Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Siyasi Gündem > Arınç: Terör sorununun çözümü ile Güneydoğu cazibe alanı haline gelecek

Arınç: Terör sorununun çözümü ile Güneydoğu cazibe alanı haline gelecek
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, terör sorununuh çözümü ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin yeni cazibe alanı haline geleceğini belirtti.

Bülent Arınç, 4. İstanbul Finans Zirvesi'nin (İstanbul Finance Summit-IFS) kapanış konuşmasını yaptı. Türkiye’nin, ekonomide elde ettiği başarıları anlatan Arınç, "Hükümetimiz döneminde 2001 ve 2008’de meydana gelen küresel krizin oluşturduğu olumsuz etkiyi çıkarırsak, Türkiye ekonomisi istikrarlı büyüme eğilimini korumuştur. 2001’de yüzde 5,4 daralan ekonomimiz, 2004 yılında yüzde 9,4 büyüyerek az rastlanır bir rakama ulaşmıştır. Yine 2009’da yüzde 4,8 daralmaya karşın hemen ertesi yıl yüzde 9,2 rakamı ile dünyada 2010 yılında en fazla büyüyen ikinci ekonomi olmuştur. Türkiye’de son 12 yılda iki defa daralmadan zirveye çıkan ve zirvedeki konumunu sürdüren bir ekonomi vardır." dedi.Gelişmiş ülkelerde büyüme oranlarının gelecek 10 yılda düşük seyredeceğinin öngörüldüğünü aktaran Arınç, "Bu süreçte gelişmekte olan ekonomilerin ise dünya ekonomisindeki paylarının artacağını ve Türkiye’nin de bu paydan olumlu etkileneceğini düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde bu hedeflerin tutup tutmayacağı elbette uluslararası ortamda yaşanan gelişmelere de bağlı olacaktır. Bazı sorunlara rağmen, en son açıklanan yüzde 4,4 büyüme oranımız, Türkiye’nin geleceği açısından ümitlerimizi arttırmaktadır. " ifadelerini kullandı. Ekonomide her zaman krizlerin olabileceğini vurgulayan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hiçbir iktisatçı veya ekonomist, gelecek 10 yıl içinde kriz olmayacağının garantisini veremez. Önemli olan dalgalı denizde gemi yüzdürmeyi bilmektir. Bu anlamda zirvenin ana teması olan kalıcı büyümenin finansmanı konusunda ilk olarak insan unsurunu ve ekonomi yönetimlerinin stratejik kararlarına olan güven konusuna vurgu yapmalıyım. Bugün uluslararası şirket birleşmelerinden en ufak bir ortaklığa kadar, ticarette karşılıklı güven çok önemlidir. Yapacağınız yatırımın karşılığını alabilmek için öncelikle bu yatırımın değerini bilen ve paylaşmaya açık bir muhatap bulmanız gerekir. Bu anlamda kalıcı büyümenin finansmanı konusunda en önemli gereksinimlerden biri, yatırımcı ve devlet arasında bir güven ilişkisinin tesis edilmesidir. İşte bu noktada Türkiye hem iç hem dış yatırımcının karşısına güvenilir bir ülke olarak çıkmaktadır. Kamu ekonomilerinin, dünyanın birçok büyük ekonomisinde olduğu gibi borçlanma ihtiyacı ve bütçe kısıtları vardır. Özel sektör ya da yatırımcı ise finansal, teknolojik veya bilgi sermayesi ile kar hedefleyen ancak kamu gücü karşısında kısıtlı yetkileri olan bir yapıdır. Bu karşılıklı kısıtlar karşısında, güçlerin birleşmesi ile kamu-özel ortaklığı formülleri gelişmiştir. Türkiye kamu-özel ortaklığı uygulamalarını, zamanını iyi seçerek bir fırsata dönüştürmektedir.Kamu-özel ortaklığı uygulamalarında Türkiye bazen sermaye, bazen teknoloji, bazen de bilgi birikimini tercih etmektedir. Kalıcı büyümenin itici gücü olan altyapı alanında sadece 2013 yılı Mayıs ayı içinde kamu-özel ortaklığı yöntemiyle iki dev proje başlatılmıştır. İstanbul’a 3. Havalimanı ihalesinde 22 milyar Euro’dan fazla bir tutara imza atılması, özel sektörün Türkiye ekonomisine olan güvenini göstermektedir. Geçen hafta İstanbul’da, 15 ilde şehir hastaneleri projesinin imzaları atılmıştır. Yine bizim için çok önemli bir proje olan Marmaray 29 Ekim 2013’de, yani 40 gün sonra açılacaktır. İstanbul’a 3. köprü, İzmit Körfez Asma Köprüsü, hızlı tren projeleri gibi yatırımlar, Türkiye’nin prestij atılımlarıdır."Arınç, şu aşamada hem iç hem dış yatırımcının Türkiye'ye güvenle birikimlerini getirdiğine işaret etti. Şu an siyaset kurumunun, güveni artırma çabasında olduğunu anlatan Arınç, "Bunun için ülkemizin sorunlarına çözüm üretmeye çalışıyoruz. Bu anlamda ekonomi ile birlikte öncelikle ele aldığımız konulardan birisi de demokratikleşmedir. Türkiye, 11 yıl öncesine göre birçok tabuyu yıkmış bir ülkedir. Demokratikleşme alanında toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. Bu bağlamda günlük yaşama dair birçok hususta reformlar gerçekleştirdik." diye konuştu.Türkiye'nin, artık darbe tehlikesi ve tehdidinden uzak olduğunu savunan Başbakan Yardımcısı Arınç, şunları kaydetti: "Asker-sivil ilişkileri normalleşmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendi görev alanı içinde, demokratik bir ülkedeki gibi güvenlik görevini yerine getirmektedir. Yine yargı alanında reform sayılabilecek adımlar atılmıştır. Yargıda yaşanan sorunların bazıları, en demokratik yöntem olan referandum sonrası milletimizin onayı ile çözümlenmiştir. 2010 yılında yapılan değişikliklerle, Türkiye’de yargı kendi demokratik temsilini sağlayabilen, daha bağımsız ve daha nitelikli bir konuma gelmiştir. Elbette yargının tüm sorunları bitmiştir diyemeyiz; ancak yargı paketleri adı altında yapılan değişikliklerin meyvelerini de toplamaya başladık. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde en fazla dosyası olan ikinci devlet iken, değişiklikler sayesinde 4. sıraya gerilemiştir. İlk defa bir konuda gerilediğimiz için açıkçası memnun olduk.Demokratikleşme konusunda, bugünlerde yine kapsamlı bir çalışmanın içindeyiz. Çalışmamızın artık sonuna geldik, en kısa süre içinde kamuoyu ile paylaşacağız. Bu paketle, Türkiye’nin birçok alandaki sorunlarını çözmeyi ve demokratik talepleri karşılamayı amaçlıyoruz. Güncel olduğu için bu çalışmadan bahsediyorum, bu çalışma gibi birçok demokratik adımı 11 yıllık süreç içerisinde sürekli olarak gerçekleştirdik. Türkiye’yi hem ekonomik hem de demokratik olarak en iyi noktaya getirmek için bundan sonra da aynı şekilde çalışacağız. Öte yandan, halihazırda demokrasimizin günlük hayatta yeteri kadar karşılık bulmadığı noktasında eleştirilerle karşılaşıyoruz. Mevcut siyasi yelpazede kendini ifade edemeyen barışçıl ve özgürlükçü girişimlere elbette saygılıyız. Onları dinleme ve anlama noktasında daha fazla hassasiyet ve çaba içindeyiz. Ancak unutmayalım ki bu tür kalkışmalara dünyanın gelişmiş ülkeleri de hazırlıksız yakalanmış, doğru reaksiyonu gösterememiştir. Belki de zamanın ruhunu uygun olarak ortaya çıkan bu hareketler, bizim yeniçağı anlamamıza da ışık tutacaktır.Şu an içinde bulunduğumuz mekâna çok yakın Taksim Meydanı'nda, Gezi Parkı'nda yaşananlar, her gelişmiş ülkede ve demokraside yaşanabilecek olaylardır. ABD’de Wall-Street’i işgal et, Avrupa’da grevler, Brezilya’da dünya kupası yatırımlarına karşı ortaya konan tepkiler ile Türkiye’de yaşananlar çok benzerdir. Hükümetlerin ve yetkili mercilerin bu olaylar karşısında demokratik talepleri anlayışla karşılamaları, aşırıya kaçan, şiddete yönelen ve toplumun huzurunu kaçıranlara karşı ise tedbirli olmaları gerekmektedir. Türkiye de bu şekilde hareket etmiştir. Gezi Parkı olayları ile dile getirilen çevreci taleplerin hepsi şu an yerine getirilmiştir. Çok kısa bir süre önce yayalaştırma projesi de bitirilerek, hizmete açılmıştır."Taksim’in güzel ve huzurlu bir yer olduğuna temas eden Arınç, Gezi olayları için pek çok uluslararası medyanın savaş muhabirlerini gönderdiğini, insanları tedirgin ettiğini söyledi. Arınç, bu girişimlerin siyasi istikrarı bomayı, hükümetin itibarını zedelemeyi amaçladığının altını çizdi.Çözüm sürecine de değinen Arınç, terör sorununun 40 yıldır çözüme kavuşturulamadığından dert yandı. Bülent Arınç, "Hükümetimiz, 9 ay önce başlattığı bir süreçle, şu ana kadar hiçbir siyasi iktidarın cesaret edemediği bir konuda adım atmıştır. Bizler, ülkemizde huzuru, güveni ve refahı bozacak her türlü faaliyetin karşısındayız. Başlattığımız sürecin en makul süre içinde neticeleneceğine inancımız tamdır. 9 aydır bu ülkede, terör sebebiyle ölüm haberinin gelmemesi bizim için en büyük güvencedir. Terörün, Türkiye’nin 2023 hedefi olan ilk 10 ekonomiye girmesi konusunda bir engel olduğunu da biliyoruz. Savaşın, şiddetin ve silahın olduğu yerde yatırım yapmak, yatırımcı çağırmak ve verim almak çok zordur. Terör sorunu da çözerek, bu sorun sebebi ile ekonomik olarak bakir kalmış Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin de yeni cazibe alanı olmasını bekliyoruz." dedi.Türkiye'nin aleyhine görünen gelişmelerin uzun vadede fırsata dönüşeceğini dile getiren Arınç, "Bunun örneklerini esasen yakın geçmişte gördük. Türkiye, artık güçlü ve istikrarlı bir ülkedir. Dinamik özel sektörü ve istikrarlı siyasi yapısıyla her türlü sorunun üstesinden gelecek güce sahiptir. Türkiye olarak, bölgemizde barış ve huzur ortamının takipçisiyiz. Dış politikamız da bu perspektifle insan hakları ve demokrasi ilkelerini savunan çizgisini sürdürecektir. Türkiye, bölgesinde ve dünyada ekonomik refahı, siyasi istikrarı ve hukukun üstünlüğünü benimseyen ülkeler görmek istemektedir." şeklinde konuştu.İstanbul'un tarihi ve coğrafi güzelliklerinin yanı sıra ekonomik başarıları ile dikkat çektiğinin altını çizen Arınç, şöyle devam etti: "Bu şehir, ülkemizin 1. sırasının değişmez sahibi olan şehrimizdir. Artık bizler, İstanbul‘un ortaya koymuş olduğu performansın tüm Türkiye coğrafyasına yayılması ve İstanbul’la rekabet edebilir şehirler oluşturma çabasındayız. Bu şehirlere örnek olarak elbette kendi seçim bölgem olan Bursa’yı saymadan geçemeyeceğim. Bursa, Ankara, Antep, Adana, Mersin, İzmir, Kocaeli ve İstanbul gibi şehirlerin öncülüğünde son 10 yılda bir Türkiye hikâyesi ortaya çıkmıştır. Bu şehirlerimizin sayısını artırmak, refah ve gelirin adaletli dağılmasını sağlamak, böylece büyük şehirlerimize yönelik göç hareketini azaltmak sağlıklı büyüme açısından önem verdiğimiz bir husustur."

Zaman, 19.09.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.