Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Hem kısa hem de uzun vade penceresinden tasarruf

Hem kısa hem de uzun vade penceresinden tasarruf

Perşembe günü Türkiye’nin tasarruf oranını, hem Türkiye’nin de içinde bulunduğu yüksek orta gelirli ülkeler hem de (bölgeler ayrımında) yükselen piyasa ekonomileri ile karşılaştırmıştım. Karşılaştırma, Türkiye’nin tasarruf oranının çok düşük olduğunu gösteriyordu. Sayın Eser Karakaş Star gazetesinde bu yazımdan yola çıkarak dün önemli değerlendirmelerde bulundu.

Sayın Karakaş, sermaye hareketlerinin ülkeler arasında son derece akışkan olduğu günümüzde, “Düşük ulusal tasarruf artık mutlaka düşük büyüme değil” saptamasını yapıyor. ‘Batı standartlarında bir hukuk devleti, bir ekonomi hukuku inşa ederek’ küresel tasarruf havuzundan daha fazla yararlanabileceğimize dikkat çekiyor. Tasarruf açığımızı bu yolla kapatmanın ‘daha pratik, daha özgürleştirici, daha yapılabilir’ olduğunu vurguluyor. Sayın Karakaş’ın bu önermesi oldukça önemli. Bu vesileyle tasarruf-büyüme ilişkisi için birkaç noktaya değinmek istiyorum.

Birincisi şu: Tasarruf oranının düşüklüğü, sermaye hareketlerinin bu kadar akışkan olduğu dünyada yükselen piyasa ekonomileri için hâlâ büyümeyi sınırlayıcı. Bu ekonomiler için yapılan son çalışmalarda ulusal tasarruf oranı ile yatırım oranı arasında hâlâ aynı yönlü ve yüksek bir ilişki bulunuyor. ‘Hâlâ’ diyorum; zira bu ilişkinin geçmişe göre zayıfladığı saptaması da yapılıyor söz konusu çalışmalarda. Yine de ilişki güçlü. Farklı bir ifadeyle, dışarıdan borçlanarak tasarruf açığını kapatma olanağına karşın bizim gibi ülkelerde ulusal tasarruflar yatırımları sınırlıyor.
İkincisi: Tüm bunlar, tasarruf oranımızı yükseltemezsek büyüme oranımızı arttıramayız anlamına gelmiyor. Mevcut verimlilik düzeyimizin üzerine çıkabilirsek ya da işgücümüzün beceri düzeyini (beşeri sermayemizi) bir üst düzeye sıçratabilirsek, elbette aynı tasarruf (yatırım) oranı ile çok daha fazla büyüme sağlayabiliriz.

Üçüncüsü: Kaldı ki, tasarruf oranının yükseltilmesi (ya da yurtdışı tasarrufların yurda çekilmesi) suretiyle yatırım hamlesine girişilerek elde edilen yüksek büyüme dönemlerinin kalıcı olmadıkları biliniyor. Yüksek büyümeyi kalıcı kılabilen az sayıda ülkenin ortak özelliklerinin başında, vatandaşlarının ortalama eğitim düzeyinin yüksekliği ve ileri teknolojili bir ihracat yapısına sahip olmaları geliyor.

Dördüncüsü: Sayın Karakaş’ın isabetli biçimde vurguladığı standartlarda bir hukuk devleti inşa edilmedikçe ya da bu köşenin okuyucularının aşina olduğu sözcüklerle büyüme dostu bir kurumsal yapıya sahip olmadıkça ne o ülke yatırım yapılabilir bir ülke oluyor ne yüksek ve kaliteli eğitime erişmek açısından fırsat eşitliği bulunuyor ne de inşaat rantı peşinde koşmak yerine araştırma-geliştirmeye kaynak ayrılıyor.

Beşincisi: Ama tüm bu gerçeklere karşın düşük tasarruf oranı özellikle kısa dönemde başa bela. Zira yukarıda kısaca değinilen yapısal değişiklikler için bugün düğmeye basılsa ancak zamanla meyveleri toplanabilecek. Bu durumda, düşük tasarruf oranı nedeniyle, ‘geçiş döneminde’, Türkiye’nin büyümesi yabancı tasarruf sahiplerinin (o tasarrufları yönetenlerin) ‘insafına’ kalıyor.

Altıncısı: Özellikle hanehalkının tasarruf oranının hangi politikalarla arttırılabileceği o kadar açık değil. Ama şunu biliyoruz: Faiz haddinin enflasyonun altında tutulması, böyle bir ülkede çok riskli bir politika oluyor. Diğerlerinin yanı sıra bu nedenle de tasarruf oranının düşüklüğüne sürekli dikkat çekmek gerekiyor.

Yedincisi: Türkiye’nin şu andaki tasarruf oranı 1990-2001 dönemindeki ortalaması olan yüzde 20,8 düzeyinde olsaydı da yukarıda söylediklerim geçerli olacaktı. Oysa 2008-2012 dönemindeki ortalamamız yüzde 14,2; gerçekten çok düşük.

Sonuç: Sadece tasarrufumuzu arttırıp daha fazla yatırım yaparak zengin ülkelerle aramızdaki farkı kapatamayız. Daha yaşanabilir (daha özgür) bir ülke de kuramayız. Ama tasarruf oranımız gerçekten çok düşük; yükseltmeye çalışmamız gerekiyor. Bu, kısa vadede karşılaştığımız ekonomik riskleri azaltmak açısından da gerekli.

Fatih ÖZATAY

Radikal, 20.08.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.