Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Hem yiyelim hem de zayıflayalım

Hem yiyelim hem de zayıflayalım

Türkiye'nin bir orta vadeli programı olması iyidir. Ama hem iç talebe dayalı olarak büyüyüp hem de yurtiçi ta-sarruf oranımızı nasıl arttıracağımızı tam bilemedim.

Orta Vadeli Program (OVP) geçen gün açıklandı. OVP, kamu kesimi için disiplindir. Üç yıllık bir perspektiftir. İyidir. Okudum. Aklımda bir “hem yiyelim hem de zayıflayalım” televizyon programı tadı kaldı. İnsan bir hoş oluyor doğrusu. Hem kendinize bir limit koymayıp yemeye devam ediyorsunuz hem de Allah’ın bir hikmeti olarak zayıflayıveriyorsunuz. Aynı zamanda bütün test değerleriniz normal seviyelere iniveriyor. Olsa ne güzel olurdu değil mi? İnsan kesin olarak inanmak istiyor. Hem çaba harcamıyorsunuz hem de zayıflıyorsunuz. Gelin bakın neden böyle oldum.

Bundan birkaç yıl önce Türkiye ile Çin büyümede dünya rekoru kırıyordu. Onlar gibi biz de yüzde 9’lardaydık. Sonra hep birlikte yavaşladık. Onlar 7.5-8’e doğru yavaşlarken, biz yüzde 2’lere doğru çakıldık. Türkiye ile Çin arasındaki temel fark nerededir? Yurtiçi tasarruf oranlarındadır. Çin’in yurtiçi tasarruf oranları yüzde 50’lerdedir. Bizimki ise an itibariyle yüzde 12’lerdedir. 1980’lerde yüzde 25’lerdeydi. OVP anlatıyor. Bir bakın. Türkiye’de yurtiçi tasarruf oranları bu kadar düşük olduğu için, cari işlemler açığı bu kadar yüksektir. Siz unutun o ‘enerji bağımlılığı’ masalını, mesele tasarruf oranı meselesidir. Çin’de yurtiçi tasarruf oranları o kadar yüksek olduğu için ülkenin yüksek bir cari işlemler fazlası vardır. Türkiye’de yurtiçi tasarruf oranı düşük olduğu için Türkiye’nin istikrarlı büyümesi ülkenin yabancı tasarruf çekme kapasitesine bağlıdır. Çin’in böyle bir derdi yoktur. Tasarruf oranınız düşük ise istikrarlı büyüme olmaz. Çin hissettirmeden yavaşlayabilir, siz küt diye inmek zorunda kalırsınız. Üstelik büyümeniz dörtte bire inerken, cari işlemler açığınız yarıya bile düşmez.

Son otuz yılda Türkiye’nin zaten düşük olan yurtiçi tasarrufları yarı yarıya azaldı. Bu ne demektir? Artan cari işlemler açığı nedeniyle Türkiye artık daha kırılgan bir ülke oldu demektir. Batı merkez bankalarının küresel krizle mücadele kapsamındaki parasal genişleme politikaları nedeniyle epeydir rahattık. Şimdi Amerikan ekonomisi büyüme patikasına oturdukça, oranın merkez bankası parasal sıkılaştırmaya gidecek, etkisini burada derinden hissedeceğiz. Yazı kumsal partilerinde geçirdikten sonra kışa giren ağustosböceği misali derinden hissedeceğiz. Kendi hatamız. Pardon yani.

Şimdi OVP’ye bakınca insan şöyle bir izlenim ediniyor: Türkiye ekonomisi önümüzdeki üç yılda da iç talebe dayalı olarak büyümeye devam ediyor. Tüketim artıyor. Büyüme oranı öyle yüzde 5’lere filan uzanıyor. Artıyor yani. Hadi şimdilik hiç buraya takılmayalım. Asıl önemlisi, tüketim artarken, yurtiçi tasarruf oranları da artmaya başlıyor. Yıllardır süren trend birden tersine dönüyor. Yurtiçi tasarruf oranı yüzde 16’ya doğru çıkıyor. Şimdi yıllık toplam gelir ya harcanıyor ya da tasarruf ediliyor. Ama bizim durumda, hem harcamalar hem de tasarruflar artıyor. Bu arada, cari işlemler açığımızın milli gelire oranı da aşağıya doğru iniyor. Yüzde 7,8’lerden yüzde 5,5’e doğru. İlkinin neden olduğunu anlamadığım için, elbette bunu da anlayamıyorum. İşte tam bu noktada bir nevi, “Hem yiyelim hem de zayıflayalım” mucizesi zuhur ediyor bana kalırsa.

Hakkını yemeyeyim. OVP metninin 38. paragrafında yurtiçi tasarrufların artışı konusunda Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) dayalı bir vurgu var. Bu konuda Hazine daha yenilerde bir destek programı da açıkladı. İyi de yaptı. Ama ben BES gibi finansal sektöre dayalı yeniliklerin yurtiçi tasarruf oranını arttırma konusunda başarılı olacağını zannetmiyorum. Bu tür finansal yenilikler, yurtiçi tasarrufların kompozisyonunu değiştirebiliyor. Tabii bu bile ancak getiri oranlarının manalı olması ile mümkün. Faiz oranlarını dibe bastırarak kesinlikle mümkün değil. Bu bir. Finansal yenilikler, yurtiçi tasarrufların daha büyük bir oranının finansal sistem içinde taşınmasını sağlayabiliyor. Ama bir bütün olarak yurtiçi tasarruf oranını arttıramıyor. Orada daha kültürel, daha yapısal bir hadise var. Bu da iki.

Türkiye’nin bir orta vadeli programı olması iyidir. Ama ben hem iç talebe dayalı olarak büyüyüp hem de yurtiçi tasarruf oranımızı nasıl arttıracağımızı tam bilemedim. Böylece cari işlemlerden kaynaklanan kırılganlığımızı nasıl azaltacağımızı da pek anlayamadım. Bana biraz “Hem yiyelim hem de zayıflayalım” gibi geldi. Bari bir kez daha okuyayım.

Güven Sak, Radikal
 

11.10.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.