Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Ekonomik Gündem > Türkiye ve Brezilya krizin habercisi mi?

Türkiye ve Brezilya krizin habercisi mi?
Amerikan Merkez Bankası’nın gevşek para politikalarından dönüş açıklaması ve ardından kalkınmanın eşiğindeki iki büyük ülke Türkiye ve Brezilya’da baş gösteren sosyal huzursuzluklar, mali piyasalarda sinirleri gerdi.

Brezilya Maliye Bakanı Guido Mantega'nın Amerikan ve Avrupa merkez bankalarının gevşek para politikalarını sert bir şekilde eleştirerek ‘kur savaşı' kelimesini kullanmasının üzerinden çok geçmedi. Taze basılmış dolar ve euro banknotları Brezilya tahvil piyasalarına akıyor, para birimi realin değerini artırarak ülke ihracatını tehdit ediyordu.

Şimdi ise oyun tersine döndü. Amerikan Merkez Bankası (FED), daha tahvil alım programının sona erdirileceği yönünde bir açıklama yapmadan, yatırımcılar büyümekte olan ülkelerdeki tahvil ve hisse senedi piyasalarından çekilmeye başladı. Brezilya şimdiye kadar, kısa vadeli sermaye akışlarından finanse edilen ülkeler arasındaydı. Ekonomi profesörü ve yazar Hanno Beck, ortada çok hızlı bir şekilde geri çekilebilecek bir para olduğunu ve bunun büyük karmaşa yaratabileceğini söylüyor.

Ve haftalardır sokaklarda karmaşa var. Brezilya son yıllarda dünyanın en büyük altıncı ekonomisi konumuna yükselmesine rağmen orta sınıf bu durumdan pek kazanç sağlamadı. Ekonomik büyümenin yüzde 2 oranında gerilemesi ve enflasyonun yüzde 6'nın üzerine sıçraması, gençlerin geleceklerinden endişe etmelerine yol açtı.

Brezilya'ya yönelik kuşkular

Enflasyonu aşağı çekmek için ana faiz oranının yüzde 8'e yükseltilmesi konjonktürü zehirledi. Haziran ayı başında hükümet yatırımcıları ülkede tutabilmek için yurtdışından tahvil alımlarına yönelik vergiyi kaldırdı.

Ancak yatırımcıların Brezilya'ya yönelik kuşkuları giderek artıyor. Bunda sadece ülkedeki protesto gösterilerinin değil, zayıf seyreden büyüme oranlarının da rolü var. 2014 yılındaki Dünya Futbol Şampiyonası ve 2016 Olimpiyat Oyunları'nın Brezilya'ya verilmesinin ardından, geçen yıllarda kredilerle finanse edilen bir inşaat patlaması yaşandı. Bu kredi balonunun patlaması Brezilya malî sistemini tökezletebilir.

Kalkınmanın eşiğindeki bir başka ülke, Brezilya gibi bir zamanlar yabancı yatırımcıların gözdesi olan Türkiye'de de iyimser hava dağılma tehlikesiyle karşı karşıya. Türkiye'de de son on yıldaki hızlı ekonomik büyümeden yararlanan, ancak şimdi siyasî söz hakkı talep eden gençlik sokaklarda.

Cari açık sorunu

Her iki ülkeyi de kırılgan yapan bir başka nokta da cari açık. Yani her iki ülkenin de ihraç ettiğinden fazla ithalat yapması. Türkiye, G20 ülkeleri arasında en büyük cari açığa sahip olanı. Nedeni ise petrol ithalatına olan bağımlılığı ve başını almış giden tüketim kredileri. Ekonomi profesörü Hanno Beck, Türkiye gibi ithalatı yıllardır yabancı sermayeyle finanse eden bir ülkede, sermayenin geri çekilmesinin tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor ve ekliyor: O zaman elinizde ithalat karşılığı ödeyecek döviz olmadığından, artık hiçbir şey ithal edemez hale gelirsiniz.

Uzmanlara göre, kalkınmanın eşiğindeki ülkelerde tahvil piyasaları hâlâ nispeten küçük olduğundan, sermaye kaçışı faizlerin hızla yükselmesine yol açabilir. Princeton Üniversitesi'nden ekonomi tarihçisi Harold James şunları söylüyor:

“Şu an sermaye piyasalarında devlet tahvillerine yönelik faizlendirmeyle ilgili belirsizlikler görüyoruz. Yüksek borçlu, uzun süre düşük faiz oranları üzerinden borçlanabilmiş bazı ülkelerle ilgili belirsizlikler var. Ama faizler fırlayınca borçları ödeyemeyecek duruma düşecekler.”

"2007 krizinin üçüncü aşaması"

James, bunun öncelikle son yıllardır dinamik bir büyüme yakalayan ve cari açıklarını sermaye ithaliyle finanse eden Brezilya ve Türkiye ile Doğu ve Orta Avrupa'daki bazı ülkeler için sorun teşkil ettiğini belirtiyor. Ekonomi tarihçisi James, bunun yeni bir kriz değil, sadece 2007'den beri devam eden krizin üçüncü aşaması olacağını belirtiyor.

“Yani ilk aşama Amerika aşamasıydı. Avrupa'da pek çokları bunun sadece Amerika'yı ilgilendiren bir kriz olduğuna inanıyordu. 2007, 2008'di. Ardından özellikle de 2010'dan itibaren krizin Avrupa aşaması başladı.”

"Çin etkilenmeyecek"

James'e göre krizin üçüncü aşamasından kalkınmakta olan ülkelerin hepsi aynı şekilde etkilenmeyecek. James, kalkınmanın eşiğindeki ülkeler arasında en büyüğü olan Çin'in krizden muaf kalacağını belirtiyor. Çin'de şu an ekonomik büyüme hızının hafif bir şekilde düştüğünü kaydeden James, “Ancak Çin yabancı sermayeye bağımlı değil” diyor.

Deutsche Bank'ın kalkınmanın eşiğindeki ülkeler uzmanı Maria Laura Lanzeni ise tüm kriz senaryolarına rağmen umutsuz değil. Lanzeni, “Kalkınmanın eşiğindeki ülkeler yine de sanayi ülkelerinden çok daha yüksek büyüme oranları yakalayacak, diye düşünüyorum. Bu fark devam edecek” şeklinde konuşuyor.

dw.de, 26.06.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.