Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Demokrasi Olmadan Piyasa Ekonomisi Olmaz

Demokrasi Olmadan Piyasa Ekonomisi Olmaz

Liberalizm, İngilizce ‘liberty-özgürlük’ kelimesinde gelir, yani kısaca ‘özgürlükleri savunan düşünce’ demektir. Liberalizm’in bir ayağı ‘siyasi liberalizm’ olarak ‘demokrasi’dir; diğer ayağı ise ‘ekonomik liberalizm’ olarak ‘piyasa ekonomisi yani ‘kapitalizm’dir.

Bu yüzden piyasa ekonomisi ve demokrasi iç içe geçmiş, birlikte işler, birbirini tamamlar olmuştur. Her ikisinin de kurum ve kurallarından birinin dahi eksik olması, işlememesi, kâğıt üstünde olsa da uygulamada aksaması, demokrasinin de piyasa ekonomisinin de ‘topal kalması’ demektir.

Demokrasi, temel siyasi hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, kanun hâkimiyeti ilkeleri üzerinde yükselirken; piyasa ekonomisi, rekabet, fiyat mekanizması, özel mülkiyet, kişisel çıkar, serbest girişim gibi birçok unsuru içerir.

Dolayısıyla, piyasa ekonomisinin özünde de ‘temel hak ve özgürlükler’ kavramı ağırlıklı olarak yer aldığından, piyasa ekonomisi demokrasiler için vazgeçilmez bir ekonomik sistem olarak ortaya çıkmıştır.

İşte bu yüzden başbakanın açıkladığı demokrasi paketinin anlam kazanması ancak beraberinde açılacak bir ekonomi paketiyle tamamlandığında, ekonominin de tam anlamıyla demokratikleştirildiğinde mümkün olacaktır.


Demokratik ilerleme ekonomik gelişmenin temel belirleyicisi

Demokrasi, bugün artık 21’inci yüzyılda toplumlarının vazgeçilmez siyasi rejimi; onun tamamlayıcısı ise piyasa ekonomisidir.

Başbakan’ın sıkılıkla vurguladığı ‘İleri Demokrasi’, yani ‘tüm hak ve özgürlüklerin geriye döndürülemez biçimde kurumsallaştığı’ bir rejim, bu yüzden ancak çok iyi işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı ile mümkündür.

Demokrasi ve ekonomik gelişme/büyüme arasındaki ilişki akademik alanda da iki temelde ele alınır. Otoriter yönetimlerin ekonomik gelişmeyi/büyümeyi daha olumlu etkilediğini öne sürenler ve demokrasiyi ekonomik gelişmenin ön koşulu olarak görenler.

Ancak, otoriter rejimlerin kalkınma başarısına en sıklıkla verilen Çin ve Kore örneklerinin bugünün Bilgi Çağı’nda sürdürülebilir bir ekonomik başarı sağlamayacağı ortaya çıkmış durumda.

Bol miktardaki ucuz işgücüne yaslanarak üretim yapan Çin’in hala ‘uluslararası bir marka’ yaratmayı başaramadığını görüyoruz.

1,5 milyarlık nüfusuyla bu ayıptan kurtulmak isteyen Çin, araştırma geliştirme merkezleri açmakta, yabancı teknoloji şirketlerini çekmek üzere serbest bölgeler kurmakta. Ancak Çin’in atladığı, otoriter rejimler araştırma geliştirmeye daha fazla para yatırarak insanları daha fazla ‘yaratıcı’ yapamazlar…

Bu çağın zenginlik kaynağını anlamak için sadece geçen haftaya dönmek yeterli.

Dünyanın en değerli markası sıralamasında teknoloji şirketleri hızla yükselirken, bu yükselişte ilk sırayı Apple 98.3 milyar dolarlık değeriyle, 13 yıl sonra Coca Cola’yı devirerek aldı. Geçenlerde 15’inci yaş gününü kutlayan Google ise 93 milyar dolarlık değeriyle ikinci oldu. IBM, Microsoft ve Samsung ise listede ilk onda yer alıyor.

Bu zenginlik listesine girebilmek için ilk şart ‘yaratıcılık’tan geçiyor. Yaratıcı olmak demek ise;

Tüm dünyaya açık olmak demek.

Yaratıcılığı ortaya çıkartabilecek ‘özgür düşünce ortamı’na sahip olmak demek.

Risk alma iştahına sahip olmak demek.

Dolayısıyla temel hak ve özgürlüklerde evrensel bir standart yakalanmadığında; siyasi baskı, kontrol ve korku ortamı bulunduğunda, yaratıcı düşünce de gelişecek bir iklim bulamayacaktır.

Sansür ve bilgiye ulaşmada karşılaşılacak zorluklar, yeni fikirlerin oluşmasını da engelleyecektir.

Sadece araştırma geliştirmeye para akıtarak, insanları özgürleştirmeden, demokratikleşmeden gelişmiş bir ekonomiyi yaratmak bu çağda çok zor değil imkânsızdır. Bu yüzden ki demokratik ve liberal bir ekonomiyi tesis etmeden yeni çağ yakalanamaz…

O yüzden ki bugün geçerli olan formül tartışmasız ‘demokrasi ekonomik gelişmeye yol açar’ şeklindedir.

Bu noktada Türkiye’ye dönüp baktığımızda, ‘siyasi haklar ve bireysel özgürlükler’ çerçevesinde dünyada ‘kısmen özgür’ ülkeler arasında olduğunu görüyoruz. Demokrasi sıralamasındaki bu yerinin yansıması olarak da Türkiye Dünya Ekonomik Özgürlük endeksinin 2013 raporunda ancak 69’uncu sırada kendine yer buluyor. Bilgi Çağı ‘ne kadar demokrasi o kadar gelişmiş ekonomi’ diye buyuruyor çünkü…

Türkiye’nin ‘özgür’ Avrupa Birliği’nden uzaklaştıkça, ‘yarı özgür’ ve ‘özgür olmayan’ komşularıyla ve onların sorunlarıyla baş başa kaldığının bir an önce farkına varması gerek.

Yoksa aslında formül çok açık:

Daha özgür ülkelerin daha zengin olmaları tesadüf değil; biz de demokratikleştikçe, daha çok zenginleşeceğiz.

Murat Çetin, gazete360

15.10.2013

 


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.