bir gayrimenkul gelişiminde rüşvet iddialarını içeren yolsuzluk soruşturmasıyla gözaltı dalgası yaşandı ve bu soruşturma Başbakan Erdoğan kabinesinin üç bakanını istifaya götürdü. Suçlamalardan ismini vermediği yabancı mihrakları sorumlu tutan Erdoğan bunun yanında agresif bir şekilde soruşturmaları yapan polis ve hakimleri de görevlerinden aldı.

Türkiye'yi yakından takip edenler için tüm bunlar Erdoğan'ın eskiden beridir süregelen yönetiminin bir kesiti idi. Bununla birlikte piyasalar sanki Türkiye'nin modern piyasa ekonomisinden daha değersiz bir diktatörlükle yönetildiğini yeni fark etmiş gibi bir tepki verdi. Başbakanın soruşturmayı yönetenlere karşı takındığı yakıp yıkma politikası yatırımcılar arasında, AKP ile ters düştüklerinde hakimlerden daha güvenilir bir konumda olmayacakları yönünde endişeleri de beraberinde getirdi.

Bir hedge-fon yöneticisinin söylediği gibi, "Hakimleri görevden aldıktan sonra yolsuzluk ilk yıl iki katına çıkar. İkinci yıl dört katına." Paralarını yurtdışına götürebilecek Türkler de liranın bu kez ne kadar düşeceğini görmek için beklemiyorlar.

Tüm bunlar bir diğer emlak balonunun patlaması gibi görünen bir ortamda yaşanıyor. Geçen son beş yılda Türkiye'de yaratılan istihdamın yarısını inşaat sektörü oluşturuyor. Dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi Fed ve diğerlerinin parasal genişleme politikaları patlayan bir piyasaya paranın akışının da önünü açtı. Şimdi ise faiz oranları yükselirken ve para ülkeyi terk ediyorken yükleniciler kendilerini projelerini tamamlamak için yeterli parayı bulamayacak bir durumda buluyorlar.

AKP 10 yıl önce başa geldiğinde Türk ekonomisi için doğru olan çok şey yaptı ancak Başbakan'ın siyasi kabadayılığı ve komplo teorilerine yatkınlığı tüm bu ilerlemeleri riske attı. Türk ekonomisi patlayan bir balona karşın hayatta kalabilir. Ancak hukuk kurallarını çöpe atan ve siyasi rakiplerine devletin düşmanı gibi davranan bir Başbakan, finansal bir terim kullanmak gerekirse, sistemik risk alıyor.

—Bu yazı The Wall Street Journal editörleri tarafından kaleme alınmıştır ve The Wall Street Journal Europe gazetesinde yayınlanmıştır.

wsj.com.tr, 05.02.2014


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.