Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > "Türkiye bu fırtınayı atlatabilecek mi?"

"Türkiye bu fırtınayı atlatabilecek mi?"
 

-İstanbul Politikalar Merkezi Yönetim Komitesi Üyesi, Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı Kemal Derviş “Türkiye Orta Doğu’daki Fırtınayı Atlatabilecek mi?” başlıklı bir makale yazdı.

-Kemal Derviş Mısır’da güvenlik güçlerinin katliama dönüşen hareketleri, yeni kabul edilemez bir facia yarattığını bildirdi.-Derviş: “Kamu yönetiminde yeniden gelişen partizanlık algılaması, dördüncü gerginlik kaynağını teşkil etmektedir.”

– İstanbul Politikalar Merkezi Yönetim Komitesi Üyesi, Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, Mısır’da güvenlik güçlerinin katliama dönüşen hareketleri, yeni kabul edilemez bir facia yarattığını bildirdi. Derviş, Türkiye’nin geleceğine ilişkin umutlu olmak için nedenler bulunduğunu belirterek, “Gezi Parkı olaylarından sonra, göstericilere karşı aşırı kuvvet kullanımını protesto eden vatandaş, yıllar önce, aynı biçimde yerinde kımıldamadan durarak, üniversitede türban yasağını da protesto etmişti. Yeni kuşak, bireysel haklar ve özgürlük konusunda bilinçli ve kucaklayıcıdır. Benzer şekilde, görevinden ayrılan Van Valisi de, Kürtçe konuşanların çoğunlukta olduğu bölge halkına veda mesajını Kürtçe iletti ve bunun karşılığında sıcak bir vedayla uğurlandı” örneğini verdi. Derviş makalesinde “Kamu yönetiminde yeniden gelişen partizanlık algılaması, dördüncü gerginlik kaynağını teşkil etmektedir” ifadesini kullandı.

Kemal Derviş Hürriyet gazetesinde Türkçe, Project Syndicate’de İngilizce yayımlanan makalesinde “Türkiye Orta Doğu’daki Fırtınayı Atlatabilecek mi?” sorusuna yanıt aradı. Ortadoğu’nun büyük bir bölümünde dehşet verici bir şiddet döngüsü geliştiğini, felaketin merkezinde Irak’tan Suriye’ye kayma görüldüğünü, ancak Mısır’ı, Yemen’i, Libya’yı ve Tunus’u da büyük ölçüde kapsadığını belirten Derviş, “Daha doğuda, Afganistan 20 yıllık bir savaştan dolayı acıya maruz kalmakta ve şiddet Pakistan’da her yeri sarmış durumda” dedi.

-"MISIR'DA KATLİAM VAR!"-

Sünni ve Şiilerin çatışma sürecine kaydıklarını kaydeden Derviş, “Muhafazakar gençlerin, liberal ve solcu gençlerle Kahire ve Tunus’ta diktatörlere karşı güçlerini birleştirdiği günler geride kaldı: Tersine, Mısır’da güvenlik güçlerinin katliama dönüşen hareketleri, yeni kabul edilemez bir facia yarattı, bölge halkı düşman saflara bölünmüş durumda ve kanayan yaralar her geçen gün derinleşmekte” dedi.

Türkiye’nin titizlikle komşularının içişlerine karışmayan bir dış politika izlemesinin doğru olacağını düşündüğümü birkaç kez belirttiğini vurgulayan Kemal Derviş, “Ayrıca, AB’ye katılma müzakereleri süresince karşılaştığımız birçok haksızlığa rağmen, Türkiye’nin Ortadoğu odaklı bir dış politikaya kayması yerine, Avrupa’ya tam üyeliği hedef alan bir stratejiden sapmaması gereğine inanmaya devam ediyorum. Ancak Türkiye’nin güney komşularının yaşadığı hazin trajediye kayıtsız kalması da mümkün değil. Aramızdaki tarihi, dini ve duygusal bağlar nedeniyle, Türkiye Arap ve Müslüman dünyasının acısını paylaşmaktadır. Kaldı ki, ekonomik ilişkilerimiz ve coğrafi yakınlığımız sonucu, Ortadoğu’daki istikrarsızlık, hiç değilse bir ölçüde, Türkiye ekonomisini de etkilemektedir” dedi. Kemal Derviş’in makalesinden bazı pasajlar şöyle: “-Yakın geçmişte, Türkiye’nin başarılı bir ekonomi ve iyi işleyen bir demokrasi ile bölgeye bir ‘model’ teşkil edebileceği umuluyordu; fakat son dönemde bu konuda şüpheler oluştu. Türkiye’nin, ekonomik olarak başarılı olmaya devam etmesi ve demokrasisini sağlamlaştırıp başkalarına örnek teşkil etmesi, dört gerginlik kaynağını çok iyi yönetmesiyle mümkün olacaktır.

-KÜRT KİMLİĞİ-

-Süregelen birinci ve belki en önemli gerginlik kaynağı, Kürt kimliğinin Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamen meşru bir bileşeni olarak kabullenmesiyle ilgili. Kürt kimliklerini yaşamak isteyenler, diğer bütün vatandaşlarla birlikte, Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü korumak kaydıyla, Türkiye’nin çeşitlilik içinde başarıyla gelişen bir toplum olacağına güvenebilmelidir.

-İkinci tarihi gerginlik kaynağı, Sünni çoğunlukla, biraz uzaktan da olsa, Şii İslam’la akrabalığı olan Alevi-Bektaşi topluluğu arasında zaman zaman kendini göstermektedir.

-Üçüncü gerginlik kaynağı, siyasal İslam geleneğinden gelenlerle, Cumhuriyet’le birlikte gelen ve sonradan daha da gelişen laiklik anlayışını benimseyenler arasında süregelmiştir. Aleviler arasında yaygın olan siyasal sola destek nedeniyle, toplumdaki bu saflaşma, bazen Sünni-Alevi kimlik ayrışmasıyla örtüşebiliyor.

-PARTİZANLIK ALGISI-

-Kamu yönetiminde yeniden gelişen partizanlık algılaması, dördüncü gerginlik kaynağını teşkil etmektedir. 2001-2002 reform programının önemli bir parçası, ekonomiyi düzenleyen ve denetleyen ‘özerk’ kuruluşların yapılandırılmasıydı. Bu reformlarda son dönemlerde geriye dönülmüş ve bu kuruluşlar, yeniden çeşitli bakanların kontrolüne tabi kılınmıştır (Merkez Bankası bu sürecin dışında kalıp özerkliğini koruyabilmiş gözükmektedir). Bu algılama geliştikçe, siyasi güce yakın olanlarla, olmayanlar arasındaki gerginlik artmıştır.

-Türkiye, hem Cumhuriyet tarihinden gelen, hem de yüzyılların deneyiminden kaynaklanan toplumsal bir sağduyuya sahiptir. Buna rağmen bölgede olup bitenler, her türlü ayrışmayı Türkiye için ciddi bir tehlikeye dönüştürebilir.

-Bu yüzden, hepimiz yukarıda değindiğim gerginliklere çok dikkat etmeliyiz. Bir yandan çeşitliliğe ve bireysel özgürlüğe saygı, diğer yandan sosyal barış içinde ekonomik büyümeye ve istihdam artışına destek, ana ilkelerimiz olmalıdır. Geçmişten ders almak, ancak geçmişin kırgınlıklarını aşmak ve her kesimin katkıda bulunduğu hataları bağışlamak, toplumsal gündemin merkezinde olmalıdır. Birbirimize yabancılaşma ve uzaklaşma süreci yerine, her kesimin birbirine yakınlaşması desteklenmelidir.

-Türkiye yanı başında, Ortadoğu’da gelişen felaketi yakından izlemelidir. Hiç kuşkusuz insancıl yardım ihtiyacı büyümektedir ve Türkiye zaten cömertçe ve özellikle Batı’ya örnek teşkil edebilecek bir biçimde yardım elini uzatmıştır. Ancak, Ortadoğuda’ki felakete karşı korunmanın tek yolu, yurt içinde çok canlı bir demokrasiyi, partizanlığa yönelmeyen bir kamu yönetimiyle ve çeşitliliği sevgi ve gururla kucaklayan bir toplumsal anlayışla birleştirmektir.

-Başkaları Türkiye’yi korumak şöyle dursun, yurtiçinde safhalaşmaları körüklemek isteyebilir. Bunun örnekleri tarihte çok görülmüştür. Türkiye kendini ancak kendi gücüyle, ekonomik büyümeyle, içerde sağlıklı bir demokrasiyle ve dışarıda barışa destek veren, demokrasiyi destekleyen, ancak özellikle Sünni-Şii gerginliğini artıracak herhangi bir tutumdan uzak duran bir dış politikayla koruyabilir.

-Umutlu olabiliriz. Geçen Haziran ayında Gezi Parkı olaylarından sonra, göstericilere karşı aşırı kuvvet kullanımını protesto eden vatandaş, yıllar önce, aynı biçimde yerinde kımıldamadan durarak, üniversitede türban yasağını da protesto etmişti. Yeni kuşak, bireysel haklar ve özgürlük konusunda bilinçli ve kucaklayıcıdır.

-Benzer şekilde, görevinden ayrılan Van Valisi de, Kürtçe konuşanların çoğunlukta olduğu bölge halkına veda mesajını Kürtçe iletti ve bunun karşılığında sıcak bir vedayla uğurlandı.

-Türkiye’de vatandaşların çok büyük bir bölümü bu açık yürekliliğe sahipler. İşte bu yüzden, çok ciddi zorluklara rağmen, Türkiye, kendi içerisindeki gerilimle başa çıkabilir ve Ortadoğu’nun, hatta bazı Avrupa ülkelerinin acilen ihtiyacı olan örneği oluşturabilir.”

Miliyet, 18.08.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.