Dünya

 Dünya'dan Başlıklar 

 Dünya > Dünya'dan Başlıklar > İskandinavya'da aşırı sağın yükselişi

İskandinavya'da aşırı sağın yükselişi
Osman İkiz
Stokholm
 

Breivik davasında tartışmalar, 77 Norveçlinin ölümüyle suçlanan Anders Behring Breivik'in ruh hastası olup olmadığında yoğunlaşıyor.

Olgun demokrasileriyle, barışsever politikalarıyla, herkese refah dağıtan zenginlikleriyle, kuzey ülkelerinde aşırı sağ ideolojinin nasıl yeşerdiği ise pek tartışılmıyor.

Oysa, diğer bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, kuzey ülkelerinde de aşırı sağ hızla güçlenmekte.

Bunun nedenleri de diğer Avrupa ülkelerinden pek farklı değil.

Küresel ekonominin dünyaya egemen olmasıyla, ülkeler ulusal ekonomi politikalarını küreselleşmeye uyarladılar.

Bu politikalar gelir dağılımını bozdu, sınıflar arasında farklılık derinleşti. Sosyal haklar radikal biçimde budandı.

Krizler ve teknolojik ilerleme işsizliğin artmasına yol açtı.

Bu nedenlerden dolayı artan toplumsal huzursuzluklar aşırı sağcıların manevra alanını genişletti.

Yabancıları her türlü huzursuzluğun kaynağı olarak gören aşırı sağcılar, yakın geçmişte, müslümanları hedef olarak göstermeye başladılar.

İkinci Dünya Savaşı öncesi Yahudilerin yerini günümüzde müslümanlar aldı.

Norveç'te İlerleme Partisi (Fremskrittspartiet), Danimarka'da Halk Partisi (Dansk Folkeparti), İsveç'te İsveç Demokratları (Sverigedemokraterna), Finlandiya'da Gerçek Finlandiyalılar (Sannfinlandarna), yıllarca bu politikalarıyla taraftar toplayıp, parlamentolara girdiler.

Bu partiler Norveçteki katliamdan sonra bu olaya sahip çıkmadıklarını açıkladılar ama Anders Behring Breivik'in görüşlerini paylaştıklarını söylemekten de kaçınmadılar.

Tıpkı politik hedeflerine terör yoluyla ulaşmak isteyen örgütlerle, aynı hedefe yasal mücadele yollarıyla ulaşmak isteyen bazı partilerin ortak ideolojiyi paylaşmaları gibi.

Politik yelpazenin klasik partileri nasıl seçmenin hoşuna gidecek vaadlerde bulup popülizm yapıyorlarsa, bu partiler de hoşnutsuz seçmenin duygularını sömürmek için benzer yöntemler uygulamaktalar.

Dahası bu hareketin ideolojik kökleri oldukça güçlü.

Kuzeylilerin toplum anlayışı

Din zayıflamış, kilise gücünü yitirmiş olsa da İskandinavya'da katı bir protestan kültür geleneği var.

İskandinav Modeli ya da Üçüncü Yol denilen sosyal demokrat politik model ruhunu bu disiplinden alır.

Kulağa hoş gelen dayanışma, sosyal adalet ve refahın adil dağıtılması gibi, İskandinav Modeli'nin özünü oluşturan politikalar ''Kaynaşmış bir kitleyiz'' anlayışına dayanır.

''Kaynaşmış bir kitleyiz'' anlayışı, somut ifadesini İskandinavların ülkelerini ortak evleri, yuvaları olarak görmelerinde bulur.

İskandinavya'da, özellikle de İsveç'te ''Folkhemmet'' ideolojisini, yani ülkenin halkın ortak yuvası olması fikrini, herkes içselleştirmiştir.

Bu kavramla tüm ulus ''tek bir hane halkı'' olduğunu benimsemiştir.

Bu görüşte partiler, sınıflar ikinci plandadır.

Gene kulağa çok hoş gelen uzlaşma kültürü de bunun sonucudur.

İşçi sendikalarıyla, işveren sendikalarının tepe örgütleri, temsil ettikleri kitleler için ulusun yararına uzlaşırlar.

Bunlara dernekleri de eklemek gerekir.

Bütün bunların tepesinde ise devlet vardır ve orkestra şefidir.

Homojen toplum çöktü

Yani bütün toplum çek sesli, çok renkli gibi gözükse de aslında söz konusu model korporasyon denilen modeldir.

Tabii, bu model etnik açıdan homojen bir toplumun varlığını da varsayar.

Ancak bu toplumların homojenliği son 30 yılda bozuldu.

Önce acıma duygusuyla sevdikleri yabancıların sayıları artınca, ve de sorunlar çıkmaya başlayınca eski model çatırdamaya başladı.

Yabancı düşmanı partiler de bu ortamda yükselmeye başladı.

Daha önce Hitler hayranı olup, Yahudi mezarlarını tacizle tatmin olan bir avuç ırkçı, artık müslümanları düşman belledi.

Ana akım partilerin günümüze ayak uydurmak için geliştirmeye çalıştıkları, çok kültürlü toplum projesi de, özünde samimiyet olmadığı için tutmadı.

Bu da ırkçıların ekmeğine yağ sürdü.

Müslümanların rolü

Gazetelerde görüyoruz İngiltere'de belirli bölgelerde sayıları bir hayli çok olan müslüman gruplar kendi aralarında şeriat yasalarını uyguluyorlar.

Hatta bunun yasal hale gelmesi için girişimde de bulunuyorlar.

Kuzey ülkelerinde de müslümanların sayısı arttığından benzer eğilimler güçlenmeye başladı.

Camilerin çoğaldığı gibi İslam okulları açılmaya başladı, cemaat ve tarikat örgütlenmeleri yaygınlaştı.

Batı kültüründe her ne kadar, inanç özgürlüğü, düşünce özgürlüğü serbest olsa da homojen kültürden gelen toplumların bunu sindirmesi o kadar kolay değil.

Bir aşırı eğilim nasıl diğer aşırı eğilimin yeşermesine yardım ediyorsa, günümüzde homojen kültüre ters gelen davranışlar da yabancı düşmanlığının, ırkçılığın güçlenmesine yol açıyor.

Bu sadece İskandinavya'da değil diğer Avrupa ülkelerinde de gözlenen bir gelişme.

Yabancıları ülkelerine dönmeye özendirme

Bazı sosyologlara göre bir ülkede toplumsal dengeleri bozmamak için yabancı sayısının yüzde 10'u geçmemesi gerekir.

Geçtiği takdirde huzursuzluk riski artmaktadır.

Ana akım partiler durumun farkındalar ama iktidar savaşı yüzünden popülizmden vazgeçemiyorlar.

Toplumsal uyumu sağlayabilecek önlemleri almaktan da acizler.

Yarısı işsiz olan yabancılara iş yaratmak günümüzün koşullarında olanaksız görülüyor.

O yüzden herkesi girişimci olmaya teşvik ediyorlar.

Bunun da çözüm olmayacağı belli.

O yüzden göze batmayan yasal değişikliklerle, göçmenleri adeta ülkelerine dönmeye zorluyorlar.

Örneğin tam emeklilik için 40 yıl çalışma zorunluğu gibi.

Danimarka şimdi ülkesine kesin dönüş yapmak isteyenlere para yardımı yapılacağını açıkladı.

Tabii dönen Danimarka'daki haklarını kaybetmiş olacak.

Bu gibi çözümlerin umulan sonucu getireceğini ummak için hayalperest olmak gerekiyor.

Görülen o ki uzun vadede gerginliklerin giderileceğini düşünmek fazla iyimserlik.

Irkçılığın ve yabancı düşmanı partilerin daha da güçlenmesi yukarıdaki anlattığımız nedenlerden dolayı sürpriz olmayacak.

BBCTurkish.com, 20.04.2012


Bu bölümdeki diğer içerikler için tıklayınız.