Gündem

 Deniz Feneri Balyoz Harekat Planı
 Demokratik Açılım İrtica Eylem Planı
 Siyasi Gündem Ergenekon
 Ekonomik Gündem 

 Gündem > Demokratik Açılım > Çelik: Habur gibi olmasın

Çelik: Habur gibi olmasın

AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik İmralı süreciyle ilgili Taraf ’a konuştu: Bunun da bir Habur’a dönüştürülmemesi gerekli

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, PKK lideri Abdullah Öcalan ile terör sorununu çözmek amacıyla başlatılan görüşme süreciyle ilgili somut kararlar alınmadan CHP’nin bilgilendirilmeyeceğini belirtti. Çelik, İmralı ile devlet arasındaki görüşmelere asker değil siyasi iradenin karar verdiğinin altını çizdi. Çelik’e, İmralı ile MİT arasında başlayan ve örgütün silahsızlandırılmasını amaçlayan görüşmelerle ilgili hükümet cephesinin bakışına ilişkin Taraf ’ın yönelttiği sorular ve yanıtları şöyle:

Süreç konusunda CHP’yi bilgilendirecek misiniz?

Karar aşamasına gelindiğinde bilgilendirilir. Görüşmelerden somut bir şey çıkmadan, CHP ile görüşmenin gereği yok. CHP’ye şunu söylüyoruz. MHP zaten kapıyı kapattı, BDP’nin malûm uçuk bazı tavırları, önerileri var. Mesele şu: Birisi Kürtçü siyaset yapıyor, birisi Türkçü siyaset yapıyor. Bunlar uçlardaki partiler. Ama iki merkez parti (AK Parti ve CHP) bu konuda irade koyarsa, yani yüzde 75 oya tekabül eder. CHP, “biz de bu işin içinde varız, biz de elimizi taşın altına koyarız” dediği zaman biz bunu büyük bir memnuniyetle karşılaşırız. “Şöyle şöyle adımlar atılması düşünülüyor, muhalefet siz ne düşünüyorsunuz?” denir. Ama daha bu aşamaya gelinmedi. Henüz işin başında, iyi niyetle hükümet, elini değil gövdesini taşın altına koydu. “Başbakan isterse bunu çözer diyenlere” söylüyorum. Başbakan istediği zaman da ona taş koymayın. Başbakan gövdesini taşın altına koyduğu zaman da buna destek verin.

MHP görüşünce ihanet olmuyor



MHP’den destek beklenebilir mi?

MHP hainlikle, ihanetle suçluyor. 1999’dan itibaren Abdullah Öcalan İmralı’ya geldiğinden beri devletin organları görüşüyor kendisiyle. Ama onların zamanında gizli saklı görüşülüyordu, bizim zamanımızda gizli saklı değil, aradaki fark bu. Onların döneminde MİT ki zaten askerdi o zaman veya bir başkası, asker görüşünce ihanet olmuyordu, hıyanet olmuyordu ama bizim dönemimizde görüşünce ihanet oluyor. MHP’nin bu görüşlerini çok ciddiye aldığımızdan değil ama “Bir kova su dökemeyeceksen hiç olmazsa benzin püskürtme” diyorum.

BDP’nin sürece katkısı nasıl olmalı?

“Başbakan isterse çözer” diyenler, Başbakan çözüm konusunda bir adım attığı zaman kıyamet koparıyorlar. Bunu da en çok BDP şekillendiriyor. Mesela şunu kabul etsin mi Başbakan: PKK’nın bütün militanlarını öz savunma birlikleri olarak getirsin Doğu’da, Güneydoğu’da askerin polisin yerine yerleştirsin. Başbakan veyahut hükümet, aklı başında bir insan böyle bir şeyi kabul eder mi? Efendim, KCK bir paralel devlet yapılanması. Şimdi AK Parti, devlet, hükümet bunu kabul eder mi? “Ülkeyi 20 özerk bölgesel yönetime bölelim” diyor. Netice itibariyle böyle bir teklifte bulunabilirsin, ama bu bugünün şartlarında kabul edilebilecek bir şey değil. Bugün biz diyoruz ya PKK silahları sustursun değil, bıraksın. Çünkü bugün artık demokratik yollar açıktır. Parlamento zemini açıktır. BDP’li milletvekillerinin Parlamento’da söyledikleriyle Murat Karayılan’ın veyahut da Duran Kalkan’ın, Zübeyir Aydar’ın söyledikleri arasında çok da bir fark yok ki. Sonuçta madem demokratik yollar açıktır, şiddete başvurmadan terörü kutsamadan, meşrulaştırmadan, insan öldürmeden, kan akıtmadan bunlar yapılabilecekse o zaman herkes bu işin altına elini koysun, psikolojilerini buna hazırlasın.

Olumsuz Türk algısı nasıl yönetilecek?

Terör devam ettikçe Kürdün Türke karşı kızgınlığı artıyor, Türkün Kürde karşı kızgınlığı artıyor. Kinler nefretten büyüyor. Bunun önüne geçmemiz lazım. Bundan sonraki nesilleri kaynaştırmak, barıştırmak, huzur ve barış içerisinde yaşatmak daha da zorlaşabilir. Hükümet şimdi diyor ki: Ben elimi de taşın altına koyuyorum, gövdemi de. Bunun da, yeni bir Habur’a dönüştürülmemesi gerekiyor. Habur’daki şey şuydu: Daha önce BDP’lilerle konuşuldu, insanlar sessiz sedasız, diyelim ki beş kişi, on kişi, üç araba beş araba ile evlerine alıp götürselerdi bu olur muydu? Şimdi PKK orada ideolojik şov yaptı. BDP orada siyasi şov yaptı. Şimdi ne oldu bu sefer? Habur bizim için bir yol kazası oldu. Kürtleri tatmin etmek ve Türkleri ikna etmek gerekiyor. Dominant güç hangisi ise onun ikna olması gerekiyor. Türkiye’de Türkleri küstürerek, gücendirerek, darıltarak hiçbir yere varamazsın.

BDP altını tutmalı

Sürecin sabote edilmesine karşı nasıl bir tedbir alındı?

Sürecin sabote edilmemesi için teyakkuzda olmamız gerekiyor. BDP’nin altını tutması gerekiyor. Kuzey Afrika’da Chris Hin Mandela’nın evladı gibiydi, bunu öldürdüler. Mandela kalktı dedi ki: “Ben bugün kendimi evladı öldürülmüş bir baba gibi hissediyorum. Bu, Güney Afrika’daki barışı sabote etmeye yöneliktir, bu oyuna gelmeyin.” Bu olmasaydı, eğer Mandela ufak bir işarette bulunsaydı, beyazlar azınlıktaydı, bunu öldüren beyazdı. Ne oldu? Bakın orada bazen bağrınıza taş basarsınız ve barışa ulaşırsınız. Bu yapıldı. Kuzey Afrika gibi bir yerde, bu kadar kanın döküldüğü, bu kadar ırkçı politikaların olduğu bir yerde. Türkiye’de hiçbir zaman apartheid gibi bir politika olmadı. Ben Türkiye’yi Güney Afrika’ya benzetmem, utanç duyarım bundan. Belki inkâr, asimilasyon politikaları oldu ama ırkçılık olmadı. Akıl her zaman duyguların önüne geçmesi lazım. Duygular olacak ama duyguları akıl yönetecek. Smart power (akıllı güç), yani duygularınızı aklınız idare edecek.

Terör sorununun çözümü için üç ayaklı formülden bahsediliyor. Ne diyeceksiniz?

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, Türk büyükelçilere aktardığı belirtilen dağdan indirme, silahsızlandırma ve PKK’lıların topluma kazandırılması diye özetlenen politika zaten yeni değil. “Topluma kazandırma” deyince bu teröristler gelip aramızda yaşayacak denmiyor. Af gündemimizde yok. Adam dağa çıkmış bir kere, adam öldürdüğü, cinayet işlediği tesbit edilmeyen binlerce adam var. Onlar Habur gibi gelir, normal hayatlarına dönerler. Biz iktidara geldiğimizden beri iki bine yakın terörist geldi teslim oldu, şimdi aramızda yaşıyorlar. Elebaşlarının durumu zaten uzunca zamandan beri konuşuluyor (Üçüncü ülkelere gönderilme formülü). Sonuç: O aşamaya gelebilmek.

Asker bu sürecin neresinde?

Müzakere tamamen siyasetin getirdiği müzakere. Siyasetin emrinde istihbarat örgütü olarak. Elbette asker de bu işin bitmesini istiyor ama askere danışılarak değil, karar verme mekanizması siyasettir. Karar alma merci askerle görüşülüyordu, eskiden MİT de askerdi. Şimdi yok böyle bir şey. Karar alma sürecinde siyaset strateji belirler, bürokrata talimat verir. Hangi bürokrata ne talimat vermesi gerekiyorsa siyasetçi verir.


Demokratik iyileştirmeleri Öcalan ve terör örgütü istedi diye yapmıyoruz


ANADİLDE savunma ne zaman yasalaşır?

Anadilde savunma 4. Yargı Paketi’yle birlikte gelebilir, bu yönde çalışmalar yapılıyor. 4. Paket, AİHM’de bizi mahkûm ettiren teferruatla ilgili konulardır. Bir de beş yıl mahkûm olup da, cezası beş yıl kalanlarla ilgili, iyi hâli görülenlerle ilgili cezalarını denetimli serbestlik kapsamında geçirmeleri için bir yol açılıyor. Ama bu teröristleri, derdest olan davaları kapsamıyor. Tutuklularla ilgili değil bu mahkûmlarla ilgili. Bütün teröristler salınacak diye bir şey yok. Terörle mücadele etmekten vazgeçilmedi. Terörist eli silahlı olarak içerde dolaştığı sürece terörle mücadele devam edecek. “Askere silah bıraktırılacak mı” diye sorarsan sizi aptallıkla suçlarlar. Askerin varlık sebebi budur.

Öcalan istedi diye yapılmıyor

Demokratikleşme adımları hızlanacak mı?

Biz zaten hiç yavaşlamadık. “Biz, BDP, Öcalan (İmralı ile görüşme süreci) Kürtler için ne istiyor” diye sormuyoruz. Demokratik iyileştirmeleri terör örgütü ile özdeşleştirerek yapmıyoruz. Kürdün, Alevinin, mütedeyyinin, gayrımüslimin demokrasi anlamında durumlarının iyileştirilmesi için yapıyoruz reformları, onları (PKK ve BDP) memnun etmek için yapmıyoruz. Örneğin Kürtler ya da diğerleri için demokratikleşmeyi kimseye lütuf diye yapmıyoruz. Zaten 3. dünya ülkesi değil demokratik ülke olacağımız taahhüdünü verdik.

Taraf, 07.01.2013


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.