Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Hayrola, petrol filan mı buluyoruz?

Hayrola, petrol filan mı buluyoruz?

Türkiye ile ilgili üç tespitimden birincisi, ben Türkiye'nin konuşmaya değil, yaptığı işe odaklanmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu bakanımız bir ay kadar önce galiba Yalta’da Türkiye’nin Avrupa Birliği serüvenini anlatırken “Avrupa böyle önyargılı olursa, Türkiye sonunda Norveç gibi olur herhalde” demiş. Nasıl Norveç Avrupa ile ekonomik olarak iç içe ama Avrupa Birliği üyesi değilse aynen öyle yani. Bana bunu anlatan dostum, “Hele önce bir Norveç gibi olalım, sonra bakarız” dedi. İşte ben ondan sonra bu Norveç işini merak ettim. Tam bir aydır aklımda, hazır Avrupa Birliği İlerleme Raporu açıklanmışken, bari şimdi sorayım: “Hayrola, petrol filan mı buluyoruz?” Eğer öyleyse tamam. Yoksa boğaz neden dokuz boğum? Sekiz düşünelim, bir söyleyelim diye. Gelin bir anlatayım, siz karar verin.

Norveç, kişi başına gelir açısından bakarsanız, dünyanın ilk üç ülkesinden biri. 2012 itibariyle kişi başına geliri yaklaşık 100 bin dolar. Türkiye’nin on katı gibi yani. Nüfusu ise 5 milyon. Öyle 75 milyon değil. Eğitim durumu bizden iyi. İnsani gelişme indeksinde onlar en başlarda, biz altlarda yer alıyoruz. Mesela beş yaşın altında çocuk ölümleri oranı orada binde 3, biz de hâlâ binde 14. Ayrıca kocaman bir ülke fonları var. Dünyanın en kocamanı, şu anda yaklaşık 800 milyar, 2020 yılında ise 1 trilyon dolara çıkacak. Avrupa’daki şirket hisselerinin yüzde 2’si Norveç Emeklilik Fonu’nun portföyünde. Norveçlilerin yani. Nerede bir küresel hisse senedi halka arzı varsa, Norveç Emeklilik Fonu orada. Neden? Çünkü Norveç petrol ihracatçısı ülkeler listesinde ilk beşin içinde yer alıyor. Kuzey Denizi petrolleri üzerinde ilk 1963 yılında hak iddia etmiş. 1969 yılında petrol çıkarmaya başlamış.

Norveç 1973 yılında tüm yükümlülüklerini yerine getirerek Avrupa Birliği üyesi olmaya hak kazanmış. O vakit, parlamentoda Avrupa Birliği üyeliğine taraftar büyük bir çoğunluk varmış. Buna rağmen hükümet konuyu halkoyuna götürmüş. Yüzde 53’le Avrupa Birliği’ne üyelik reddedilmiş. Aynı referandum 1994 yılında da tekrarlanmış. Üyelik talebi yine reddedilmiş. 1994 yılını bırakalım. İlk referandum 1973 tarihli. Oraya bakalım. O vakit, Türkiye’nin kişi başına geliri 900 dolar civarında iken, Norveç’inki 7 bin dolayındaymış. 7 kat yani. Şimdiyse aradaki fark daha da açılmış, on kat olmuş.

Şuradan tutturmak mümkün esasen, onlar 1973 yılında 7 bin dolar kişi başına gelir seviyesindeydiler. Biz bugün onların 1973’te olduğu yerden ilerdeyiz. Dolayısıyla rahatlıkla onlar gibi yapabiliriz. Ama unutmayalım. Onlar ‘hayır’ demeden önce petrolü çıkarmaya başlamışlardı. Ayrıca üye olmak için gereken uyum sürecini tamamlayıp, üye olmaya hak da kazanmışlardı. Benim bildiğim kadarıyla bizim hâlâ petrolümüz yok. Bayramda yayımlanan Avrupa Birliği İlerleme Raporu’na göre öyle üyeliğe hak kazanmış filan da değiliz. Öyleyse neden konuşuyoruz? Bilmem. Türkiye ile ilgili üç tespit yapıp bitireyim. Birincisi, ben Türkiye’nin konuşmaya değil, yaptığı işe odaklanmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bana sanki çok fazla konuşuyormuşuz gibi geliyor. Konuşmanın şehvetinden iş yapmaya fırsat kalmıyor. Avrupa Birliği İlerleme Raporu bayram esnasında yayımlandı. Ben her yıl yayımlanan raporlara şöyle bir göz gezdirmeyi seviyorum. Ne çok doğru iş yapıyoruz. Ne de çok hatalı iş yapıyoruz. Hepsi tane tane sinirlenmeden anlatılıyor. Bana en çarpıcı gelen hata, yeniden yapılandıracağız diye yıktığımız Çevre Bakanlığı bölümü gibi geldi. İkincisi, biz Türkiye’de çok fazla kendi içimize kapalı yaşıyoruz. Kendi kendimize bir havaya giriveriyoruz. İşte o zaman, Norveç lafı ağzımızdan çıkıveriyor. Norveç’i bilmeden, Norveç deyiveriyoruz. İlerleme Raporu bir nevi hakikat testi gibi geliyor bana doğrusu. Bu yılki rapordan ne anladığımı anlatayım: Türkiye, Avrupa Birliği yolunda bir dizi düzenleme yaparak çaba harcamaya devam ediyor. Doğru düzenlemeleri yapıyor yani. Ama ses var, görüntü yok. O düzenlemeleri uygulamaya aktarmakta pek başarılı değiliz. Uygulama için gerekli kapasiteye sahip değiliz. Kapasite inşası konusunda da fazla bir başarıya sahip değiliz. Bu da Türkiye ile ilgili üçüncü tespitim.

Denh Şiao Ping’in öğüdüne bu günlerde şiddetle ihtiyacımız var: “Işığını sakla, zamanını bekle.” Bizde bir sabırsızlık, bir sabırsızlık. Hollanda’ya da yenildik zaten. Daha fazla çalışmamız lazım.

Güven SAK

Radikal, 18.10.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.