Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > 2014'te ekonomi yönetiminin önündeki zorluklar

2014'te ekonomi yönetiminin önündeki zorluklar
 

5 ekonomi yazarı, 2014'te Türkiye ekonomisini zorlayabilecek zorlukları ve riskleri yazdı.

Cari açık ve siyasi riskler 2014'te öne çıkması beklenen konular

Cari açığı düşürme gayretleri ve ekonomik büyümedeki yavaşlama, 2013 yılında Türkiye ekonomisine ilişkin tartışmaların ana gündem maddeleri oldu.

Ekonomi yönetimi, 2010'da milli gelirin yüzde 10'una kadar yükselen cari açığı kontrol altına almak için uyguladığı "yumuşak iniş" politikalarının bir sonucu olarak büyüme 2012'den itibaren yavaşlamaya başladı. 2012'de yüzde 2,2, 2013'te yüzde 3-4 büyümesi beklenen Türkiye, cari açık artışını yavaşlatmayı başardı. Hükümet, bu yıl sonunda açığın milli gelire oranının yüzde 7,1'e düşürmeyi amaçlıyor.

Ancak ekonomistlere göre bu oran da hala riskli ve daha ileri adımların atılmasını gerektiriyor. 2008 küresel krizi sonrası artan parasal genişleme politikalarının sonuna yaklaşılırken, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu cari açığı yüksek ülkelerin, fonlama sıkıntısı ile karşılaşabileceği endişeleri artıyor.

5 ekonomi yazarı, Türkiye ekonomisinin 2014'te karşılaşabileceği zorlukları yazarken siyasi, makro ekonomik ve para politikasına yönelik riskleri sıraladılar. Yazılardaki ortak nokta, yüksek cari açık ve seçimler nedeniyle artması muhtemel siyasi tansiyon oldu

ERCAN KUMCU / Haber Türk Gazetesi Yazarı

Gelişmiş ülkeler içinde en hızlı toparlanan Amerikan ekonomisi 2014 yılında yüzde 3 civarında büyüyebilir. Bu düzeydeki bir büyüme parasal genişlemenin yavaşlatılması olasılığını hep canlı tutacaktır. Uluslararası likiditedeki artış giderek yavaşlayacak. Ama, merkez bankalarının çok sert çıkışlar yapması beklenmemeli. Dolayısıyla, uluslararası yatırımcılar 2014 yılında daha seçici olabilir. Avrupa, özellikle Euro Bölgesi ekonomileri 2014 yılında da debelenmeye devam edecek gibi görünüyor.

Gelişmekte olan ekonomiler 2014 yılında birbirinden ayrışabilir. Uluslararası yatırımcılar seçici oldukları sürece, bizim gibi cari işlemler açığı ile büyüyen ekonomiler daha az tercih edilebilir. Çin ekonomisi bir patlama yapmadığı sürece emtia fiyatlarında rahatsız edici bir artış beklemek için bir neden yok.

Yüzde 4 civarında bir ekonomik büyüme 2014 yılı için makul görünüyor. Küresel likiditedeki oynaklıklar, uluslararası yatırımcıların daha seçici hale gelmesi döviz kurlarında oynaklıklar yaratabilir. Enflasyon, büyük ölçüde döviz kurlarına bağlı olacak. Döviz kurlarındaki oynaklıklar ne kadar törpülenebilirse, enflasyonun hedefe yaklaşması o denli daha kolay olacak. 2014 yılı içinde de cari işlemler açığı ve enflasyon gibi konuları çok sık konuşuyor olacağız.

Jeo-politik risklerin artması petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarını artırabilir. İran anlaşmasının devam etmesi bu anlamda önemli.

Seçim sürecinin sert geçmesi genelde beklentileri bozan bir unsur olabilir. Ama, seçim döneminin normalde makro ekonomik dengeleri bozması için bir neden olması söz konusu değil.

 

MURAT YÜLEK / İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Zaman Gazetesi yazarı

Türkiye 2013 yılını, risklere, bazı alanlardaki zayıflıklara ve yurt dışı şoklara rağmen makroekonomik açıdan fena sayılmayacak bir performansla tamamlıyor. Büyüme, sene başı hedeflerle uyumlu olarak yüzde 3,5-4,0 aralığında gerçekleşecek. Maliye tarafında, bütçe dengesinin yine beklentilere paralel, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYİH) yüzde 2'si civarında oluşacağı görülüyor. Avrupa'daki sıkıntılara rağmen Türkiye'de işsizlik yükselmedi. Aksine yeni istihdam alanları açılmaya devam etti. Kasım rakamları göz önüne alındığında enflasyon, yılın ikinci yarısında TL'in yüzde 10'un üzerinde değer kaybetmesine rağmen sene sonunda yüzde 8 civarında kalacağını bekliyoruz. Öte yandan, finans kesiminde bilançolar iyi devam ediyor. En önemli kırılganlık alanı olan dış denge ise 2013'de GSYH'nın yüzde 7,5'i seviyesine yükseldi.

Bunlara karşılık, 2014 ve sonrasında Türkiye'nin büyümeyi uzun vadeli hedefleri açısından yüzde 5'lerin üzerine çıkarması, enflasyonu yüzde 5'in altına indirmesi ve dış açığını ise sürdürülebilir seviyelere düşürmesi gerekiyor.

2013'deki ana risk alanlarının 2014 yılında da geçerli olacağını düşünüyorum. Ana risk, Türkiye'de dış dengedeki problemleri göz önüne alındığında dünyadaki dolar likiditesinin kısılması veya en azından bu konudaki beklentilerin oluşmasıdır. 2013 yılında bu durumun mini tecrübesini yaşadık; likidite kısılmadığı halde yakın zamanda kısılma riskinin ortaya çıkması dahi tüm gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de çıkışlara sebep oldu. Bu da tahvil fiyatlamasını değiştirdi ve faizler yükseldi. İkinci önemli risk alanı, Avrupa'da canlanmanın gecikmeye devam etmesidir. Bu da ticaret kanalı üzerinden Türk işletmeleri ve büyümesini menfi etkileyebilir. Üçüncü önemli risk alanı, her ne kadar P5+1 çalışmaları olumlu sonuçlansa da İran'la ABD arasındaki ilişkilerde bozulma ya da benzer faktörlerin etkisiyle enerji fiyatlarının yükselmesi ya da yüksek seyretmesidir. Bu, dış dengenin kötüleşmesi ve dış finans ihtiyacının artmasına sebep olur.

 

ABDURAHMAN YILDIRIM / Habertürk Yazarı

2014'ün en önemli riski Fed'in parasal genişlemeyi azaltmaya başlamasıyla küresel piyasalarda yaşanabilecek türbülanstır.

Böyle bir konjonktürden en çok etkilenecek ekonomilerden biri de Türkiye. Çünkü cari açığı yüksek ve bu açığı ağırlıklı biçimde sermaye hareketleriyle finanse ediyor. Türbülans ya da Fed'in parasal genişlemeyi azaltmaya başladığı ortam da küresel risk iştahı azalacağı ortamdır. Bu durumda Türkiye ya cari açığını ya kendisi azaltmak durumunda kalacak ki, bunun adı yumuşak iniştir, ya da piyasa mekanizması içinde sert kur yükselişi, ekonominin daralması, finansal stresin artması yoluyla olacak ki, bu da sert iniştir. Ekonomi yönetiminin tüketimi, özellikle de ithal tüketimi sınırlama yönünde attığı adımlar yumuşak iniş işaretleri veriyor.

2014 için ikinci ana risk kaynağı da siyasi kaynaklı. 11 yıldır ülkeyi ve ekonomiyi yöneten Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı olursa ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da üç dönem seçilme kuralına takılırsa yönetimde bir boşluk doğabilir. Ekonominin üst yönetimindeki bu değişim, kadroların değişimini ve ekonomik yapının da değişimini beraberinde getirir mi? Getirecekse geçiş nasıl olacak? Yeni kadrolar işbaşına gelip güven sağlayacaklar mı? Sağlayana kadar geçecek sürede dışarının da etkisiyle bir çalkantı yaşanma ihtimali göz ardı edilemez.

 

ATİLLA YEŞİLADA / Global Source ve Para Analiz Yazarı

Genelde Gelişmekte Olan Piyasalar, özelde ise Türkiye'yi çok zor bir 3 yıl bekliyor. Fed'in parasal genişlemeden çıkması kadar ardından başlayacak "parasal normalleşme" çağı da dolar ve ABD tahvil faizlerini yukarı iterek, sıcak paranın bu varlık sınıfını terketmesine neden olabilir. Gelişmekte Olan Piyasaları'ın (GOP) son 10 yılda sergilediği fevkalade performansın büyük ölçüde düşük faizler ve genişleyen borçlanma imkanlarından kaynaklandığı artık kabul edildi. Bundan sonra ise büyümek ve sıcak para cezbetmek için topluma acı verecek yapısal reformların hayata geçmesi gerekecek. Çin ve Meksika bu reformlar konusunda önde gidiyor, diğer GOP onları taklit edebilecek mi? 2014 özelinde ise Türkiye, Brezilya, Hindistan ve Endonezya'da seçimler var.

Türkiye dolar ve ABD tahvil faizlerinin artmasından en çok zarar görecek ekonomilerden biri. Biz de son 10 yılda ucuz krediye dayalı bir büyüme modeli izledik ve neredeyse 300 milyar dolar dış borç biriktirdik. Bu borcu eritmek ya da bir başka deyişle cari açığı sürdürülebilir boyuta indirgemek en önemli meydan okuma. Bu süreci başaramamamız halinde, TL bir kez daha devalüasyon yiyebilir, ekonomide ise 2-3 yıl sürecek bir düşük büyüme dönemi başgösterebilir. Fed'in parasal normalleşmenin ilk aşaması olan 2014-2015 döneminin Türkiye'nin zor kararlar almasını geciktirecek çetin bir seçim maratonuna denk gelmesi de risklere boyut katıyor.

Ayrıca bu dönemde en acil toplumsal sorunlar olan Alevi ve Kürt yurttaşların eşitlik talepleri de karşılık bulamayacak. Suriye'den (Rojova) esecek bölücü rüzgarlar, terör ve mülteci tehdidi de piyasalarda şoklar yaratabilir.

Bence en önemli problem ise Türkiye'nin toplum olarak artık ucuz borçlanma çağının bittiğini kavrayamaması. Artık ürettiğimiz kadar tüketmek zorunda kalacağız ki bu bize çok zor gelecek.

Ankara da çok zor bir ikilemle karşı karşıya: Eğer Fed parasal çıkışı başlatırsa, Mart yerel seçimlerinden sonra Özal dönemini aratmayacak bir kemer sıkma paketi gerekebilir. Eğer paket cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraya ertelenirse, piyasa çok ağır bir yara alabilir.

 

UĞUR GÜRSES / Radikal Gazetesi Yazarı

2014'te Türkiye için temel risk, değişen dış konjonktüre hazırlıksız ve oldukça borçlu bir reel kesimle yakalanmak olacak. Hazırlıksız; çünkü Türkiye mevcut yüksek ödemeler dengesi açığı ve bunun oldukça kısa vadeli finansmanı sorununa sürdürülebilir bir politika geliştiremedi. Geliştiremediği için de, ABD'deki tahvil alım programına başlaması halinde 'kırılgan beşli' olarak adlandırılan listenin başına konuluverdi.

Bizatihi bu tür listelere konulması, türeme kaygıları da depreştiriyor. Haberi olmayan da Türkiye'nin kırılgan olduğunu ezbere biliyor artık. İşte bu potansiyel kırılgan bir durumu başından bu yana iyi yönetmek bu açıdan önemliydi. Bizse akışa bıraktık.

Tüm bu fotoğraf içinde en önemli konu, Türkiye'nin cari açığı ve bunun finansmanını sağlamasının ötesinde; 2007 sonrası fazlasıyla borçlanan finans dışı şirketler kesiminin, mevcut borç stokunu ve açık pozisyonlarını nasıl yöneteceği bence en önemli konu. Artık, 'geçmişte nasıl çevrildiyse öyle' iyimserliği 2014 dünyasında geçerli değil. Çünkü son 6-7 yılın öyküsü, hep ilave parasal genişleme ve bunların gelişen ülkelere girişi üzerine kurulu olduğu için böyle bir ezber gelişmişti.

Üstelik ekonomisi yavaşlayan bir gelişen ülkeler görünümünde mevcut döviz borçlarını çevirmek, yönetmek daha zorlu bir süreç olacak o ülkelerin (ve bizim) şirketler için.

Sonuçta; geçmişte, borç verenleri endişelendiren bir politika değişimi, şimdi bu borcu alanları, bol likidite döneminde oldukça borçlanan ve açık pozisyon taşıyan şirketleri de tedirgin ediyor olacak. Türkiye'nin başını ağrıtan geçmiş krizlerde mali kesim sorunluydu; şimdi, potansiyel sorun şirketler kesiminde olacak.

 

wsj.com, 04.12.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.