Gündem
Gündem > Ekonomik Gündem > Erdoğan Düşük Büyüme Tuzağını GördüErdoğan Düşük Büyüme Tuzağını GördüTÜSİAD’cıların ‘öve öve bitiremediği’ ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve eski okul arkadaşı Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı az daha Türkiye ve Ak Parti’yi felakete götürüyordu TÜSİAD’cıların ‘öve öve bitiremediği’ ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve eski okul arkadaşı Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı az daha Türkiye ve Ak Parti’yi felakete götürüyordu. Bu ikili son iki senede, özellikle de geçen yıl öyle ‘hata’lar yaptı, ekonomiyi öyle boğdu ki... Ergenekoncular’ın o meşhur “Ekonomik kriz çıkartma” planlarına gerek bile kalmayacaktı neredeyse. Şimdi yavaş yavaş iddialarımızın arkasını açalım.... Mesela Ak Parti Hükümeti’nin iki numaralı ismi ve bürokrasinin en tepesindeki adamı neden böyle itham ettik? Açıklayalım... Ekonomiyi yakından izleyenler Ali Babacan’ın geçmiş sabıkalarını bilir. Örneğin 2009’da zorla IMF anlaşması imzalatmak istemişti Hükümete. Tıpkı “IMF’den gelecek 35 milyar doları niye almıyoruz? Anlamakta güçlük çekiyoruz” diyen Mustafa Koç gibi... Olmadı, Başbakan IMF’yi istemedi. Ardından‘Mali kural’ diye bir gereksizlik. Dünya krizdeyken Elimizi kolumuzu bağlayacak bir pranga, kendi kendimize IMF’cilik oyunu. O da olmadı. Durmadı Sayın Babacan... Bu kez 2011’in sonlarına doğru, Yunanistan krizi tekrar alevlenince ‘Kriz geliyor’ diye bağırıverdi... Zaten faiz oranlarını yükseltmeye, halka pahalı fiyattan döviz satıp sonra yüksek fiyattan bono alarak kâr etmeye alışmış, Londra kökenli faiz lobisi ve tarihsel olarak yurtdışından döviz borçlanıp içeride satan TÜSİAD sermayesi tetiği çekti. Bununla da bitmedi elbette. Malum Hazine artık eskisi kadar çok borçlanmıyor. Tayyip Erdoğan’ın bütçe yönetimi kamunun borçlanma ihtiyacını yıllar içinde giderek azalttı. Paraların halka ve sanayiciye yüksek fiyattan satılması için yeni formüller üretildi. Yine bu ikili yani Ali Babacan ve Erdem Başçı devreye girdi. Cari açık korkusuyla, bir dizi yanlış karar aldırıldı. Banka kredilerine zorla sınırlama getirildi. Çek yasası TOBB’un da iteklemesiyle değiştirilerek piyasada ödeme krizi yaratıldı. Türk Ticaret Kanunu piyasadaki işleyişin aleyhine iğdiş edildi. Bütçe açığı korkusu yaratılarak piyasadaki nakit sıkışıklığını artıracak zamlar yapıldı. Gayrimenkule de kafaları karıştıran vergiler devreye sokuldu. Böylece Türkiye’nin İslami tahvil ‘sukuk’ yoluyla Körfez ülkelerinden ucuz sermaye elde etmesinin önü tıkanmaya çalışıldı. Sonuçta yine bahsettiğimiz kesimler kazandı. Baksanıza bankaların karı her sene rekor kırıyor. Gelelim şimdi niye umut taşıdığımıza ve‘Erdoğan oyunu gördü ekonomik açılım başlattı’ dememizin sebeplerine... ALELACELE Meclis’e getirilen Varlık Barışı da kuşkusuz ekonomideki değişimin önemli parçalarından... Aslında talih de yardım ediyor Ak Parti’ye. Örneğin Güney Kıbrıs’taki kriz Türkiye için bir dönüm noktası oldu. Yıllardır Türkiye’deki paralarını yurtdışındaki vergi cennetlerine götürüp, oradan Türkiye’ye satarak vergi ödemeyen patronlar için tatsız bir sürpriz oldu Güney Kıbrıs’taki mevduatlara vergi bahanesiyle el konması. Niyeyse Rumlar’ın mevduatlara el koymasına da dünyada herkesten önce itiraz eden Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan’dı, “İzlenen yöntem yanlış vs.” deyiverdi ilk günden... Anladığımız kadarıyla sadece Ruslar’ın değil bizim zenginlerimizin de bolca parası var Güney Kıbrıs’ta. Zaten geçen yıl Garanti Bankası’nın Lefkoşe Şube Müdürü yanında bir bavul parayla kaybolup, sonra yakalandığında KKTC Maliye Bakanı Ersin Tatar da açıklamıştı “Türk bankalarından bıktık. Buraya gizlice para getirip, daha sonra vergi cennetlerine transfer ediyorlar” diye. Parayı Kuzey’den, Güney Kıbrıs’a geçiriyormuş Türk zengini. Sonra da diğer vergi cennetlerine... Mesela Malta’ya. Başbakan Erdoğan da dedi ya zaten “Sıra Malta’da” diye. Boşuna söylemedi, Malta önemli bizim zenginlerimiz açısından. Niye? Çünkü üç kuruşluk ekonomisiyle Türk şirketlerine 5 milyar dolar kredi açmış. Çok gelmesin, 2008’de 14 milyar dolardı... Kimin o paralar? Tabii ki Türk patronlarının kendi paraları... Zaten Türk reel sektörünün 130 milyar dolarlık dış borcunun yüzde 70’i Malta benzeri vergi cennetleri ve vergi kolaylığı olan ülkelerden geliyor. Neyse şimdi Güney Kıbrıs’taki krizin tüm diğer vergi cennetlerine yayılacağı endişesiyle patronlar dışarıdaki paralarını koşa koşa Türkiye’ye getiriyor. Geçenlerde de yazdık: Kıbrıs’taki krizin ardından beş haftada 9 milyar dolar para akmış Türkiye’ye. “Bankacılar bunlar tanıdık hesaplara geliyor” diyor. Off-shore krizi bizim patronları da korkutmuş olmalı ki, parayı koşa koşa Türkiye’ye getiriyorlar. Sözü yine dönüp dolaşıp Babacan’a getireceğim, ama hak ediyor... Yıllardır “Özel sektörün dış borcu” diye diye bize dünyanın en yüksek faizini ödetti. Şimdi döndü, “Bu kadar dış borcu patronlarının kendi parası olmasa kimse vermez Türk şirketlerine” diyor. Yıllardır biz söylerken, suçluyordu, tersini konuşuyordu Sayın Başbakan yardımcımız. “Hayırdır” diye sormak istiyor insan kendi kendine. BAŞBAKAN söyleye söyleye indirtti faizleri sonunda Merkez Bankası’na. Ve bu daha da sürmeli tabii. Hâlâ çok yüksek... Hakkını teslim etmeli, Ekonomi Bakanı Sayın Zafer Çağlayan da çok uğraştı yüksek faizlerle. İyi de yaptı. Bu faiz indirimleri sürmeli. Ancak kritik bir nokta var. Faiz indirimi sürerken Merkez Bankası’nın likidite oyunlarına dikkat etmeli. Çünkü bir yandan faizleri indirirken, diğer yandan piyasadaki para miktarını ‘enflasyon’ bahanesiyle sıkıştırarak işleri yokuşa sürüyor. Üreticiyi, tüketiciyi bankaların kucağına daha çok itiyor. Para az olunca, bankalar yine istediği faizden kredi satıyor... ALİ Babacan ve Erdem Başçı ‘kredi sınırlaması’ diye geçen sene kamu bankalarına kredide sıfır çektirdiler. Sanayiciyi özel sektör bankalarının insafına terk ettiler. Onlar da sanayiciye değil, tüketiciye açtı krediyi. Yıllardır tanıdığımız birçok işadamı bankaların giyotininde can verdi. O yüzden Başbakan’ın önceki hafta açıkladığı yüzde 4 faizli Halkbank kredisi çok önemli. Şimdi seçim ekonomisi, görev zararı itirazları vs. gelecektir tabii. Ama en nihayetinde doğru bir müdahale... Diğer kamu bankaları da kredilerde gaza basmalı. Çünkü özellikle yabancı sermayeli bankalar Türkiye’ye “kısa vadede tüketiciyi soyup gidelim” mantığıyla yaklaşıyor. Sanayiciyi hiç düşünmüyor. ANKARA’DAN gelen haberlerden anladığımız bu ay içinde ticari kredilerde bir düzenleme olacağı yönünde. Daha doğrusu tüketici kredilerinde fren, ticari kredilerde bir gevşeme mantığıyla bir operasyon düşünülüyor. Ama dikkat etmek gerekli, çünkü Babacan ve ekibi yine bankalara para kazandırmak için işin bir tarafını kendilerine yontar. Ticari kredilerde gevşeme ve bollaştırma doğru karar da, tüketici kredilerini çok da sıkmamalı. Zaten tüketici ABD’dekinin 20, AB’dekinin 10, Çin’dekinin beş katı reel faiz ödüyor kredilere. Daha fazla sıkmanın anlamı yok değil mi? Taraf, 06.05.2013 Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız. |